Gelecek nasıl gelecek?

Dünyası televizyonda seyrettiği dizilerden oluşan, dolayısıyla duygusal bedenini dizilerde yaratılan dramlardan besleyen, fikirlerini medyanın ve birkaç meşhur köşe yazarının hiçbir yere varmayan düşüncelerine göre oluşturan, fiziksel yaşamının yüklerini de sırtında zul olarak yaşayan insanın, paketlenmiş bir toplumun, paketlenmiş üyesi olarak, sorunlarına çözüm bulması ve içinde yaşayacağı bilinçli bir gelecek algısı oluşturması düşünülemez…

gelecek

Sonsuz bir kitaplığın, sonsuz kitapları arasından birinin, bir sayfasının mütemadiyen tekrarlayan satır aralarında yaşamak gibidir, lineer zamanda yaşamak.

Bir sonraki satır da “sözde” geleceğimizi yaratacağızdır. Fakat yaratılan da şimdi burada yaratılmakta olan satırın nakaratı olmaktan ileri gidemez. Gidemeyecektir. Çünkü şimdi ne isen biraz sonrada o olacaktır.


Tıpkı, lineer zamanda, “dün” ne isen, bu gün de dünkü olduğunu ve yarın da yine bu gün olduğunu yaratacağın gibidir.

Ne zamanki yarın “maksatlı” olarak yaratılmaktan vazgeçilir, işte o zaman zaten lineer zamanda bulunulmadığı için, her zaman şimdi burada olduğun, oluyor olduğun ve olacak olduğun, kısaca zihinsel olarak bölünmemiş ve parçalanmamış “bütünsel zamanda”; olacağından, lineer zaman gibi zihinsel bir projeksiyon da sonlandırılmış olacaktır.

Lineer zaman projeksiyonun sonlandırılmasından maksat, toplumsal ve bireysel zaman algımıza asılmış, tüm o bağlı olduğumuz illüzyonların çözülmesi ile ilgilidir.

İnsanlar ve toplumlar ya geçmişlerinde yaşadıklarından yada sürekli geleceklerine yatırım yapmakla meşgul edildiklerinden, bir türlü şimdi burada, bireysel ve toplumsal kendilerine sunulanın, olanın bitenin farkındalığında olamıyorlar.

Zihinler sürekli anda geçmişe karışan haberlerle korkularla ve endişelerle meşgul edilirken, gelecek ile ilgili endişeler ve beklentiler yumağı halinde yaşıyoruz.

Dünyası televizyonda seyrettiği dizilerden oluşan, dolayısıyla duygusal bedenini dizilerde yaratılan dramlardan besleyen, fikirlerini medyanın ve birkaç meşhur köşe yazarının hiçbir yere varmayan düşüncelerine göre oluşturan, fiziksel yaşamının yüklerini de sırtında zul olarak yaşayan insanın, paketlenmiş bir toplumun, paketlenmiş üyesi olarak, sorunlarına çözüm bulması ve içinde yaşayacağı bilinçli bir gelecek algısı oluşturması düşünülemez…

Oysa bu dünyada şairin dediği gibi hayal ettiği müddetçe yaşıyor insan.

Oysa lineer yaşamlarımızda zaman hızla akıp gitmekte…..

Zamana yetişemediğimiz gibi, hayal kumaya, hayallerimize kanat takmaya zamanımız da kalmıyor.

Kim düşleyecek “geleceğin nasıl geleceğini”.

Gelecekleri, alternatif gelecekleri düşleyenler elbette ki vardır.

Fütüristler.

Ama bu düşlenilenin içinden, kaosun içinden, nasıl bir gelecek, gelecek.

“Nereye” ve “nasıl” varıldığının da bilinmesi gerekir.

Şu anda dünya ve dünya toplumları bir kaos içinde kıvranmaktadır. Dünya ve toplumların sosyal ve ekonomik, ahlaksal v.s gibi kaos içinde kıvrandığı dönemlerde, genelde yeni bir “başlangıç” doğmaktadır.

Kaosun içinden, bir düzen doğacaktır.

Yeni doğan düzen haliyle geleceğimiz, bizden sonra gelecek nesile, çocuklarımıza bırakacağımız “dünya” olacaktır.

Toplum ve bireyler, şu anda yaşadığımız kaosun içinde ister istemez değişecektir.

Değişim, gelişimizin ne yönde olacağını da belirleyecektir.

Ve toplumların yaşamlarını ve gelişimini etkileyen en önemli alanlardan birisi teknoloji alanında yapılan gelişmelerdir.

Teknolojik gelişmeler, zihinsel ve akıl ile olabilen, mekanik aksamlı gelişmeler olduğundan, matematikseldir. Aslında matematiğin mekanik kısmıyla alakalıdır.

