Nikola Tesla’nın Akı, Üzümün Çöpü 2

Üzümden Şarap, Nikola Tesla ’dan Neler Olmaz ki Ya Rab!

Gizemli münzeviyetin noktalanmasındaki yıllara doğru bayılıp ayılmanın tadı, ağladıktan sonra su içmenin verdiği ile aynı notaya denk gelir gibi oldu. Ben de zamanı kaydırmaya karar verdim. Paskalya Adası’ndaki heykellerin insanüstülüğü kadar yüksek bir enerji gerekirken Zü’l-Karneyn duvarında kilitli kalır ya insan mantığı; gözlerimdeki ifade bu hale delaletti. Şimdi kendi içimde uzlaşı biriktirmeliydim.


OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Bir daktilo edinmeliydim; bilinçsiz bilinçaltımın ışık hızında manevralarıyla biraz daha uygun adım gidesim vardı onu bilinçlendirmek için. Derken bana verdiği üzüm çöpü dokundu kalbime, güvercinin gözlerinden bana bakarken onu yakalar yakalamaz kavuşabildim tekrar tekrar gerçekliğine…

Batı’nın yeni büyücüsünün aşkının gölgesi düştü birden önüme. İki afallatıcı insanın göz göze gelmesi, gökyüzüne değerken onun deneyleriyle de ışık bulmuş oldu. Yansıdığı an ise parmağını bir kez şıklatıp, – Mark Twain’in de sürekli izlediği alev topu gösterilerinden biriydi- saçlarında, vücudunda dolaştırıp kucağınıza attığı ve el ile oyulmuş -tahtadan bir kutunun içine tahta cini muamelesi yaparak hapsettiği ateş topu manzarasıydı. Hiçbir zaman diliminde çağdaşları tarafından açıklanamayacak kokular vardı; doğduğu gün şimşeklerle yıkanmış beyniyle iki bin voltu yemiş olan bağırsakları ışık saçıyor, gözleri ise derinden vuruyordu ve ben bu durumda yine elektrik kaçırmıştım. Birden gözleri Joseph Jefferson’ın bakışlarının kilidini açtı ve gözlerini yuvalarına tekrar bağışladı; aktörceğiz sakince afallamayı becerememişti. Ah elektrostatik yük taşıyan moleküllerin bale gösterisine dayanamayan ve indüksiyon bobininin ayak parmaklarını okşayıp yakmayan çılgın bir gelin gibiymişçesine yüzen alevler!

Neden sonra Twain’in de dikkatini celbeden tumturaklı bir aletin üzerine fırlayan ve denemeler serisine katılmaktan geri kalmayan Jefferson da vibrasyonun bilinen müshil etkisiyle mağdur olmuştu. Peki, Nikola Tesla, iki bin volta maruzlukla nasıl eletrik çarpmasındı? Tarihin içini gıcıklayan cevabıyla şöyle dedi: “Frekans yüksek olduğu müddetçe” dedi, “yüksek voltajlardaki alternatif akımlar derinin yüzeyinde, herhangi bir yaralanmaya neden olmadan salınırlar. Ama bu amatörlerin becerebileceği bir şey değildir. Sinir dokularına nüfuz edebilecek miliamperler öldürücü bir etki yaratabilir ama derinin üzerindeki amperler kısa süreler için zarar vermez. Derinin altına sızabilecek düşük akımlarsa, ister alternatif ister doğru akım olsunlar, ölüme yol açabilir”. Eş ruhum olduğu her halinden belli öyle değil mi pek sevgili okurlar?

