Yok Birbirimizden Farkımız: Karaburun

Bundan tam 4 yıl önce burada yaşamak istediğimi hissettim. Bu bir histi evet… Her şey tesadüfen olmuştu. Sorularımın cevabını hobi olarak denizin derinlerinde arıyor, gökyüzünde çalışıyor ve yere nadir olarak ayak basıyordum.

gökyüzü-masmavi-indigodergisi

Ben bu yoldan, işte bu dili geçmiş şimdiki zamanlarda geçmeye başlamıştım. Kimse bahsetmedi bana buranın şifasından, kimse kalk gel demedi, bir yerde de okumadım. Burayı buldum ben. Bir keşifti benim için Karaburun. Bugün ne dilediğime dikkat etsem sanki her şeyi yaparmışım gibi hissediyorum. Bana bu gücü veren bu toprakların şifasıdır.

Burada Şeyh Bedreddin’in fikirleri yeşermiş, Börklüce’nin isyanı meyve vermiştir. Asidir, adaletlidir ve doğaldır. Sabırlıdır doğa kadar… İşte Karaburun’un bu özellikleri ruhuma işlesin diye burada yaşamak istedim. Şimdi oturmuş Karaburun’un bu Eylül gecesinde gökte bin bir yıldız, diyorum ki ne dilediğine dikkat et… Gittikçe kısaldı bu karma süreci, eskiden küçüktük dileklerimiz hemen olmazdı, şimdi büyüdük. Dilediğimiz günü hatırlayacak kadar çabuk oluyor her şey. Nazım’ın dediği kadar da kötü gelmiyor bana büyüme; sarılmayı, sevmeyi, özgürlüğü bildikten sonra… Hem ayrıca bak bütün dileklerimin gerçekleşmesine şahit oluyorum. Kendimi izliyorum, film gibi… Sabahları denizi izliyorum, doyamıyorum kokusuna, balıkçıları izliyorum az biraz kızgın. ‘An’ımı bozuyorlar, geçmişe çekiyorlar onlar beni. Yine de iyi ki varlar. Nereden geldiğimi unutturmuyorlar bana. Onlar sayesinde barışıyorum bilinçaltımda yosun tutmuş tüm hikâyelerimle ve yosunlar şifaya dönüyorlar Karaburun’da. Yürüyüşe, yıllardır ertelediğim yürüyüşlere çıkıyorum. Gün içinde seyretmeye doymuyorum bu toprakları, bir kaç kez çıkıyorum. Geceleri evreni izliyorum. Carl Sagan’ın belgeselleri gibi, alabildiğine karanlık ve kocaman bir boşluk… Gökte asılı kalıyorum; yer çekimsiz kalıyorum. Mutluluktan ne diyeceğimi bilemiyorum. Aldığım her nefes hücrelerimi yeniliyor, oksijeni su gibi içiyorum.


En güzel kararlarımı verdim ben burada, hayatımın anlamıyla derin bir bekleyişte karşılaştım, aşksa eğer gördüklerim, duyduklarım bugüne kadar, ne kadar yanıldığımı anladım. Ne kadar yanıldıklarını bildiğim âşıkların. Sevginin koşulsuzluğunu, mutluluğun sebepsizliğini, kadim öğretilerin sırrını verdi bana Karaburun. Dalış yapmak üzere 4 sene boyunca geldiğim bu yerde, öğrendiklerim kendimle ilgilidir. Okumak istemezsen çok haklısın. Şimdi niye kalkıp benim kendi hakkımda öğrendiklerimi okuyasın ki… Tek bir neden var. Yok, birbirimizden farkımız da ondan. Hepimiz aynı soruların cevabını arıyor, aynı acıların farklı yorumlamalarıyla büyüyor, çelişkiden çelişkiye koşuyor, sonra da mükemmeli oynamaya çalışıyoruz birbirimize. Yok, birbirimizden farkımız. İşte bu yüzden hakkımda öğrendiklerim hakkında öğrendiklerindir. Şimdi istersen okursun, istemezsen köşedeki çarpıya basarsın hayat böyledir, yaptığımız seçimler serisi…


Uzun süre ciddi kalmamayı öğrendim ben bu yüzden kısa tuttum bu yazıyı. Hızlı kararlar veririm, birçoğunun aksine. Çünkü hayat, bana 5000 yıl versen kısa gelir, öyle çok severim anlayacağın. Öyle çok şey yapmak isterim ki günlerce üstüne düşünmem. Çünkü düşünerek kaybedeceğim zamanı yola çoktan çıkmış olarak harcamak isterim. Tutunup kalmam çaresiz gibi memnun olmadığım hiçbir şeye, başka başka yollar denemek isterim. Herkes kadar egom vardır elbette, yok olsun diye hep dua ederim. Organiği sevmem, organiğin doğal olmadığını düşünürüm. Neticede müdahalenin her türlüsü doğallıktan uzaklaştırıyor nesneyi, kişileri, canlıları ve dünyayı. Garantiye inanmam. Bu, güven duymadığım anlamına gelmez. Hayata sonsuz güven duyarım, çünkü milyonlarca seçenek içinden birini öyle ya da böyle yaşar ve bir sonuca ulaşırım. Garanti ise farklıdır, insan yapımıdır, uydurmadır ve doğada garanti diye bir şey asla söz konusu olmamıştır. Garanti olan tek bir şey vardır, oda tarihini ve şeklini bilmediğin bir anda, hiç bilmediğin bir yere, dönmemek üzere gidecek olmandır. İşte bu yüzden mal mülk ve garanti zihnimde hiçbir zaman tohum bırakamamıştır.


Malda yalan mülkte yalan, var biraz da sen oyalan…
Karaburun yazımın absürt bir sonu olduğunu düşünme…


Sezen Seçgin
Gittiği yerlerde oralı gibi davranmak bu Dünya’da en sevdiği şey, Teksas’ da; kovboy çizmeleriyle, Lakers maçında; sıcak peynir soslu cipsi ile , Tayland ‘ta; bir ara sokak boks maçı izlerken ya da muson yağmurunda şemsiyesiz, yoluna devam ederken, Nepal’de; bir Sherpa gibi sırt çantasını yükseklere taşırken, Bosna’da; bir savaş mağduru, Venedik’te festival yıldızı ve Karaburun’da; balık gibi olmayı seviyor. Gittiği yerlerde turist değil, oralı gibi olmanın yollarına düşüyor..