Köşe Yazarlarının Başkanlık Sistemi Tartışmaları

Bu çalışmada; örneklem dâhilinde seçilen Hürriyet (Taha Akyol), Zaman (Mümtaz Türköne) ve Cumhuriyet (Mümtaz Soysal) gazetelerinde yer alan köşe yazarlarının Başkanlık Sistemi tartışmalarıyla ilgili ürettikleri makaleler analiz edilecektir.

başkanlık sistemi baskanlik sistemi

Bu gazetelerin çalışma örnekleminde seçilmesinin birçok nedenine değinilebilir. Bunlardan ilki; gazetelerin genel yayın politikalarının farklılığı, ikincisi; Türk siyasi yelpazesinin çeşitliliğini göstermesi açısından önemli olduğu düşünülmesi ve son olarak da bu gazetelerin farklı sosyo-ekonomik çevrelere hitap etmesi bu gazetelerin çalışmada yer almasını sağlamıştır. İşte Başkanlık Sistemi görüş örnekleri:

Hürriyet Örneklemi (Taha Akyol) ve Başkanlık Sistemi

başkanlık sistemi baskanlik sistemiİktidar partisinde Türkiye gündeminde sıklıkla tartışılır hale gelen Başkanlık sistemi tartışmaları, Hürriyet gazetesi köşe yazarlarından Taha Akyol’un makaleleri analize tabii tutulacaktır.


Taha Akyol köşesinde başkanlık sistemi tartışmalarını ele alırken, diktatörlük eğilimlerine dönük bir kaygı taşımamakla birlikte endişelerini dillendirmektedir. Başkanlık Sistemi iyi mi? Kağıt üzerinde iyidir, hükümet krizleri olmaz. Parlamento taktikleri, hizipçilik gibi unsurlar yürütmeyi etkilemez vs. Ben başkanlık sistemine öteden beri karşıyım. Diktatörlük falan getirir diye paranoyalarım olduğundan değil. Böylesine köklü bir sistem değişikliğinin getireceği maliyetin, umulan yararından çok daha ağır olacağını gördüğümden. (Hürriyet 14.12.2011)

Başkanlık Sisteminin avantajlarını göz ardı etmeyen Akyol, İktidar partisinin ilk yıllarında parlamenter sistemin pratiklerinin uygulanmasından bahsederken, iktidarın ve konjonktürel değişimlerle başkanlık sistemine geçiş istemini şu şekilde değerlendirmektedir: Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2007 Seçim Bildirgesi’nde Parlamenter Sistem esas alınmalıdır. Denilerek cumhurbaşkanının yetkilerinin buna göre düzenlenmesini yani azaltılması isteniyordu. Şimdi ise tam tersine başkanlık sistemi isteniyor. Ayrıca Akyol bugünkü sistemin denetim mekanizmasının yokluğundan bahsediyor ve bunu şu şekilde gerekçelendiriyor. Denetim mekanizmasının zayıf olması, muhalefetin zayıf ve bütün partilerde parti içi demokrasinin cılız olmasıdır. Adayların ön seçimle değil, parti merkezlerinin tercihiyle belirlenmesi milletvekillerinin partilerde de parlamentoda denetim yapma konusunda aktif olmalarını zorlaştırıyor. (Hürriyet 10.05.2012)

Aynı gün köşesinde Başkanlık sistemi tartışmalarının Türkiye’deki faydası siyasi kültürümüzü zenginleştirmek olabilir. Ancak parlamenter sistemin etkin ve dengeli işlemesini sağlayacak düzeltmelerin neler olacağı konusunda kafa yormamız gerektiğini öne sürmektedir. (Hürriyet 10.05.2012)

Akyol’un Asıl Sorun Başbakanlık adlı yazısında, parlamenter sistemde zaman zaman karşılaşılan iki başlılık sorunu üzerine değerlendirmede bulunurken olası varsayımlara değinilmektedir. Diyelim, Erdoğan 2014’te güçlü bir cumhurbaşkanı oldu.2015’teki genel seçimlerde sandıktan bir de başbakan çıkacak. İkisi de birbirlerine beni halk seçti diyeceklerdir. Şu anki iktidar partisinden Abdullah Gül gibi güçlü bir şahsiyet değil de, Erdoğan’ın işaretiyle partiden getirilecek bir kimse bile 2015’te sandıktan çıktığında kendisini güçlü hissedecek, siyasi kültürümüz başbakan odaklı olduğu için halk da icraatı ondan bekleyecektir. (Hürriyet 11.05.2012)

