Başkalarından onay istemek

Kendi hayatımızı neden genellikle başkalarının kararına bırakırız? Yetişkin insanlar, fikirlerini ortaya dökmekten hangi sebeplerden ötürü çekinir ve neden hep arkasında duracak güçlü kişilere ihtiyaç duyar? Başkalarından neden onay isteriz?

çocuklarda güven

Bugün Türkiye’de ve dünyada çoğu kişi kendi kararlarını kendisi alamıyor. Yapılacak bir hamle veya geliştirilecek olan bir proje öncesi sürekli birilerinden onaylar alınıp, aynı fikirdeki insanların düşünceleri yönünde hareket ediliyor.

Mesela aklınıza iş hayatınızda kullanabileceğiniz çok yaratıcı bir fikir geldi, heyecanlandınız ve içinizden konuya dair sizi çok mutlu eden senaryolar geçirmeye başladınız. Böyle bir durumda ilk davranışınız nasıl olur? Birilerine ulaşıp konuyu anlatmak olabilir mi? Genellikle böyle yapıyoruz. İşte onay alma güdüsünün ilk hamlesi bu. Sizin yükselmiş olan enerjinize karşılık, karşı taraf düşük bir enerji ile cevap verdiğinde ise ilk darbeyi yemiş oluyorsunuz. Hatta görüştüğünüz bu kişi sizin fikrinize dair olumsuz düşünceler aktarmaya başlarsa bir anda sizde onunla aynı fikre bürünüp “evet çok saçmaymış gerçekten olmaz, aman boş ver” demeye başlıyorsunuz. Alın size buda ikinci darbe, fikrinizden daha başlar başlamaz caydınız.


Kimisinde ben yaparım, ben hallederim, ben biliyorum cümleleri hakimken; kimisinde ise ben yapamıyorum, ben anlamıyorum, ben bilmiyorum gibi cümleler hakimdir. Bu durum, yaşadığımız süreç içerisinde çoğumuzun başına gelmiştir. Sebebi ise insanın kendine olan güvensizliği.

Çocuklukta alınan kararlar geleceği etkiliyor

Çocuklukta alınan bazı kararlar geleceği şekillendiriyor. Genellikle 0 ila 10 yaş aralığındaki bir çocuk, çevresinde cereyan eden her olayı kaydediyor ve kendine konuya ilişkin sonuçlar çıkartarak bir yargıya varmaya çalışıyor. Misal yağan bir yağmurun ardından ağaca tırmanmak istediniz ve anneniz, “kızım/oğlum kaygandır çıkma” dedi. Siz buna rağmen ilk fırsatta ağaca tırmanarak düşmeyi başardınız.

Canınız yandı, üstüne bir ton da azar işittiniz. Yaşadığınız bu olaydan sonra çıkarttığınız yargı söz gelimi “yağmurlu havalarda dışarı çıkarsan başına bir iş gelebilir” oldu. Düşmeyi başardığınız o ağacı ve başınıza gelen olayı aradan geçen zaman içerisinde unuttunuz gitti. Unutma kısmı üst bilinçte gerçekleşti. Fakat bilinçaltınız havanın yağmurlu olduğu her an size tehlike çanları çalmaya hazır. Yağmurlu bir günde kendi kendinize “Bugün evden çıkmasam mı? Kendimi kötü hissediyorum. Of her yağmurda içim daralıyor” demeye başlayabilirsiniz. Çünkü çocukken yaşadığınız ve unuttuğunuz ağaç kazası, beyninizde yağmurla ilişkilendirildi ve siz her yağmur yağdığında korkuya kapılmaya başladınız.

Hepimizin hayata dair planları, fikirleri amaçları var. Fakat çoğumuzun bilinçaltında çocukluk döneminde edinilmiş negatif yargılar bulunmakta. İşte bu nedenle bireyler karar vermekte güçlük çekiyor ve bir başkasının onayına ihtiyaç duyuyor. Çünkü nedenini bilmediği bir sebepten ötürü kendine güvenmiyor. (Bu sebepler çoğunlukla çocuklukta edinilen önemsiz ayrıntılar.) Şöyle bir kendinizi dinleyin. Ne zaman, hangi durumlarda desteklenmeye ihtiyaç duydunuz? Tam bir şeyler yapmaya karar verdiğinizde sizi durduran, amacınızdan alıkoyan düşünceleriniz nelerdi? Artık biliyorsunuz ki yapmaya niyetlenip de vazgeçtiğiniz fikirlerin çoğu bilinçaltınızdaki filtreye takılıyor.


Bilinçaltında Güvensizlik

Hemen herkesin bazı konularda güvensizliği var

Sık sık çevrenizdeki insanların onayına ihtiyaç duyan biriyseniz aslında bu durum oldukça trajikomik. Zira onay almaya çalıştığınız kişilerin de çocuklukta edindiği bir takım yargılar var. Örneğin siz kendinize olan güvensizliğiniz sebebi ile bir durum hakkında arkadaşlarınıza danıştınız. (Bu arada kendinize olan güvensizliğinizin farkında değilsiniz. İçinizdeki ses sizi durdurdu ve desteklenmeye ihtiyaç duymanıza sebep oldu.) Arkadaşlarınız bahsettiğiniz konuya dair her daim olumlu cevaplar vermeyebilir. Çünkü onlarında bilinçaltında çalışan bir filtre mekanizmaları var. Bu sebeple onay alma sürecinde toplumdan beklenen olumlu cevaplar her zaman alınamayabiliyor. Çoğu zaman ne giyeceğimizden tutun, kiminle evlenmemiz gerektiğine kadar hemen her şeyi çevredeki kişilere sorma eğilimindeyiz. Onlar her şeyi çok mu biliyorlar?

