40 Yaş Sendromu Nedir? Nasıl Atlatılır?

“40 yaş, insanın, terk etmeye yaklaştığı bedenini sevgiyle kabule zorlandığı ve ruhunun, tekamül tohumlarının meyvelerini toplamaya başladığı büyülü bir köprüdür.” der bu köprünün ötesinden seslenenler.

40 yaş sendromu

Ne ilginç bir serüvendir yaşamak. Terazinin bir tarafı hep eksik kalır. Dengelemek de bize düşer ne yazık. Bir tekamül arzusunun peşinden, insan bedeninin acizliğine aldırmadan, ruh büyütmeye çalışırız.

Gücün, heyecanın tavan yaptığı yıllarda, terazinin tecrübe kefesi eksiktir. Ve biz ha gayret doldurmaya çalışırız bu kefeyi. Yaş kemale erince, tecrübe kefesi dolar dolmasına da, fiziksel güç ve yaşama heyecanı kefesinin altından bir delik açılmıştır. Eksilen gençlik. Elde var tecrübe.


40 yaş’ın büyülü köprüsünden geçmiş 4 değerli insana  seslendik:

Orada havalar nasıl?

Röportaj: Özgül Süsler

Yolun yarısı dediğimiz 35’ten sonra neler değişmeye başladı hayatınızda? 40 yaş eşiğinin farkına inanıyor musunuz?

Murat Tali: Hayat bir zamanlama hatası gibi görünüyor ve karşımıza öyle anlarda farklı içerikler ile çıkıyor ki her seferinde hayıflanıyorsunuz. Neden daha önce karşılaşmadım veya neden daha önce bu deneyimi şimdiki aklım ile yaşamadım diyorsunuz. Elbette her yaşın kendi içinde tecrübeleri ve deneyimleri vardır. Fakat o kadar hızlı yaşıyoruz ki zamanı, yaşın kaç olduğu önemini yitiriyor artık. 35te ne idim 41de ne oldum derseniz tabi ki tecrübeler ve kazanımlar diyebilirim.Yaşı büyüdükçe daha ağırbaşlı ve kabulleri yüksek bir boyuta geçiyor olabilirsiniz ya da ben gibi akıllı halleri terk edip bir taş atıp kuyuya kırk akıllıya hayatı öğretmeye çalışan bir deli olmakta işin ucunda karşınıza çıkabilir. Sanırım artık akıllı bir bilge olmak istemiyorum, uçuk kaçık, düşlerinin içinden çıkıp hayatta var olan her şeyi gerçeğe çevirmeye çalışan ve hayat ile eğlenen deli bir bilge olmak daha güzel.

Gökmen Argun: 35’imden sonra hayatım değişmeye başlamadı. Birden bire sert adımlar atarak yeni yollar çizerek değişti. Evet, bu bir eşik, doğumla ölüm zamanı arasında bir denge kuruyormuş gibi.

İlbey Uğurlu: Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir derler. Hayatımızın her döneminde yaşadığımız değişikliklerin yekûnunun altının çizildiği yaş sanırım kırklı yaşlar. Saçlarımızda ki akların sayısının çoğalması yaşanmışlıklarımızın belgesi.Değişimden ziyade gelişimin oluştuğunu fark ettim, saçlardaki akların sayısı çoğaldıkça. Hayatı anlamlandırmadaki referanslarım gelişti mesela. Dünyayı ve çevremde doğup gelişen olayları yorumlayışım da buna bağlı olarak değişikliğe uğradı elbette.

Hale Karaarslan: 35 yaş, gençlikten olgunluğa doğru bir geçiş, ilk uyanışlar, ‘ben kimim?’, ‘neden yaşamdayım?’ sorgulamalarımın başladığı zamandı. Yaşamın sorumluluğu, her adımda, her olayda kendime varış bu zamanda farkında olduğum şeylerdi. Yapacak çok şeyimin olduğunun bilinci, o zamana kadar bakmadığım yönlerimi keşif, kendimle olmanın hazzı, özgürlük duygusunun, ne istediğimin ve neyi istemediğimin bilincine varma…

40 yaş, kendimin gerçek anlamda farkına vardığım, olgunlaşmanın doruklarına doğru bir yolculuğa çıktığım, her basamakta yaşamın, olayların, karşıma çıkan insanların tadını ala ala yaşamı özümsediğim ve hayatı bir anlamda yudum yudum içmenin zevkine vardığım yaş dönümü oldu benim için.