Parlamenter sistemde yürütme organının iki başlılığını Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu oluşturmaktadır. Cumhurbaşkanı siyaseten sorumsuz, sembolikken Bakanlar kurulunun başını çeken Başbakan siyasetten sorumludur. İki başlılık sırf başbakanın siyasi gücünü dengelemektedir. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği zaman iki başlılığın derinleşeceğini söyleyen Akyol, sorunun bir arızadan çıktığını söylemektedir. Parlamenter sistemimizde cumhurbaşkanını halkın seçmesi hükmü bir arızanın eseri olarak anayasamıza girmiştir. Mayıs 2007’de Cumhurbaşkanı Sezer ve Anayasa Mahkemesi, Meclisin Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçmesini engelledi. Sezer’in engelleme çabası ve Anayasa Mahkemesi’nin bir skandal olan 367 kararı ile ortaya çıkan arıza olmasaydı, ne Ak partinin aklında başkanlık sistemi vardı, ne de önümüzdeki iki başlılık sorunu ortaya çıktı. (Hürriyet 16.05.2012)

Taha Akyol Türkeş ve Başkanlık adlı köşe yazısında, Alparslan Türkeş’in de 1960’ların sonu, 1970’lerin ilk yarısı gibi bir dönemde başkanlık sistemini savunduğunu ileri sürmüş ve şöyle açıklamıştır; Türkeş’in başkanlık sistemini savunması o kadar eskidir ki, Dokuz Işık kitabının sayfalarında senatonun kaldırılmasını savunmakta ve tek meclis istenilmektedir. 1980’de senato zaten kaldırılmış, Türkiye tek meclise dönmüştür. Merhum Türkeş de 1997’deki vefatına kadar bir defa olsun başkanlık sistemi dememiştir. (Hürriyet 17.05.2012)

Parlamenter sistemin zayıf yönü, siyasi yelpazenin parçalanması ve istikrarsız koalisyonların ortaya çıkmasıdır diyen Akyol, her koşulda başkanlık rejimine geçişin olanaklı olduğunu düşünmemektedir. Köşesinde: Başkanlık sistemine geçiş olmaz, sistem değiştirmek kolay iş değildir. İkincisi, yelpaze parçalanırsa ortaya çıkan hareket edilmezlik illeti başkanlık sisteminde evet yürütme organında değil, fakat yasama organında ortaya çıkar, hatta ilaveten, başkanla parlamento arasında kavgalar yaşanır. der. Akyol her ne olursa olsun parlamenter sistemin sürdürülmesinden yana tavır almıştır.(Hürriyet 21.05.2012)

Başkanlık sistemi sert güçler ayrılığına dayanır ve denge-kontrol mekanizmalarına sahiptir. Başkan senatörün seçimlerine karışmamakta ve başkan haricinde yasama görevini icra etmektedir. Akyol, başkanlık sisteminin bu özelliklerini yadsımamaktadır. Fakat başkanlık sistemine karşı olmasını krizlerin ve sorunların sistem yoluyla çözüleceğini değil var olan sorunların kendi içerisinde çözülmesiyle mümkün olacağını vurgulamaktadır.

Akyol, partili cumhurbaşkanının Türkiye için düşünülebilecek en kötü sistem olduğunu ve kötü sonuçlar doğurabileceğini öne sürmüştür: Parlamenter sistemde cumhurbaşkanı sorumsuz, -denetimsiz, gensoru verilemez- yetkileri sınırlı ve partisizdir. Partisiz olduğu için çoğunluk partisine dayanarak yasama organını denetimi altına alamaz. Fakat aksi durumda, parti vasıtasıyla parlamentoda güçlü bir eli bulunacak, hatta yasama organına hakim olacaktır. Başbakan güçsüzleşecek, icra sekreteri durumuna inecektir. Sorumsuz, denetimsiz, fakat siyaseten en yetkili, en güçlü bir devlet başkanı! (Hürriyet 05.10.2012)

