Ergen Çocuğunuza Arkadaş Değil Anne-Baba Olun!

Sıkça kullanılan bir slogan olduğunun farkındayız. Uzmanlar ve duyarlı medya bu konunun önemini zaman zaman hatırlatıyor. Biz de İndigo Dergisi olarak altını kalın çizgiyle bir kez daha çizmekte yarar gördük. Ve ben bu konuya bir anne araştırmacı yazar olarak naçizane farklı bir perspektif açmaya çalıştım. Haydi buyurun…

Ergen Çocuğunuza Arkadaş Değil Anne-Baba Olun!

Ergenlik insan hayatının en çetrefilli dönemlerinden biri ve ergenler, anne – babalık sınavının en zor sorusudur. Ergenlik dönemine kadar anne baba olarak, çocuk yetiştirmek için uyguladığınız yöntemler, baskıcı da olsa, rüşvetçi de olsa, aşırı özgürlükçü de olsa, çocuk üzerindeki etkileri çok bariz görünmez ve anne babalar yöntemlerinin doğru olup olmadığını sağlıklı test edemezler.

Ergenlik dönemi gelip çatınca,

Ergenlik dönemi gelip çatınca, çocuk-genç insan, birey olma yolunda ilerlerken, yöntemlerimizin meyvelerini döker üzerinden. Baskıcı bir tutumla yetişen ergen, ya ben de varım deyip baskıyı reddedecek, isyan bayraklarını çekecek, her şeye hayır deme konusunda inatçı olacak ya da kendisine sunulanı kabulle yetinecek, kaderci bir tutum sergileyecek.


Aşırı özgürlükçü bir yaklaşımla yetişen çocuk ise, sahiplenilme duygusunu, girdiği başka ortamlarda tatmin etmek için ne isteniyorsa yapan tiplere dönüşecek. Ya da kendisine tanınan geniş özgürlüğün sınırsızlığı içinde savrulacak ve bu sınırsızlık içinde özüne tutunacak yeterli bilgi donanımı ve tecrübesi olmadığı için, deneme yanılma yöntemiyle öğreneceği ortamlara sürüklenecek.

Bir insan kaç yaşında olursa olsun anne ve babasının kanatları altında kendini huzurlu ve güvende hisseder. Bu durumun kendisi bile farkında olmaz bazen. Özgürlük tutkusu, birey olma heyecanı, sanki anne babaya artık ihtiyacı kalmamış hissi verebilir ergene.

Hayat toz pembedir gözünde. Fakat içgüdüsel olarak geliştirdiği ve tatmin edilmeyi bekleyen duyguları da vardır. Güvende hissetme, sahiplenilme, ait olma duygusu. Ergen için hem özgür olma duygusu, hem de bir aileye mensup olma sorumluluğunu öğrenene kadar, ebeveyn için de hem özgür bırakma hem de sahiplenme durumunu dengeleyene kadar geçen süreç çok zordur.

Anne-baba gözünden düşünelim:

O zamana kadar her türlü ihtiyacını sizin karşıladığınız, oyunlar oynadığınız, elinden tutup parka götürebildiğiniz, okul ve sosyal etkinlikler dışında zamanının hepsini sizinle geçiren, düşmesin, dengeli beslensin, sıkılmasın, bunalmasın diye kendinizi parçaladığınız çocuğunuz artık size ihtiyacı yokmuş gibi davranıyor. Arkadaş çevresini daha çok önemsiyor. Sizinle birlikteyken bile bir şekilde arkadaşlarıyla irtibat halinde.

Sizinle konuşma tarzı bazen sert ve kaba olabiliyor. Tepki gösterdiğinizde odasına kapanıp saatlerce sizinle konuşmayabiliyor. Tepki göstermeseniz saygısızlık olarak algıladığınız davranışlara tahammülünüz yok. Ve siz onun arkadaşıymış gibi davranmayı, onunla iletişim kurabilmek için en uygun yolmuş gibi görebilirsiniz…

Ergenlik dönemi çok önemli bir çocuk için. Fakat yetişkinler için, ergen anne-babalığı dönemi de titizlikle ele alınması gereken bir dönem