Fiziksel olarak gerçekleşen değişimlerin hayatınıza ve tecrübelerinize yansıması nasıl oldu?

Murat Tali:  Fiziksel olarak dökülen ve beyazlayan saçlar, eriyen bir göbek, karizmatik ve çekici bir şahsiyet olmam kısmını saymazsak, 40 yaş tecrübeler konusunda daha cesur olmamı sağladı sanırım. “40 yaş”ından sonra azanı teneşir paklar gibi bir söz var ve  bu sözü dikkate aldığınızda hem tıbben hem de psikoloji bilimi açısından bu yaşta bedensel ve zihinsel değişimleri fark ederek yaşıyorsunuz tabi. Deneyimlerin bütününün toplamında karar verme aşamanızın en yoğun olduğu yaştır aslında 40 yaş. Ya sonuna gelmişsinizdir ömrün ya da henüz başlıyorsunuzdur. Bilinen en gerçek hal bir kimlik olarak var oluşunuzu kabul edip, onu açığa çıkartmak oluyor. Tecrübeleriniz ve hayatınızda inşa ettiğiniz yaşanmışlıklarınız sizi daha cesur yola çıkmaya hazır hale getiriyor.

Gökmen Argun: Genel olarak bu hoşuma gitmese de sorunlar karşısında daha fazla bahane bulup, dayanmak yerine eh diyerek bir silkinme oldu. İyisiyle kötüsüyle yepyeni sonuçları kucaklamak zorunda kaldım.Yeni bir şeyler öğrenmek için tekrar zamanım da oldu. Çocuklarımız da daha az bağımlı olunca bu yaşlarda elinize birden bire arta kalan kocaman pakette sunulan zaman da burada etkili.

İlbey Uğurlu: Fiziksel değişiklikler hayata karşı daha yorgun olmamı sağlamaya inatla çalışsa da muradım bu yorgunluğa yenik düşmemekti. Yaşanmışlıkların, aldatılmışlıkların, ağlatılmışlıkların kattığı tecrübe fiziki değişimin kolay aşılmasına sebep oldu aslında.

Hale Karaarslan: Fiziksel değişim, bence olumlu güzellikler oldu. Güzel bakan, karşımdakini anlamak için dinleyen gözlerle, kenarında birkaç anlamlı kırışıklıkla, ifademi sevdiğim bir yüze dönüştü. Gençliğimin boş bakışları anlamlanmış, bazen hüzünlü, bazen sevinçli, hep de sevgi dolu bakışlarla güzelleşti. Bir beden büyümem ve birkaç kilo fazlalığımla sanki bedenim bile daha iyiydi, ya da bana öyle geliyordu :)) Sporun bedenime ve ruhuma ne kadar iyi geldiği ve bir şifa kaynağı olduğu konusundaki farkındalığım ile yediğimizden içtiğimize bilinçli olmanın keyfini çıkardığım, bedenin mucizeviliğini farkedişim de yine bu dönemdir. Aslında o kadar çok şey var ki ilk aklıma gelenleri yazıyorum şu an.

Yaşla beraber gelen olgunluğun, tecrübenin, bu değişimleri sindirme biçiminize yansıması nasıl oldu?

Murat Tali: Eh tabi sindirim sistemi daha iyi çalışır hale geliyor. Kabul edip hazmettiğiniz hayatı daha kolay salıvermenin yaşıdır aslında 40 yaş. Olgunlaşmış bir meyve gibi daldan düşmenin güzelliğini yaşarsınız onda ve tecrübeleriniz artık ne yapmanız gerektiğini söyler size. Ne yapmamamız gerektiğini değil. Öğrenilmişlikleriniz sizin en büyük yoldaşınız olur bu süreçte ve siz artık kendi krallığınızın başına geçmişsinizdir. Kendinizi daha net ifade edip, olaylar karşısında gardınızı yüksek tutup değişimler arasında mutlu geçişler yapabilirsiniz.