Burhan Kuzu’nun başbakanın yetkilerinin, başkanlık sistemindeki başkanın yetkilerinden daha fazla olduğu yönündeki açıklaması üzerine Akyol, başkanlık sisteminde başkanın sahip olduğu yürütme yetkisi, hem yasama organı, hem yargı organı, hem eyalet sistemi hem Amerikan partilerinin gevşekliği gibi anayasal ve kültürel birçok faktör tarafından denetlenir ve dengelenir. Parlamenter sistemde ise başbakanlar parlamento çoğunluğuna dayanırlar, yasama organı üzerindeki etkileri başkandan daha fazladır. Fakat bütün bu doğrulama ve tespitlere rağmen Akyol, sistem değişikliğinin Türkiye’nin siyasi kültürü, gelenekleri, yerleşik kurumlarla ilişkisi dikkate alındığında Türkiye için en uygun sistem parlamenter sistemdir. (Hürriyet 18.10.2012)

Taha Akyol, Kuvvetler Ayrılığı başlıklı yazısında, başbakanın sistemin yanlış kurulduğu, bürokrasi ve yargının yerindelik denetimi yapmasını eleştiren başbakandan duyduğu endişeler, Erdoğan’ın kuvvetler ayrılığı ilkesini engel olarak görmesi dikkatleri üzerine çekmesine neden oldu. Akyol, İtidar partisinin Hedef 2023 adlı 2011 seçim beyannamesindeki açıklama Yeni anayasada egemenliği kullanma yetkisine sahip yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki ilişkiler, kuvvetler ayrılığı ilkesi esas alınarak yeniden belirlenmelidir. (19.12.2012 Hürriyet) Başbakanın bu söylemi sadece muhaliflerde değil, liberallerde de Otoriteleşme kaygısını körükleyen gelişmelerdir.

Parlamenter sistemde oluşturulan koalisyon hükümetlerinin istikrarsızlıklara yol açtığını örnekleyen Akyol, ‘Koalisyon mu Başkanlık mı? ‘ adlı makalesinde İtalya’da kurulan koalisyonların etkisiz olduğunu vurgulamakta ve İtalya ve Almanya’da uygulanan parlamenter sistemin uygulama alanlarında farklılık göstermesini şu şekilde açıklamaktadır ; İstikrarsız İtalya da istikrarlı Almanya’da parlamenter sistemle idare ediliyorlar. Alman ve İtalyan demokrasileri 2.Dünya Savaşından sonra kurulurken, İtalya’da yeni faşist eğilimleri önlemek için siyasal yelpazenin parçalanmasını öngörürken, Almanyalar ise muhtemel bir Nazi hareketine karşı siyasi yelpazeyi parçalamak yerine parlamenter sistemin güçlendirilmesini esas aldılar. İki ülkenin seçim sistemleri farklı olduğu gibi, Alman Anayasası’nda hükümet krizlerini önleyecek Akyol, parlamenter sistemin uygulanışından kaynaklanan problemlerin çözümüyle sistemin istikrar ve güven kazanacağını öne sürmektedir  (Hürriyet 12.03.2013)

baskanlik sistami
Haslet Sayöz / Başkanlık Sistemi

Zaman Örnekleminde (Mümtaz Er Türköne) Başkanlık Sistemi

Başkanlık sistemi tartışmalarına yeşil ışık yakan Mümtaz Türköne, Türkiye’ de devam eden istikrarın ve istikrarla birlikte kazanılan her şeyin kaynağı ve lideri İtidar partisi lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemi doğrultusundaki eğilimlerini olumlu karşılamakta ve onun devlet başkanlığını istikrarın devam etmesinin de teminatı olarak görülmesi gerektiğini savunmaktadır.

Sert güçler ayrılığına dayanan başkanlık sistemini gibi yumuşak güçler ayrılığına dayanan Parlamenter sistemin demokratik sistemler olduğunu vurgulayan Türköne’ ye göre; her birinin kendince avantajları ve dezavantajları vardır. Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçerken adı üzerinde sistem değişecek, sistem değiştirmenin ağır maliyetleri var. Fabrikadaki bütün ünitelerin yerlerini, birbirleriyle ilişkisini, tek tek bütün dişlileri yeniden tanzim ediyorsunuz. Üstelik bir yandan da üretimi sürdürmek zorundasınız. Maliyet hesabını doğru yaparak sistemi değiştirmek pekâlâ mümkün. (ZAMAN 21.04.2011) Başkanlık sisteminin uygulanabilirliği hususunda hem fikir olan yazar, yaptığı teşbihle sistemin değişiminin ciddi külfetlere yol açacağını vurgulamaktadır.

