Eşcinsellik Dosyası

İnsanlık nasıl bin küsür yıl boyunca eşcinselliğe tanıklık edip yine de bu kavramı içselleştiremez? İsa’dan önce vardı, tüm kutsal kitaplara lanetlenerek de olsa girdi. Krallar, düşünürler, yazarlar, besteciler, savaşçılar, her meslek grubundan, her sosyal sınıftan insan eşcinselliği yaşadı. Ama hala bu konu tabu olmaya devam ediyor ve kaydedilen ilerleme topu topu on yıllık bir geçmişe sahip.

eşcinsellik

EŞCİNSELLİK DOSYASI KONULARI:

[divider]

Eşcinsellik Dosyası Nasıl Hazırlandı?

Sorduğum her soruya hiç düşünmeden yanıt verdiler çünkü o sorular kafalarında çoktan yanıtlanmış sorular.


Konuştuğum insanların çoğuyla önceden tanıştığımız için röportaj önermem kolay oldu ama bir şey fark ettim konuşma sırasında, hepsinin bir çok konuda son derece net yorumları var. Sorduğum her soruya hiç düşünmeden yanıt verdiler çünkü o sorular kafalarında çoktan yanıtlanmış sorular. Özellikle Vural utanmasa tavana bakarak ezberden okuyacaktı neredeyse. Belki ben hep cinselliğini kabullenmiş, tanımlamış insanları seçtiğim için mi bilmiyorum ama daha 19’unda olan Çağın bile hiç beklemediğim olgunlukta saptamalarda bulundu.

Yine de çok iyi tanımadığım, verdikleri bilgileri ikinci, üçüncü kişilere onaylatamadığım insanların yorumlarına yer vermedim, üzülerek de olsa… Bu kadar hassas bir konuda daha önemlisi söz konusu insanın ruhunu törpüleyen bir konuda bilgi edinirken kaynağın sağlıklı olduğundan emin olmak gerekiyor.

Konuştuğum bu insanların tamamı gey. Bu ne demek? Hiçbirisi ameliyat olmayı düşünmüyor demek, hiç birisinin bedeniyle sorunu yok demek, hiç birisi kadın olmak istemiyor demek. Tavırları efemine olan geyler bile çoğunlukla bir adım daha ileri gitme hevesinde değiller. Röportaja dahil etmediğim 50’li yaşlarında, üst düzey yöneticilik yapmış bir gey ‘Kadın gibi hissediyorum ruhum kadın ama vücudumdan memnunum, zamanında doktora gittim ameliyat olmak mecburi mi acaba diye, iyi bir doktora rastladım da bir hata yapmadım, yoksa belki de şimdi sokaklardaydım’ diyor ve ekliyor ‘Tanrı beni zaten uygun biçimde yaratmış, bak küçücük ellerim, ayaklarım var. Bak kalçalarıma, kadın gibi, hani neredeyse göğüs de yapacakmış’

Toplum tarafından kadınlaşmak olarak algılanan daha çok estetik kaygısı bence. Evet geyler en az kadınlar kadar bakımlı ve bazıları estetik de oluyor ama daha çok yüzlerinden, en çok da burunlarından. Solaryumsa bir tür mecburiyet gibi, özellikle benim görüştüğüm beyaz yakalılar arasında. Spor salonuna gidenler de çoğunlukta, fit, yağsız ve kaslı bedenler kesinlikle popüler.

Aktif ya da pasif olmak dış görünüşü sanıldığı kadar etkilemiyor veya dışardan bakarak bunu anlayamıyorsunuz. Özellikle efemine geylerin çoğu hem aktif hem pasif olabiliyor ama daha enteresanı geylerin çoğunun böyle bir derdi yok, tam bir cinsel ilişki yaşayamasalar da erkeklerden hoşlanıyorlar, konunun odak noktası bu. Bence bu dikkatlerden uzak tutulmuş ama önemli bir ayrıntı ve özellikle Türk toplumundaki gey tanımını da ciddi şekilde yalanlıyor. Çünkü Türkler, tarihimizdeki oğlancılık geleneği yüzünden eşcinselliği (tanımını bilmedikleri biseksüellikle de birleştirerek) abartılmış, kontrolden çıkmış, hedefini şaşırmış bir cinsel azgınlık olarak görme eğiliminde. Bu yüzden de eşcinsellik kolaylıkla sapıklıkla, sübyancılıkla, taciz ve tecavüzle aynı kefeye konuluveriyor.

