Eyvah Y Kuşağı!

Direniş sürecinden beri tüm gazetelerde, televizyonlarda, internette “Y kuşağı” krizi yaşanıyor. Yeni yetişen nesle yönelik tüm “apolitik” damgalarının kırılmasıyla oluşan ciddi bir şok etkisi var. Hatta ve hatta Y kuşağına yönelik oluşturulmuş neredeyse tüm “etiketlerin” kırıldığı bir dönem söz konusu.

Bizleri tanımak için çok teoriye dalmaya gerek yok aslında, ben bir “Y” olarak, durumu ufakça özetleyeyim size…


istanbul-protesto

Bu yazıyı yazmadan önce ufak bir araştırma yaptım. Bahsedeceğim nesil, 71.517.100 nüfuslu Türkiye’nin %25’ini oluşturuyor. Özellikle spiritüel anlamda nesillerin üzerine okumuş ve okumaktan zevk alan biri olarak, güncel ve birçok anlamda da politik sayılabilecek bu konuda, birbirinden tamamen ayrı gördüğümüz dünyaların ve görüşlerin ne kadar da ortak bir merkezde birleştiğini göreceğiz birazdan.

Y Kuşağının ismi, yani “Y” harfi İngilizce “WHY” kelimesinden gelmekle beraber “neden” anlamına gelmektedir. Kuşağıma bu ismin verilmesinin sebebi oldukça sorgucu olduğumuzdan kaynaklıdır ki, tamamen doğrudur.

Y kuşağı tanımlarına baktığımız zaman elde ettiğimiz anahtar kelimeler “yaratıcı, değişime odaklı, apolitik, kişisel özgürlükleri ön plana koyan, inatçı, dijital ve sanal dünyada rahat eden,  bireysel…”  gibi karşımıza çıkıyor. Aralarında özellikle son günlerde ciddi anlamda bir kırılma yaşanan özelliğimiz, şüphesiz “Y kuşağı hiç de apolitik değilmiş!” naralarıyla kanıtlandı. Nitekim eğer mikrofonu bana uzatacak olursanız ve “Y kuşağını tek kelimeyle tarif et” derseniz, diyeceğim en vurgulu kelimem, “sorguluyor” olmamız.

Evet, sorguluyoruz ve bu sorgu tam anlamıyla “gelenekçi” ve “klasik” olarak tabir ettiğimiz yaklaşımlara yönelik bir sorgu. Yanlış anlaşılmasın, hiçbir şekilde bu görüşlere karşı bir saldırı niteliğinde olmasa da, kırılması uzun seneler boyunca dogmatik ve kesin sınırlarla çizilmiş yaklaşımlara “neden” diye sormamızdan doğuyor tüm bu Y Kuşağı krizi. Çünkü kuşaklar boyunca bebeklikten itibaren insanlara empoze edilmiş birtakım değerlere “neden” demek, hem alışılmış değil hem de tepki alan bir durum.

Biraz bilimsel olgulara bakıp konuşmamıza devam edersek, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de 20-24 yaş arasında yaklaşık 7 milyon kişi var. Bu kişilerin yaklaşık 3 milyonu çalışıyor, üniversite öğrencileri çıkarıldığında 3 milyonu aşan bir işgücü potansiyeli var.

Türkiye’nin, “Y nesli” olarak tabir edilen genç nüfusunun en çok bulunduğu ülkelerden biri olduğunun da altını çizelim.

Dijital imkânlar ve küreselleşme çerçevesinde, televizyondan da ziyade interneti “geliştiren” bir nesil olduğumuzdan dolayı, “iletişim, kişisel özgürlük, hak” gibi kavramlar bizim en büyük değerlerimiz.

“Dijitalleşen dünyanın içinde doğma” kavramı da, bana bir Y nesli mensubu olarak çok doğru gelmiyor. Çünkü internet ağının şekillenmesi tamamen Y kuşağının kendi yaratımıyla oldu. Facebook, Youtube, Myspace gibi birçok hayatımızın merkezine işlemiş sosyal medya araçları, Y nesli icadı olarak karşımıza çıkıyor.

İşte tam bu noktada, hakkımızdaki en büyük gerçekliklerden biri, ilkleri gerçekleştiren bir nesil olduğumuz.

Tek bir klavye tuşuyla farklı şehirlere, ülkelere ve kıtalara bağlanıyoruz.

Sanal ağları çok iyi tanıyoruz.

Nitekim “dijital” olanı bir amaç değil, araç olarak kullanıyoruz.

“Ötekileştirilmekten” hiç hoşlanmıyoruz, ötekileştirilerin haklarını da kendi haklarımız olarak görüyoruz.


Burada oldukça kolektif ve emin konuşurken, istisnaların kaideyi bozmadığı gerçeğini de ayrıca hatırlatmak istiyorum.