İktidar partisine ımuhalif olanların yanı sıra liberallerin bile endişeyle karşıladığı sistem değişikliği tartışmaları, otoriter rejime kayış yönünde kuşku uyandırmıştır. Türköne; Başbakanlık Sistemi Tartışmaları 1 adlı makalesinde Başbakan, başbakanlık sistemine geçerek kişisel diktasını kuracak iddiası doğru değildir. Çünkü bu sistem devlet başkanlığını, otomatik olarak başbakana vermiyor. Tersine muhalefeti kendi arasında uzlaşarak icra gücünü ele geçirmeye çalışıyor. Sonuçta parlamentodaki çoğunlukla, icra gücünün başındaki devlet başkanını birbirinden koparıyor. Belki de toplumsal uzlaşmaya, hem de istikrara hizmet ediyor. ( ZAMAN 21.04.2011) endişelerinin yersiz olduğunu öne sürmektedir.

Siyasal sistem değişikliğinin anayasal mühendislik yoluyla uygulanabileceğini öne süren Türköne, Anayasa Mühendisliğini Siyasal hukuk normlarıyla siyasal sistem kurgulama işine anayasa mühendisliği adı veriyor. Siyasal hukuk normları anayasalarda, seçim ve siyasi partiler kanununda yer alır. Bu normlar aracılığıyla toplumdaki siyasal ilişki düzenini, siyasal kültürü, demokratik yapıyı değiştirip dönüştürmek mümkündür. (Zaman 22.04.2012). Türköne, bu normlarda tasarlanan mimariye uygun bir siyasal inşa faaliyeti yürütmenin olanaklı olduğunu yalnız bunun için toplumun çok yakından tanınması gerektiğini, siyasi alışkanlıkları ve refleksleri bilmemiz ve etki-tepki dinamiğini dikkate alarak sistem çözümlemeleri yapılmasının elzem olduğunu öne sürmektedir.


Hızlı karar almak ve uygulamak siyasi istikrarı ve ekonomik güven ortamını sağlamak konusunda başkanlık sisteminin göreli avantajlı olduğunu savunan Türköne, tercih edilen her normun bir de alternatif maliyeti olduğunu söylemekte ve bunu şöyle açıklamaktadır; istikrarı gözetirken adaleti, demokrasiyi gözetirken verimliliği, güvenliği gözetirken özgürlüğü bir miktar olsa da feda etmek zorunda kalırsınız. Matematik, bu maliyetlerin hesaplanması ve doğru tercihlerde bulunması için devreye girer. (Zaman 22.04.2012)

Siyasal sistemleri düzenlerken gözetilen pek çok nokta vardır: eşit ve özgür bir topluma hizmet etmesi, adil olması, yönetim işlerini etkili ve sağlıklı bir şekilde yürütmesi, suistimallerin önlenmesi ve bir de krizle karşılaştığımız zaman çözüm yeteneğinin bulunması gibi noktaların varlığına dikkat ederiz. Mevcut siyasal sistemlerin hiçbirisi vahiy yoluyla gelmemiştir. Siyasal sistemin tercih edilebilirliği, kurumlarımızın siyaset yapma tarzına, kültürüne, sivil toplum potansiyeline, geleneklere tecrübelere bakılarak bir tercih söz konusudur.(Zaman 22.04.2012)

‘Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesi fiilen mümkün mü?’ Adlı makalesinde Türköne’nin gerçekçi bir analizi söz konusudur. parlamento aritmetiği başkanlık sistemine geçişi imkânsız hale getiriyor. Erdoğan’ın tercihi ve İktidar partisinin topyekun desteği, başkanlık sistemine geçiş için yeterli değil, üç partiden destek alması gerekmektedir. Görünür bir gelecekte CHP’ nin başkanlığa geçme olasılığının görünmemesi ve bu noktada CHP’nin AK Partiyle uyuşmasının imkânsızlığı, MHP için hayati önem taşıyan konu değil, ama ilkesiz ve amaçsız muhalif tutumu AK Partiye yakınlaşmayı engellemekte ve son olarak BDP başkanlık sistemi için elverişli bir araç olarak görülmektedir. BDP’ nin demokratik özerklik talebinin en uygun koşulları başkanlık sisteminde mevcuttur. (Zaman 13.05.2012)

Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişi mümkün gören Türköne, her iki sistemin de demokratikliğini savunmuş ve Türkiye’ de parlamenter sistemin uygulanışından kaynaklanan sorunların sistem değişikliğiyle giderileceği ve AK Parti dönemiyle devam eden istikrarının süreklilik göstermesi için sistem değişikliğinin olmasından yana tavır sergilemiştir.

Cumhuriyet Örnekleminde (Mümtaz Soysal) Başkanlık Sistemi

Cumhuriyet gazetesinin önde gelen yazarlarından Mümtaz Soysal, parlamentarizmin Türkiye’deki uygulanışı 1924’lere kadar dayandırırken, son yapılan halk tarafından cumhurbaşkanının seçimle iş başına gelmesiyle sistemin başkanlık sistemine kaydığına dair söylem içerisinde bulunmuştur. Soysal Türkiye’de uygulanan parlamentarizmin geçmişten farkını şu şekilde ifade etmektedir: Cumhurbaşkanın halkça seçilmesi, doğrudan doğruya böyle seçilen devlet başkanı ister istemez sembolik diyeceğimiz devlet başkanı olmaktan çıkar, daha güçlü olur. Yine de çok güçlü olmaması gerekir. Olursa anayasanın işleyişi başkanlık sistemine kayar. (Cumhuriyet 27 Nisan 2013)

Demokratik rejimlerin kusurlarını ve yanlışlarını kendi içlerinde çözebilmesi gerektiğini öne süren Soysal, bunun aksi durumunda ya demokrasi gereği, serbest seçimlerle değişebileceğini veyahut sistemin darbelerle, ihtilallerle yıkılacağını öne sürmektedir. Cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesiyle, yarı başkanlık sisteminin özelliğini taşıyan Türkiye’deki parlamenter sistem, hala parlamenter sistemin özelliklerini taşıdığını dile getiren Soysal, parlamentoya yansıdığı varsayılan çoğunluğa dayalı bir iktidarın, halk yığınlarının gereksinimlerini, beklentilerini, sunulan hizmetlere ilişkin eleştiri ve yakınmalarını göz önünde tutmayı görev bilmelidir. (12 ocak 2013 Cumhuriyet) Olası bir sistem değişimi girişiminde toplumun diğer kesimlerinin istek ve eleştirilerinin dikkate alınması gerektiğini veciz bir şekilde ifade etmiştir.

Zahmetsiz Reform adlı köşe yazısında Mümtaz Soysal, Başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ’ın tutumunu eleştiriyor. Başkanlık sistemine geçmek için bunca didinmeye gerek yok. Başbakana verilmesi gerekli yetkileri şimdiki anayasaya göre seçilecek cumhurbaşkanına tanımakla istenen çözüm fiilen sağlanmış olacak. (28 Aralık 2012 Cumhuriyet ) Yani anayasa değiştirilmeden devlet başkanı çok geniş yetkilere sahip olacak ve Erdoğan’ın zahmetsiz bir şekilde daha güçlü olmasının yolu açılacağını öne süren Bozdağ’ı eleştiren Soysal, başkanlık sisteminin kendi içerisinde denge ve kontrol mekanizmalarının olduğunu söylemekte ve Bozdağ’ın tutumunun otoriter bir yapıya kayış olduğunu vurgulamaktadır.

İktidar partisi başkanlık sistemini de içeren bir anayasal değişiklik önerisini yeni anayasa yapıcılarına sunması, Soysal bu değişiklik önerisini şu şekilde yorumlamaktadır: Değişiklikte adı geçen başkanlık kavramına iliştirilmiş sistem sözcüğüne kanıp konuyu sistem değişikliğinden ibaret saymak büyük yanlışlık olur. Aslında iktidar partisinin yapmak istediği sistem değişikliğinden çok rejim değişikliğidir. (Cumhuriyet 9 Kasım 2012)