Bütün bu araştırma sadece şu gerçekleri netleştirmek için yapıldı: Eşcinsel olmak bir seçim değildir, bir durumdur. Eşcinsellik cinsel bir fantezi, A durumunu yaşayabilirken B durumunu yaşamakta direnmek değildir. Eşcinselliği kabullenmek öncelikle bunu yaşayan kişi için zordur. Özellikle genç yaşlarda, içsel bocalamalar ve toplumsal önyargılar konusunda yakınlarının desteğine daha fazla ihtiyaçları varken maalesef ilk olarak kendi aileleri ve yakın arkadaşları tarafından hırpalanıyorlar. Okuyacağınız röportajlar yakın çevrenin tepkileri konusunda çarpıcı örneklerle dolu. Sosyal bir olgu olarak işsizliğe ve fuhuşa itilen, çok daha ağır şiddet gören travesti ve transseksüellerden maalesef burada söz edemeyeceğiz, hem konuya hakim olmadığımdan hem de ayrı bir başlık altında incelenmesi gereken çok daha ciddi sosyolojik sorunlar içerdiğini düşündüğümden.

Son olarak, dünyanın gelişim sürecinde engel teşkil eden ırkçılık, kadın hakları, kölelik, dikta rejimleri gibi bir çok basamak insanlık tarafından nasıl atlanmışsa, kendimizi normal kabul eden biz heteroseksüellerin de cinsel ayrımcılık engelini aşmamız gerektiğine inanıyorum. Bu hepimizi ve tüm uygarlığı yükseltecektir.

[divider]

Kimlerle Görüşüldü?

VURAL

Vural, 27 yaşında bir girişimci. Gey olduğuna dair en ufak bir ipucu vermiyor, ne kendisi ne de sevgilisi efemine değil. Yolda görseniz iki arkadaş yolda yürüyor sanırsınız, ikisi de çok yakışıklı ama iki yıldır istikrarlı bir ilişki sürdürmeyi başarmışlar. Kendi deyimleriyle ‘kadınlardan’ yani efemine geylerden partner olarak hoşlanmıyorlar ama ‘kadın’ arkadaşları çok. Efemine olmayan çoğu gey gibi Vural’da gey olmanın hayatında bir fark yaratıp yaratmayacağına kendisi karar veriyor ve konuya çok daha serin kanlı yaklaşabiliyor.

‘Ailemin kültür seviyesi çok yüksek değil, eşcinsel deyince ameliyat olup kadın olanları anlıyorlar. Geyin ne olduğunu bilmezler, gerek de yok bilmelerine, benim özel hayatım. Kimse bilmek zorunda değil, sadece özel hayatımda farklıyım o da kapalı kapılar ardındadır. Eşin dostun bilir ama sokağa taşımak sana hiçbir şey kazandırmaz. İnsanın hayatını cinselliği yönetmiyor. Yeri geldiği zaman eşcinselim diyebiliyorum ama sokakta farklı görünmeye gerek yok. Yurt dışında yaşama fırsatım vardı, Müslüman olan ülkeler hariç Avrupa’da belki daha rahat edersin ama sen yine sensin gidince değişmiyorsun. Topluma ayak uydurabildikten sonra cinselliğin toplumla olan ilişkilerini etkilememesi lazım. Çocuk sahibi olmak isterdim ama, sevgilimle çok mutluyum darısı herkesin başına diyorum.’

