Gerçeklik ve ilişkiler: Biz kendi izlerimizi süren ruhlarız!

Evli ya da değil, sevgi çatısında birleşen iki ruh, birbirleriyle gerçek sevginin sonsuz hazzını yaşayabilecek ilişkiler yaratabilecekler mi? Kurallara, görevlere değil, kendi ruhlarına, kabiliyetlerine verdikleri destekle daha mutlu bireylerin yaşadığı toplumları gelecek nesillere armağan edebilecekler mi?

Gerçeklik ve ilişkiler: Biz kendi izlerimizi süren ruhlarız!

Gerçeklik ve ilişkiler

Hansel ve Gretel gibiyiz. Evin yolunu bulmak için yola döşediğimiz çakıl taşlarıyla dönüş yolunu buluyoruz.

Eril ve dişil enerjinin zaman zaman dengesizleştiği ve dengelenmeye çalışıldığı günümüzde; yaşam hala toplumun koyduğu kuralların, kalıplaşmış baskıların hükmünde devam ediyor.


Erkek çocuklarımız sevgilileriyle buluşmaya gittiğinde böbürlenen anne – babalar; genç kızlarımız aynı şartlarda sevgilileriyle buluşmak için gittiklerinde neler hissediyorlar acaba? Kız çocuklarını, koruma içgüdüsüyle ve toplumun koyduğu kurallarla korumayı seçerek baskı uyguluyor olabilirler mi? Bu ayrım erkek için iyiyken kadın, niçin kötü damgası yiyor? Erkeğe hak olan; kadına niçin haram olabiliyor? Buna kimler karar veriyor? Tam tersini düşünsek de evet haksızlık bu diye düşünen kaç anne; kızına, oğluna davrandığı gibi davranabiliyor? Oğlu cinsel ilişki deneyimini ne denli çok yaşarsa erkek olurken; kızı yaşasa neden kadın olamıyor? Bir baba veya erkek bunu neden kabul edemiyor?

Tek gecelik ilişkiler bir tarafa, kendisinden duygusal olarak da hoşlandığı bir erkekle sevgisinin devamında cinselliği sonuna kadar kaç kadın beklentisizce yaşayabiliyor?

Erkek, niçin sevgisi için söz veremiyor?

Kadın sevgisine karşılık neden söz almak istiyor veya onsuz da olabileceğini düşünemiyor?

Kadın erkeğini hayatının merkezine alırken, erkek merkezde olmaktan memnun, kadının enerjisini çaldığının niçin farkına varamıyor?

İlişkide kullanmak ve kullanılmak ne demek?

Kadın cinselliğinden zevk alamıyor mu?

Kadın neden kullanılma korkusu taşıyor, ilişkisinde mutlu değil mi?

Erkek ve kadın arasında yaşanan cinsellikte sadece erkek mi mutlu oluyor?

Yani ilişkide kullanan erkek oluyor. Kullanılan kadın. Bunu erkek mi kadına yapıştırıyor yoksa kadın mı kendisine yapıştırıyor?

Değişime ilişkiler ile başlamalı ama nasıl?

onu değil, seni seviyorumÇok daha farklı bilinçlerle doğan yeni kuşaklar, bu baskı, dayatma ve ezberci yaşam kurallarıyla yaşamak istemiyorlar. Peki öyleyse değişime nereden başlamalı?

Kadından başlasak…

Kadın tüm bu toplum, çevre ve ailesinin yerleşmiş kalıplarının dışına nasıl çıkacak ya da bu kuralların üzerine yükselebilecek mi? Ya da bunu aşmış kaç kadın yaşama tam manasıyla yansıyabiliyor? Oysa şikayetçi de olsa, ezilse de kendisi de kendi yetiştirdiği oğluna, kızına ‘sanki sevgiyi öğretiyor’muş gibi bu dayatmaları sunmakta. İlişkisinde çoğu zaman cinsellik hakkında kulaktan dolma bilgilerle, tabularla yetişen genç kızlar isteksiz cinsellikler ve tatminsizlikler yaşayabiliyorlar. Belki de eşiyle hiçbir zaman ruhsal ve cinsel uyuma giremeden yaşlanabiliyorlar. Dişiliklerini gerçek anlamda yaşamadıkları gibi bundan utanarak, bedenlerinden utanarak kadınlıklarını saklama yolunu seçiyorlar. ‘Anne’ olmaktan, kadınlığını yaşamayı, dişiliğini yaşamayı öğrenemiyor kadınlar. Gelecek kuşaklara bu örselenmiş geçersiz genetik mirasları bıraktıklarının farkına bile varamıyorlar. Bazı kadınlar da sürekli partner değiştirerek, ruhunu, cinselliği yoluyla aramaya devam ediyorlar.


