Bir ölüye veda: Alın yazısı mı kader mi?

Gençtim bir zamanlar. Yaşam tüm enerjisiyle gövdelerimizin arasında akarken, sen bedeninle ve varlığınla bu dünyadaydın. Sonra gittin…

Bir ölüye veda: Alın yazısı mı kader mi?

Bir ölüye veda: Alın yazısı mı kader mi?

Yok olmayı seçtin. Bedensel olarak yoksun artık. Fiziksel dünyayı gören gözlerim seni göremiyor ne yazık ki. Hiçbir şey yoktan var olamaz. Peki, iki ruh arasında ilmek ilmek dokunmuş bir bağın gücü, fiziksel engellere rağmen var olmaya devam eder mi?

Yüz yaşında küçücük bir kız çocuğu gibi, senin beni sevdiğin yerde, sevdiğin kadar kaldım…


Hiçbir veda kolay olmaz, ama en zoru bir ölüyle vedalaşmaktır. Yüz yaşında bir çınar ağacı kadar yaşlıyım, belki de hala genç. Kadın gövdem boy verdiğim toprağa derin kökler salmış. Gökyüzüne uzanan kollarım boşlukta yorulmadan beni sarıyor. Dallarımda filizlenen yapraklarım mevsimlere direnmez olmuş. Görkemli gövdeme aldanmayın sakın! Dışarıdan bakınca anlaşılmıyor, ama aşktan çürüdüm ben ve en nihayetinde içim boşaldı. Çok uzun yıllar geçti üzerinden. Aynaya bakınca artık derin çizgiler görüyorum yüzümde, saçlarım bembeyaz olmuş, omuzlarım çökmüş.

Ağaç ve Kadın

Seni sevmek, ölü bir topraktan tüm ruhumla yaşam bulmaya çalışmak gibi…

Gençtim bir zamanlar. Yaşam tüm enerjisiyle gövdelerimizin arasında akarken, sen bedeninle ve varlığınla bu dünyadaydın. Sonra gittin… Yok olmayı seçtin. Bedensel olarak yoksun artık. Fiziksel dünyayı gören gözlerim seni göremiyor ne yazık ki. Hiçbir şey yoktan var olamaz. Peki, iki ruh arasında ilmek ilmek dokunmuş bir bağın gücü, fiziksel engellere rağmen var olmaya devam eder mi?

Sen gittikten sonra neler mi oldu? Aslında her şeyi biliyorsun. Çok karanlıktı geceler. Uykusuzluk nöbetlerinde acının bin türlü rengine boyandım. Söylesem kimse inanmaz biliyorum, çok üşürüm sen bilirsin, sabaha karşı daldığım uykularda sırtımı örten elinin sıcaklığını hissettim kaç defa. Özlem, acı ve kırgınlık var içimde. Neden gittiğini sorsam cevap verebilir misin? Bazen hafifliyor acım.

Tam hayata döndüm derken hiç ummadık bir yerde, mesela güzel bir film seyrederken içimi derin bir sızı kaplıyor. Her defasında bu yarım kalmışlık duygusuna yeniliyorum. Sensizlik güçlü bir dalga gibi, etkisini hiç kaybetmeden her seferinde kıyılarımı acımasızca vuruyor. Ben defalarca eksiliyorum. Ya da çok mutlu olduğum nadir anlardan birinde, gözlerin ya da gülüşün o resmin en güzel yerine yerleşiveriyor.

Hep orada olduğunu hatırlatıyorsun bana. Derinlerden gelen bir ses, “Ben hiçbir yere gitmedim, hep buradaydım” diyor.  Kalbim avuçlarının arasında. Yorulmadın mı onu taşımaktan? Bir de zor zamanlar var gerçek hayata dair. Yolda, işte, kalabalıklarda ne zaman başım dara düşse, ensemde nefesini hissediyorum.


O zaman isyan ediyorum. Madem yoksun yanımda, o zaman ait olduğun uzaklarda kal. Hayatın gürültüsüne ve sıradanlığa karışmama izin ver lütfen. Baktığım her yerde seni görmekten yoruldum. Yüz yaşında küçücük bir kız çocuğu gibi, senin beni sevdiğin yerde, sevdiğin kadar kaldım.

