Şahsına Münhasır Mustafa Horoz Amca

Üç yakın arkadaş güle eğlene gezdiğimiz geçen gün, önünden geçtiğimiz bir dükkan ilgimi çekti. Aslında kenarlıklı antika tarzı bir tepsi ve karaflarla kadehlerdi aradıklarımız. Dışarıdan bakıldığında, tam olarak ne üzerine çalıştığını anlamak pek de  mümkün olmayan bir dükkan. Belki de ilgimi çeken buydu. Merak…

antika mustafa horoz amca

Merakımın devamına yöneldiğimde, arkadaşlarım da aynı şeyi fark etmişler ve takibe geçmişlerdi bile beni. Şöyle bir vitrine, sonra da dışarıda sergilenen değişik bir sandalye, çok süslü, işlemeli birkaç uzak doğu tarzı tabureye bakarak dükkandan içeri girdim. Bir anda ne yöne bakacağımı şaşırdım. Şaşkınlığım her adımda, ‘aaa hadi canım’ nidalarına dönüştü. ‘Bu kadar da olmaz!’ inanamamıştım gerçekten nasıl da yığınlar dolusu eşya. Her şey garip bir biçimde istiflenmiş, ya da öylece konulmuştu bir yerlere. Ama tozlu yerlerinde olmaktan ve böyle sergilenmekten mutsuz görünmüyorlardı. Tüm bu karmaşaya ve yığınlar dolusu eşyaya hayretler içinde bakınırken bir yandan da içeri karanlığa doğru seslendik. ‘Kimse yok mu?’ İçeriden bir ses; ‘Var, gelin, gelin!’ oldu. Dükkanla uyum içindeki bir adam hafif alaycı bir tebessümle selamladı bizi. Biz de, ‘amca burası nasıl bir dükkan, siz eski mi satıyorsunuz?’ diye cevapladık. Amca; ‘eski, yeni her şey bulunur bu dükkanda’ diye cevap verdi. Biz, aradığımızın bir tepsi ve birkaç karafla, kadehleri olduğunu, aslında antika bir şeyler aradığımızı söyledik. Haa o zaman geçin dükkanın arkasına diye bizi karanlık arka tarafa doğru ışığını yakarak yönlendirmek istedi. Birbirimize bakıp tereddüt ettiğimizi görünce de, ‘ne oldu, görmek istemiyor musunuz?’ diyerek davetini yineledi. İçeri doğu yönlenirken, şaşkınlığımız aynı nidalarla devam etti.

Mustafa Horoz Amca

antika horozHem içerideki antika objeler, süs eşyaları, hem de yığınlarca farklı eşyayla aynı derecede uyum içinde olan Mustafa amca da bizi etkilemeye devam ediyordu. Beyazlaşmış kır saçları, alaycı, hayatla ve bizimle de dalga geçer tarzı gülümsemesi ve konuşmasıyla, üzerinde eski püskü, alalade giyimiyle Mustafa Horoz Amca. Şaşkınlığımız devam ederken bir başka şeyle de bizi şaşırtmaya devam etti. Neyin fiyatını sorsak, hiç düşünmeden pat diye cevaplıyordu. Sonra birden bize dönerek; ‘bakın, siz dükkanıma ilk defa geliyorsunuz, alışık değilsiniz. Ben bir şeye eğer 50 lira diyorsam, bu 49 olmaz. Bu bana uymaz, hiç bir şeyin fiyatı aşırı değildir, neyse odur. Ve siz siz olun sakın benimle pazarlık yapmaya kalkmayın, anlaşamayız.’ dedi.


Her iki arkadaşım da ondan aşağı kalır değildi. Birisi takılara, diğeri antikalara yöneldi ve horoz amcayı; ‘şu kaça, bu kaça?’ sorularıyla bunaltamadılar. Horoz Mustafa, her soruya esprili yanıtlar vererek bizleri kahkahalara boğuyordu. Bu arada her soruya defalarca aynı cevapları veriyordu. Cevaplarında hep bir alaycı tavır, kendince bir uslup kullanıyordu. Her cevapla bizi kendi üzerinde düşünmeye itiyordu. Bunca malı üzerinde bir tane bile etiket olmadan nasıl akılda tutabilirdi? Kendisine aynı soruyu sorarak; ‘Sen nasıl bir insansın Mustafa Amca?’ dediğimde, bana eliyle ‘gel’ işareti yaparak eşyaların arkasına itilmiş eskimiş, tozlu bir çerçeveyi gösterdi. Çerçevenin üst kısmından içimden okuyabildiklerim, bir anda teyit misali dışıma taştı. Ben okudukça O, kafasıyla; ‘yaa, yaa’ der gibi başını sallıyordu keyifle. Çetin Altan bir köşe yazısında bu ilginç adamdan söz ediyordu. Ne kadar kendine münhasır bir şahıs olduğundan tutun da, dükkanındaki tuhaflıklarına, henüz size anlatamadığım kedisine kadar.


