Nilgün Sarar ile Oto-Röportaj

Nilgün Sarar kimdir? Nasıl çalışıyor ve neler yapıyor? Bu konularda otoröportajıyla İndigo Dergisi okuyucularını aydınlatıyor..

nilgün sarar

Nilgün Sarar ile Oto-Röportaj

Bundan on yıl önce bu röportajı yapıyor olsaydık, çok az insan bu röportajı okuyabilirdi. Ama şimdi öyle değil. “Enerji”lerle, “farkındalık”la ilgilenen insanların sayısı çoğaldı. Bu işlerle ilgisi olmayanların bile “enerji”den haberi var. Medyanın bu konulara ilgisi arttı. Önce bunu neye bağlıyorsunuz diye sormak istiyorum?

Nilgün Sarar: Türkiye‘de bu konularla ilgili ilk röportajımı 2003 senesinde Aktüel için vermiştim. Röportajı yapan arkadaşı cesaretiyle çok takdir etmiştim. Dediğiniz gibi enerji çalışmalarıyla ilgilenen insanların sayısı çoğaldı. Çünkü tüm dünya insanı enerji şifalarının faydasını görmeye başladı. Birebir yaşadı, anlattı. Bu konuda filmler yapıldı. Tıbbın “bitti artık yapacak bir şey kalmadı” dediği durumlarda, hastalar alternatif enerji şifalarını seçti ve bizim “mucize” dediğimiz iyileşmeler görüldü. Mesela Apple’ın pankreas kanserine yakalanan CEO’su Steve Jobbs. Ünlü astronot Edgar Mitchell, mide kanserini enerji çalışmalarıyla yendi. Bu isimler dünyaca tanınmış kişiler olduğu için tabii basının ilgisini çekti. Dünyevi ifadeyle “inanmıyorum” diyenler bile “ya dur şunun ben de bir tadına bakayım” deyip merak etmeye başladılar. Denediler ve “evet var bişey ama nedir?” Bunun cevabını aramaya başladılar. Bu meraklarını ya kitap alıp okuyarak, ya arkadaş tavsiyesi ile seans alarak ya da kendilerinde de böyle bir arzunun var olduğunu keşfedip seminerlere katılarak gidermeye başladılar. Bazıları meslek haline getirdiler. Bir de bilimsel yönden de kanıtlandığı için kapalı kutular açılıverdi. İnsanların bu farkındalığı, niyetleri, arayışları evrenden istenilen bir talep olmaya başlayınca haliyle bilinçli ya da bilinçsiz ilgi artmaya başladı. Hatta moda oldu bile diyebilirim. Zannetmeyin ki yıllar önce yoktu böyle bir şey. Hayır, hep vardı. Ama insanoğlu baktığında görmüyordu ve adım adım, sabırla o kapıyı keşfetme yoluna girdi. O kapı hep vardı ama kapıyı bulmak açmak ve dünyevi varlıklara bunu anlatabilmek zor bir görev. Aslında insan kendine izin verirse kendi kendini şifalandırır. Bu hepimizin içinde olan evrensel bir güç.


Sizin yirmi üç yıllık “enerji” geçmişiniz nereden nereye geldi, onu öğrenmek istiyorum…

Nilgün Sarar: Çocukluğumdan beri insanları ve çevreyi seyretmeyi, gözlemlemeyi çok severdim. Dünyanın sonu nasıl olacak, her yer karanlık mı olacak, bu bir oyun mu… gibi küçük yaşta merak eder, gözlemlerdim. Enerji çalışmalarına ise 1987 senesinde Berlin’de başladım. Beni tetikleyen şey mutsuzluk duygum ve arayışımdı. Çocukluğumdan süregelen sorular artmaya başlamıştı; ‘neden hayat bu kadar zor, neden iyi insanların başına kötü şeyler geliyor, neden… Neden…’ Bu konularla ilk tanışmam Transandantal Meditasyon ile başladı. Daha başka neler var diye araştırdığımda tamamlayıcı tıp ve psikoloji eğitimini aldım. Bu eğitimden sonra enerji teknikleri alemine ilk adımı Reiki hocası olarak attım. Sene 1988. Türkiye’de henüz Reiki bilinmiyordu. Kryon kitaplarını okuduğumda -ki o zaman daha Türkçe’ye çevrilmemişti- çok ilgimi çekti ve orada EMF Dengeleme Tekniği ile tanıştım ve kurslarına katılmak üzere Amerika’ya gittim. Attığım her adım hayatımla uyum içinde gelişti. Evrenden bana gelen mesaj “Nilgün doğru yoldasın, istediğini, aradığını buldun ve bu yolda da devam et!” şeklinde idi. Oğlum Amerika’da okumak istedi. Beraber Amerikaya gittik ve orada EMF (Elektro manyetik Alan Dengeleme Tekniği) kursuna katıldım ve eğitmen oldum. EMF’de yoğunlaştıktan sonra kitaplarını, Türkçe’ye çevirdim ve Türkiye’de uygulayıcılar yetiştirmeye başladım. Teta Şifa tekniğini ve DNA Aktivasyon tekniklerini de öğrenip, kurslar verdim. Ruh, beden, zihin üçlüsüne yönelik çalışmaları tamamlamak istedim ve zihine yönelik olan NLP eğitiminı aldım, mastırı oldum. Tüm bu öğrendiklerimi kombine ederek uygulamalara başladım. 2001 senesinde Paris’e gittim ve orada The Reconnection (Tekrar Bağlantı) kursuna katıldım. Bence şifa çalışmalarımın en güçlüsü bu diyebilirim. Eğitmenlik seviyesine kadar ulaştım ve o günden beri bunu uyguluyorum. Sindire sindire ve küçük adımlarla ilerledim. Dile kolay, sevmesem bunca sene yapar mıydım!

Sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da seanslar yapıyorsunuz, bunu nasıl başardınız? Çünkü yurtdışında bu işlerle ilgilenen çok fazla sayıda yetkin insan vardır. onların arasından sıyrılmak zordur. Bu güveni sağlamak kolay olmadı sanırım…

Nilgün Sarar: Evet hiç kolay olmadı. Şu anda Tekrar Bağlantı Şifası eğitmeniyim. Yurt dışında hem seans yapıyorum hem de seminerler organize ederek bu şifayı öğretiyorum. Televizyon programlarına davet ediliyorum. Ana dilim İngilizce olmadığı için, günlerce aylarca bu terimleri çalıştım ve ders aldım. Hoş ana dilim bile olsa, kullandığım kelimeler bir İngiliz’in bile anlayamayacağı terimler. Seminerlerimiz çok yoğun bir tempoda geçiyor. En az katılım sayısı dörtyüz kişi. Sabah altıda kalkıyorsunuz ve yatış saatiniz en erken on, onbir. Sürekli ayaktasınız. Büyük sorumluluk isteyen bir görev. Bir de bütün bunlara sahnedeki sunumunuz ekleniyor. Siz ne verirseniz onu alacaklar. Ne bir tek kelime eksik ne de fazla söylemelisiniz. Kesinlikle guru olmamalısınız. Egonuza kapılıp “efendim ben şuyum ben şunu yaparım, ben bunu yaparım” yok. İngilizce yaptığım seminer bitiyor, bir hafta sonra Almanca seminerim başlıyor. İngilizce diski çıkartıp, Almanca diski takıyorsunuz. Almanca’yı çıkartıp, Türkçe’yi. Benim kuvvetli yanımdan bir tanesi de üç dilde eğitim yapabiliyor olmam. Şimdiye kadar bütün seminerlerimde çok beğeni aldım. Türk oluşum insanların çok hoşuna gidiyor. Hemen yanıma gelip, İstanbul’un muhteşem bir büyüsü, enerjisi var diyorlar. Valla ne diyeyim, ne kadar dünya vatandaşıyım desem de, Türk olduğum için ve bir ilke imza attığım için çok mutluyum. Ömrüm uçaklarda ve otellerde geçiyor. Kim olursanız olun, hangi milletten olursanız olun, şifa seminerlerinde herkes aynı beden dilini konuşur. Bunu görmek tepeden dünyayı seyretmek gibi birşey.

Seanslar sırasında başınıza muahakkak ilginç şeyler gelmiştir, birkaç tanesini çıtlatsanız…