Gökmen Argun: Aslında bu eşiğe yaklaşırken yaşlanmaya başlamış, eşik sonrasında tekrar gençleşmiş olduğumu düşünüyorum. Olgunluk deyince evet gerçek derdi gerçek olmayan gereksiz sızlanmalardan ayırt etmek biraz. Biraz da etraftaki tüm yanlışlara karşı kendi yanlışlarından yola çıkarak daha ‘evet ben de bunu yaşamıştım anlıyorum’ diyerek makul ve korkmadan bakmak. İnsan evladının zayıf olduğunu hataya hep çok yakın olduğunu ve bunun için kızmanın da üzülmenin de yersiz olduğunu anlamak. Bir panik evresi gidiyor, ama diğer yandan eldeki zamana karşı daha titiz ve temkinli de olabiliyor insan.

İlbey Uğurlu: Olgunluk hem fiziki hem de ruhsal yaşın olumlu yansımasının adı olsa gerek.Tabi ki çok olumlu yönden sindirme konusunda etkisi oldu. Fakat bazı şeyler var ki değişimi sindirmek mümkün olmaz. O konularda da sindirim bozukluğu yaşadığıma da çok memnun olduğumu söyleyebilirim.

Hale Karaarslan: Kabulsuzlüklerin terkedildiği ve kabullerin çoğaldığı, yargıdan hoşgörüye geçişin özgürleştiriciliği, korkuların her yaşanan olayla birlikte terkedilmesi gibi güzel değişimler geliyor bu yaşlarla beraber. Sindiremediğim ne varsa tekrar tekrar gelip yüzüme çarptı bu dönemde. Çarptıkça öğrendim. Öğrendikçe bildim ve bildikçe özgürleştim. Mutluluğun kendi içimde olduğunu keşfettim. Tabii tüm deneyimler kişiyi bu noktalara getiriyor ve adına da tecrübe deyiveriyoruz sonra.

Bu değimleri 30 yaşındaki bilincinizle geçirmiş olsaydınız farklı olur muydu?

Murat Tali: “40 yaş”ında olan değişimleri 30 yaşında yaşamış olsaydım bugünkü olgunluk seviyesine o zaman gelmiş olurdum sanırım. Ruhumdaki çılgınlığı çıkarmak için yaş ve zaman beklemiyorum aslında. Sadece AN’da var olmanın güzelliğini her an canlı tutmaya çalışıyorum. Bir tek şeyi önceliğe almak isterdim o da AŞK’ı 30 yaşında bulmayı ve yaşamayı. Bu konuda kendimi geç kalmış hissediyorum. İnsan hayatı boyunca nefesini kesecek aşkı arar durur ve bu yolda tüm hayallerini ortaya koyar. Düşlerini gerçekleştirecek atakları yapar ve kendisini var edecek o aşkı bekler. İnsanlar hayatları boyunca kaç kez aşık olur bilemem bir tanesi gerçek aşktır ve aşkı en olgun olduğu yaşta bulması hem kendisini hem de sevgisini verdiği kişiyi değerli kılar. Bu yüzden ergenlikten ve gençlikten çıkışın hemen başında yer alan 30 yaşta bu tecrübeyi hayatıma katmayı isterdim.

Gökmen Argun: Her attığım denediğim adımın suçunu da taşımaya meyilli olurdum belki de, oysa şimdi hayatımın tek şekillendiricisinin dolayısıyla hatalarımın tek suçlusunun ben olmadığımı biliyorum.

İlbey Uğurlu: Elbette farklı olurdu. Bir çok iç çatışmaya sebep olabilirdi mesela. Doğrunun yanlışla olan kavgasında doğrudan yana lojistik destek sağlamak mümkün olmayabilirdi.

Hale Karaarslan: Bu değişimleri 30 yaşımda geçirmem için, 30 yaşıma kadarki deneyimlerimin ötesinde olmam gerekir. Bu da çok hızlı ve tekamülsel bir süreç olur. 30 yaşımdaki fiziksellikle, şu anın bilincini harmanlamak çok hoş olabilir 🙂 Her ne yaşanıyorsa ve farkındalığa varılıyorsa sadece o anın deneyimidir. Yaşamımda keşkelere yer yok.

40 yaş

Erkek olarak/ kadın olarak yaşadığınız ve o zamana kadarki hislerinizden farklı olduğunu düşündüğünüz duygusal değişimler yaşadınız mı? Yaşıyor musunuz?


