En Meşhur Türk Markası: Dünyayı Kurtaran Adam

‘Durmadan yakınıp durmadık mı hiçbir alanda dünyada adımızı duyuramıyoruz diye. Aslında duyurduk. Üstelik bundan 30 küsür yıl önce. Hem de öyle bir duyurduk ki hâlâ dağılan imajımızı düzeltmeye çalışıyoruz! Ama iyi tarafından bakalım. En meşhur markamız; Dünyayı Kurtaran Adam çok kötü bir film olmakla beraber bir o kadar da komik!’

1

İnsanoğlunun aya gidişiyle uzay çağı başlar. İnsanlığın gelişimiyle uzay çağının ardından galaksi çağı başlar. Tüm tarih unutulup din, ırk ve medeniyetler tek potada eritilince insanlık, başa döner ve gelişimini tamamlar. Ancak bilinmeyen bir düşman, dünyaya savaş açar. Dünyayı bu gizemli ve tehlikeli düşmandan kurtarma görevi 2 Türk uzay savaşçısı Murat ve Ali’ye verilir. Murat ve Ali’nin uzay gemileri saldırıya uğrayınca bir gezegene düşer. Yaratıkların saldırısından sonra gezegendeki Bilgin liderliğindeki 13. kabile isimli insan kolonisini bulurlar. Bilgin, Murat ve Ali’yi evrenin gerçeklerine dair aydınlatır.

Cüneyt Arkın Dünyayı Kurtaran Adam

Dünyayı ele geçirip yok ederek uzayın tek hakimi olmak isteyen kişi, bu uğurda tam 1.000 uzay yılı beklemiş olan Sihirbaz’dır. Sihirbaz, kontrolündeki yaratıkları Murat ile Ali’nin üzerine gönderir. Uzay savaşçıları, bu beladan kurtulmayı başarırlar. Ancak Ali, çapkınlığının kurbanı olup Kraliçe’nin etkisi altına girer ve Bilgin’in ölmesine neden olur. İntikam almak için Sihirbaz’ı bulmaya çalışır ama öldürülür. Murat, hem Ali’nin intikamını almak hem de dünyayı kurtarmak için Sihirbaz’ı yok etmek üzere harekete geçer. Zorlu engelleri teker teker aşan Murat, Sihirbaz’ı ikiye parçalayarak yok eder ve dünyayı kurtarır.


Bir Çetin İnanç ve Cüneyt Arkın ortaklığı olan Dünyayı Kurtaran Adam, tartışmasız şekilde dünyada en çok tanınan Türk filmi. İşin kötü tarafıysa filmin çoğu otorite tarafından “Gelmiş geçmiş en kötü film” olarak gösterilmesi, hatta bazı üniversitelerde daha kötü bir film çekilemez denip ders olarak gösterilmesi. Öyle ki Amerika’da filmin her yıl eğlence amaçlı (!) gösterildiği bir festival dahi mevcut. Film dünya genelinde “Turkish Star Wars” adıyla tanınıyor. Filmin bıraktığı intibah, Türk sinemasının imajında uzun süreli bir tahribata neden oldu.

5

Filmin Cüneyt Arkın imzalı senaryosu çok kötü ve inanılmaz mantık hatalarıyla dolu. Kısıtlı bütçenin neden olduğu teknik yetersizlikler de cabası. Kısıtlı bütçe ve teknik yetersizliklerin engelleyemediği Çetin İnanç ve Cüneyt Arkın ikilisi, başta Star Wars olmak üzere 15 film ve belgeselden cömertçe yararlanmışlar. Filmin müzikleri de Raiders of the Ark’tan alınmış. Elbette bu yararlanışlar, sahiplerinden habersizce yapılmış. Bu tuhaf çorba karışımı da ortaya bilim – kurgu bir film yapmak maksadıyla yola çıkılan ama en masumane ifadeyle absürt komediyle sonuçlanan bir kült çıkarmış; Dünyayı Kurtaran Adam. Ama filmin esas ait olduğu kategoriler, “B – Movie / B – Film” ve biraz da “Trash Film / Çöp Film”.

Dünya sinema tarihine damga vuran peluş canavarlar (!), Cüneyt Arkın’ın bacaklarına bağladığı kayalarla yaptığı karate hareketleri ve koşu, toplu iğneyle filmin negatiflerini çizmek suretiyle elde edilmiş lazer ışın efektleri, Uzakdoğu dövüş sanatlarıyla saldıran uzaylılar, dünyadan kopup uzaya sürüklenmiş yatır olarak gösterilen Hacı Bektaş Veli türbesi ve daha niceleri filmi dünya sinema tarihinin en unutulmaz kültlerinden biri yapmış. Elbette muhteşem repliklere de değinmeden olmaz;


4

“Vücudundan kurtul, sadece zihnin ve ruhunla yaşa, o zaman toprağın altında nefes alabilirsin.”

“Bilinmeyen bir güç, bizi kendine çekiyor.”

“İşkenceye dayandılar, götürün arenaya rezil edin bunları.”


Filme dair belki de cevabı en merak edilen soru şu; bu kadar saçma ve kötü bir film, nasıl olur da bu kadar hayrana sahip olur ve sıkılmadan defalarca izlenebilir? Bu sorunun cevabı, filmin amaçladığı hiçbir şeyi başaramayıp ortaya gülmekten ağlatacak durumlar çıkartmasıyla doğru orantılı. Dünyayı Kurtaran Adam’dan daha kötüsü henüz çekilmedi ve çekilebilecek gibi de görünmüyor. Bize de güleriz ağlanacak halimize deyimini söylemek kalıyor. Ancak filmde o kadar gülüyoruz ki, zaten bir noktadan sonra ağlamaya başlıyoruz ve deyim de amacına ulaşmış oluyor.


Çağrı Gırlangıç
14.03.1985 tarihinde Kadıköy'de dünyaya geldim. Kadıköy'de doğdum, Kadıköy'de büyüdüm. Yazma sevdası içime düşünce önce 2 roman yazdım, sonra da sinemaya dair yazılar yazmaya başladım. 2011'in başından beri bloğum cagrigirlangic.blogspot.com da 500'ü aşkın filme dair yazdım. Hala da devam ediyorum. Sonra metin yazarlığı yapmaya başladım ve yazarlık mesleğim haline geldi. Yazımına devam ettiğim Türk Sinema Tarihi Ansiklopedisi, emek ve zaman isteyen bir proje. Sabırla yazımına devam ediyorum. Bir sinema yazarı olarak yazmaya başladığım, sonrasında ise deneme, gündem, kritik, yaşam ve kişisel gelişim yazıları yazmaya başladığım İndigo Dergisi ise hem beni geliştiren, hem de bir parçası olmaktan haz aldığım yer.