[divider]

SUAT

Suat 24 yaşında, Trakya’da küçük bir kasabada doğup büyümüş. Askerlik yapmamak için eğitim bahanesiyle yurt dışına gitmiş ve orada anlaşmalı bir heteroseksüel evlilik yapmış. Bu kez de Türk olduğu için vize ve greencard konusunda sorun yaşamış. Bulunduğu ülkede eşcinsel evlilikler henüz yasal olmadığı için ‘partnership’ denilen bir uygulamayla eşcinsel bir yabancı sevgiliye greencard verilebiliyor. Beraber gittiği eşcinsel arkadaşı bu yolla çoktan greencard almış ama o hala uğraşıyor. Bazı ülkelerde Türk olmak eşcinsel olmaktan daha zor anlayacağınız.

‘Yurt dışında straight (heteroseksüel) bir mekanda gay olduğunu saklamak zorunda değilsin ama Türkiye’de bunu saklamak zorunda kalıyorum. Zaten yurt dışında eşcinsel olduğunu daha kolay anlıyorlar. Kimse bu yüzden seni rencide etme hakkına sahip değil bunu iki taraf da biliyor ve yaklaşımları çok daha farklı oluyor. Türkiye’de olay ‘Ay ne kibar çocuk’ boyutunda kalıyor, çok yakın arkadaşların bile anlamayabiliyor. Kimileri var ‘İlerde düşüncelerin değişir, bir kızla beraber olursun’ diyorlar. Seni insan olarak sevmişler ama gey olarak kabullenemiyorlar.’

[divider]

BATUHAN

Batuhan 35 yaşında ama 30 ancak gösteriyor çünkü düzenli olarak yoga yapıyor ve çok iyi besleniyor. Ama ince yapılı değil tabiri caizse kelli felli delikanlı yani. Kocaman mavi gözleri her an kalkmaya hazır kaşlarıyla tam bir oyuncu. Soruları da mesleğine uygun bir üslupla ve kendi ritminde cevapladı. Bazı insanların doğuştan gelen bir asaleti vardır ya, branşı farklı olsa da bana her an Antik Yunan kostümleriyle ortaya atılıp kederli bir sesle oğlunu idama yollayacakmış gibi geldi ama en çok da onunla güldük, kıkırdadık nasıl olduysa. Ben korkarım zaten bu tiyatroculardan, ayrı bir gezegenden onlar.

‘Sülalede ilk torunum, çocukken sapsarı bukleli saçlarım, yeşil gözlerim varmış. ‘Kız yüzü var’ deyip okul yaşıma kadar saçlarımı uzatmışlar, kız elbiseleri giydirmişler. Çocukluk fotoğraflarımın tamamı kız elbiseleriyledir. O günleri çok net hatırlıyorum, babam gece gündüz çalışırdı, günlerim annem ve komşularla geçerdi. Önümde bir baba örneği olmadığı için annemi ve arkadaşlarını taklit ederek büyüdüm. Okul yılları boyunca hep arkamdan ‘kız Batuhan’ diye seslendiler.’

‘Efemine değilsin ama’ dedim şaşkınlıkla ‘Şu anda oyuncu olduğum için artık beden dilini çok iyi biliyorum, gündelik hayatımda çok kontrollüyüm artık neredeyse içgüdüsel hale geldi.’ diye açıklıyor. Kaşını da kaldırıp ayıplayarak bakıyor bana sözünü kestiğim için.