Murat Tali: Eril tarafım sevgiyi karşılıksız verme tarafında fazla yontuldu. Ortaya çıkan heykel ise eril bir güzellik olarak görünmekte. Böyle anlarda bir papatya olmayı isterim seviyor ve sevmiyor denkleminden sevgi olarak çıkmak için. Duygusallığım hayatımın her anında yanımda olduğu için bu tarz bir değişim yaşanmışsa da fark etmedim dersem yeri olur. Duygusallığım ağırlaştırılmış müebbet bir hapis gibi bedenimde dolandı durdu yıllardır. Her zaman aşka volta atar dururdum gerçek aşkı bulana kadar ve bu da en dişil olan yanım ile gerçekleşti. Çünkü aşk eril bir güç değildir içinde derin bir merhamet, sevgi, kabul, huzur ve denge barındırıyor ve bunların hiç biri eril enerjinin yansıması değil biliyorsunuz. Bu nedenle ben duygusal değişimleri değil de dönüşümleri yaşıyorum an be an…

Gökmen Argun: Dayanma kadın olmaktan geliyor, fedakârlık, dişini sıkma bunlar da güçlü olmak elbette. Bazen aklın ölçülerini de aşıyor belki. Erkeğe atfedilen gücü farklı bir güç biçimi olarak tanımlayabilirsek katılıyorum. Başka birine odaklanmaktan dikkatini kendine toplamanın verdiği bir tür yoğunlaşmanın gücü.

İlbey Uğurlu: Hayatın her alanında duygusal değişimlerle karşılaşabiliriz kadın ya da erkek olarak. Bunun yaşanmışlıklarla ve geride bıraktığımız duygu mezarlığıyla yakın alakası olduğunu düşünüyorum.Var olmanın ve nefes almanın her anı başka bir duygu yükümlülüğünün ispatı. Hayata bir dönem demir parmaklıkların arasından bakmış ve manzarayı ona göre yorumlamış biri olarak, bir dönem sonra uçsuz bucaksız gökyüzünün sunduğu manzaraya bakarak yorumlamış olmanın değişimini varın siz hesap edin. Gördüğünüz manzara durduğunuz yerle alakalıdır.

Hale Karaarslan: Kadın olarak diyebilirim ki kadınlığımın tam manasıyla farkına vardığım zaman 40’lı yaşlarım. Bunun doyuruculuğunu ve güzelliğini yaşamak çok hoş. İnsanın değerini ve her bir insanın ne kadar değerli, biricik olduğunun idrakine varmamla daha duygusal bir insan oldum. Her yaşadığım olayda vicdan kanalıma daha çok hesap sorar oldum. Bu sayede mucizevi değişimlere de seyirci oldum. Aşk ve sevgi bendeki yerini bu dönemde aldı. Sevmeyi öğrendikçe aşkın muhteşemliğine doğru kanat çırptım. İkilikten tekliğe geçmeyi aşk sayesinde öğrendim. Sevginin kendisini bedenimde, aklımda, bilincimde, hücrelerimde duyumsadım.

Öğrenmede, tecrübe etmenin önemi nedir sizce? Yegane lafla akıl ne kadar dolar?

Murat Tali: Tecrübeler, tohum vermiş fidanlar gibidir yaşantımızda. Bükülmeyi ve kırılmamayı öğretir bize. Ne kadar esnek olup günün şartlarına uyum sağlayabilirsek o kadar kolay atlatabiliriz çıkan engelleri. Dolmayan bir zihnimiz var ve bunun üzerimize yüklediği yüklerde kimi zaman tecrübelerimizi görmeden sadece okuduklarımız ve bildiklerimiz üzerine ahkam keserek hayatımıza yön vermeye devam ediyoruz. Akıl ve tecrübe bir arada nadir kullanılan iki kazanmışlık halidir insan için. Hangisi daha ağır basarsa sonuç ona göre şekillenir. Tecrübe ettiğiniz bir şeyi yapmaktaki ısrarınız başarılı olacağınızın göstergesi olabilir fakat akıl yürüterek gireceğiniz ve tecrübe etmediğiniz bir durumun da yaratacağı travmayı görmek gerek diye düşünüyorum.