Anne- babalık ömür boyu süren bir eğitimdir aslında. Anne – baba çocuğuna yaşama sanatının inceliklerini öğretir öğretmesine de, çocuklar da anne-babanın tekamül yolculuğunun en önemli ve uzun soluklu sınavıdır. Ayrı ayrı yerlerde, ayrı ayrı hayatlar yaşasalar bile anne-baba ve çocuk bağı farklı bir boyutta devam eder. Ve birbirlerinin en temel sınav soruları olarak, yaşadıkları sürece birbirlerinin hayatında olmak zorundadırlar. Birbirlerini hiç görmemiş olsalar bile…

Anne ve babalık da her şey gibi yaşadıkça öğrenilen, olgunlaşan ve olgunlaştıran bir deneyim. İlk çocuğunuzla aranızda gelişen bağ çok özel ve derindir. Ve genelde farkında olmazsanız ilk çocuğunuzu anne-babanızın sizi yetiştirdiği tarzla yetiştirirsiniz. (Onaylamadığınız, yanlış bulduğunuz yönlerine rağmen), Çünkü siz onlara benzersiniz.

Özellikle bayanlardan çok duyarsınız” Yaşım ilerledikçe annem gibi davranmaya başladığımı fark ettim” derler. Bu keşif benim için de çok şaşırtıcıydı. Fakat farkında olmak her şeyi değiştirir. Ailemizin karakter tarlamızı ektikleri kök inançları dönüştürmenin ve miras bıraktıkları güzel ahlakı güçlendirmenin yolu fark etmekten geçer.

Ebeveynlerin sıkça yaşadığı başka bir sorun geçmişle, şimdiyi kıyaslamaktır. “Şimdiki bilincimde olsaydım çocuğumu farklı yetiştirirdim” ya da ” İlk çocuğumda çok tecrübesizdim. O çok ezildi. Küçük olan şanslıydı, daha rahat büyüdü. Vicdan azabı çekiyorum” gibi cümleler ya kendinizden ya da çevrenizden dolayı tanıdık geliyor mu size?


O halde dinleyin:

Olan her şey olduğu şekliyle mükemmeldi. Ve bütünün hayrına hizmet etmekteydi. Siz o zamanki bilincinizle elinizden gelenin en iyisini yaptınız. Anne –babanız da sizi yetiştirirken ellerinden gelenin en iyisini yapmışlardı (pişmanlıklarına, keşkelerine rağmen). Ve şimdi fark ettiyseniz sorumluluğu üstlendiniz demektir.

İstemeyerek de olsa çocuklarınızın hayatlarına suçluluk hissi, içe kapanıklık, öfke gibi duygular miras bıraktıysanız, şimdi dönüşüm zamanıdır. Ve hem sizin için, hem de çocuklarınız için bu dönüşümü başlatan ilk şey fark etmek ve dönüştürmeye niyet etmektir. Yol kendiliğinden açılacaktır emin olun.

Uzmanların ısrarla vurguladığı ve sonuna kadar kabul edip desteklediğim bir söz vardır; ” Çocuklarınızın arkadaşa değil anne- babaya ihtiyaçları var.”

Çocuğuyla arkadaş gibi olmaya çabalayan ve bu çabayla bir yarayı sararken, başka yaralar açan ve ne yazık çocuklarına verdiği zararı fark etmeyen anne babalara sesleniyorum.

Çocuğunuzun zaten bir çok arkadaşı var. Ama bir tane annesi ve bir tane babası var. Kaç yaşında olursa olsun, çocuklarınızın

Kanatları altında koruyup, kollayarak güvende hissetmelerini sağlayacak,

Tatlı sert bir otoriteyle sınırlar koyarak, sınır koymayı ve sınır bilmeyi öğretecek,

Karşılıksız, beklentisiz sevecek,

Değerli olduğunu, sevilmeye değer olduğunu, tek ve özel olduğunu hissettirecek,

Ne olursa olsun yanında olacağını bildiği,

Hata yaptığında vereceği cezadan korkmak yerine, kırmaktan, üzmekten çekindiği anneliğinize babalığınıza ihtiyaçları var.


Sizin arkadaşlığınıza değil.

Hikaye Psikolojisi ve Etkileme Üzerine


Özgül Süsler
Falanca yılın, filanca ayının, bilmem kaçıncı gününde doğmuşum. Kutu kutu pense, yakan top ve misket oynamışım. Komşuların zilini çalıp kaçmışım. Balkondan sarkan komşu teyze “kimdi o? “ diye sorunca, “Bilmem” demişim...