‘Ortaokulda Atalay Yörükoğlu okuyordum. Nasıl olmam gerektiğini anlamaya çalışıyordum, doğruyu, yanlışı ayırt etmeye, karakterimi oluşturmaya, kendimi bulmaya uğraşıyordum. Hiç arkadaşım olmadı, ne kız arkadaş, ne flört, ne erkek arkadaş. Bir şeylerin farklı olduğunun farkındaydım ama isimlendiremiyordum. Erkek arkadaşlarımın yaşamı futbol, basketbol, kahvehane, sigara, küfür, arabaya binip cıstak cıstak müziği sonuna kadar açmalar, onlarla ne ortak yanım olabilir ki? Hep evdeydim, liseyi bitirdikten sonra yaşıtlarım, hemcinslerim gibi davranmıyordum, konuşamıyordum. Benden daha fazla hayat bilgisine sahiplerdi, benim hayatım evle sınırlıydı. Yaşamın gerisinde kaldığımı, hayat tecrübesinden yoksun olduğumu, yaşamı öğrenemediğimi düşünmeye başladım. Lise bitti, askerliğimi yaptım dönüşte evden ayrılacağımı söyledim, tabi izin vermediler, ben de İskenderun’a kaçtım, dört ay boyunca gemici cüzdanı alabilmek için restaurantta çalıştım, otelde kaldım. Vizemi çıkarttım, sertifikalarımı aldım, gemici cüzdanı çıkarttım. Altı ay sonra İzmir’de gemicilik şirketlerine başvurdum oradan da İstanbul’a geçtim. İnsanları hayatı tanımaya başladım. Uzaydan gelmiş gibiydim, her şey yaşında yapılırsa doğru, kaybolan gençliğimi kazanmaya çalışıyordum. Bilgiye ve hayat tecrübesine açtım, yaşadıkça neleri kaybettiğimi/kaçırdığımı fark ediyorum. İstanbul’da iş bulamadım çünkü gemi, şirketleri evli insanlara iş veriyor. Askerliğimi dalgıç olarak yapmıştım. Ben de yine restauranta girdim çalıştım. Aileme telefon açıp durumumun iyi olduğunu bildiriyordum. Bu arada bir taraftan da iki yıllık bir tiyatro okuluna gidiyordum. Okul bitince tamamen tiyatro çalışmaya karar verdim. Bütün bu süre içersinde kızlarla asla ilgilenmiyordum. Güzel yüzlü, güzel vücutlu erkekleri izlemekten çok hoşlanıyordum ve ne yapıp edip onlarla arkadaş oluyordum. Bu yolla tanıştığım çocuklardan birisi gey çıkınca ‘acaba’ dedim. Kendimi çözümlemek, kendimle yüzleşebilmek için onunla bağlarımı güçlendirdim. Daha sonra Kaos GL Dergisine ilan verdim ‘ Sadece iletişim amaçlı yeni arkadaşlar tanımak istiyorum’ diye. Bir sürü arkadaşım oldu. Dergiyi okuyup terimleri öğrenmeye çalışıyordum. Bir posta kutusu kiraladım, mektup arkadaşlarım oluştu, pembe kalpli, çiçekli bir sürü mektup aldım. Haftada 3-4 kişiyle tanışıyordum ama sadece sevişiyorduk, hala bakireyim.(Yazarın Notu: Geyler penetrasyon (anal ilişki) yaşamadıklarını ifade etmek için ‘bakire’ sözcüğünü kullanıyorlar, bir tür terim olarak yerleşmiş dile.) Bence İstanbul’daki geyler çok şanslı çünkü diğer illerde geyler kendilerini bu kadar özgürce ifade edemiyorlar. Bir arkadaşım anlattı Van’da internet kafelerde randevulaşıp gizlice buluşuyorlarmış ve anlattığına göre doğuda erkekler çok daha kibar ve saygılı oluyorlarmış.’

Burada bir yorum bekler gibi yüzüme bakıyor ben de konuşmama izin çıktığını anlayıp atlıyorum hemen, ‘Evet ben de başka bir doğu ilinde benzer hikayeler duymuştum. Bir de Siirt’de alenen elele yürüyen çobanlar görmüştüm.’

