Beni İzleyen Tanrı: Her attığımız adımı takip eden

Dünya kurulduğu günden beri bir sınavın içinde olduğumuz varsayılır. Her attığımız adımın takip edildiği, sarf ettiğimiz sözlerin yazıldığı, düşüncelerimizin inci gerdan gibi geleceğimize dizildiği söylenir. İzlenilmek nasıl bir duygudur diye düşünmeye gerek yok hayatın kamerası her an üzerimizde açıkken yaşadığımız hayatın içinde asla kendimiz olamadan geleceğe doğru ilerliyoruz.

Beni İzleyen Tanrı: Her attığımız adımı takip eden

Bir kamera karşısında konuşmaya kalktığımızda dilimiz tutulur, birini aradığımızda telesekreter devreye girip bip sesinden sonra kayda başlanacaktır dediğinde söyleyeceğimiz tüm sözleri unuturuz. Mikrofon uzatıldığında kızarır bozarır dile gelmekte zorlanırız. Bu bizim şizofren boyutta yaşadığımız izlenmenin mikro çalışmasıdır aslında.

Bizi izleyen Allah baba

Çocukluğumuzdan itibaren yukarıdan bizi izleyen bir Allah babadan söz edilirdi. Sonra büyüdükçe omuzlarımızda oturup notlar alan meleklerimizin de varlığını öğrendik. Kitaplar dolusu düşüncelerimizin kayda geçtiğini ve onlardan sorumlu olduğumuzu bilmeye başladık. Her an kendi içimizde sorgulamalar yapıp, işlemediğimiz suçlardan ötürü kendimizi cezalandırmanın yollarını aradık. İzlenmenin ve kayda geçirilmenin bir mahkûmiyet sorunu olduğunu anladığımız anda cezamızı yıllara ve bir ömre teslim ediyoruz.


Hepimizin küçük düşleri, utangaç fikirleri, sevişmeyi özler yanları vardır. Bunların suç olduğu söylendiği andan itibaren başlayan düşünce tutsaklığının ardında biriken eylem planları bir müddet sonra kişilik bozulmalarına, davranış bozukluklarına ve toplumsal ilişkilerde uyum sorunlarına neden olmakta.

Toplum dediğimde aklıma bu izlenme boyutunun bir diğer şekli geliyor. Her yerin kameralar ile donatıldığı bir dünyaya döndük artık. Apartman girişinden başlayan sonra sitede iseniz sitenin kameraları, sokak kameraları, okulda iseniz koridorlarda, şirkette iseniz tam tepenizde, yemek yediğiniz yerin her köşesinde, alışveriş mağazalarında liste uzayıp gidiyor. Hatta büyük caddelerde yüz tanıma sistemi ile aktifleştirilmiş kameralar ile kimlik tespitimiz yapılmakta.

İzlenme bu kadarla da kalmıyor, cep telefonlarımızdan her an nerede olduğumuz biliniyor. Cep telefonu kayıtlarının kişisel hak ve özgürlükler doğrultusunda bir yerde toplanmamasını öngören insan haklarına rağmen tüm kayıtları isteyen her babayiğit bir telekom bayisinden çıkartabiliyor. Yani işin özeti tanrısal boyutta başlayan izlenme, kameralar, cep telefonları ile devam ediyor.

Sonra karşımıza çıkartılan sosyal medya kavramı ile artık evde de bu takip sistemi canhıraş bir şekilde işlemeye devam ediyor. Su içiyorum, çay içiyorum, oğlum büyüyor, kızım ders çalışıyor, annem kızdı, babam güldü, kırmızı koltuğumuzda kedi yatıyor, mini eteğimin boyutu fotoğrafta çok uzun çıkmış, onun düğününde sarı giymiştim bunun düğününde beyaz gibi özel hayat denen o kavramın da içine kattık izlenmenin en teslimiyetçi hallerini.