Evrenin kendisi, matematikseldir. Gezegenler ve güneşler yerli yerindedir ve dönmektedir. Tabiatın içinde olan her şey ahenkle ve bir armoni içinde, ekolojik dengeyi, “dengesinde” tutmaktadır. Doğadaki her şey bir tasarım harikasıdır. Ve bu tasarım ince hatta anlayamayacağımız derinlikte evrenin matematikle yaratıldığını bize ifade eder gibidir.

Sanki daha estetiksel, derinsel, şiirsel bir matematiktir. Güzelliğin ve sevginin ortaya çıkarılışı ile ilgili bir matematiktir.

Doğanın bizlerde bıraktığı izlenim sevgi, güzellik, mutluluk ve aşk’tır. Doğanın ruhumuzda bıraktığı bir tınısı bir lezzeti bir kokusu vardır. Sesler ve kokular doğaldır. Doğallığı varlığın ne ise o olduğu haliyle alakalıdır.

Bir gül, gül ise güldür. Bir elma, elma ise elmadır. Sergilediği özellikler ve oluş tarzı o varlığın doğasını ifade eder.

Ve İnsanın, doğası da olduğu gibidir. Çok boyutlu, çok ifadeli, çok düzeyli, mikro evren, sonsuz sınırsız v.s gibi sayılamayacak düzeyde özellikler ile ifade edilebilir. En belirgin özelliği de “canlılık” ve “zeka” ile ifade edilen “insan üstü” düzeyi ve boyutudur.

İnsanlara gelecek biçen ve gelecekler yarattıklarını iddia eden teknoloji yönelimli ve hedefli fütüristler, insana mekanikliği ve insanın muhteşem vücudunu makine parçaları ile birleştirildiği, insanın dijitalleştirildiği, bilincinin bir bilgisayar verisi gibi aktarıldığı genelde teknik harikası olmuş gelecekleri öngörmekte ve öngörülen gelecekler de ilgili teknokratlar tarafından yaratılarak zaman süreçleri içinde piyasaya aktarılarak insana, cep telefonundaki teknoloji olarak, bilgisayarda Google arama kolaylığı veya evinizdeki herhangi bir elektronik aracın hizmeti olarak ve benzerleri gibi yaşamalarımızda yerlerini almaktadır.

Dünya şartlarında İnsanın hayatını kolaylaştıran ne var ise iyidir. Ve ayrıca teknoloji de her zaman silah yapımı, zihinsel kontrol aygıtları, deprem makineleri veya atom bombası icadı gibi “kötü” şeyleri yaratmak, dünyayı sonu gelmez kargaşaya sürüklemek, insanları kontrol etmek, insanı insan doğasından ve yaşamın canlılığından uzaklaştırmak için kullanılmayacaktır.

İnsanlar genelde, sözlerin ardındaki anlamlara ve bu anlamlara ve buradan açılan yolun kendilerini nereye götürdüğünün farkında olmadan yaşarlar.

Zannederiz ki, dünyayı kurtarmak isteyenler her zaman iyidir veya bize sunulan iyilik her zaman “hayrımızadır”.

Şimdi biraz derinlemesine teknoloji ağırlıklı geleceklerin bir kaçının içinde gezinince gördüğümüz manzara içimizi daraltabilir.

Her konuda olduğu gibi bilinçte derinlikli olmak, sorumluluğumuzdur.

Mesela ilginç olanı görebilmeliyiz ki; insanın tansiyonunu ölçen ve sonrasında doktoruna veya kayıtlı olduğu hastaneye bildiren dijital çoraplar veya insanın bedenine takılan cipler gibi mekanik aksamlı insanlar yaratılırken, neden insanın hiç hastalanmayacağı insanlardan oluşan bir toplum düşlenemiyor. Hastalıksız bir bilincin veya “Bütünsel bir bilincin” parçası olduğu bir gelecek öngörüsü tasarlanamıyor.

Neden insanın vücuduna, her dili çeviren bir çipin takıldığı bir gelecek düşleniyor da, insanın “zekasını ve içerdiği yetenekleri geliştirdiği ve artık “dil” denen mevhumun da aşılabildiği bir gelecek tasarlanamıyor?

Neden?

Çünkü günümüz teknolojisi meta içerikli ve zihin (ego) yaratımlı bir teknolojidir.

Bu teknolojinin insanın büyümesi özgürleşmesi ile ilgili bir vizyonu yok gibidir.

Ürünlerini satmak ve tüketimi çeşitlendirip geliştirip körüklemekle ilgilidir.