İlişkisinde tıkanıklıklar yaşayan ve kendini arayan kadın, ruhsal ve cinsel açlığını çoğu defa farklı kişilerle ilişkiye girerek bastırmaya çalışabiliyor.

Erkeğe dönecek olursak…

Erkeğin de kafasının karışık olduğunu görebiliriz çok defa. Bir yanda çok modern günümüz erkeği, eş veya partner seçiminde ya da kızını yetiştirirken tutucu çizgilerde. Ancak evli olmadığı zaman daha rahat davranabiliyor. Bedensel ilişkilerde doyum bulamasa da yine de yaşamaktan bıkmayabiliyor.

Bir kısım erkek; sürekli kaçan, yakalanmayan, bunu bir marifet sayan, kendine gizem süsü vererek skorları üzerine yenisini ekleyen, sevgisine bile bağlanma korkusuyla ihanet eden, bir türlü doyum bulamayan ıssız adamlar olarak yaşamaya daha ne kadar devam edecek? Ancak kadından, kadınından sonsuz sadakat bekleyerek, enerjisini çalarak, aslında en büyük ihaneti sevgisine, yaşama yaptığının farkında olamayarak yaşayacak mı?

karikatür

Tek gecelik ilişkilerde ruhunun ne derece farkına varabilir insan?

Değişime kendinden başlamak…

Bedensel ilişkilerde kendinizi ne derece tanıyabilirsiniz? Yaşadığınız seçimler ve eşlerin de aynı titreşime sahip kişiler olması çok muhtemel; duygusal boşlukların ve açlığın giderilmeye çalışıldığı ilişkiler yaşanabiliyor. İki kişi arasında cinselliğin devamında, şöyle bir diyalog geçebilir mi?:

– ‘İhtiyacın olan bir şey var mı?’

– ‘Mutlu musun?’

 Ya da;

– ‘Mutlu olduğunu görüyorum, ben de çok mutluyum, doyum verici bir beraberlikti.’

Her ilişkiyi çok özel yaşamak ve özel hale getirmek, bizim kendimize ve yaşama saygımızdır diye düşünüyorum…

Yaşam enerjilerinin çalınarak yaşandığı doyumsuz ilişkiler kişiyi mutsuzluğa götürüyor. Benzer kök duygulara sahip kişiler birbirine yansıdığı için, birbirini buluyor. Duygularının, zihninin, ruhsallığının ve özünün farkında olmadan yaşayan erkek ya da kadınların hayatlarına bolluğu çekmesi de mümkün olmuyor. Bu merkezde yaşayan kişiler çoğu zaman aşık olduklarını sanıyorlar. Oysa ruhsal seviyede yaşanan ilişkilerde öyle mi? Sevgiyi ve karşısındaki insanın ruhunu hissederek, özünü tanıyarak aşkını yaşadığı enerjisel birleşmelerde cinselliğin ve ruhsallığının doyumuna varabiliyor.

İkiz ruh birleşmesi de diyebileceğimiz üst boyutta bir enerji seviyesinde yaşanıyor bu birliktelikler, çoğu zaman konuşmaya bile gerek yok. Sadece gözler ve beden konuşmayı yapıyor…

karikatür ilişkiler

Toplum kuralları, hücrelerimize, DNA’larımıza işlemiş!