Y kuşağının bir diğer özelliği de, “girişimcilik” ve “interaktivite”. Y kuşağı yıllarca gözlerimizin önünde bulunmuş ancak uğruna bir araya gelinememiş toplumsal konulara da dijital ağları kullanarak çözüm bulmakta, “neden bir olamayalım ki?” sorusu ışığında ilerlemektedir. Bu anlamda verebileceğim en güzel örnek, www.change.org’un 30 yaşındaki kurucusu Ben Rattray ve sözleridir. Bilmeyenleriniz için kısa bir bilgilendirme yaparsak, change.org tamamen internet üzerinden çalışan ve toplumsal sorunları “sanal imza toplama” yoluyla ilgili mercilere ulaştıran ve bu zamana kadar azınlık haklarından, LGBT haklarına, vergi sorunlarından kadın-erkek eşitliğine birçok sorunu yasal adalete kavuşturmuş bir araç olmuştur. Change.org’un kurucusu Ben Rattray’in, Y kuşağını çok özetleyici bir sözünü paylaşmak istiyorum;

“Üniversitedeyken, sosyal problemleri konu alan derslerde hep hayal kırıklığına uğrardım. Bize var olan problemler anlatılır ancak çözüm için hiçbir yol gösterilmezdi. En büyük problem, hocaların toplumun bir parçası olduğu gerçeğini unutup farkındalık yaratmaya güçlerinin olmadığına inanmasıydı.”

Ben Rattray, Change.org'un kurucusu.

Ben Rattray’in, Amerika’nın en saygın üniversitelerinden biri olan Stanford Üniversitesi’nde okuduğunu göz önünde bulundurunca, mevcut eğitim sisteminin özellikle Türkiye’de Y kuşağına yaşattığı hayal kırıklıklarını saymaya gerek bile yok sanırım.

“Değişim” nesiller boyunca hep korkulan bir kavram olmuştur. Çünkü tarihte bu değişimler genellikle ya radikal devrimlerle, ya silah zoruyla ya da baskıcı rejimlerle gerçekleştirilmiştir.  Ancak Y nesline geldiğimizde, insan hakları için dünyanın bir ucundan diğer ucuna internet yoluyla imza toplayan bir nesilden bahsederken geleneksel baskıcı toplumsal değişim kavramlarını bir kenara atmalıyız.

İşte Y nesli hakkında anlaşılmayan en büyük konu da buradadır. Çünkü Y kuşağına gelenekçi bir bakış açısıyla bakıldığında tıkanan vizyon, bakanlar için korkutucu ve tehdit edici bir unsur haline gelebilmektedir.

Y kuşağı hakkında saydığımız özelliklerin, “indigo çocuklar” ile ilgili bildiklerimizle aynı olduğunu da fark ettiniz mi? Özellikle indigo çocukları tanımlarken kullanılan “inatçı, yaratıcı, özgürlüğüne düşkün” gibi vasıfları Y kuşağında da kullanıyoruz. İşte yazımın başlangıcında belirttiğim “ortak buluşma” burada. İster dijitalleşen dünya olsun, ister enerjisi değişen dünya olsun isterse de gen yapılarındaki değişimler olsun. Ortada bir “nesil değişimi” var ve bu değişim çarkının dönmesi sonucu ortaya çıkan, birçok yönden değerlendirdiğimizde “doğal” bir süreç. Lakin bu sürece yaklaşımın “geleneksel nesil” dediğimiz neslin yaklaşımı çok önemli. Kısa sürede bu iki neslin arasında büyüyen uçurum, karşılıklı anlayış eksikliğinden ve iki neslin birbiriyle iletişim halinde olmamasından kaynaklanıyor.

Geleneksel nesil, Y neslini dinlemiyor ve onları aynı klasik vizyonlarıyla değerlendiriyor. İşte burada olaylar tıkanıyor. Her iki neslin de bir araya gelip sağlıklı bir iletişim haline kavuşması benim şahsi dileğim. İşte bu yüzden üniversite yönetmelikleri, dersleri, teorileri değişiyor. Türkiye’de de az sayıda olan “Y nesli” dersleri ve teorileri çalışılıyor. Hep tartışılan ve geleneksel anlamda eleştirilen Y neslinin “özgürlük” anlayışı ve bu özgürlüğü neden istediğimiz de, kesinlikle büyüklerimiz tarafından dinlenilmesi gereken bir konu.

Senelerce giyimi kuşamı, inancı, tercihi, hayat görüşü, ırkı, dili, cinsiyeti yüzünden dışlanan ve kimi zaman bu ayrımcılığı dikte ettiren geleneksel kodları sorgulamaya başlayınca ve bu kodların insan haklarına ve özgürlüğe verdiği zararı görünce. Y neslini dinlemeye vakit ayıranlar, ayırdıkları zaman için mutlu olacaklardır ve ortada “eyvah” denilecek bir durum olmadığını da göreceklerdir.

Unutmayın, bir de bizden sonar gelen ve 2000 yılı ve sonrası doğumlu bir de “Z Nesli” var. Bir diğer deyişle: Kristal Çocuklar.

Faydalandığım Kaynaklar:

İş dünyasında yeni nesil: Y Kuşağı, Şalom Gazetesi – Eva ÇİTON

Milenyum Kuşağı Neleri Değiştirecek, Capital – Fadime BAZZAL


Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)