Ortaöğretimde Başörtüsü ve Çocuk

Son yıllarda Türkiye ve Dünya gündeminin oldukça yoğun olduğu günlere şahit oluyoruz. Yaşamımız, bir gün aniden çıkan savaşlar, diğer gün yeni bir icat ve sonraki gün bir yenilikle çalkalanıyor. İşte çok tartışılacak o yeniliklerden biri de ortaöğretimde başörtüsü serbestliği.

Örtü ve Çocuk

Türkiye ülkeler arasında, hizipleşmenin yani bölünme ve kutuplaşmanın belki de en üst sınırının yaşandığı ülkedir. Yıllar var ki büyüklerimizden dinlediğimiz çatışmaların, kitaplardan okuyup öğrendiğimiz ve içten içe nedenini bildiğimiz ama çözümsüzlüğünden dolayı aklımızın ve kalbimizin en ücra yerlerinde, kaderine terk ettiğimiz sorunların varlığıyla bunalmışızdır. Bazen de bu sorunların yaşandığı bir toplumda doğmanın bahtsızlığıyla, kendimizi sorunların tam ortasında bulmuşuzdur. Zaten okuyucuya malum olan o karanlık portreleri burada tekrar dile getirecek değilim. Yalnız onlardan biri var ki, günümüz gündeminde yeniden yer edindiği için dile getirecek ve her yönüyle paylaşacağım. Geçtiğimiz günlerde Başbakan Yrd. Bülent Arınç, milli eğitime bağlı okul öğrencilerinin kılık-kıyafet yönetmeliğinde değişiklik yapıldığını kamuoyuna duyurdu. Ardından kıyametin koptuğu, birçok çevrenin onayını alırken, birçok çevre tarafından da eleştiriye maruz kalan bu değişikliği ele almak, geçmişte ve günümüzde bu konuyla ilgili yapılan değişiklikleri ve tartışma nedenlerini incelemek istedim.

1950’ li yılların sonlarına doğru ülkemizin üzerine çöken bu karabasan yarım asır boyunca, zaman zaman gündeme gelmiş ve tartışılmıştır. Kendine birçok kaynakta yer bulduğu gibi ‘özgür ansiklopedi’ sloganıyla yayın yapan Wikipedia’ nın Türkiye kaynağında da yer bulan başörtüsü sorunu Wikipedia’ da kronolojik olarak detaylandırılmış ve birçok yönden incelenmiştir. O incelemelere buradan ulaşabilirsiniz, yazımızı uzatmamak için onlara yer vermiyorum. Bunun yerine doksanlı yıllarda çocuk olanların hayal meyal hatırladığı ve önceki nesillerin maalesef bizzat tanık olduğu ve maruz kaldığı manzaraları hayal gücü yordamıyla hatırlayalım.


2009_0928_basortusu_yasagiBir ülke düşünün ki, anayasasında inanç özgürlüğü garanti altına alınmışken aynı zamanda laiklik kisvesi altında inançlar toplumsal alandan soyutlansın ve kapalı kapılar arkasına mahkûm edilsin. Üniversiteler hayal edin, kapılarında genç kızlar sürüklensin; kendilerince kutsallık atfettikleri başörtüsünü çıkarmak için, çirkince saldırılar düzenlensin. Fiili ve sözlü bin bir çeşit saldırıya maruz kalan ve bu yüzden hayallerinden vazgeçmek zorunda kalan, adeta hayalleri çalınan genç kızları düşünün… Avukat olan, severek yaptıkları mesleklerinden ihraç yoluyla mahrum edilen hanımların o büyük hayal kırıklığına dikkat edin! Gözlerinizin önüne, en doğal hakları olan inanç özgürlüğü gasp edilmiş insan yığınlarını getirin. Hakir görülen, dışlanan ve adeta bir kaşık suda boğulmak istenen; cehaletle ve tüm bunlar yetmezmiş gibi irticacı olmakla, hainlikle suçlanan insanları düşünün ve bugün, bir an için –korkmayın sürekli değil, bir ancık- kendinizi o insanların yerine koyun. Dilleri özgürlük satanların, eylemleriyle zulüm yapmaları ne acıdır değil mi? Bir zamanlar Türkiye Cumhuriyeti, o karanlık manzaraların yaşandığı bir ülkeydi. Yeni nesil bunları görmediği için ne kadar seviniyorum bilemezsiniz. Neyse ki devlet bu kara lekeyi geçtiğimiz yıllarda temizlemiş ve vatandaşlarına hür inançlarıyla toplumda yer alabilme hakkını iade etmiştir.

