Çocuklar Gibi Şen

Çocuktuk o zamanlar. Oyun için fırsat kollardık. Elimizdeki boyalarla evin duvarını boyamaya çekinmez, kırmızı ile yeşili karıştırır sarı rengin ortaya çıkışına hayret ederdik. Her şey o kadar basitti ki her an her şeye gülebilirdik. Mutlu olmak için beklentilerimiz yoktu. Sık sık gittiğimiz hayal dünyamız vardı. Hayalle gerçeği de karıştırırdık. Dedim ya çocuktuk o zamanlar.

çocuklar gibi şen
Fotoğraflar: Tolga Hurhun

Benim gibi çocukluğunu özleyen var mı aranızda? Dünün veya ertesi günün umurumda olmadığı sadece acaba şimdi ne yapsam diye düşündüğüm günler. Beşte devre onda biten maçlar yapardık. Üç korner bir penaltı ederdi o zamanlar. Bir tebeşirle herhangi bir yolu veya kaldırımı oyun alanına çevirir, sek sek oynardık. Bazen kaybetmeye dayanamayıp mızıkçılık yapardım. Mahallede saklanmak için koşarak yer arar, ebe bana doğru yaklaştığında bulunma korkusuyla heyecanlanırdım. Komşunun bahçesine gizlice girer, erik ve elma aşırırdık. ‘Sizi bir yakalarsam yapacağımı biliyorum ben!‘ diye bağıran Hüseyin amcanın sesiyle irkilir, var gücümüzle bahçeden kaçardık. Bahçeye girerken hep beraber yaptığımız plan, o an bozulurdu. Herkes kendi başının çaresine bakmak zorundaydı artık. Bazılarımız yakalanır, Hüseyin amcadan iyi bir fırça yerdi. Bazılarımız dediğime bakmayın siz. Ben de yakalandım birçok kez.


IMG_1618

Çocukken zaman kavramı yoktu sanki. Saatin kaç olduğunu hiç umursamazdım. Oyuna bir daldı mı zaman su gibi akıp geçerdi. Oyuncaklarım ve ben sanki başka dünyalara gider, maceradan maceraya koşardık. Sokakta arkadaşlarla oynarken de aynı şey olurdu. Bir türlü doyamazdık oyun oynamaya. Bazen annem camdan bizi izler. Oyunumuzu bozmaya kıyamazdı. Beni ve arkadaşlarımı çağırır, elimize salçalı ekmek tutuştururdu. Ne tatlı gelirdi o salçalı ekmek! Arada salçalı ekmekten alınan bir ısırık ve dolu bir ağızla devam ederdik oyunumuza.

O zamanlar her yer oyun yeriydi. Oturma odasındaki minderlerle yaptığım kaleyi görmeliydiniz. Oyuncaklarımla birlikte kahramanca savunduğum kalemi düşmana hiç kaybetmedim. Ama her seferinde savaş alanından zaferle ayrılsam da annem, ‘Yine mi her yeri dağıttın be oğlum. Gidip odanda oynasana.‘ derdi.

[quote]Babam, oyun arkadaşım benim.[/quote]