‘Çünkü doğu erkeği sekse doyumsuz, kadınlarıyla çok sık beraber oluyorlar kadınlar sık sık hamile kalıyorlar erkekler de bu dönemleri genelev falan olmadığı için erkeklerle geçiriyorlar. Çok fazla gizli gey var, çoğu da evli. Birkaç arkadaşım bunu birebir yaşamış. Cinselliğimle ilgili bir rahatsızlığım yok, kendimle barışık bir insanım, azgın hallerim yoktur, fazlasını talep etmiyorum. Lambda’nın anketine katıldım. Çok aşırı uçlarda yaşayanlar var, çok mütevazı bir hayatım var, iddialı değilim. Böylelikle beladan da uzak duruyorsun. Gaylife’da aktif-pasif diye bir kavram yok, partnerinle hem aktif hem pasif olursun, ama bir tarafa meyilin daha fazla olur. Ben aktif konumda çok rahat olabiliyorum ama bugüne kadar ki tüm pasif denemelerim de başarısız oldum çünkü canım acıyor, bundan sonra da yaşamak istemiyorum artık. Onu keyifli bulursam bu kez benim taleplerim artabilir ve sürekli bir ilişkim olmadığı için sorun yaratabilir. Asla bir kadın bedeni hoşuma gitmiyor, erkek bedeninden tahrik oluyorum, sarılmak, sıcaklığını hissetmek, sevişmek beni yeterince mutlu ediyor, ilerletmeye çalışmıyorum. Güven birinci dereceden önemli seçeceğim partner bana güven telkin etmeli. Kesinlikle cildi düzgün, saçları bakımlı (kellik yakışıyorsa o da olur tabi), bakımlı, atletik olmalı. Kendini salmış tiplere tahammül edemiyorum. Önce karın kaslarına bakarım, karın kasları iyi olan birisinin göğsü ve omuzları da atletiktir. Bakışları ifadeli, dişleri düzgün olacak. Sarışın asla sevmem, buğday tenli, kumral ya da esmer ve nedense geçmişte hep kısa boylularla olmuşum. Yattığım herkesin fotoğrafını çekerim. Efemine tipleri sevmiyorum. Ben erkeğim ve erkek bedeninden hoşlanıyorum, kadınsı tiplerle sadece arkadaş olurum cinsellik düşünemem, çekici gelmiyorlar. Partnerimin gey olmasına gerek yok, biseksüel de olabilir.’

[divider]


BURAK

Burak ’81 doğumlu, esmer, nasıl yakışıklı nasıl yakışıklı, uzun kirpikler, gülünce ışıldayan çekik çekik kara gözler, bembeyaz dişler. Hani her daim masum kedi yavrusu suratlı insanlar vardır ya onlardan. Yolda görseniz liseyi yeni bitirmiş fırlama delikanlı, kız bakıyor kendine dersiniz. Ama o kravatıyla işten dönüyordur büyük ihtimalle.

Daha önce birkaç kez konuşmuştuk. Bende hep, romantik ve neşeli, tipik duygusal-fırlama izlenimi bırakmıştı. Bir travma yaşadığını hiç düşünmemiştim, kendi deyimiyle ‘gelip-gidiyormuş arasıra delilik’. Soruları cevaplarken birden ciddileşti, verdiği cevaplar gerçekten şaşırttı beni.

‘6 yaşındayken 14-17 yaşlarındaki akrabalarım tarafından tacize uğradım. Bu süre boyunca üzerimde her türlü seks fantezisi uygulandı diyebilirim. Tacizcilerden birisi de bayandı. Ben her şeyi oyun sanıyordum, güreş gibi bir oyunla başlıyordu her şey. Aile içinde taciz olayı patlak vermiş sonradan ama ben hatırlamıyorum. Babam dışında herkes biliyor. Hafızamın o kısmı yok. İlerleyen yıllarda ağır panik-atak krizleri sırasında yine geçici hafıza kaybı yaşadığım oldu. Bu yüzden tercih yapma şansım olmadığını düşündüm hep. Lise çağlarında bir gün önümde yürüyen birisinin kirli sakalını gördüm, bacaklarımın titrediğini hatırlıyorum. Hala ense ve çene altı fetişimdir. Bir-iki yıl öncesine kadar tamamen içime kapalıydım. Hayatım boyunca bir kızla sadece bir gün çıktım ama onun hayatına olumsuz bir etki yapmamak için ayrıldım. Onu seviyorum üstelik, dört dörtlük bir insan, hala görüşmeye korkuyorum beni etkiler diye.