Gökmen Argun: Öğütle öğrenilmez, yeryüzünün kuralıdır bu, sırlar öyle kolayca aksaydı dönmezdi devran, bilip evladına yol gösterememek, anne babalık bu sebeple var. Tecrübe etmeden öğrenilmezse de saygı duyarak inanarak öğrenmek mümkün.

İlbey Uğurlu : Sokratese sormuşlar “karın nasıl?”diye . O da cevap vermiş “neye göre?” İşte bu karşılaştırmalı siyaset örneğinde de olduğu gibi tecrübe öğrenmede çok önemlidir. Fakat hayatı kuramlarla algılamak bizi daha doğru bir öğrenmeye yönlendirecektir. Newton yer çekimi kanununu kuramsallaştırmadan önce elma insanoğlunun başına düşmüyor muydu? Fakat ne zaman Newton yer çekimi kanununu kuramsallaştırdı, biz o zaman öğrendik yer çekimi kanununun var olduğunu. Hayatı sadece teorilerle öğrenenler, pratikte hayal kırıklıkları yaşamaktan kurtulamazlar. Çünkü bütün öğretiler teori pratik çatışması yaşarlar. İnat da bir muratsa eğer tecrübede inat etmek gerekir.

Hale Karaarslan: Benim her zaman söylediğim savım; herkesin kendi deneyimi, yolu ‘kendi’sidir. Kendin olmak için bütün o deneyimleri seçer, kurgular, yaşarsın. Ve sonra öğrenirsin… Bu senin sana özgü gittiğin ve seçtiğin yolun tecrübesidir. Ve bu sebeple de çok değerlidir…Tüm tecrübelerime, yaşadığım acılara, travmalara, duygularıma değersizmiş gibi; ‘keşke şöyle olsaydı, böyle yapmasaydım ahh keşke!’ nasıl diyebilirim ki? Bazen küçük bir çocuk gibi elimizi sobada yakmak pahasına öğreniyoruz işte. Hayatı pratik etmenin, öğrenmenin yolu yaşamaksa, yaşayacağız ve öğreneceğiz.

40 yaş sonrası hayata ve ölüme bakış açınız nasıldır?

Murat Tali: 40 yaş, kalan her bir yaşın başlangıç noktasıdır ve teneşire çok yakın fakat bir o kadar da binlerce doğuma gebe bir yaştır. İçine düştüğün anda yaşamaya başlaman gerekir. Eskiyi yad edip hey gidi günler hey demeden, en özgür haliniz ile hayatın tadını çıkarmanız gereken bir yaştır.

Gökmen Argun: Zaman azaldı telaşı var, yapmak istediklerime kararlı bir şekilde odaklanıyorum ama aynı tecrübeler kalan zamanı gerçekten nasıl kullanmak istediğini de tekrar kodluyor. Öyle bir arabam olsun gibi zayıf hayallerin yeri azalıyor, hangisi araç hangisi gerçek hedef daha net görüyor insan.

İlbey Uğurlu: “Ölüm bir adım sonsuzluk yolunda,ölüm bir nokta satırların sonunda” demiş üstat. Cümlenin sonundaki nokta başka bir cümlenin başlangıcıdır. O zaman aslolan cümlenin içeriği olsa gerek. Yani cümleyi kuracak olan sizin mantığınızın hayatı nasıl tarif ettiğidir. Ben hayatı ölümün başlangıcı olarak adlandırdım ve öyle devam ediyorum.

Hale Karaarslan: 40 yaş sonrasında bugün bulunduğum noktada, korkularımı bulmayı çok seviyorum. Hatta eğleniyorum diyebilirim. Yaşıyorum ve yaşam çok değerli. Yaşamı anlamlı yaşadıkça insanı, tüm olanı sevmeyi öğrendikçe ölümün bilinmezliği bile bilinir oluyor. Ayrılık yanılsaması bu dünya yaşamında. Herşeyin BİR olduğu bilinci bir kez göz size kırptığında ölümün de yeni bir yaşam kapısı olduğunu farkediyorsunuz. Bazen bir meditasyon yapıyorum. Nefesimin farkına varıyorum. Nefes alıyorum ve nefes veriyorum, bunu tekrarlıyorum… Sonra meditasyon anında bilinçli olarak nefesimi tutuyorum ve bilincimi gözlemliyorum. Bedenimin farkına varıyorum ve ruhumun. Nefes Nerede? Nefesimi tutmaya devam ediyorum. Nefesimi tuttukça, nefesin önemini, yaşamın nefes olduğu farkındalığına erişiyorum. Nefes alamadığımı, nefesimin bedenimden çıkıp yükseldiğini imgeliyorum. Nefesim ve bilincim bir olup yukarılarda özgürce dolaşırken, bedenim orada bir yerlerde cansız kalıyor. İşte bedenin ceset oldu diyorum. Sen o değilsin. ‘Yaşayan bilinç’im’ ben. Ölen bedenim bile değişip dönüşüyor, yeni bir yolculuğa çıkıyor. Öyleyse bütün bu korku da ne? 🙂