Diğer çağlardaki insan köleliğinden farklı bir şekilde köleleştirilmiş Teknoloji bağımlısı bir toplum yaratmakla ilgilidir.

Teknolojinin bir pazarı vardır. Teknoloji pazarı ve ürünleri, tıpkı hayatımıza reklamlarla sokulan ve aslında hiç ihtiyacımız olmadığı halde bağımlısı olduğumuz, yiyecekler, eşyalar gibi, insan da yeri doldurulamayan “anlam” boşlukları ve gelecek öngörüleri yaratılarak yaşamımızda ve vücudumuzda yerlerini alması istenmektedir.

Sanki adeta, insanın biyolojik, duygusal, zihinsel ve hatta ruhsal gelişmesi istenmiyormuş, sanki insan mekanik bir aksammış gibi öngörüler üretilmektedir.

Anlaşılır gibi değildir.

Gelecek elbette bir gün değil, her gün gelmeye devam etmektedir.


Gelecek bir gün değildir
Gelecek akışta olan “bütünsel bir zamanın” her An’ıdır.

Ve bu An bizlerin her An farkındalıkta ve İnsanı Düşünme ve belirli bir Sorumluluğu bakış açımızla ifade etme ve ardında eylemde olmamızı gerektirir.

İnsan aslında, özgür bir varlıktır.

Ama maalesef bilinçsizdir.

İnsan mekanik aksamlara, yaratılan sanal düşmanlıklarla savaşlara-ölüme, tv, moda, tüm bize belletilenlerle kalıplanmış bir zihne, kardan kar elde eden ekonomik sistemle yoksulluğa, tutsak edilmeye çalışılmaktadır. Zaten tutsaktır da.

Halbuki insan, kendinde yaratılış amacı olarak bir şaheserdir. Tıpkı sevgili Mevlana’nın yüzlerce yıl öncesinden dediği gibidir.

Fakat sürekli ne isteyeceği ve ne olacağı, zihnini bombardımana tutan reklamlardan, subliminal etkilerden, toplumsal bilinçten v.s den beslenmektedir. Bu kıskaçtan veya matristen kurtulması için “kendisini” bilmesi elzemdir.

Ey insan, ey ilahi sirlar nüshasi
Sahane güzellige aynasin sen …
Bu ne bahtiyarlik, bu ne bahtiyarlik
Sendedir alemdeki her varlik…
Ne istersen, iste kendinden.
— Mevlâna

Teknoloji, tıpkı diğer sistemlerin de ait olduğu gibi insanın yarattıklarının içindedir.

Teknoloji, insan içindir. İnsan, teknoloji için değil!

Teknoloji, insanı bölemez, parçalayamaz. Insana rağmen var olamaz.

Teknolojinin, fiziksel insan vucudu ile bütünleşmesi, insanın var oluş amacını abesle iştigaldir.

Teknoloji insana hizmet edebilir. Ama teknoloji insanla bütünleşemez. Teknolojinin amacı insana hizmet etmektir. İnsanın gelişmesine büyümesine, bu dünyada varlığını anlamlandırmasına ve yaşamı hayattar kılmasına hizmet edebilir.

Teknolojinin varlığının sebebi insan ise, teknoloji insanın yarattığı ise, insanın varoluş amacına düşman olamaz.

Teknoloji insanın hizmetinde ise, insanı kullanmamalı, mekanik aksamları insanın vücuduna monteleneceği saptırılmış bir zihnin ürünü olmamalıdır. Ürünleri olmamalıdır.

Yinede teknolojinin ne olduğunu insanın kendisi karar verecektir.

Teknoloji, insana ve doğaya hizmet felsefesi ve ürünleri ile bütünleşmeli ama insanın ve biyolojik yapı ile bütünleşmeyi hedeflememelidir.

Teknoloji insanın yarattıkları ile bütünleşebilir, ürettikleri ile bütünleşebilir.

Ama kaynağı ve yaratıcısı olan insan, teknolojiyi kendi ile bütünleştirmeye kalktığında, kendi doğasını yok etmiş olur.

Kendi doğasında olmayanlar, yüksek enerjili boyutlarda var olamazlar.

Yüksek boyutlar ve evrensel ortamlar, insandan “kendisi” olmayı bekler. Ortada bir insan yoksa, kendini teknoloji ile bütünleşerek “gudubet” haline getirmiş, kendiliğini sakatlamış bir yaratıkla ilgilenmezler.

Teknoloji eril bir sahadır. Teknlojinin insanında ait olduğu “dişi doğalı” Doğaya saygılı olması ve artık doğaya Dünyaanaya ve onun canlılarına hizmet etmesi ve hayattar kılması gerekmektedir.

