Yeni Çözüm Süreci: Devlet, İmralı’da örgütbaşı ile müzakere süreci başlattı

Devlet, bugüne değin hiç olmadığı kadar aleni bir biçimde İmralı’da tutuklu bulunan örgütbaşı ile ve siyasi alandaki temcilcisi rolündeki parti ile bir müzakere süreci başlattı ve aynı masanın etrafında biraraya geldi. Öncelikle böylesi riskli ve çetrefilli bir konuda yazmaya yeltenmemin nedeni bir birey ve bir yurttaş olarak gelişmeleri anlamaya çalışmaktan ileri geliyor.

Devlet, otuz yıldır kanayan yarasını iyileştiremedi

Ülkemiz otuz yıldır terör sorunu ile mücadele veriyor ve bu mücadelede şu ana kadar kırk bine yakın insan hayatını kaybetti. 1984’ten bugüne 16 Hükümet ve 9 Başbakan görev yaptı, kaç bakan, kaç Genelkurmay Başkanı değişti, kim bilir… Bu kadar uzunca süredir onca çekilen acılara rağmen terörün finans kaynakları kurutulamadı, dış bağlantıları somut olarak kanıtlanamadı veya ortadan kaldırılamadı, askeri ve siyasi tedbirlerden yeterli sonuçlar alınamadı.

Yani bir Devlet, otuz yıldır kanayan yarasını iyileştiremedi. Dolayısıyla ilk olarak şu soruyu sormak gerekecek. Gelinen noktada bir başarısızlığı kabul ediyor muyuz? Kaybedilen canlar, yıkılan yuvalar ve ekonomik olarak üç yüz milyar doların üzerinde bir maliyet ve bu maliyetin ülkenin yarınlarından çaldığı bir süreçte isimlerden ve kurumlardan bağımsız olarak toplam bir başarısızlığı kabul etmemiz gerekiyor.


Peki Devlet bu işi yönetmekte başarısız oldu ise o zaman herşey müstahak mı? Yani adı her ne ise müzakerenin bu koşullarla mı başlaması gerekirdi? Sorulması gereken ikinci soru bu, ama cevabı pek tabii ki müstahak değildir, olmalıdır.

IRA ve ETA gibi örgütler de uzun süreli silahlı mücadeleleri sonrasında kendi istekleri ile silah bırakarak, masaya oturdular

Ve hala İngiltere ve İspanya Devletleri tarafından buna rağmen muhatap alınıp alınmadıkları tartışmaya açıktır. Türk Halkı ise artık terör istemiyor. Bu herşeyi kabullenmişliğinden veya sinmişliğinden kaynaklanmıyor.

imralı

Örgüt silah bırakmadan, teröristbaşı ile cezaevinde resmi görüşmelerin alenen başlatılmasına toplumdan aşırı bir tepki gelmemesinin temel nedeni de budur. Türk Halkı, üniter yapısından taviz verilmeden ve fazla kırıp, dökmeden bu işin çözümlenmesini arzuluyor. Bazı kesimler kırgın, bazı kesimler kızgın, bazıları ise çokça temkinli olsalar da, bu tepkilerde şu ana kadar bir aşırılık olmadığı ve makul düzeyde olduğu söylenebilir.

Aslen Kürt olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da terör meselesinden bezmiş olduğu ortadadır. Belki de bunca yıldır örgüt tarafından en çok sömürülen ve en çok zarara uğrayanlar da kendileri olmuşlardır ve devletin bölgedeki birçok uygulamasının çeşitli etkilerine maruz kalmışlardır.

Başbakan Tayyip Erdoğan

Peki ya iktidar kanadı ne diyor?

İktidar kanadının da birtakım yollardan ve sonuçlardan sonra bu noktaya geldiği ve belli ki bir süredir yürüttüğü görüşmelerden sonra çözüm için muhatabın İmralı olduğuna kani olduğu ve hatta daha ileri giderek, çözüm için belki de son umudun İmralı olduğunu düşündüğü belirtilebilir.

İmralı’dan olan beklenti, gerçekçi ve somut taleplerin belki de ilk kez ortaya konulması ile BDP, Kandil ve Avrupa saflarının da ikna edilmesi ve sürece dahil edilmesidir. Cumhuriyet tarihinde ilk kez devletin doğrudan ve kapsamlı şekilde terör örgütünün tutuklu elebaşısı ile masaya oturması önemli bir dönemecin geçildiğini göstermektedir. Gelinen noktada 14 yıldır bir tür tecrit altında olan bir kişi, resmi olarak çözümün muhatabı olarak görülmüştür.


Meşakkatli ve her türlü ihtimale açık olan çetin bir yola girilmiştir.

Şu ana kadar yapılan iki görüşme sonrası İmralı’dan gönderilen taslak mektuplar ile süreç işlemeye başlamıştır. Ancak daha henüz ikinci görüşmenin notlarının medyaya servis edilmesi tüm tarafların bu yolda ciddi bir güven testine tabi olacaklarını da açıkça göstermektedir.

imrali-heyet

Örgüt eylemsizlik ilan edecek, silahlarını bırakacak, suça karışmış olanlar başka ülkelere çekilecek, bugüne kadar hiçbir suça karışmamış olanlar köylerine dönecek, tüm tartışma siyasi ve meşru zemine taşınacak, tüm hak ve talepler Yeni Anayasa çerçevesinde ele alınacak ve bu yara kapatılacaktır.

Bu yaranın kapatılmasının karşılığındaki reçetenin bedelinin ne olacağını öngörmek ise şu an oldukça zordur. “İmralı Süreci” veya Sayın Başbakan’ın ifadesi ile “Çözüm Süreci” adlı bu yol, toprak bütünlüğünün bozulmasına kadar gidecek başka çıkmaz yollara mı sokacak; yoksa demokrasinin gerçekten güçlendiği ve ülkenin en önemli sorununun çözüldüğü bir netice mi doğuracaktır?

Ya da örgüt elebaşısının tüm süreci yönetme formülüne örgüt içinde direniş gelişecek veya dış odakların doğrudan veya dolaylı müdahaleleri ile süreç zaten daha yolun başında baltalanacak mıdır?

Yeni Çözüm Süreci

Bu Yeni Çözüm Süreci’ni tüm siyasi risklerini göze alarak, doğrudan Sayın Başbakan’ın yönettiği ve ekibi ile birlikte MİT’i de buna dahil ettiği görülmektedir.

muhalefet

Bu süreçte ana muhalefet partisi başta olmak üzere muhalefet partilerinin ve sivil toplum kuruluşlarının sürecin içerisine daha çok katılması ve daha şeffaf bir politika yürütülmesi ise zaruri gözükmektedir. Müzakere kavramı da zaten birbirinden birtakım şeyler elde etmek isteyen kişilerin veya kurumların diğer tarafı etkileyerek, kendi isteklerini kabul etmelerini sağlama sürecidir.


Dolayısıyla kimin, kimden ne istediğini diğer siyasi partilerin de öğrenme hakkı önemsenmelidir. Muhalefet ise bu süreçte söylenenleri, yazılanları suistimal konusu yapmamalı ve siyasi bir basiret göstermelidir.Yeni adım atılan bu Çözüm Süreci gerekli ve zorunludur. Ancak bunu salt Başkanlık Sistemi pazarlığı gibi yürütmek ve sağduyu ile soğukkanlılığı yitirmek herkes için çok yanlış sonuçlar doğurur. Artık masaya oturulmuştur, masadan barışla kalkılana kadar temkinli fakat umutlu bir bekleyiş de başlamıştır…

Çözüm Sürecine Karşı Çıkanların Nedenleri ve Diren Barış