antika

Bu yazıyı neden yazıyorum? Horoz Mustafa Amca beni, ‘İnsan nasıl bir varlık böyle?’ diye düşündüren insanlardan biri olduğu için. Bu sıradışı adam, kedisi ve kendisiyle bütünleşmiş dükkânında, yine kendine özgü yaşayan ender insanlardan biri. Bu adamı merak ediyorsunuz… Yaşını sorduğumda yine kendi üslubuyla; ‘yirminin üzerine elli iki ekle bakalım’ diye cevaplıyor sorumu. Hiç de öyle göstermiyor oysa. Yaşına en fazla 60 denilebilecek dinçlikte ve çeviklikte bu ilginç adam. Zaman öyle bir zaman ki, çocukluğumuzda yaşlı diyebileceğimiz altmış yaş, artık, olgun, bakımlı beyefendileri aklımıza getirir oldu. Horoz amca da tüm o pespaye görünümüne rağmen ancak bu kadardır diye düşünebildiğim biriydi aslında.

kediKasası diyebileceğimiz garip masa ve tozlu bujiterilerin arasında kedisinin ilgi arayışlarına, ‘kızım benim tamam’ diyerek cevap veriyor arada. Kedisinin ismini sorduğumuzda adının ‘Cilveli’ olduğunu öğreniyoruz. ‘Aaa ne güzel, bizimkinin adı da Zarife’ diyorum, gülüyor. Gözleriyle bizleri de arada bir süzmeyi ihmal etmiyor. Neyse, biz birkaç obje üzerinde düşüneceğimizi söyleyip, akşamüzeri dükkanı kaçta kapatacağını sorarak ayrılmak istiyoruz. Daha dün Rize’den on yedi günlük bir tatilden geldiğini ve çok yorgun olduğunu, dükkanı da sekizde kapatacağını söylediğinde, arkadaşım esprili, cilveli bir omuz hareketiyle ve eliyle sekizi göstererek, bizi beklemesini rica ediyor. Horoz Mustafa; ‘tamam ama bir dakika geç gelirseniz kaparım dükkanı’ diyor. Gülerek dükkandan ayrılıp, bu garip adam acaba sözünü tuttu mu, yoksa kapadı mı sorularıyla dolu olarak saat tam sekize on kala dükkana geri dönüyoruz ve kapsını açık gördüğümüzde, hep bir ağızdan bir ‘ohhh!’ çekiyoruz. İlginç diyaloglarla dolu bir yarım saat daha geçirip, alacağımız şeylere karar veriyoruz. Bu arada bazen elimize aldığımız şeyleri yerine koyup; ‘yok onu almayın, bu kalsın, şunu alın dükkandan yer açılsın, bir lira bile indirim yok, kimse benim söylediğim fiyat üzerine söz söyleyemez tarzıyla bizi şaşırtmaya devam ediyor. Pazarlık yapmadan alışveriş yapmayan arkadaşım bile bu isteği içinde kalarak seçimini yapmaya mecbur kalıyor. Çünkü Mustafa amcada böyle bir anlayış, böyle bir taviz yok. Bunu kendisine yapılmış bir saygısızlık olarak görüyor. ‘Bu malı şimdi alın, istediğiniz zaman geri getirin ben bunu beğenmedim, değiştirmek istiyorum deyin, parasını geri isteyin, para benim cebimde hazır. Hemen geri veririm benim parayla işim yok. Ben parayı orada burada köprü altlarında bira içerek tüketmiyorum. Cebini göstererek, bu para burada durur’ diyor. İstanbul-Kadıköy Caddebostan’da dükkanı olan bu adam, bu işi yetmiş yıldır yaptığını, kedisi Cilveli ile kendine işi ve kedisinden oluşan bir hayat kurduğunu ilave ediyor. Evinin nerede olduğunu sorduğumuzda ise Çiftehavuzlar’da kendisine ait bir evi olduğunu öğreniyoruz. Bu arada kendisiyle ilgilenmesi için masanın üzerine zıplayıp, elini hafifçe tırmalayan kedisine bakarak, alışverişi bitiriyor ve artık kedisiyle ilgilenme zamanının geldiğini belirtiyor. Ve alışverişimizi bitirmek durumunda kalıyoruz. Elimizde alışveriş poşetimiz, yüzümüzde keyifli gülümsemelerle dükkandan çıkıyoruz.


Bize de olduğu gibi, güzel şeylere ilgisini bakışlarına yansıtan, çeşitli alışveriş hilelerine, ağız oyunlarına gelemeyen bu dik adam, gözlerinde zeka kıvılcımlarıyla, müşterilerine müşteri eklemeye devam ededursun, ben de onun müşterileri arasına girdim bile. Gönül alışverişi bizimki… Dükkanından ayrılırken, böyle bir insanın varlığından çok etkilendiğimi, kendisini tanımaktan çok mutlu olduğumu ifade ettim. İyi ki varsın Mustafa Horoz Amca. Bakarsın seninle ve antikalarınla ilgili merakım, okuyucuların da merakıyla yeni yazılarda buluşur.


 

Hale Karaarslan
İndigo Dergisi’nde Yazı İşleri Müdürü ve Yayıncı olarak görev yapıyor. İndigo Dergisi’ni kendisi ve yazarlar için bir okul olarak görüyor. Yaşama ve insana dair pek çok şey öğrenerek, yürekleri sonsuz güzellikle çarpan bir sevgi ailesinin içinde her gün biraz daha maskelerinden arınarak, özünü, kendi olanı buluyor. İki harika çocuğunun öğretmenliğinde ve eşinin her konuda kendisini destekleyen sevgisi eşliğinde öğrenmeye devam ediyor. İstanbul ve Marmaris'te yaşıyor.