Hükümet yetkilileri geçtiğimiz günlerde, ilk etapta üniversitelerde ve kamuda serbestleşen başörtüsünün artık ortaöğretimde de serbest olduğunu duyurdu. Lakin şaşırarak tanık oluyorum ki, özgürlük abideleri, (!) özgürlüğü kimseye bırakmayan, sadece kendilerince savunulabileceğini düşünen zihinler şiddetle ve nefretle düşüncelerini kusuyorlar.

Neden?
Soruyorum, gerçekten merak ettiğim için; aklım almadığı için soruyorum neden? Neden, kendisi sık sık gittiği için genelevlerin kapatılmasına karşı çıkanlar, kendisi içtiği için alkol yasaklarına karşı çıkanlar, hatta kendisi de bir kadın olduğu halde başörtüsüne karşı çıkanlar vb. Gerçekten merak ediyorum, sürekli yasaklara karşı çıkanlar, özgürlüğe neden karşı çıkıyorlar? Aydınlık zihinleriyle övünen insanlar, lütfen o dinmez ışığınızla beni de aydınlatın! Neden?

Diyorlar ki: “On yaşındaki çocuktan ne istiyorsunuz?” Şahsen, bu akıl dışı ve yersiz tartışmada taraf değilim, ancak dillerden düşmeyen kutsal(!) insan hakları ve hasretle ülkemin kavuşmasını dilediğim huzur için seve seve taraf olurum. Bir çocuk, akıl sahibi her insanın idrak ettiği üzere ebeveynlerini örnek alır. Güzel, masumiyet bakışlı bir kızımız; annesinin rujunu küçücük dudaklarına sürerken ne de tatlı, ne kadar da şirindir değil mi? Hangi anne, baba ya da onu o şekilde gören hangi insan evladı tebessüm etmez, onun o haliyle tatlı tatlı alay edip, mutlu olmaz? Yine anneciğinin başörtüsünü alıp, aynanın karşısına geçen minik kızımız ne kadar da tatlıdır değil mi? Aklınızın bir köşesindeki gerçekle yüzleşin, kendiniz için değil insanlık için!


trbnHer çocuk anne ve babasını örnek alır. Haydi! Tesettürlü bir annenin çocuğu ne yaparmış birlikte bakalım. Eğer siz sosyal yaşamın her alanında o çocuğun annesinin taktığı başörtüsüne çeşitli şekillerde müdahale ederseniz, başörtüsünü kötüler ve veba ile eş tutarsanız; o çocuktan başörtüsünü ya da başörtüsü düşüncesini değil, öncelikle annesini çalarsınız. Sonra o küçük çocuk, annesinin toplumda yeri olmadığını, annesinin topluma aykırı bir karakter olduğunu düşünerek ve zamanla her şeyi idrak etmesine rağmen, her geçen gün annesi gibi olmaktan korkarak büyümez mi, sonra ne mi olur? Sonra işte yandaki resim çizilir. Sizin bizzat çizdiğiniz o resim… Kendi inançları ve toplumun önyargılarıyla, bencilce konulmuş yasakların arasında kalan ve bu yüzden kendince vicdanına da, topluma da hitap etmeye çalışan zavallı kızlarımızın, kadınlarımızın resmi. Ne görüyorsunuz o resimde? Türbanlı bir O*pu mu? Utanmadan kendi ellerinizle var ettiğiniz çarpıklığa bir de isim koyar, bir de bu yüzden insanları hakir görür dışlarsınız, yetmez! Bir de bu insanlara alçak zihinlerinizde doğan, sapkın fantezilerinizde yer verirsiniz ve zekânız ancak cinsellikte yeni bir sektör, yeni bir akım var etmeye yeter. Bu kadarı yeterli mi? Elbette bu zihniyetin taraftarları için yeterli değil, bireyleri bu şekilde mağdur ettikleri yetmezmiş gibi, bir de toplumda ayrışmaya neden olurlar. İşte bazıları için bir paçavradan ibaret olan bir nesne, bu şekilde uzun vadede bir toplumun dinamiklerini zedeler.

