Asgari Ücret Gerçekliği

Günümüzde her ay açlık ve yoksulluk sınırını gösteren rakamlar açıklanıyor.

asgari ucret pazarligi

İşçi sendikaları konfederasyonları bu işin öncülüğünü yapıyorlar. Bir önceki yılda Türk-İş tarafından yapılan açlık ve yoksulluk sınırı verileri, son olarak DİSK’e bağlı Araştırma Enstitüsü(DİSK-AR) tarafından 2014 Mart ayı için, TÜİK Hanehalkı Harcama Kalıbı, TÜİK Madde fiyat ortalamaları ve 4 kişilik bir ailenin sağlıklı bir biçimde alması gereken kalori miktarı üzerinden hesaplanan beslenme kalıbı dikkate alınarak hazırlandı. Raporun sonuçlarına göre, 4 kişilik bir aile için açlık sınırı 1047, yoksulluk sınırı ise 3312 TL olarak gerçekleştiği tespit edildi. Her nedense tüm bu rakamları görünce bir vatandaş olarak bu rakamlar açıklanmasa daha mı iyi olur diye düşünmekten bir türlü kendimi alamıyorum.

İş Kanunu dayanarak hazırlanan 1 Ağustos 2004 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan Asgari Ücret Yönetmeliği’nde Asgari Ücret: “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret” şeklinde tanımlanıyor. Halk arasında da dört kişilik bir ailenin yaşamı idame ettireceği ücret olarak bilinmekte. Ne yazık ki ” Nasıl bir yaşam” sorusuysa, ” Bir ülkede insana ne kadar değer verildiğiyle ” bağlantılı vicdani bir sorun olarak sızlamaya devam ediyor.


İlan edilen açlık sınırı rakamlarının devletin belirlediği asgari ücret rakamının çok üstünde olmasıyla beraber yoksulluk sınırını gösteren 3312 lirayı ölçü alacak olursak devlet memurları ile emeklilerin büyük bir çoğunluğunun yoksulluk sınırının altında bir rakama çalıştığını, yüz binlerce insanın da yoksulluk sınırının altındaki bir rakamla iş bulabilmek için çaba gösterdiğine şahit olıyoruz.

Peki bu sorunu elbirliği ile nasıl çözebiliriz?

İşçi – İşveren – Devlet üçlemi dahil tüm kesimlerin, asgari ücretin sadece işverenin daha düşük ücret ödemekten alıkonulması olmadığının farkına varmaları sağlanmalıdır.

Asgari ücretin kurumlara ait değil toplumsal bir ücret olduğu bilincinin tüm kesimlerce benimsenmesine çalışılmalıdır.


İşçinin bir makine olmadığının işverene hatırlatılması ve işçinin insani yönünün ele alınarak, insan onuru, şeref ve haysiyetine yakışan bir yaşam düzeyine kavuşmasının sağlanması samimi bir şekilde incelenmelidir.

Asgari ücretlinin ortalama fiyatlı bir buzdolabını alması için, ev eşyası için ayırabildiği aylık 45 TL ile başka hiçbir eşya almaksızın 24 ay çalışması, öğün başına 81 kuruşla karnını doyurması, 266 TL’ye barınması ve ısınması, çocuk başına 3 TL’lik eğitim harcaması ile çocuklarını yetiştirmesi bekleneceğine,çalışanların yaşam kalitesi düzeylerini yükseltmek amacı doğrultusunda ücretler belirlense. çalışanların verimlilik düzeyinin yükseleceği aşikardır.

En başta hükümet, sonra ücretin belirlenmesinde dayatmaları gözle görülür olan IMF teknokratları ve en son da işverenler ‘bu miktarla bizler yaşayabilir miyiz?’ sorusunu vicdanlarında acilen cevaplandırmalıdırlar.

Devletin de büyüyen ülke rakamlarıyla toplumu oyalamak yerine, hakkı esas alan adil bir ekonomik düzenin hayata geçirilmesi için var gücüyle çalışması gerekliliğinin zamanı da gelmiş hatta geçmektedir.


Unutulmamalı ki herşeyden önce, işçi bir insandır. İşçinin de hayattan beklentileri, hayat düzeyi, prestiji bulunmaktadır. Sosyal bir varlık olan işçinin insan onuru, şeref ve haysiyetine yaraşır bir yaşam düzeyi sürdürme hakkı bulunmaktadır. Bu sebeple Asgari ücretin çalışan bir kişinin beklentilerini karşılayacak, insanca yaşamasına imkan tanıyacak nitelikte olması zaruridir.