Konu açılmışken çok itici bir örnek ile devam etmek istiyorum. Misal gönlünüzü birine kaptırdınız. Onu düşündükçe, aklınızdan geçirdikçe içiniz bir hoş oluyor. Aklınızdan mutluluk tabloları geçiyor. Öyle ki bir kaç buluşma sonrası evlilik kararı bile aldınız. Bu aşamada kendinize olan güvensizliğiniz devreye girdi ve çocuklukta edindiğiniz nedenini bile bilmediğiniz bir kuvvetin etkisi ile dışarıdan onay alma eğilimine girdiniz. En yakın arkadaşlarınıza konuyu açıp sevdiğiniz kişi hakkında yorum yapmalarını istediniz. Belki üstlerine vazife olmadığını bilen arkadaşlarınız sustu ve geri adım attı. Çenesi biraz düşük olanlar ise açtı ağzını yumdu gözünü.

“O sana göre değil, ben onu geçenlerde bir başkasıyla görmüştüm, o rahatına çok düşkün sen onunla başa çıkamazsın, boyu senden kısa/uzun yanında hoş durmuyor, ailesi uygun değil ilerde başın çok ağrır…” cümleler kat kat çoğaltılabilir. En yakın arkadaşınızdan aldığınız bu geri dönüş neticesinde iki seçeneğiniz var; ya bu sevdadan vazgeçeceksiniz, yada gönlünüzü dinleyip devam edeceksiniz. Peki enerjiniz hangi seviyede? Kendinizi aşka kaptırmışken 80, 90 belki 100 seviyelerinde olan enerjiniz, onay almaya çalıştığınız kişilerin söylevleri sonrası 30-40 seviyelerine düştü. Hayalleriniz paramparça oldu, güvensizliğiniz arttı. Üstelik depresif tavırlar sergilemeye başladınız. Bu aşamada devreye hangi duygularınız girdi? Kendinize olan güvensizliğiniz zaten vardı. Üzerine kıskançlık, kaybetme korkusu, huzursuzluk, öfke, intikam, kin vb. yenileri eklenmiş olabilir mi?

İnanç, güvensizliği ortadan kaldıran bir yol

Bir başka örnek ile devam edelim. Thomas Edison’un ampulü keşfetmek için binlerce deney yaptığını biliyorsunuzdur. Edison hayallerini, fikirlerini, keşiflerini arkadaşlarına anlatmayı çok seven bir kişilikti. Yaptığı her deneyden sonra meyhaneye gidererek içkisini yudumlarken oradakilerle dertleşirdi. İnsanlar da onun başarısızlıkları ile dalga geçip alay ederlerdi. Edison şayet bu olumsuz tepkilere aldırış etseydi bugün tarihe ismini altın harflerle yazdırmamış olacaktı. Her alaylı tepkiye karşılık Edison’un cevabı aynı oldu “Ampulü yakamamanın bir yolunu daha buldum.” Günlerden bir gün sarhoş bir adam Edison’un yanına gelir ve onunla eğlenmeye çalışır.

“Ne o yine buralardasın senin deney işe yaramamış galiba?” Edison cevap verir “Kafaya taktım, ampulü keşfedeceğim. Öyle yapacağım ki, geceler de gündüzler gibi aydınlık olacak.” Bunun üzerine sarhoş adam kahkahayla “havayı alırsın boşuna uğraşma.” der. Ayrıntıyı fark ettiniz mi? “Havayı almak.” Edison sarhoş adama sarılır, teşekkür eder ve derhal ampulün havasını almak için laboratuvarına gider. İlk denemede ampul yanar ve Edison Dünyayı değiştirecek bir buluşa imza atar. Demek ki başkalarının fikirlerinden olumlu yönde etkilenmek de mümkün. Eğer Edison bu süreçte çevresinden aldığı olumsuz tepkilere yenilip vazgeçmiş olsaydı bugün daha farklı bir yaşam sürüyor olabilirdik. Burada önemli olan nokta inanç. Edison ampülü her ne olursa olsun yakabileceğinden emindi. Sadece bir yol gerekliydi. Eğer hedefinize ve başarabileceğinize inanıyorsanız, zaten kimseden onay almanıza da ihtiyacınız kalmaz. İnanç, güvensizliği ortadan kaldırır.


Bilimin halen üzerinde çalıştığı bilinçaltı mekanizması içerisinde binlerce sırra sahip. Günlük yaşamda genellikle kendini korku ve endişelerle ortaya çıkartan bu sisteme dikkat etmeye başladığınızda, farkındalık yolunda bir adım atmış oluyorsunuz. Yaşam sürecinde kimseyle irtibat kurmadan kendi halimizde yaşayacak halimiz yol elbet. Doğamız gereği sosyal olacağız, birilerine akıl verip birilerinden de akıl alacağız. Bu döngü içerisinde eğer Edison gibi bir tutum sergileyebilirsek, toplumun bizi dibe çeken yargılarından da sıyrılmış oluruz.

Hayır Demenin Yolları