Peri Olmak İsteyen Kız

Kalbi ile ruhumu esir alan sevda masalı eşime ithaf olunur. Onun bana yüklediği esaret, ruhumun özgürlüğünün nihai açılımı oldu.

Henüz zaman başlamamıştı. Onu, peri olmak isteyen kız doğuracak ve sonsuza dek yaşatacaktı. Böylece daima var olacaktı. Bu rüya büyük ormanda nesilden nesile aktarılan en güzel hayal olacaktı.

peri

Özlenen bir şey var ve bu özlenen şey her türlü özlemin ardında yatan o şey olmalı dedi Oread. Sonra isteğini düşündü. Bir peri kızı olmak istiyordu. Olmak istemek ile olabilmek arasındaki farkı henüz bilmiyordu. Oread sadece istiyordu!

Peri ve Oread

Oread toprağa baktı. Sonra toprak olup havaya karıştı dingin mi dingin ve hava gibi engin mi engin. Kabullendi özgürlüğü ve ateşlendi ruhu. Sanki sonsuzluk onun başının üzerinde dönen engin bir okyanustu.


Oread kız! Kız Oread! Dişi varlık ve varlığın dişi rengi. Bedenin ham eti ve kemiği! Saf ruhu hazzın ve büyük zevki henüz yaşamadıklarının. Yaşamadıklarının peşinde koşma yolunu böylece seçti ve seçiminin peşinden gitti. Giderken geride kendisiyle beraber gelmek isteyenlere ‘haydi hazırlanın’ dedi. Bir yol seçtim kendime. Gelenler gelir benimle ve ben keşfetmek istiyorum. Ben büyük keşifler olacağını seziyorum. Sezgimin peşinden gidiyorum. Sezgim kollarımda sarsılmaz aşığım ve aklım başımda, ben keşif yolundan asla şaşmayacağım.

Bu bir yanılsama olmalı dedi Oread. Bir ya da birçok yanılsama. Yanılsayamamaya kadar olan yanılsamalar zinciri işte bu. Bu zincirde şimdilik benim boynumun büyük borcu. Bir şeyler yanlış ve bir şeyler hep ters gidiyor. Ters gittiği için ters gitmiyor. Bir şeylerde yanıldığım için doğru giden bir şeyleri ters anlıyorum ben. Yanılıyorum ben. Döngüleri ve dönüşümleri ve olan biten her şeyi her şekilde olduğu haliyle ve bu olasılıktaki şekliyle henüz bilemediğimi bilebilecek kadar da algılarım açık ve sezişim de kuvvetli. Ve bu kuvvetli seziş yanılsamalardan kurtaracak beni!

Ne de güzel bir şeysin sen büyük ve büyülü ormanım. Senin koynuna girdim ve sonsuza dek sıcacık yüreğinde yaşayacağım. Ah bir sen olabilseydim ne de güzel olurdu. Bütün gizeminin ve büyünün anlamı ruhumda yerli yerine otururdu.

Kanatlı güzeller geldi. Oread’ı çağırıyorlar. Oread onlara yaklaştıkça anlamadığı bir dilde bir şeyler söyleyip uçuşup uzaklaşıyorlar. Aslında Oread ile oynamak istiyorlar. Anlamak istiyor. Delice bir istekle anlamak istiyor ne söylediklerini. Yaklaşmak istiyor onlara ve oynamak. Onlardan hiç ayrılmamak.

Niçin benimle konuşuyorlar? Ne anlatmaya çalışıyorlar? Sık sık ziyaretime geliyorlar. Onlar gibi olmak istediğimi biliyorlar. Onları kıskanmıyorum. Onları çok seviyor ve onlarda bir şey hissediyorum. Hissettiğimi kelimelere dökemiyorum. Sadece hissediyorum. İçten içe ben bir şey biliyorum.

Ritmi giderek hızlanan ve ruhu giderek sallayıp uçurtan bir ezgi gibisin sen. Henüz bilmiyorsun. Bildiriyorsun sen! Sen sensin ve haz verensin dedi kendi kendine. Sanki bilmişçesine bilmeden bilmişti Oread kendini. Bu ilk aşkınlık deneyimi idi. Uçmadan uçurtabilmesiydi.

Peri Olmak

Acaba olabilir mi? Bu mümkün değil! Sadece bir şüphe! İçimi kemiren ve içimi kemirten bir şüphe! Şüphesiz öyle olabilir mi? Belki de olabilir. Olabilirlik ne derece ve nereye kadar mümkün olabilir? Olabilirliğe bir sınır olabilir mi? Eğer olabilirse olma ihtimalinin sınırsız olması gerekir. Zaten olasılık denilen şey her şeyin olabilir olması demek değil midir?