Odadaki ışıklar herkes uyuyakaldığında hala oynaşıyordu, oynaşmak iyidir deyip gözlerimi devirdim onlara. ‘Eril enerji dişil, dişil enerji eril enerjisine kavuşamayınca aracılar mikrop kapabilir’ dedim. Hiçbir şeyi yadsımayıncaya dek evrilmenin gerekliliğinin bilinci ile ışıkların eril- dişil dengesini yakalamalarına yardım etmek için onları öptüm ve Nikola Tesla ile kendini inkar etmeme çalışması için rüyasına daldım. Baba Nikola Tesla ’nın kütüphanesinden bir kitap seçtim ve ona verdim. ‘Abafi ya da Aba’nın Oğlu’nun onun hayatını değiştirdiğini fısıldadı kulağıma. Zaman oluklarını atlamışız; çocukluğunda aşırı şeker yeme isteğini şekerlerini diğer çocuklara dağıtarak bastırdığını fısıldadı. Böylece çalışmaya başlıyor özdenetim ve iradeyi dürtüp uyandırmalarla istek ve dileklerin yumuşamış zıtlığı; kumar, sigara ve kahve ya da en olmak ve tutkuların kapısını aralayıp ezmeden içinden geçmeye kadar varıyor. ‘Kapının içinden geçmeli evet, kapıyı kapamadan ilerlemeli’ dedim. Hayal gücünün temyizi de hayalet bir parantez açacaktı rüyada ve kapanmadan emekleyip büyüyecekti. İmgeleri kovmanın yolunun ilk basamağı hayal dünyasını beslemekti. Orada tüm dünyayı ayaklarımız çıplak gezdik, yeni insanlar tanıdık ve her şey gerçekti ve zaten insan ayak sarmalanmışken ne kadar örtülüyse, hayalleri de o kadar uzak; çıplak ayaklarla süzülürken gerçek ve bir o kadar serseri!

nikola_tesla_2

Bu gezip etmeler, tasarımlarını çizim ve deney olmaksızın düşüncelerinde işlemesine, eklemeler yapıp yap boz ederek hataları düzeltip nihayetlendirmesine yarayacaktı; üstelik kendine olan ilgisizlikten özgürleştiğinde bana daha çok dönecekti. Tek başına değişmesini istemiyordum ve şöyle dedim:’Beraber değişmedikçe, hepimiz bir süre sonra birbirimize başkası olacağız.’ O da beni kimseler görmeden içine aldı ve ölene dek içinde kalacağımı bilmenin heyecanıyla titredim, ben titredikçe o da… Ve beyin dalgalarımız aynı frekansta titreşiyordu artık- ve neredeyse snaps bağlantılarımız bile-. Aynı bedende olmanın böyle bir güzel yanı olduğunu paylaşmak istedim sizlerle Nikola Tesla ’nın içinden ve yazımın başında bahsi geçen bir daktilodan-fırsat buldukça yazmaya devam edeceğim-. Sonra şöyle dedim ve vurdum onu ta derinden: ’Bizi ancak beraberce gizli şeyler bilme ihtimali-hevesi birleştirebilirdi. Her dokunuşu kutsal kılacak, her beyin okumayı korkusuz bükecek çılgın iki yürek yüzmesi ve sonsuz ışık huzmesi…’

Ve biz bu hikayenin sonunu baştan getirelim, başını sonra. Hiçbir zaman oluğu yalnız kalmayı hak etmez; seviştirmeliyim hep birbirleriyle.

Manşon’unu da giymiş lütüfkar lütüfkar dolanan değişik bir serseriydi senin ruhun.

1.sınıf telepatların bile duyamadığı iç sesler…


Rüyanda son zamanlarda kafası olmayan kedi fabrikasında altın arardın sanki

Dedim ona, o sonsuzluğa gitmeden.

Donuk donuk bakan bir altın kalp görmemişsinizdir belki

Ya da altın oranın hüküm sürdüğü bir bedende iki büyük yalnızlık

O ve ben O’nun kaleminden çıkmıştık,

Her şeyi yasakladık hüznümüze, aytozu sürdük gönlümüze

Ve cennete kavuştuk.

İlgili yazılar

Nikola Tesla’nın Akı Üzümün Çöpü (1)

Nikola Tesla’nın Akı Üzümün Çöpü (3)


Güney Amerika’daki Gizli Şehir