Yaşayamadıklarınızla veya yanlış yaptıklarınızla ilgili pişmanlıklarınız var mı? Varsa pişmanlığınız bundan sonraki hayatınızı nasıl etkileyecek?

Murat Tali: Geriye dönüp baktığımda, başkalarının mutluluğu için kendi mutluluğunu feda etmenin ne kadar yanlış bir davranış olduğunu görüyorum. Böyle olunca da artık kendi istekleriniz ön plana çıkıyor. Başka yaşamlara artı değerler katarak ve asıl olan kişinin BEN olduğunu görerek yol almayı tercih etmeli insan. Zaman; her zaman azdı ya da çoktu bu durumda zamANı kaliteli yaşayarak aşabiliyorum ancak. İşte o vakit hiç bir yere yetişme derdim olmuyor. Anda gerçekleşen bir geleceğin içinde olduğunuzda hayat size en büyük ödülünü vermiş oluyor. SİZİ.

Gökmen Argun: Yanlış yaptıklarım öyle çok ki ama bu yanlışların büyük çoğunluğu cehaletten, henüz olgunlaşmamış dolayısıyla öfkeli ve fevri olmaktan, yanlış analiz etmekten. Ama pişman mıyım? Hayır. Sadece üzgünüm. Cahil olmamayı, olgun olmayı dilerdim ama mümkün değildi, biraz da yalnız kaldığımı yine cahil cesaretinden tek başıma kimseye kulak asmadan sorunları değerlendirdiğimi biliyorum. Belki söylediler de ben duymadım. Serde öğüt sağırlığı var ya. Olaylara geri dönülmüyor. Ama 40 yaş’tan sonra hata yapmıyor insan demek de tam cahillik olur yine. Bundan sonrasını nasıl etkileyecek bilmiyorum diyebilirim ancak.

İlbey Uğurlu: Yaşanmamış duygular insan omzuna yüktür. Bir çok insan bir çok yükle geziyor etrafımızda. Sanırım bende onlardan biriyim. Pişmanlıklarım elbette var. Keşke olmasaydı dediğim şeyleri sıralasam satırlar isyana geçer. Fakat bundan sonra pişmanlıklarım olmayacak demek yeni pişmanlıklara yelken açmaktır. Bende o yelkenin rüzgârla buluşmasını beklemekteyim.

Hale Karaarslan: Yaşadıklarımdan ve yaşayamadıklarımdan bir pişmanlık duymuyorum, duyamıyorum. Çünkü hala yaşıyorum. Yaşadıkça insan her şeyi değiştirebilir. Feda’dan kar elde ederek yaşamayı prensip edinmiyorum. Ne yapıyorsam istediğim için yapıyorum. Ve bunu özellikle seçiyorum. Zihnimin değil, kalbimin seçimlerine gidiyorum. Seçmeme rağmen olmasını istediğim şeyler yaşamımda gerçekleşmiyorsa ya penceremi ve algı alanımı değiştiriyorum. Ya da olana teslim oluyorum. Her şey O’ndan ve O’na, O’nda prensibi bilincimde parlıyor.

