Vejetaryen Beslenme (2)

Vejetaryen beslenme ruhun yukarı doğru yükselmesiyle bağlantılıdır çünkü Vejetaryen beslenmede hayat vardır. O yaşayan besindir. Yeşil yapraklarda, tahıllarda ruhun hayatı bulunduğuna göre, hayata hayat eklenir.

vejetaryenlik vejetaryen vegan çiğ beslenme sağlıklı beslenme vejetaryen beslenme nasıl olur faydaları neler

Bilindiği üzere, dünya vejetaryenlerinin çoğunluğunu Hindular oluşturuyor. Hinduizm, ahlaki olarak vejetaryenliği önermektedir; lakin İslam ve Hristiyanlıkta buna rastlanmaz pek. Mahatma Gandhi, ruhsal tekamülün vejetaryen beslenme ile doğrudan bağlantılı olduğunu iddia etmişti.

Batı dünyasında da James Redfield gibi belirli dini inançlardan özgür kişiler de aynı fikri paylaşmaktalar. Batı’da bu ruhsal hareket Yeni Çağ akımı olarak adlandırıldı. Bu akıma inancını adayan kişiler vejetaryenliğin bilinç derinliğini arttırdığına inanmaktalar. Böylece içsel barış gelişecek ve meditasyon, yoga ve benzeri çalışmalarla bütünlüğü korumak kolaylaşacaktır.


Hinduizm’de bu beslenme tarzının el üstüne çıkarılmasındaki temel nedenler inançlara dayanmaktadır elbette. Örneğin, etin saldırganlık etkisi yaratacağı inancı, bu davranışı destekler niteliktedir. Özellikle Bhagavat Gita yazıtlarında karşılaşılan, yiyeceğin bireyin kişiliğini şekillendirmesi inancı  göz ardı edilemez sanırım. Et besininin içerisinde barındırdığına inanılan olumsuz enerji, bitkisel besinlerin sakinleştirici enerjisinin yanında tercih edilmediği bir gerçek. Hinduizm’de karşılaştığımız bir kavram da “Ahimsa”. Ahimsa, şiddet karşıtlığı, sakinlik, öldürmeme anlamını taşıyan bir felsefe. Bu felsefenin başlıca prensibi, kişiyi yaşayan her hangi bir canlıya fiziksel, ruhsal ya da duygusal olarak zarar vermekten uzak tutmaktır.

Hintli Guru Thakar Singh’in sözleri dikkate alınacak değerde: “Vejetaryen beslenme ruhun yukarı doğru yükselmesiyle bağlantılıdır çünkü Vejetaryen beslenmede hayat vardır. O yaşayan besindir. Yeşil yapraklarda, tahıllarda ruhun hayatı bulunduğuna göre, hayata hayat eklenir. Yaşayan bir varlığın eti kesilirse ruh anında ondan dışarı çıkar ve bu ölü besindir. Aziz John’un Essene kitabında söylendiği gibi “Bu ölü besin vücudumuzu bir mezar yapacaktır, oysa biz dünyanın masasındaki canlı besinlerle yaşamalıyız.” İşte canlı besinin Vejetaryen beslenmenin önemi budur. Tümüyle sevgi olan ruhun uyanmasına yardım eder. Vejetaryen olmayan beslenme engelleyici bir faktördür.”

Vejetaryen beslenmede öneriler

Bir başka önemli örnek ise fizik bedenimize en yakın canlılar olarak bilinen maymunlardır. Maymun ırkı genelde koyu vejetaryendir ve et yediklerinde hastalanırlar ve tüyleri dökülür.

Ezoterizmde de karşılaştığımız bir inanç oldukça etkileyici. Ezoterik kurallardan biri de besin olarak aldığımız canlıların enerji mertebelerinin bizi aksi şekilde etkileyebileceği inancıdır. Örneğin erik; ağacın meyvesi olarak bizlere sunulmuşken bir havuç; kök besin olarak var olmuştur ve o koparıldığında canı alınmış olur. Lakin, elbette insanın mertebesinden oldukça aşağıda olarak kabul edilmektedir. Hayvanlara baktığımızda ise dikkat çekici bir nokta vardır: Bizler genel olarak kedi, köpek gibi akıllı hayvanları; ya da yunus, maymun veya at yemekten uzak dururuz. Bu hayvanların bilinç düzeylerinin diğerlerine göre daha yüksek olduğu iç bilgisiyle, kadim zamanlardan beri gelen ezoterik bilgilerinin sonucunda açığa çıkan bu davranışın günümüze kadar taşınmış olması yadsınamayacak kadar önemli ve üzerinde durulası bir konudur şahsımca.