İlk ilişkim internetten tanıştığım birisiyle oldu, altı ay çıktık. Ondan sonraki tüm ilişkilerim de en çok iki hafta sürdü zaten. Kimseyi suçlayamam kendimi de, insanlar başlangıçta ‘evet bu işte’ diyor ama sonra olmadığını anlıyor. Herkes kendisini mükemmel sanıyor ama ben bunun mümkün olmadığını biliyorum. Ben karşımdakinin çok üstüne gidiyorum, çok irdeliyorum her şeyi, karşı taraf sıkılıyor. Heteroların ilişkileri de farklı değil bir çok insanla çıkarsın ama birisinde karar verirsin. Belki geylerde karar vermek daha zor iki taraf da erkek, kapıyı vurup çıkabiliyorlar. Yeni bir hayat çizmek kadınlar için daha zor. 30’uma kadar deneyeceğim, uzun vadeli bir ilişki kuramazsam hetero bir evlilik yapacağım, gerçekçi olmak lazım. Evimde beni bekleyen birisi olsun hayatım düzenli olsun istiyorum. Ama çocuk sahibi olmak istemiyorum, benim çocuğumun başına da aynı şeyler gelirse cinayet işlerim çünkü. Bir kadına uyum sağlayabilirim, duygusal olarak bir kadının ne istediğini bildiğimi düşünüyorum. Zaten çok romantik bir insanım, sevdiğimi çiçeklerle, şiirlerle şımartırım, ruh haline göre davranmasını bilirim. Ama tabi tercihim bunları bir erkekle yaşamak olurdu. Uzun vadeli bir ilişki kurabilirsem elbette bir kadınla olmak istemem. Evliliklere bu çağın gözleriyle bakarsak, 80 kuşağında aşk, yok evlenip düzen kurmak istiyorlar. Sıcak yemek, sıcak yatak olsun. Saygı yok aile kavramı yok, karşı tarafı düşünmek yok, her şeyi çok kolay çöpe atıyorlar. Evlenirsem kesinlikle tek eşli olurum, bir kadınla ya da erkekle fark etmez eğer bir insanla ilişkim varsa yolda yürürken bile başka insanlara bakmam. Başka alternatif görmüyorum, hayat katı.

Annem ve ablam gey olduğumu biliyor. Babama söylemeye kalksam çok büyük kavga olur, eski hikayeler de ortaya dökülür, tüm bağlarımız kopar, bir daha benimle görüşmez.

Taciz olmasaydı da yine gey olurdum, duygusal bir yapım var, ben bir erkeğin kulağına şiirler fısıldamayı daha çok seviyorum hepsi bu.

İndigoları senden duydum. Çok fazla şey okuyarak kafamı bulandırmam (burada bana taş atıyor muzip muzip sırıtarak) Kendi doğrularımı keşfederek bulmak istiyorum. Geylerin neyi nasıl yaptığı beni hiç ilgilendirmiyor. Ben neyi doğru bulursam onu yaparım.’

[divider]

ÇAĞIN

Çağın daha 19 yaşında, ince yapılı, soluk tenli, zarif elleri var, saçlarını kısa kestirmiş bir kız çocuğu gibi, tavırlarından, sesinin tonundan gey olduğu anlaşılıyor, bunun acısını da 16 yaşından beri çekiyor. Çağın’ın en ilginç yanı kuzeninin de gey olması, onunla da tanıştım bana ‘dayım da gey’ demesin mi? Artık eşcinselliğin genetik olup olmadığını araştıranlara duyurulur.