Biri bizi gözetliyor tarzı yarışmalar hayatın özeti gibiydi aslında şu anda ne halde olduğumuz herkes biliyor. İlişkisi var, ilişkisi yok, kim bu adam, nereden çıktı bu kadın, neden o seni beğendi, sen neden onu beğendin gibi kavramlarda izlenme boyutuna farklı bir adım getirdi. Sadist bir hayatın içinde yol almaya başladık.

Hayatımızın başrollerindeyiz gerçekten.

Düşünsenize her an her yerde kayıt altındasınız. Gün boyu yaptığınız şeyleri toplamaya başlasalar belki de kısa metrajlı bir film yapılır. Evden çıktığınız anda kayıt altındasınız çünkü ve bir tek tuvaletlerde bu sistem yok diye düşünmek istiyorum. Geri kalan her alanda gözetim devam ediyor.

Bizi izleyenler kimler peki binanın kapıcısı, sitenin güvenliği, yollarda emniyet, otobüste şoför, iş yerinde idari amirler, okullarda müdür ve yardımcıları, yemek yediğimiz yerlerde kasadaki şahsiyetler, alışveriş merkezlerinde yönetim, mağazalarda güvenlikçiler derken liste uzayıp gidiyor. Şimdi ilk günahı bir meleği ile yazmaya başlayan tanrının görevine soyunan insanoğlu nasıl bir sistem ile bu hallerimizi nereye kaydedip ondan kendisine sorgu hakları oluşturup bizlerin cehennemini yaratıyor.

sosyal medyaİzleniyoruz, tanrı ile başlayıp kullarına geçen bir yetki ile izleniyoruz. İzlenmek öyle bir hale geldi ki artık teşhirciliğe de soyunmaya başladık. Ev hallerimizden, içki sofralarımıza, arkadaş sofralarımızdan, dost paylaşımlarımıza kadar bize dair ne varsa afişe oluyor bu izlenme furyasında. Gönüllü bir halde biz de kendi başrolünde oynadığımız hayatı sahnelere çıkartıyor ve alkışlar alıyoruz yorumlar ile gururumuz okşanıyor. Herkes beğenilmek ve onaylanmak ister edasıyla iyice göz önüne çıkıyor kişiselleştirilmiş paylaşılmışlığımız.

Geçmiş olsun insanlık

İzleniyoruz, günahlarımız ile beraber yediklerimiz ve içtiklerimiz de yazılıyor artık. İki cehennemi ve cenneti olan bir alemdeyiz hepimiz. Bir sürü defterimiz ve kayıt alan kameralarımız var. Tutanaklara adımız başrolde oynayan oyuncular gibi yazılıyor büyük puntolarla. Geçmiş olsun insanlık, benliğini yitirdiğin andan beri birliğini de kaybediyorsun kişiliksizleştirilmeye çalışan sistemlerin entegre olmuş halleri arasında. Uyandırma servisi olmayan bir yolculuk bu ve hepimiz bu oyundan çıkacağımız o günü bekleyerek geçireceğiz ömrümüzü. Hangisi gerçek omuzlarımıza oturup düşlerimizi yazan melekler mi? Her attığımızı izleyip bizi takip eden sistemin sahibi efendiler mi?


Efendilere ve hükümdarlara teslim edilme üzere çocuklar yetiştiriyoruz şimdiden onlar hayata başlamadan özgürlüklerini teslim ettiler. Biz büyüdükte yok olduk onlar baştan teslim geliyorlar hayata. Herkes için doğru yaşamı müjdeleyen doğanın koynunda bir ağaca sırtımızı yaslayıp uçsuz bucaksız gökyüzüne bakıp hayatı İz’lemek dileğiyle diyorum…

Sorgulayan Denemeler: Hiçbir şey ve aynı anda her şeyim


Murat Tali
1971 yılında İstanbul’da doğdum. Doğduğum günden beri AŞK’ın ve sözcüklerin peşinde koşturmakta ve hayatın anlamını kendime anlatmaya çalışmaktayım. Okul yıllarında kopartılan sayfalara kazınan şiirler ve denemeler ile kendimi en iyi, yazarak ifade edebildiğimi ve anlatabildiğimi fark ettim...