Et tüketiminin çevresel zararlarına gelirsek eğer, en başta karşılaştığımız oluşum çiftliklerin yarattığı zararlar oluyor. Et tüketimini karşılamak için yürürlüğe sokulan “ekonomik” adı altında önümüze sunulan yapılaşmalar bizi, dünyamızı ve elbette ki tüm evreni etkilemektedir. Öncelikle göze çarpan çiftliklerin bu tüketimi karşılamak için kabul ettiği “yenilenmeler”. Normalin üstünde olan tüketim, fosil yakıtların kullanımına itmektedir çiftlik sahiplerini. Bunun yanında, hayvanların ihtiyacı olan su tüketimi de göz ardı edilemez sanıyorum. Tüm bunlar zararlı gaz emüsyonlarına ve kimyasal atıkların çevreyi kirletmelerine neden olmaktadır. Şu bir gerçek ki ekinlerle beslenen hayvanlar, ekinlerin kendilerinden çok daha fazla suya ihtiyaç duyarlar. USDA (Birleşmiş Milletler Tarım Departmanı)’ya göre: Çiftlik hayvanlarını beslemek için gerekli olan ekinler, Birleşmiş Milletler’in su kaynaklarının yarısına ve tarım alanlarının %80’ine ihtiyaç duymaktadır. Bu gerçekten önemli bir alandır. Yapılan harcamaların devlet ekonomisine yaptığı zarar ise başka bir konu elbette ve es geçilemez. ABD’de, tüketilme amaçlı yetiştirilen hayvanlar, soya ekinlerinin %90’ını; mısır ekinlerinin %80’ini ve toplam tahılın % 70’ini tüketmektedirler. Cumhuriyet Gazetesi’nin Bilim Teknik ekinde yayınlanan bir habere göre, 1 kg et elde etmek için 7 kg yem harcanmakta ve 7000 kilo suya ihtiyaç duyulmaktadır. Örneğin bir hamburger elde etmek için harcanan su, kabaca bir hesapla, 40 kez alınan duştakine eşittir.


Vejetaryen beslenmenin faydaları neler?

Geçtiğimiz ay, Henning Steinfeld tarafından, BM için yapılan bilimsel araştırmaya göre dünya üzerindeki 1.5 milyar büyükbaş hayvanın, küresel ısınmaya yol açan sera gazlarına büyük bir ölçüde katkıda bulundukları ortaya çıktı. Bu oran hiç de küçümsenecek bir miktar değil maalesef: %18. Bu miktar, her gün gazetelerde okuduğumuz, haberlerde dinlediğimiz şu otomobil, uçak ve diğer taşıtların bırakımlarından kat ve kat fazla. Sizce de ironik değil mi? Üzerinde gittiğimiz, göz önünde bulunan zararlı olarak kabul edilen taşıt emüsyonlarının yanında böyle bir gerçekle yüzyüze gelmek insanı biraz düşünmeye itmeli bence. Tüketimlerin hızla artması ile hayvan üretiminin büyük bir ölçüde hızlanmasının üzerimizde böylesi bir etki bırakıyor olduğu daha yeni açıklanıyor. Bu, gerçekten de komik! Ve üzerine gidilmesi gereken bir konu. Bu oluşumun yanı sıra, büyükbaş hayvanların beslenmesi, etlerinin işlenmesi, otlatılması ve taşınmaları için harcanan yakıtların yol açtığı karbondioksit salınımının, sera etkisine yol açan gazların en önemlisi olan bu gazın toplamının %9’unu karşıladığı da beyan edilen araştırmada mevcut. Daha da dikkat çekici nokta ise sanıyorum şu: Sera etkisine yol açan gazlar içerisinde  karbondioksitten 20 kat daha etkili olan metan gazının 1/3’ünü oluşturan etkenin ise bu büyükbaş hayvanların atmosfere bıraktıkları gaz ve gübrelerinden açığa çıkan salınımlar olduğu belirlendi. Kısacası, her ne kadar kullandığımız aeresol, taşıt ve benzeri şeylere dikkat etsek de, “farkında olmadan” tüketiyor olduğumuz besinler de dünyamızın işleyişini önemli ölçüde değiştirebiliyor.