Nilgün Sarar: Sormayın, nelere şahit oluyorum. Bunca zamandır seans yapıyorum ve seansıma gelen her kişi benim için kutsal, özel ve farklı. Kırık kanatlarıyla geliyorlar, sonra pencereyi açıyorum ve uçup gidiyorlar. Bir seansımda bir kadının bacağı uzadı. Dondum kaldım. Hem seyrettim hem devam ettim, ama nutkum tutuldu. Seans sonrası bana, “Nilgün hanım sürekli sol ayağımı neden çektiniz? “diye sordu. Halbuki seanslarda kişiye hiç dokunmam. Otuz – otuzbeş dakika sürer ve uzaktan el sürmeden gerçekleşir seanslarım. “Ben dokunmadım” dedim. İnanmadı tabii. Ama sonra kalktı, ileri geri yürüdü ve bana dönüp; “Benim sol bacağım bir santim kısaydı. Hafif sekerek yürürdüm. Ama şimdi ikisi de aynı olmuş. Uzamış. Sağolun” dedi ve gitti. Yine bir seanstayım. Bitmesine beş dakika kalmış. Yatan kişi birden gözlerini kocaman açtı. Uzağındaydım ama göz göze geldik. Açmasıyla kapatması bir oldu. Seans bitince sordum: “Noldu? Niye öyle birden gözlerinizi açıp, hayalet görmüş gibi baktınız?” Cevabı için bir süre bekledim. Suyundan bir yudum aldı ve “Nilgün hanım siz bana dokundunuz sandım ve açtım gözlerimi. Ama baktım ki siz uzaktasınız. Dokunan siz değildiniz. Ve hemen omzumun yanında devasa yeşil bir yaratık gördüm” dedi. Bunlar yaşadığım yüzlerce ilginç şeylerden bazıları. Mesela Eylül başında bel fıtığı ameliyatı olacak bir arkadaşım, iki seansta bomba gibi oldu. Ameliyatını iptal etti. Bastonuyla yarım saatte üçüncü kata çıkan MS hastası, üç seanstan sonra basamakları bastonsuz ve normal tempoda çıkmaya başladı. Ama lütfen şu noktaya bir açıklık getirmek istiyorum. Bu demek değildir ki, her bel fıtığı, her MS, her kanser ve benzeri hastalıklar her seferinde iyileşir. Bu tamamen o kişiyle evrenin arasında, o alanda uygun görülen çalışma ile ilgilidir. Üç kişi migren şikayetleri ile gelir, ikisi şifa bulur. Diğeri bulmaz. O zaman demek ki bu kişinin o anda, bana seansa geldiği anda şifa alması uygun görülmemiştir. Zaten en fazla üç ya da dört seans yaparım. Eğer üçüncü seanstan sonra da hiçbir farklılık yoksa, devam etmem. Sadece hayatımda ilk defa, Ekim 2009‘ dan Mart 2010’a kadar çok müstesna bir insanla çok farklı bir seans süresi yaşadım.


Size ne denmesini tercih ediyorsunuz? Şifacı mı yoksa başka bir şey mi?

Nilgün Sarar: Bildiklerimi paylaşmasını seven biriyim. Eğer bir şey birisine iyi geliyorsa, başka birisine de iyi gelebileceğinden yola çıkarak, diğer kişiye de onu vermek isterim. Hayal gücüm ve hislerim kuvvetlidir. Her an, her saniye bir senaryo yazarım beynimde. Köpekleri konuştururum, arabamla kırmızı ışıkta beklerken, önümden geçen, bekleyen insanlara roller veririm, müzik eklerim. Susup dinlemeyi, gözlemlemeyi severim. Bu konulara hakimim diye guru havalarına asla girmem. Dans etmesini sever, arkadaşlarıma vakit ayırır, herkes gibi ağlar, kızar, mutlu olurum. Her anne gibi oğlumu merak eder, nerede ne yapıyor, neden beni aramadı diye tasalanırım. Doğru yanlış diye bir kavramım yoktur. Dersler vardır. Ya geçerim, ya sınıfta kalırım. Hayatımın akıcı ve kolay geçmesini istediğimden, olayları ve kişileri yargılamam. Genelde anda kalırım. Madem özgür irademle dünyaya gelmeyi seçtim, o zaman bu dünyaya acı çekmek için değil keyif almak için geldim derim. Fizikten ziyade ruha âşık olurum. O yüzden hiç dünyevi aşk acısı çekmedim. İnsanları sevdiğimden, yaptığım işi de severek yaparım. İnsana, değerli olduğunu göstermeye, yaşam kargaşasında unuttuğu niteliklerini hatırlatmaya ve farkındalığa yükseltmeye çalışırım. Benim için şifacı, insanı özgürlüğüne kavuşturan ve şifanın gerçekleşmesine izin veren kişidir. Bu yaşamdaki görevim kişiyi yaradılışın kaynağına götürmek, onu saygı, sevgi ve sessizlik içinde izlemektir. Ne olduğuma okuyucu karar versin diyelim mi?

Size seansa gelen kişilerin yüksek beklentileri oluyordur. Çabuk iyileşmek ya da psikolojik olarak düzelmek gibi. Hazırlıklı olmaları açısından… Onlara seans öncesi neler anlatıyorsunuz?