Evet! bu mümkün. Hayır! Bu mümkün bile değil. Bu bir gerçek! Derinden derine hissettiğim şey tam şimdi gerçekleşecek! Tam o esnada zihin kendi içerisinde ruhuyla kucaklaşmakta iken kanatlı güzeller geldi. Oread’ı çağırıyorlar. Oread’a iyice yaklaştılar ve konuşmaya başladılar: Şimdi bizleri anlayabiliyorsun. Aramızdaki birliği gözlerinle değil ruhunla görüyorsun. Bizlerin birçok orman perisi değil tek bir peri olduğunu anlıyorsun. Uçuşup kaçışan acaba biz miydik? Sana seni anlatan şey değil miydik? Dışında oynamak ve olmak istediğin şey değildik. Anla artık ve anladın artık Oread! Biz sendeydik!

Birbirine hem paralel hem çapraz hem de dik kesişircesine birleşti ruhunda birleşen tüm anlam birikimleri ve büyük birleşen belirdi. Büyük keyif! Her amaç bir yük ve her amaç bir eksikliğimi belirtiyor dedi. Amaçlar yoruyor ve eksiklikler ise hiç bitmiyor. Eksiksiz olanı fark edebilirsem eğer ruhumda bu zaafımdan da kurtulabilirim. O halde ruhumdaki eksiksiz olanı acilen bilmeliyim. Bu bilişle kendiliğinden ve amaçsız bir bütün olabilirim. Amaçlı olmaya ne gerek! Amaçlı olmak demek kavuşamamak demek. Zannediyorlar ki! Amacına ulaştığında kavuşursun! Oysa kavuşamamak için amaç edinirsin ve sonra dersin: Niçin kavuşamadım? Amacın kavuşmanla arandaki büyük engeldi. Sıyrılamadın ki isteklilikten ve bilemedin ki kavuşmak diye bir şey yoktur. fark edemedin ki istek havuzu bu olasılığın yanılsama salonudur.


Sarhoşluk bu olsa gerek! Fark ediş sarhoşluğu ve yapamaz hiçbir ateş suyu bu kendisinden geçirtici mutluluğu ve bir baş bilmeden ama keskin bilişle hiç kendiliğinden çevrilir mi? Çevriliverdi işte ve görüverdi en net şekilde. İki bile değil tam dört tane birbirinden güzel kanat ve tutunuyorlar sırtına tüm varlığını kucaklayarak. Her şeyde olduğu gibi bir peri kendisini bilişi de bir sürece tabi imiş dedi Oread! Eğer mutluluğun bir sınırı varsa işte tam o sınırda ve doya doya o mutluluk noktasında yaşıyordu. Ağlamak ne demek? Zaten sevinç gözyaşları içerisinde mutluluktan coşuyordu. Benmişim! Dedi. Ağladı. Olmak istediğim şey benmişim! Dedi. Ağladı.

Artık mutlak bir şekilde aşk olduğunu bilerek yaşıyordu. Diğer orman perileri ile ilk defa göklerde uçuşup ormana göklerden sevda damlaları getiriyordu. Her bir ağaçla teker teker ilgileniyor ve sonsuz bir sevgiyi sınırsız bir özenle besleyip yeşertiyordu.

Peri ve Sevgi

Sevebildiği kadar değil, sevgi kadar seviyordu. Sevgi kadar olmuştu. Sevgi gibiydi! Mutlak sevgi gibi! Mutlak sevgi idi. Mutlak sevgi kendisiydi! Sevgi neydi? Oluş ve emek! Sevgi neydi? Olduruş ve emekletmek! Sevgi neydi? Yürütüp koşturtabilmek! Sevgi neydi? Uçurtup coşturabilmek! Beklemeksizin ve beklentisizce! Bekletmeden ve beklenti beslettirmeden! Sevgi neydi? Sevgi özgürleştirmekti! Özgürleştirdiğini seviyorsundur!

Bu aslında öyle bir bütünlük olmalı ki, çokluk şeklinde görünmesine rağmen tek ve aynı vücutta birleşebilmeli. Bu büyük birlik ve eşsiz teklik benliğimde ifşa edilmeli! Her şeyken hiçbir şey ve hiçbir şeyken de her şey olduğunu sezinleyebilmeli. Yaşayabilmeli! Büyük ifşa denilen şey budur! Bu duruma ruhlar ancak derin aşk şuurundan sonra kavuşur.