Işık ve Kadın

Kendimi senden daha fazla sevmek istiyorum artık.

Zaman tüm hızıyla akıp giderken, bana bahşedilen bedenime ve ruhuma tek kişilik bir hayat sığmalı bundan sonra.  Olmayan birini içine alıp, onunla yaşamak ne kadar ağır bir yük tahmin edemezsin. Sakın beni yanlış anlama. Yaşadığımız her şey için büyük bir şükran duyuyorum. Ama beni bana bırak artık. Soluğuma karışan soluğunu al. Göğsümün üzerinden usulca çek gövdeni. Küçük bir kız çocuğunun başını okşayan elim olma.

Her bir yağmur damlasının içine saklanıp üzerime yağma. Yağmur dindikten sonra kayboluyorsun ve ben çok üşüyorum yokluğunda. Ne kadar acımasızca ve büyük bir zarafet içinde her şeye dönüştün yokluğunda ve bana dair her şeyi ele geçirdin. Hiçbirimiz hiçbir şeyin sahibi değilken, sen kendini bana hapsettin ve ben sende kayboldum. Başıma gelen en güzel şeysin ve ben artık tüm varlığımla senden arınmak istiyorum.

Yalnız geldim ve bilinmeze yalnız gideceğim Seni ve beni özgür bırakıyoru. Senden öte ve senden bağımsız bir hayata kollarımı açtım. Geçmiş ve gelecek kaygısı duymadan, hayatı geldiği gibi yaşamak istiyorum. Sonsuz olasılık var hayatta ve ben bundan sonra başıma gelecek iyi ya da kötü her şeye hazırım. Dünya ayaklarımın altında uzanıyor. Gövdemde bir kıpırdanma hissediyorum.

Umut dalga dalga zihnimi kaplıyor ve ben karanlık gecelerde hiç fark etmediğim yıldızların ışığıyla büyüleniyorum. Bu, kıyısında nice zamandır dirilişin sabırla beklediği anlamlı bir veda. Yaşanması gerekmiş. İster alın yazısı de, ister kader istersen tuhaf bir tutku ya da delicesine bir aşk. Bana geldiğin için ve beni seçtiğin için sana minnettarım. Gittiğin yerde mutlu ve huzurlu ol. Belki bir gün, bir yerde tekrar karşılaşırız…


Ama şundan eminim artık, hayatın anlamına varmak ve kendimi yaşamaktan öte hiçbir vuslat yok bana. Aynaya son bir kez baktım. Saçlarımda tek bir beyaz kalmamış. Bedenim yeni sürgünler vermeye başlamış. Bu görkemli Veda’yı gözlerimden akan iki damla gözyaşıyla kutladım. Biri senin, biri benim için. Hoşça Kal!


Bahar Gerçek Doğru
İnsanın kendini anlatması zor. Ezcümle, bahar gibi her daim içimde umut taşıyan ve iki soyadım gibi gerçek ve doğru bir insan olmaya çalışan bir bireyim. Hümanist, yenilikçi, özgürlüğüne düşkün ve adalet duygusu gelişmiş tipik bir kovayım. Ankara Koleji mezunuyum. Hacettepe Üniversitesi'nde İngilizce Mütercim Tercümanlık Bölümünden mezun olduktan sonra Main Üniversitesi'nde Pre-MBA yaptım. Yale Üniversitesi ve Leiden Üniversitesi'nde pozitif psikoloji, farkındalık ve meditasyon hakkında eğiimler aldım. İngilizceden Türkçeye teknik kitap çevirleri yaptım.İstanbul'da çok sesli korolarda uzun yıllar korist olarak yer aldım. "Nehir" ve "Kübra adlı öykülerim iki öykü seçkisinde yer alarak yayımlandı. Fantastik bir kurguya sahip olan "Zamansız" adlı ilk romanım 2018 yılında yayınlandı. 2014 yılından beri Abu Dabi'de yaşıyorum. Dijital medyada yazılar yazmaya devam ederken, yabancılara Türkçe öğretmenliği yapıyorum.