Aşkı nasıl yaşamalı?

Ruhsallık düzeyinde yaşayan aşklar pek nadir olmakla birlikte iki ruhun eşleşip bir bedenden öteye geçtiği zamanlarda ise beden sadece kişiyi görmek ve onda var olana teslim olmak için bir araç halini alıyor.

aşkı anlamak

Uzun zamandır yazmak istediğim fakat bir türlü başlangıç cümlesi bulamadığım bir konuda yazmak istedim bu ay, AŞK… Aşkı tarif ederken kalbimize oturan kocaman bir dünyanın ağırlığını mı yoksa nefesimizin kesilmesini mi? Sevgiliyi gördüğümüzde benliğimizi saran ateşi mi tarif etmek gerekiyordu bilemedim.

Ve cevap; verdiğim Reiki eğitiminde geldi… Çakra sistemlerinde sakral çakra (ikinci çakra) ile kalp çakrası arasındaki bağın insan üzerindeki etkisini anlatırken ortaya çıkan bir tespit idi bu tanım ve aşkı başka bir pencereden görmemi sağladı.


Aşkı farklı şekillerde deneyimleyen insan, dünya boyutundaki aşkı öncelikle sakral (ikinci) çakrada cinsel boyutuyla yaşıyor ve bu aşk tamamen bedensel bir hazzı doğuruyor. Kalp çakrasında yaşanan aşk ise ruhun ve öz benliğin doyumunu sağlıyor. Kişiler, bedenli aşkı yaşadıklarında cinsellik ön plana çıkıyor. Kalpten bağlandığı aşkı yaşadığı zaman ise ruhsallık öne çıkıyor.

Birinde yoğun olan diğerini yaşamakta zorlanıyor. İkili ilişkilerde arada aşk varsa ve biri fizik bedende diğeri ruhsallıkta ise deneyimledikleri ise birinin ruhsallığı diğerinin ise bedenselliği öğrenmesi ve deneyimlemesi gerekiyor. Aşağıdaki yukarıya yukarıdaki ise aşağı inmeli (çakralardaki sıralama) böyle olunca ortaya çıkacak olan enerji ve sevgi çok büyük ve derin bir hal alıyor. Aşk iki halin tekleşmesi boyutunda ancak bu şekilde yaşanıyor. İnsan işte o zaman ilahi olan aşka bedenselliğinin farkındalığı ile erişiyor.

İkili ilişkilerde sadece sakral (ikinci) çakra düzeyinde yaşayanlar için bir sorun yok. Burada zaten olması gereken oluyor ve iki bedenin ihtirasları bir araya geliyor; burada birbirini tamamlayan şeyler sadece bedenler oluyor ve bu bağ bilinç düzeyinde bağımlılık yaratıyor ve cinsel bağımlılık yaşayan insanlar arasında her türlü uyumsuzluğun, sorunun ve bazen öfke nöbetlerine dönen tartışmaların ardındaki bu bağ(ım)lılık ilişkiyi yürütmeyi sağlıyor.

Ruhsallık düzeyinde yaşayan aşklar pek nadir olmakla birlikte iki ruhun eşleşip bir bedenden öteye geçtiği zamanlarda ise beden sadece kişiyi görmek ve onda var olana teslim olmak için bir araç halini alıyor. İçindeki ateşin rüzgarı, harı, közü, nuru ve kaynağı oluyor. AŞK denen şey bu boyutta yaşandığında ise bedensellik ortadan kalkıyor.


Bu dünyaya iki hali deneyimlemeye gelmiş insanların ise bu deneyimleme esnasında fark etmeleri gereken şey ise hangi boyutta olduklarını görmeleridir. Genelde bir sorun haline gelen bu tarz ikili ilişkilerde ruhsallığı deneyimleyen kişi ile bedenselliği yaşayan kişinin arasındaki bağın güçlenmesi için iki tarafında özverili bir şekilde birbirlerine ulaşıyor olması gerekmekte. Algılarımız bize bir tek gerçek varmış gibi göstermeye devam ettiği için hayatı biz de o gerçekliğin içindeki görünmez noktalarda arayışlarımıza devam etmek için yollar çizmeye çalışıyoruz.

Aşk çok farklı boyutlarda yaşanan bir oluş halidir fakat insan aşkı sadece iki boyutta yaşamayı deneyimliyor. Birincisi fizik beden boyutu ve tamamen bir zevk aracı olarak; diğeri ise kalpten bir aşk ile bağlanarak ruhsallık düzeyinde yaşıyor. Daha ötesi, tasavvuf ile erişilmiş bir aşka teslim olarak ilahi olana bağlanma şeklinde yaşanan bir aşk var.

Tüm bunlar arasında sanırım bize bencillik olarak dayatıldığı için es geçtiğimiz kendimize duyduğumuz aşk var işte gerçek oluşa giden yolun anahtarı… Bana göre kendine duyduğun aşk ile varoluşa katılmak ve onda var olan her bir parçada kendini tezahür ettirmek arayıp ulaşamadığımız mutluluğu bize sunan bir başka gerçekliktir. Tabi bize öğretilen ya da dayatılan oluş hikayeleri aşkı bir başka beden, bir başka araç, tanrı, kitap, inanç içinde bulacağımız şeklinde. Oysa onların bütününü barındıran gerçeklik ise aşkın kendisi olduğumuzu fark etmemizdir.

AŞK, boyutsal olarak ilk yaratılış anından sonsuza dek sürecektir. Dünya gerçekliğinde bulduğumuz aşkı yaşarken teslimiyet ve özveri ile birlikte derin bir kabul duygusunun olması gerekiyor. Algılarımız bize neyin nasıl olması gerektiğini gösterse de aşk ile tutunduğumuz sevgili kavramının içindeki bir çok şeyi idrak ediyor olmamızda mutlak suretle hatırlamamız icap etmekte. BEN ne istiyorum… O ne istiyor… BİZ ne istiyoruz?

Evet aşk sadece fizik bedende ve ruhsal boyutta yaşanan bir duygu hali ve vücutta bu boyutta tepkiler vermekte. Örneğin fizik bedende yaşadığınız aşkın karşılığı olan şehvet duygusu vücutta testosteron ve östrojen salgılamasını arttırır. Ruhsal bedende yaşadığımız aşk esnasında ise açığa çıkan hormanal salgılar ise, dopamin, noradrenalin ve feniletamin oluyor. Her iki hormanal durumun insanın düşünsel ve ruhsal boyutunda tespit edilmiş davranışsal değişimlerin yanında vücut kimyasında da değişimler yarattığı tıbben ortaya konulmuştur.


Aşk hakkında öğreneceğimiz çok şey var tıpkı ulaşmakta ve çözmekte zorlandığımız kendimiz gibi. Bugün aşka bu pencereden baktım ve yorumladım yarın aşkın ateşi içinde yanan bir cümle ile karşınıza çıkabilirim fakat her ne olursa olsun AŞK kimliğiniz OL’sun ve her AN AŞK OL’un…


Murat Tali
1971 yılında İstanbul’da doğdum. Doğduğum günden beri AŞK’ın ve sözcüklerin peşinde koşturmakta ve hayatın anlamını kendime anlatmaya çalışmaktayım. Okul yıllarında kopartılan sayfalara kazınan şiirler ve denemeler ile kendimi en iyi, yazarak ifade edebildiğimi ve anlatabildiğimi fark ettim...