Bu kalıplaşmış kuralların hücrelerimize, neredeyse DNA’larımıza kazınmış olması ve bilinçli olsa da pek çok insanın yaşarken atladığı, geri plana ittiği kadın – erkek yaşamlarının ne denli kalın bir çizgiyle ayrılmış olduğudur. Düşünsenize, erkek ve kadın niçin bunca değişik yaşamlar yaşamak durumundadır? Kadın kendini bunca zaman nasıl baskı altında tutmuş, buna izin vermiştir? Erkeğin baskısı ve korkusuyla kadınlığını yaşayamamış pek çok kadın, 21. yüzyılda hala yaşamın zorluklarını yaşamaya devam ediyor. İşkence, tecavüz, dayak ve sözlü ya da duygusal saldırılar her koldan devam ediyor. Kadınlar, aileler ve devletin kurumları da henüz kadını korumayı tam manasıyla başaramıyor…

Evlilik kurumları ve ilişkiler ne durumda?

Peki ya evlilik kurumları bu şekilde işlemeye devam edebilecek mi? Görev tanımlarının olduğu ataerkil düzen ileriki yıllarda hala yaşayabilecek mi? Erkeğin görevleri, kadının görevleri belirlenip, hep karşılıklı beklenti ve görevmiş gibi yaşanan evliliklere sevgi kurumları mı denecek? Yoksa kurallara, görevlere değil, kendi ruhlarına, kabiliyetlerine verdikleri destekle daha mutlu bireylerin yaşadığı toplumları gelecek nesillere armağan edebilecekler mi?

ilişkiler sevgili aşk iliskiler

Hayattaki en güzel şey; her durumda ve her yerde sizinle sevgi alışverişinde bulunan eşinizdir…

Paranın değil, sevginin öne çıktığı ilişkileri, çocuklarına miras bırakabilecekler mi anne – babalar? Mutlu olmak için paranın öncelik olmadığını, sevginin her durumda önceliğimiz olduğunu görerek yaşamayı çocuklarımıza yaşatabiliyor muyuz?

En üst sevgi merkezinde yaşayan insanlar ve çocuklar bolluk içinde yaşarlar. Vermeyi, sevmeyi bilirler. Ruhları sevgiyle dolu olan kişiler ilişkideki en derin ahengi yaşar. Ve aynı frekansta olan insanları yaşamlarına çekerler. Ya da çekilirler. Güç bağımlılıkları, düşük duygu merkezlerinde takılı kalmaz.

Gizli eterik bağlarla bizi birbirimize bağlayan ilişkiler

Bir kişi, bir kadın, bir erkek, bir aile bile çok önemlidir yaşamda!

Huzur ve sevgi dolu dünyalarında yaşadıkça, dünyada yaşayan milyonlarca insanın sevgi, huzur ve yardımlaşma, hoşgörüyle karakterize edilen bir yaşam sürdürmesiyle, dünyadaki tüm sorunların kendi kendine çözülmesine olanak tanınmış olur. Zincirleme bir ağ oluşur.


Kadın veya erkek; kişinin birer hatırlatıcısıdır. Her insan bize dair izler taşır. Biz izlerimizi süren, kendimizi arayan ruhlarız. Bulduğumuz her defasında aşık oluruz yeniden. Ve aşk oyunu oynarız. Sevmeyi öğrenmek için, kendimize tuzaklar kurar, sonra bu tuzaklara yakalanırız. Ta ki bir gün fark edene kadar… Bir adım ötesini görene kadar tüm bu tuzaklardan kurtulup, özgürleşemeyiz. Aşık olduğumuzda sanki ikiye bölünürüz. Ben ve O vardır artık, ta ki BiZ olmayı öğrenene kadar aşkımız devam eder. Şanslıysak kendimize ve birbirimize kendimizi geri veririz. Sevgiyle…Nereden mi biliyorum? Yaşamı deneyimleyerek, her durumda sevginin yüksek frekanslarında yaşamayı seçerek…

İkili İlişkiler: Beklentilerin Matematiksel Formu


Hale Karaarslan
İndigo Dergisi’nde Yazı İşleri Müdürü ve Yayıncı olarak görev yapıyor. İndigo Dergisi’ni kendisi ve yazarlar için bir okul olarak görüyor. Yaşama ve insana dair pek çok şey öğrenerek, yürekleri sonsuz güzellikle çarpan bir sevgi ailesinin içinde her gün biraz daha maskelerinden arınarak, özünü, kendi olanı buluyor. İki harika çocuğunun öğretmenliğinde ve eşinin her konuda kendisini destekleyen sevgisi eşliğinde öğrenmeye devam ediyor. İstanbul ve Marmaris'te yaşıyor.