Nilgün Sarar: Seanslarıma gelenlere ilk açıkladığım şey bu çalışmanın bir teşhis ve tedavi olmadığı, hiçbir şekilde söz ve garanti vermediğim ve bunun fiziksel, ruhsal, duygusal ve zihinsel yolla akan bir şifa olduğudur. Bunun evrenin inanılmaz zekası tarafından talep eden kişiye aktarılan ışık, bilgi ve enerji üçgeni olduğunu anlatırım. Düşünsenize ne kadar muhteşem bir şey. Evrenin size sunacağı bir şifa. Tam size göre ayarlamış, hazırlamış. Niyet ettiniz ve seansa geldiniz. Sizi hemen tanıyor ve neyiniz eksik, ne bozulmuş anında biliyor. Çünkü onda orijinal haliniz mevcut. Sanki mukayese ediyor ve eksik parçaları yeniliyor. Süresi, yeri, şekli ve neyi değiştireceğine o karar veriyor. Ben karar vermiyorum. Her zaman bir adım geriden takip ederim. Siz bana deseniz ki, “Nilgün hanım, dünkü seans çok muhteşemdi, aynısından yapar mısınız?”. “İmkânsız” derim. Ya da “arkadaşımın migreni geçmiş seansınızdan sonra benimki de geçsin aynısını yapın” deseniz, ona da imkansız derim. Gelenler tabii merakla sorarlar ve şikâyetlerini anlatırlar. Haklılar da. Şu hastalığa iyi gelir mi, iyileşir mi, neler olacak seansta. Ben de saygı ile dinlerim ama dinlerken de bir yandan çocuksu merakımla acaba bu seansta neler olacak diye heyecanlanırım. Sadece bu şifanın herkese aktığını söyleyebirim. İnanıp inanmaması, şikâyetinin ne olduğu, klinik bulguları, ilaç kullanıp kullanmaması akacak olan şifayı hiç etkilemez. Beni de. Bazıları üç seans aldık hiçbir şey hissetmedik diye giderler evlerine. Hatta “o kadar da para verdim” diye düşünen dahi olur gibime geliyor. Aslında hiç de öyle göründüğü gibi değildir. Hayatı birden değişiverir. Karşısına öyle olaylar ve insanlar çıkar ki, bir anda bütün dertlerini alıp götürür. Ya da cevabı seans sonrası yaşadıklarındadır. Şifa olmuştur işte. Ben yanında olsam da olmasam da… Enteresan olansa, kendisi farkında bile değildir bunun. Lafı gelmişken hemen belirtmek isterim. Size bir şifacı “senin kalp çakran kapalı, üçüncü gözün çok açık, sen çok özelsin, ben seni iyileştireceğim, sende özel yetenekler var, bana on seans geleceksin, sana söylediğim kelimeleri günde on kere tekrar edeceksin” gibi şeyler söyleyebilir. Ya da toplu çalışma yaparlar. Önce bir guru oturur en önde. “Tapının bana. Benim size vereceğim tekerlemeleri söyleyeceksiniz” der. İşte o kişi benim için şifacı değildir. O benim için egosu yüksek, kendisine tapılmasını isteyen, bağımlılık yaratan ve her gittiği yere müritlerinin arkasından gelmesini isteyen ruhsal egodur. Hatta spiritüel tüccardır da diyebilirim. Benim şifacılık hayatımda böyle birşey yok. Sakın alınmasın şifacı gurular. Kendilerini geliştirmeye başlasınlar bence.

Nilgün Sarar bu işte istediği noktada mı, yoksa daha gideceği, katedeceği yollar var mı arzuladığı?

Nilgün Sarar: Var, evet… Enerji ve farkındalık çalışmalarını Türk insanıyla daha çok paylaşmak, bu çok derin ve köklü milletin eşine rastlanmayan hoşgörüsünü, yardımseverliğini, dostluğunu açığa çıkarmak, insanların kendileriyle daha barışık olmasını sağlamak ve Türkiye’nin o güzel enerjisini daha fazla ışığa kavuşturmak istiyorum. Ayrıca yaşadıklarımı, düşüncelerimi ve paylaşmak istediklerimi yazmak istiyorum. “Kitap yazacağım” cümlesini kullanmaya pek cesaretim yok henüz. Son zamanlarda kitap yazmak isteyenler çoğaldı gibime geliyor Sağdan soldan okuyup, bir parça The Secret’den kopyalayayım, bir parça falanca yazarın imgeleme kitabından ekleyeyim, biraz Dan Milmann, biraz Louise Hay, bir lokma da Fred Alan Wolf’dan kuantum katayım. Oldu size falanca şifacı kitap yazdı. Türkiye’de malesef şifa üzerine çok var bu tür toplamalar. Benimki olursa kendi çapımda birşey olur herhalde. Bir de alternatif şifa çalışmalarımı hastanelere kazandırmak isterim. Herhalde özel hastaneler demek daha doğru olur.Ara sıra sessiz sedasiz hastanede yatanlara seans yapıyorum. Yaptığım istatisliklere dayanarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, ameliyet sonrası iyileşmeyi çok hızlandırıyor bu seanslar. “Aman kimse duymasın olur mu, ben size seansa gelmek istiyorum” diyen çok tıp doktoru var. Bütün bu arzularımın gerçekleşmesi için niyet ettim. Bakalım görelim. Moda bir cümleyle “kendimi akışa bıraktım” diyorum…


Telefon: 0533.360.9076 | 0212.287.7083
Email: [email protected]
Web: http://www.nilgunsarar.com
Facebook: Nilgün Sarar


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.