‘11 yaşımda, 4. sınıftayken okuldaki bir atletizm öğrencisine aşık olmuştum. Dikkatini çekmek için cebimdeki parayı göreceği şekilde düşürür sonra da bana paramı gösterdiği için ona jelibon falan alırdım. Onun da bana ilgisi vardı ama sonra başka okula geçtim ve Etiler sokaklarında onunla karşılaşmak umuduyla günlerce dolaştım. O yaşlarda otobüse binmeyi bilmediğimden tüm harçlığımı taksilere yatırdım. Ama göremedim tabi. Ortaokuldaydım serviste pencereden gördüm bütün gücümle bağırdım, döndü bana el salladı, bir daha da görüşemedik. Hayatımda hiçbir zaman bir kıza ilgi duymadım, kadınlar hiçbir zaman ilgimi çekmedi.19 yaşındayım henüz seks yaşamadım, bol bol öpüşüyorum. Pişman olacağım bir ilişki yaşamak istemiyorum, özel birisiyle olsun istiyorum.

İstanbul’un en ünlü galericilerinden birisi benimle çıkmak için son model cip önerdi kabul etmedim. Türkiye’de yaşayan, bir pop yıldızıyla çıktım ama beni duygusal buldu yürümedi. İlişkiler hep tek gecelik. Eşcinsel olduğumu belli etmemeye çalışıyorum ama geyler anlıyor tabi. Ben bir kadın değilim eşcinselim, partner olarak çok efemine tipleri sevmiyorum, maço olsun. Şımarık büyütüldüm, şımarığım tabi’

[divider]

MURAT

Murat, 25 yaşında, bir spor hocasına benziyor ama müzik eğitimi almış, bir çok ünlüye back vokal yapmış. Kollarındaki şişkin kasları süsleyen bir çok dövmesi var. Yeni bitmiş ilişkisi yüzünden çok üzgün, gözyaşlarını tutamıyor.

‘İnterneti sex amaçlı kullanıyoruz. Sürekli aldatıldım, her aynaya baktığımda kendimi çöp gibi hissediyorum. Oysa beraber olduğum erkekler çok yakışıklı ve karizmatik tiplerdi beni de beğeniyorlardı.

Gey ortamında kimin ne olduğu belli değil. 9 ay önce gaydarda (internette popüler bir gey tanışma sitesi) bir profile baktım, bir ay mesajlaştık sonra yüz yüze görüştük, çok hoşlandım. Her pazartesi arar ‘Hafta sonu ne yaptın sevgilin var mı?’ diye sorardım. Temmuz’a kadar böyle sürdü sonra iş için Yunanistan’a gittim messenger’da arkadaşlarla sohbet ederken on-line oldu. ‘Sana ne kadar düşkün olduğumu biliyor musun’ dedim. ‘Ben çekilmez bir insanım’ dedi. ‘Tanımama fırsat vermedin ki’ dedim. ‘Bu konuları döndüğünde konuşuruz’ dedi. İki-üç hafta sonra dönecektim, atladım geldim. Çok güzel şeyler yaşadık, daha önce başkalarıyla yaşamadığımız türden şeyler. Daha önce kimse bana ihtiyacı olduğunu söylememişti, ayak parmaklarımla oynamamıştı, ‘seni yerim’ diye mesaj atmamıştı…Gecenin ikisinde 40 derece ateşle yatarken ona ilaç alabilmek için nöbetçi eczane aradım, sabaha kadar terli fanilalarını değiştirdim. ‘Bana asla yalan söyleme’ derdi, söylemedim, hep dürüst oldum, ailemi bile kapsayan kıskançlıklarına rağmen. Evini taşımasına yardım ettim, 60 kiloluk en az otuz koli dosya paketledim, taşıdım, yerleştirdim, yeni evindeki devasa cam masasını, yağlı tost makinesini, dolaplarını temizledim. Ömrümde ilk defa onun gömleğini ütüledim. Ertesi gün ‘Frekansımız uymuyor’ deyip beni terk etti. Dolu dolu iki ay yaşadık, biteli de üç ay oldu hala hazmedemiyorum. Benden önceki sevgilisi onu her gün birisiyle aldatmış acısını benden çıkardı. Yaş kompleksi vardı, cinsel kimliğini gizlemek zorunda kalıyordu, psikopat yönleri vardı. Bir keresinde ablamla bir yere çıktım ve ona haber vermedim diye bana ceza vermişti beş gün onu görmeme cezası. Çok kötü günler geçirdim, sadece unutmak istiyorum, her sabah içimde bir acıyla uyanıyorum ve sadece o günü atlatmayı diliyorum. Ben bir kişiye emek verdim benim emeğim gitti. İki hafta önce evine eşyalarımı almaya gittim, oturduk konuştuk. Gaydar’da profilini açmış bile, yeni arayışlarda. (‘Yar tenine susadım…’diye başlıyor söylemeye, Sezen bestesi falan sanıyorum meğer kendi bestesiymiş, onun için yazmış.) Gaylife diye bir şey yok bence, bu bir yaklaşım sadece. Ben bizi üçüncü cins olarak görüyorum. Bir gün Mustafa Alabora’nın dersinde iki lezbiyenin seviştiği bir oyun izliyoruz, sınıftan birisi ‘Ben ereksiyon oldum sapık mıyım şimdi?’ dedi. Alabora’da ‘Oğlum sapıklık halkın uydurması, sen doğanın gereğini yapmışsın’ dedi. Bu benim doğam. Çok zor seven, seçici ama sevince de çok seven bir insanım. Hayatımda kimseden bu kadar etkilenmemiştim. Aşkı çok istiyorum çünkü bir şeyleri paylaşmak zorundasın, seksi, hayatı… Her gün bir başkasıyla olmuyor, en kötüsü her seferinde kendini tekrar tanıtmak zorunda kalmak.