Doğaya hayat veremeyen, canlıların yaşamına yaşam katamayan sistemlerin, dünyada yeri yoktur.

Doğal olarak, ahlaksal yapının ve toplum arasındaki “sevgi ve dostluk” bağlarının çöktüğü zamanda insanlar yalnızlaşmaktadır.

Günümüz toplumunda çocuklarımızın ve gençlerimizin yalnızlaşması ve bu yalnızlıklarını bilgisayar ile cep telefonları ile ve daha adını bile bilmediğimiz dijital ürünlerle bir dijital dünyaya yol aldıklarını izliyoruz.

Zaman ayıramadığımız çocuklarımız, bizlerin doğal yaşamımızdan, biz farkında olmadan dijital bir dünyaya doğru çekilmekteler.

Eğer farkında olmazsak ve bilinçlenmezsek, bilinçli olarak nasıl bir gelecek istediğimize karar veremezsek, içinde yaşamak istediğimiz geleceği “düşlemezsek” ve bunun için elimizden geleni yapmazsak, Teknorat Futuristler insan nesline mekanik aksamlı, dijital parfümlü bir gelecek yaratmak üzereler.

Gelecek seçilebilir mi?

Evet gelecek yaratılabilir.

Tansiyon ölçen çoraba ihtıyaç hissetmezseniz, tansiyon ölçen çorabın olduğu gelecek var olamaz.

Ananenizin tarhana çorbasını içer ve devamını hayatınızda sağlarsanız, DNA larınız bozulmaz. DNA larda bozulma olmadığı için de dermansız hastalıkları yaratmazsınız. Uzun doyumlu mutlu sağlıklı canlı ve doğal bir yaşam yaşarsınız.

“Gerçekten Yaşarsınız”. Ve Hayatın ne olduğu ve ne olmadığı Hak ile görülmüş olur.

Dedenizin ve babaannenizin dostları gibi, dostlarınız olursa ve bu dostluklara önem veriseniz, mekanik aksamlar parçanız olmaz. Çünkü dostluk ve sevgi sizi besler. Dostluk canlıdır. Canınıza “can” katarsınız. Canlanırsınız.

Makinalar canlı değildir. Mekanik aksam zihinsellikle ilgilidir. Hizmet edebilir ama dostluğu yerini alamaz. Aldığında insanı zihnine hapseder. Fiziksel büyüme ve ruhsal gelişimiz durma noktasına gelir. Büyüme için mutlaka canlı olanlarla etkileşimde bulunulması gerekir. Ancak canlılar canlıların büyümesine vesile olabilir.

Teknolojiyi sevmeniz ve iyi kullanmanız, gelişkinliği göstermez. Ruhsal yetkinliği ve olgunluğuda göstermez.

Ne kadar olgun ve gelişmiş ve tekamüllü olduğunuzu, insanlar ile ilşikileriniz ve insanlığın, dünyanın ve evrenin ne kadar sizing yüreğinizde düşlerinizde yer kapladığı ve dostunuz olduğu ve hata “dostluk” içinde olduğunuz, gelişkinliğinizi ve tekamülünüzü gösterir.

Dostluk edebilmenin yakınlığını geliştirmeniz ise ruhsal gelişkinliğinizle, anlayışda derinleşmenizle ve nihaytinde kalbinizde ne kadar yaşadığınızla alakalıdır.

Ne kadar “insan” olabildiğinizle ve “insan doğanızı” anlayıp anlamadığınızla ilgilidir.

İnsanın kendinde derinleşebilmesi ise, artık sanal olanları bırakması ve bu illuzyon çöplüğünden uyanması ile alakalıdır.

Dedelerimizin dostları gibi dostluklar geliştirmeyi, dostluk edebilmeyi kültürümüz, ananemizin tarhana çorbasını içmeyi yaşam biçimimiz, kalbi, cesur bilge bir insane olmayı “kendiliğimiz” haline getirebildiğinizde, Ol’duğumuzda, kutsal kitaplarda insane vaad edilen cennet gelecek gerçekten “gelmiş” ve “gerçekliğimiz” Ol’muş olacak.

Kamil İnsanlardan oluşan bir topluluğu Birlikte Bütünsel olarak oluşturabildiğimizde, Evrensel bir toplum olabilmemiz ve dünyanın da bir cennet olabilmesinin önünde hiç bir engel olamaz.

İnsan kendini ve yaşamı yaşatabilmeli…

Neden böyle bir gelecek olmasın…

Ol’abilmeli…

Gelecek, bilinçli sevgiyle dostlukla Ol’sun.


Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır. (Nazım Hikmet)

Tahrik ile tepkisel davranıp kaosa neden olmamalı