Düşünsenize, sadece Kuzey Amerika’da, bu tüketimi karşılaması için yok edilen hayvan sayısı 8 milyar civarında. Bu hayvanların yetiştirilmesi süresince yapılan harcamalar, dışkılarından kürlenen toprak ve su kaynakları, yol açtıkları tüm zararlar düşünülmesi gereken bir alan oluşturuyor.

Focus dergisinin 2006 Mart sayısında yayınlanan bir haberde, kullanılan tarım alanlarının büyüklüklerine dikkat çekiliyor. Haberde vejetaryenlerin sadece salata ile beslenmeleri şartında ihtiyaç duyulan salata miktarının kaplayacağı alan hesaplanmış. Bir insanın günde ortalama 3000 kilokalori gereksinim duyduğu belirtilen habere şöyle devam edilmiş: Bir günde, 15.8, yılda 5.767 ton salata yemesi gerekmektedir. Bu da, 2600 metrekare yüzölçümlü salata bostanına denk gelir. Şimdi de et yiyenlerin aracılığı ile el konulan tarım alanı miktarına bakalım: Et yiyen bir kişi günde yaklaşık olarak 1.9 kg ete ihtiyaç duyması durumunda yılda 684 kg et tüketeceği anlamına gelir. Bu miktar, yılda 1.37 danaya denk gelir ki bu, dananın tükettiği salata miktarını 22.4 ton olarak bize sunmaktadır. Yani 1.37 dana, 8.000 metrekarelik bir tarım alanına ihtiyaç duyar.

Geçmişten bir anektod da bu konu üzerinde etkileyici olur sanıyorum: Ünlü Rus yazar Leo Tolstoy, evinde verdiği yemekte et yemeyi tercih eden bir misafire canlı tavuk ikram eder. Kadın dehşet içerisinde kalır ve tavuğu nasıl yiyeceği sorusunu yöneltir yazara. Tolstoy şöyle cevap verir: “Kendi bilincim hayvan öldürmeyi kabul etmemektedir. Bu nedenden dolayı eğer et yemek istiyorsanız öncelikle onu öldürmelisiniz.”

Seçimler elbette bize ait; yaşamın her alanında olduğu gibi. Bu yazıda yorumun size düştüğü gibi..


Vejetaryenlik ve Sağlıklı Beslenmenin Püf Noktaları (1)


Didem Çivici
1985 yılında İstanbul’da doğdu. İngilizce Öğretmenliği bölümünü bitirdikten sonra Permakültür eğitimi aldı ve EKO-PER projesi okullarda ekolojik bahçeler kurdu ve eğitimler verdi. Bu alanda 2014 yılından bu yana “Kendine Yeten Balkon” eğitimleri vermeye devam etmektedir. 2013 yılı itibariyle, 2005 yılından beri ilgi alanı olan Tantra ve Tao alanında eğitimler almaya başladı. Kadın cinselliği ve psikolojisi konularında yazdı, Kandida Bye Bye blogunda deneyimlerini paylaştı. 2015 yılında tüm deneyimlerini bir araya getirip “Wild Woman Academy”i (Vahşi Kadın Akademisi) kurdu. Kendisi Qi Gong ve Yin Yoga gibi beden/zihin/ruh terapilerini kişisel gelişim teknikleriyle birleştiren eğitim ve inzivalar sunmakta, ayrıca “Beslenme ve Diyet Terapisi” master programı yaparak beden terapisi alanında derinleşmektedir. Kendisi ayrıca David Deida’nın kitaplarını çevirmektedir.