Türkiye’de gey deyince akla Fatih Ürek geliyor ve insanlar da bütün geyleri nonoş sanıyorlar. Ben gey olduğumu söylediğimde ‘Yalan söylüyorsun’ diyorlar. Çok popüler bir sanatçı çıksa söylese insanlar nasıl karşılar bilemiyorum. Ama yavaş yavaş çıkıyoruz ortaya. Ünlü olsam söyler miydim? Belki önce bir kliple falan ipuçları verirdim.Bir Galatasaray futbolcusu menajeriyle basılmıştı hatırlıyorum, taraftarlar ‘Seni olduğun gibi kabul ediyoruz’ anlamında yazılarla çıkmışlardı maça.

İnsanlar ‘Ben neyim’ sorusuna cevap bulamayıp bir taraftan çoluk çocuk sahibi oluyor bir taraftan da gey yaşamını sürdürüyorlar en kötüsü bu bence.

İndigo kavramını duymadım ama abim ve yengemin bir bebekleri var, eşcinsel bir kardeşe-kayına sahipler, çocukları gay olsa çok kafaya takmazlar. Gelişmişlikle alakalı.’

27 Haziran 1999’da “En Önemli Cinsel Organ, Beyin” başlıklı bir çeviri haber yer aldı. Bu haberde “ünlü Fransız beyin uzmanı ve seksolog Serge Stoleru, beyinin insanın en önemi cinsel organı olduğunu belirtiyor.” deniliyor. Haberin ara başlıkları: Seksologlar eşcinselliğin genetik mi, psikolojik mi olduğu konusunda tartışmalarını sürdürüyorlar. Xq-28 adı verilen bir eşcinsellik geni keşfedilmiş olmasına rağmen bulguların bilimsel olmadığı iddia ediliyor.

Yapılan araştırmalar sonucunda erkeklerin yüzde 4’ü, kadınların ise yüzde 2’sinin eşcinsel olduğu ortaya konuluyor. Ancak uzmanlar gizli eşcinseller ve biseksüellerle birlikte bu oranların yüzde 5 ile 10 arasında seyrettiğine inanıyorlar.”

[divider]

Dosya: İlkay CAM | 1 Aralık 2005 | Sayı: 03 | Eşcinsellik Dosyası


[divider]

EŞCİNSELLİK DOSYASI KONULARI:

Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.