Bir gün yine kötülerin şeytani planını önlemeye çalışırken beklemediğim bir şey oldu. Her oyunumun kahramanı ve en iyi savaşçılarımdan biri şeytani bir silahla vurularak odanın öbür ucuna savruldu. O anın gerçekçi olması için hiç düşünmeden var gücümle fırlattım savaşçımı. Önce duvara sonra yere çarptı. Durumu kritik olmalıydı. Şimdiye kadar bu silahla vurulup hayatta kalan olmamıştı. Kanepenin yanına gittiğimde oyunum birden sona erdi. Çünkü savaşçımın kolu kopmuştu. Oyunum da bu yoktu. Onu elime alıp kolunu aramaya başladım. Odanın öbür ucunda yerde duruyordu. Bir elimde oyuncağım, diğer elimde kopan kolu ne yapacağımı bilemedim. Gözlerim dolmaya başlamıştı ki babamla göz göze geldik. Ne zamandır beni izliyordu bilmiyorum ama durumun hemen farkına varmıştı. Üzülmeme hiç dayanamazdı zaten. ‘Durumu ağır gözüküyor. Acele edersek kolunu kurtarabiliriz. Onu hemen ameliyata alalım. Hadi mutfağa, çabuk! Sen de yardım edeceksin. Sen olmadan başaramam.’ dedi ve mutfağa yöneldi. O ana kadar gerçekmiş gibi oyunlar oynayan hep bendim. Şimdi babamın da oyunuma dahil olması hatta ben gerçekliğe dönmüşken beni tekrar hayal dünyasına götürmesi çok hoşuma gitmişti. Elimde oyuncağım ve kolu doğruca mutfağa gittim. Alet çantasını karıştıran babam bir yandan da bana yapmam gerekenleri söylüyordu: ‘Onu masaya yatırın ve ameliyata hazırlayın doktor. Operasyon için gerekenleri hazırlıyorum.’ Kendini kaptıran babam iyice havaya girmişti. Onu benim gibi oyun oynarken görmek beni çok mutlu etmişti. Annemin bazen ona tam bir çocuk gibi davrandığını söylediğini duymuştum. Anlayamamıştım o zaman. Ama şimdi plastik bir kuruyemiş kasesini başıma koyan peçete ve iple yaptığı maskeyi yüzüme takan babam, kafasında salata kasesi ve yüzünde peçeteden maskesiyle tam da benim gibiydi. ‘Şimdi ameliyata başlayabiliriz.’ dediğini şu an duyar gibiyim. O gün o haliyle çok iyi bir oyun arkadaşıydı. Şimdi düşününce yüzümde kocaman bir gülümsemeyle ne kadar iyi bir baba olduğunu bir kez daha anlıyorum.

İnce bir çivi alıp kafasını penseyle kopardıktan sonra geriye kalan demir çubuğu aygazda ısıtıp oyuncağın omzuna soktu. Dışarıda kalan kısmını bir daha ısıtıp bu sefer de kolu üstüne geçirdi. Sanki hiç kopmamış gibiydi. Sadece eskisi kadar rahat oynatamıyordum. Ama bu ileriki oyunlarımda savaşçımın gururla taşıyacağı bir savaş yarası olacaktı.

Çocuktuk o zamanlar. Oyun için fırsat kollardık. Elimizdeki boyalarla evin duvarını boyamaya çekinmez, kırmızı ile yeşili karıştırır sarı rengin ortaya çıkışına hayret ederdik. Her şey o kadar basitti ki her an her şeye gülebilirdik. Mutlu olmak için beklentilerimiz yoktu. Sık sık gittiğimiz hayal dünyamız vardı. Hayalle gerçeği de karıştırırdık. Dedim ya çocuktuk o zamanlar.

çocuk dondurma

 

 

 

 

 

 

 

 

 

izciler

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

çocuk havuz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

gülen çocuklar

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

havuzda oyun çocuk

ikizler

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

dondurma çocuk

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

pencere çocuk

çocuk raket

koşan çocuk

koşan kardeşler

oyun çocuk

bebek arabası

takla çocuk

çocuk şovalye

bebek arabası çocuk

çocuk duvar


Fotoğraflar: Tolga Hurhun


Tolga Hurhun
1985, Çorlu Tekirdağ doğumlu. Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümü mezunu. İstanbul Teknik Üniversitesi Mühendislik Yönetimi Yüksek Lisans diplomasına sahip. Stuttgart, Almanya'da yaşıyor, Mercedes-Benz'de çalışıyor. Fotoğrafçılık, bisiklet, tüplü dalış, gezi-seyahat, keman çalma, kitap ve film ilgi alanları arasında.