Ne de güzel bir şeysin sen büyük ve büyülü ormanım. Senin koynuna girdim ve sonsuza dek sıcacık yüreğinde yaşayacağım. Ah bir sen olabilseydim nede güzel olurdu. Bütün gizeminin ve büyünün anlamı ruhumda yerli yerine otururdu.

Önce alay ederler sonra şiddetle reddederler sonrada kabul ederler. Sonrasında ise zaten anlamadıkları gibi yine anlamazlar. Yaşayıp kavrayamazlar. Olan biteni ve olmayan ve bitmeyeni asla sorgulamazlar. Sorgusuz bir ömür yaşarlar ve hep kendilerini kandırırlar. Kandırmakta ustadırlar. Ustaca acemilik sergilerler. Acemice bilemezler. Zaten hiçbir şeyi umursamazlar. Umursadıkları şeyde zaten bir şey bile olamamış şeydir.

Oread, Tüm bu düşüncelerden sonra silkinde ve derin ve keskin bir bakışla ruhuna odaklandı. Ruhunda başına gelecek olayı sanki o an anlamıştı. Bir şey daha var dedi. Üstelik ve kesinlikle o bir şeyin ardında da bir şey daha var diye de sezgisini tasdik etti. İddia etmiyorum dedi. Sadece tasdik ediyorum. Tasdik sürecini ruhumda yaşadım ve kelimelendiriyorum.

Peri Ruhu

Baş döndürücü güzelliğini fark ettiği o günden beri bir peri ruhu nasıl salınırsa aynen öyle dalgalanmıştı Oread! Dalgalandıkça durulmasını bekleyenlere adeta inat iyice şahlanmıştı. Bilmiyorlardı, anlamıyorlardı ve anlamak dahi istemiyorlardı. İstedikleri sadece mevcut yanılsamaların tekrarıydı! Oyunbozan peri büyük baş belasıydı. Başların büyük belasının küçücük başına dikilmişti gözler. Ormanın peri kızı Oread sıcacık gülümsedi. Başını isteyenlere yeni ve büyük bir sürpriz seçmişti. Bu sürpriz karşısında onlarla da tam olarak bütünleşecekti.

Sona erdi birden sona ermemesi gereken! Derin bir nefes çekerek gerindi büyük ve büyülü orman. Çünkü: Peri aslında hiç var olmamıştı. Sadece, ormanın yattığı güzellik uykusunda gördüğü bir rüyaydı. O günlerden bugüne, ormana hüzün her düştüğünde mahzun bulutlar diz çökerdi ormanın üzerine ve sarılıp ormanın yangın yeri olan yüreğine ve periyi düşünüp ağlarlardı birlikte.


Böylece çok uzun süreler geçti. Peri orman hep bu rüyayla şenlendi ve bu rüyayla neşelendi. Bu rüyayla yaşadı ve bu rüyayı yaşattı. Ta ki o güne dek! O gün olmaz zannedilenlerin olduğu herhangi, bir gündü. O güne değin orman, rüyasındaki hayalinde kendisini yaşamıştı. Rüya içinde rüya gördüğünü anlamıştı. Yine anlamıştı ki bu rüyaların ucu bucağı asla olmayacaktı. Bir rüyadan bir gerçeğe uyanmak ve onunda bir rüya olduğunu fark etmek ve yine bir gerçeğin kucağında kendisini bulmak! Sonsuz biliş süreci olsa gerek bu deneyimler dedi ‘Büyük ve Büyülü Orman’! Bir varlık eğer tüm bir olan şey ise tüm her şey o şeydir dedi ve rüyaların asla bitmeyeceğini bildi. O andan itibaren ‘Büyük ve Büyülü Orman’ın’ ismi tamamen değişti! O artık kendisini bir orman zanneden varlık olduğunu sezdi. Ne olduğu ile ilgili tüm düşünceleri ise kökten değişti! O bir şey ya da bir ne değildi. O hiçbir şey değildi. O her şeydi! Her şey olan şeydi. Her şey olan şey olduğunu bilen ‘Bir’di.


Türker Ercan
Türker Ercan, 1 Haziran 1972 doğumlu. Öğrenciliği hiç bırakmayan bir öğretmen. Uzakdoğu sporları ile uğraştı. Felsefe, psikoloji, parapsikoloji konularında ve mantık alanında uzun yıllar araştırmalar yaptı.