Başkanlık sisteminin en iyi uygulandığı ülke şüphesiz ki dünyaya örnek model ve başat güç olarak ortaya çıkan devlet ABD’dir. ABD taklitçisi olarak başkanlık sitemiyle Güney Amerika ülkelerinin başına seçtirilmiş kişilerin kendi halklarına neler kaybettirdiği saymakla bitmez, aksine parlamenter sistem kuklaların değil, gerçek karizma sahibi saygıdeğer ulusal değerleri ölçen, deneyimli parlamenter oylarıyla devletin başına geçmesini sağlıyor. (Cumhuriyet 20 Haziran 2012 ) bu açıklamalarıyla kağıt üzerinde kulağa hoş gelen sistem değişikliği çabalarının olumsuz birtakım sonuçlar ortaya çıkabileceğini vurgulamaktadır.

Parlamenter sistemin en belirgin özelliği devletin başına getirilen kişinin partiler arasında tarafsız olması, seçimden önce partili olsa da seçilirken ya da seçilince partiden ayrılmasıdır. Başbakanın partili cumhurbaşkanı önerisini eleştiren Soysal, parlamenter sisteme beşiklik etmiş olan İngiliz tarihiyle açıklama getirmektedir. Devlet tahtında kraliçe olarak kesintisiz yaşadığı hükümdarlığın altmışıncı yılını kutlayan İkinci Elizabeth’in hükmediş tarzına, görev anlayışına, sistemdeki yeriyle halk üzerindeki etkisine bakmanın yararlı olacağını söylemektedir .(8 Haziran 2012 Cumhuriyet)

Turgut Özal ile başkanlık sistemi tartışmaları, Özal sonrası da devam etmiş ancak revaç bulduğu dönem AK Parti dönemidir. Sistem üzerine meydana gelen tartışmaların toplumun istekleri, endişeleri üzerine açıklama getirmeme eğilimi, çoğunluğun diktası olarak değerlendiren Mümtaz Soysal, sistem üzerinde oynamanın, değiştirilmesinin devletin rejimine dönük bir saldırı gibi görünmektedir. Sistem tartışmalarını Yaşını başını almış koskoca adamların harika hastalığına benzeten (Cumhuriyet 12 Mayıs 2013) yazar, Cumhuriyetin kaderi üzerine iri laflar etmeyi marifet saymaya ve olası değişim ve dönüşümün Türkiye’de rejim değişikliğine götüreceğini varsaymaktadır.

Türkiye’de siyasi yelpazeyi en iyi yansıtan üç gazetenin köşe yazarları tartışmalarının odak noktasını oluşturan Başkanlık Sistemi değerlendirmesi:

Hürriyet gazetesi köşe yazarlarından Taha Akyol; Başkanlık sistemi tartışmalarında, sistemin teorik anlamda kulağa hoş geldiğini, fakat Türkiye’ye uygulanabilirliği noktasında endişelerinin kaynağını dile getirmiştir. Şüphesiz ki başkanlık sisteminin uygulandığını ve örnek model olduğunu yansıtan uygulama ABD sisteminde mevcut olduğunu ancak parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçmenin Türkiye’de pek çok sorun yaratacağını öne sürmektedir. Yeniden yargı yönetimi, bakanlık teşkilatı, il idaresi vs. gibi kanunların yeniden yapılması, böylesi köklü bir sistem değişikliğinin getireceği maliyetin, umulan yararından çok daha ağır olacağını öne sürmektedir. Ancak sistem tartışmalarının son bulmasını değişiklikle değil, parlamenter sistemin Türkiye’de uygulanışından kaynaklanan problemleri ve sorunları çözerek tartışmaların son bulacağını öne sürmektedir. Çünkü Türkiye’nin demokrasi geçmişinin çok yakın bir tarihe dayandığının coğrafi konumunun, sosyo-ekonomik yapısının ve siyasi kültürünün bu geçişe pek imkân tanımayacak durumda olduğunu gerekçe olarak sunmuştur.