Bütün bu yazılanlardan çizilenlerden sonra, konunun muhatapları şu soruyu sorabilirler ‘iyi ama neden çocukken, bir kız çocuğu büyüdüğünde kendi yolunu çizse olmaz mı?’ Bu soruyu sormak bahtsızlığına nail olanlara ben de şu cevabı veririm: Çocuklarınızı daha dört, beş yaşlarından başlayıp ana kuzularıyken kreşlere ve sonra yaşlarına göre okullara gönderiyorsunuz, göndermeseniz; onlar da hayatı yaşadıkça, bilimi büyüdükçe öğrenseler, tanısalar olmaz mı? Benim de bu sorumdan sonra bir ihtimal cevapları şu şekilde olacaktır ‘ağaç yaş iken eğilir, eğitim şart vb.’ ve ben de bu durumda şöyle cevap veririm: E, o zaman? Sorun yok…

Şahsen, çocuk dahi olsa bir insana önce doğruların, doğru yöntemlerle öğretilmesi ve seçimin kendisine bırakılması taraftarıyım. Ancak bu şekilde düşünmeyen anne babaların da çocukları üzerinde yasal ve tabii hakları olan, çocuklarını diledikleri biçimde yetiştirme haklarına tamamen önyargılı ve art niyetli bir yaklaşımla müdahale edilmemesi gerektiği düşüncesindeyim. Bırakın dileyen çocuğunu dilediği biçimde yetiştirsin, dileyen dilediği dili konuşsun, dileyen dilediği dini seçsin. Artık özgürlüğü özgür bırakın, şöyle kenara çekilin de başkaları da özgür olsun! Birbirine benzeyen toplum tipi tutkusundan vazgeçin ve her insanın kendi fıtratınca özgürce yaşadığı, huzur ve barış dolu bir toplum düşüncesiyle siz de barışın. Bunlardan da önce sizin gibi nefes alıp veren, eli, ayağı ve aynı sizin gibi kendi düşünceleri olan insanlara saygılı olun, ilk önce saygılı olun!

Sevgili okuyucu,
Yazımı okuduktan sonra yanlı, taraftar olduğum kanısına varmış olabilirsin, bu doğal sonuçtur. Ve haklısın da, kesinlikle tarafım. Özgür yaşamın, insana başörtüsü, dövmesi, mini eteği, rujlu dudakları ya da kirli sakallı yüzü için değil; kalbi için değer verilmesi gereğinin taraftarıyım. Cumhuriyetin gereği olan ‘herkes için eşitlik’ ilkesinin taraftarıyım. Ben ülkesi ve milletinin geleceği için, yarınlara umutla bakma ihtiyacı duyan ve hangi düşünce olursa olsun, hangi siyasi parti, hangi ideoloji olursa olsun; vatandaşıma ‘insanlık’ atfeden her çeşit yapının taraftarıyım ve seninle de paylaşmak istiyorum sevgili okuyucu, mutluyum ve dilerim sen de mutlusudur.

Not: Bu yazı ağırlıkta duygusal tepkilerle kaleme alınmıştır. Ola ki anlatımda duygular yetersiz kalır, duygu fukarası zihinler bilimden beslenen bir yorum diler, bu akıl işi olmayan tartışmaya akılcı bir yorum getirmek için zaman harcamayı reddediyorum. Onlar zahmet ederek, aşağıdaki maddeyle başlayan ve meşruluğu dünyaca kabul görmüş, insan hakları evrensel bildirgesini okusunlar!


[quote]Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.”[/quote]


Bahattin Yavuz
O, gaz lambasının sıska ışığıyla aydınlanan kitapların sihirli dünyasında bir seyyahtır. Ruh ırmağından arıttığı sözleri kağıda işleyen bir nakkaş ve kusursuzluk için ruhuna çekiç vuran bir heykeltıraştır.