muratMurat Tali’den son söz:  Ben 39 yaşında son verdim önceki hayatıma. Ölüm ise her zaman kol kola gezdiğim yarenim ve yoldaşım idi… Sırtını mezarlıklara verip hayata bakmayı seven biri Murat. Ölüme şiir yazıp içine aşk ekleyecek kadar da korkar yaşamaktan ölümü. Öyle ya sevmek zamanıdır hayatı kırkında bulan biri için. Ölümü severseniz ölüm sizi almakta acele etmez sevdiğine kıyamazsın ya öyle birşey işte ölüm ile kolkola oluşum. Çocukluğumda başlayan ağır abi olmak hallerini ise yaş kırka yaklaştıkça bozmaya başladım. Simdi çocuk ruhu taşıyan ve hayatı çiçeklendirmeye çalışan biriyim. Ne zincirlere ne de toprağa teslim ediyorum yüreğimi. Öylesine yaşamayı seçtim çünkü..

gökmenGökmen Argun’dan son söz: 30’umu daha yeni geçtiğimde 40 diyordum soranlara. Bunda biraz yaşlanma duygusu hâkimdi, sanki hayattan bir sürü ders almış gibi belki biraz da böbürlenme miydi bilmiyorum. 40’ta ise baktım yeniden gencim, cesaretim ve kendimi değiştirme tutkum artmış beni bekliyor, koşuşturmam tüm hızıyla devam etse de manasız işleri biraz olsun elemiş veya başkalarına da paylaştırmışım. 40’ıma kadar başkalarını fazlasıyla can kulağıyla dinlemiş, onlara saygımı ve inancımı taze tutmak için kendimi zorlamış mümkün olmadığı halde öğütlere ve bir nevi öğütler aktaran kitaplara odaklanmışım. Şimdi görüyorum ki hiçbiri tam olarak doğru değil, hatta bazılarını safsata olarak geldiği yere gönderme zamanı, bu süreçte özlü sözlere verdiğim kıymet bile düştü, yaşamımı fiziksel olarak değiştirecek olanlara daha fazla önem veriyorum; erken kalkmak, ilk aklıma gelene ve ilk duyduğuma inanmamak, birini sevmek yada sevmemek ikileminde kararsız kalmaktansa ona karşı nötr olma seçeneğimi de kullanmak gibi şeyler. Teşekkür ederim.

İlbey Uğurlu’dan son söz: 30 yaşlarında dünyayı anlamlandırmada referanslarım, şimdi geriye dönüp baktığımda görüyorum ki çok yetersiz ve sığmış. Ama 40lı yaşlar, düşünce hayatım için de, sosyal hayatım için de değişimlerin gelişmeye dönüştüğü zirve yaşlar oldu. Gündüzü ve gecesi farklı yaşanan hayatların, farklı iki dünyada yaşayan hayatlardan hiçbir farkı yokmuş meğer. Aynen çift karakterli insanların hayata resmedilişi gibi. Nihayetinde ikinin bir olabilmesi için bütün mücadele.

Toplumda birey olmak kadar topluma mensup birey olabilmenin zorlukları hayatta her yaşta karşılaşabileceğimiz en büyük zorluk olsa gerek.

haleHale Karaarslan’dan son söz: Yaşamın mucizeviliğini keşfettiğimden beri, aydınlık yollarda geziyorum. Ve sonsuz bir istekle dünyaya; ‘Gelin, burada güzellik ve, iyilik, cömertlik, lutuf, şükür, hoşgörü var. Biraz cesaret, haydi birlikte eşsiz bir yolculuğa çıkalım!’ diyorum. Ne demek istediğimi duyan kulaklar ve algılayan bilinçler ile çok yakınımda eşlik içinde olduklarım olduğu gibi hiç görmediğim ve adını dahi duymadığım insanlar bile  yolculuğumda yol arkadaşlarım oluyorlar. Bunu her ne yoldan ya da koldan yaptığımın bir önemi yok. Şükür ki bu yoldayım. Benim yolum Aşk yolu. Ve her şey Aşk!


Sevgili Hale Karaarslan, Murat Tali, İlbey Uğurlu ve Gökmen Argun, 40 yaş köprüsüne doğru yürüyenlere ve bu  köprüyü geçip hissettiklerinde yalnız olduğunu düşünenlere 40 mum yaktınız, ışık oldunuz. Her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum…


Özgül Süsler
Falanca yılın, filanca ayının, bilmem kaçıncı gününde doğmuşum. Kutu kutu pense, yakan top ve misket oynamışım. Komşuların zilini çalıp kaçmışım. Balkondan sarkan komşu teyze “kimdi o? “ diye sorunca, “Bilmem” demişim...