Siyasi yelpazenin bir diğer kanadını yansıtan gazete örneği Zaman gazetesi yazarı Mümtaz’er Türköne;  parlamenter sistemin artık Türkiye’ye uygulanabilirlikte bir dizi sorun doğurduğunu ve ortaya çıkan bu sorunların çözümünden yoksun olmasını sistem değişikliğiyle giderileceğini öne sürmektedir. Başkanlık sisteminin uygulanmasıyla yürütme organının güçleneceğini ve AK parti iktidarıyla kazanılan ekonomik ve siyasi iktidarın devam edeceğini vurgulayan Türköne, tartışmaların odak noktasını oluşturan Otoriterlik ve İktidarın şahsileştirilmesi konusunda, başkanlık sisteminin kontrol ve denge mekanizmasının var olduğunu ve sanılanın aksine tam anlamıyla güçler ayrılığı ilkesinin uygulanacağını öne sürmüştür.

Elitist ve Kemalist yapının devamını niteleyen Cumhuriyet gazetesi köşe yazarı Mümtaz Soysal ise; 1982 Anayasasıyla siyasetten sorumsuz olan cumhurbaşkanının yetkilerinin artırıldığını ve Ak parti döneminde cumhurbaşkanının halk tarafından seçimle iş başına gelmesi sistemin değişime gittiğini ancak parlamenter sistemin hâkim olduğunu öne sürmüştür. Soysal’ın köşe yazılarında ele aldığı iki temel tema; sistemin değişimiyle diktatoryal bir yapıya dönüşeceği kuşkusu, ikinci tema ise cumhuriyet rejiminin değişeceği hususundadır. Soysal’da Akyol gibi başkanlık sisteminin değişimiyle ortaya çıkacak sorunların önemine dikkat çekmekte ve yazılarında ele almaktadır.

Sonuç yerine: Yine, Yeni, Yeniden Parlementer Sistem

Türkiye’de 1980’lerden itibaren ortaya çıkan devlet sistemi tartışmaları başkanlık sisteminin getirilmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Ancak Türkiye’nin yeni bir sisteme ihtiyacının olup olmadığını anlamak için öncelikle mevcut parlamenter sistemin uygulanışından kaynaklanan sorunlara ve bu sorunlara nelerin kaynaklık ettiğine bakmak gerekmektedir. Şüphesiz bugün Türkiye’de uygulanan parlamenter sistemin tartışılacak birçok yönü var. Hatta 1982 Anayasasıyla siyasetten sorumsuz olan cumhurbaşkanına verilen önemli yetkiler ve görevler göz önünde tutulmasının yanı sıra, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle Türkiye’de saf parlamenter sistemin uygulandığını vurgulamak zor görünmektedir.

Başkanlık sisteminin uygulandığı en başarılı ülke ABD’dir. Güney Amerika ve birçok Afrika ülkesinde uygulanmaya çalışılan başkanlık sistemi otoriter rejimlere kaymış ve diktatörlüklerin kurulmasına yol açmıştır. Türkiye’de başkanlık sisteminin uygulanabilmesi ve ABD örneğine bakılarak başarılı olunabileceği varsayımları Türkiye’yi var olan görece istikrarından uzaklaştırabilme potansiyeli taşıyabilmektedir. Türkiye’nin siyasi kültürü, sosyal-ekonomik yapısı, demokrasi geçmişi vs. başkanlık sisteminin alt yapısına uygun olmadığı gözlemlenebilmektedir.


Duverger; demokrasisi güçlü olmayan devletler için başkanlık sistemini bir çılgınlık olarak niteliyor(Ay, 2004: 48). Bir noktada başkanlık sistemi, Türkiye’nin edindiği deneyimleri ve ödediği bedelleri yok saymak anlamına gelebilmektedir. Başkanlık sistemi teori bazında olumlu sinyaller vermesine karşın Türkiye üzerinde uygulanabilirliği zor gözükmektedir. Mevcut sorunlar ancak ve ancak parlamenter sistemin eksiklikleri giderilip, Türkiye şartlarına uygun kucaklayıcı ve çoğulcu olmayan bir yapıya dönüştürülmesiyle giderilecektir.


Adem Özer
Kendimin peşindeyim! Kendimin, yani hakikatin. Hakikatimin. Tüm güçlü ve zayıf taraflarımla kendimin. Yoldaşsız bir yolda. Tek kişilik bir yolda. Herkes gibi. Yalınız. Yürüyorsam düşe kalka, bil ki ısrarımdan. Evet, kendimde ısrar ediyorum. Yolumda. Israr etmek zorundayım. O halde, sen ey çocuk, gülme, çaresizim. Yaralıyım.(Dücane Cündioğlu)