Plazamın Katları Vah Paralar Paralar!

Aşağıyı da görebilmem çok zor zaten; dedim ya plaza gibi olunca, bu tozun toprağın içinde, hele bir de “otuz ikinci kattan” sonra, ‘Gel sen gör bakalım!’ Emin ol, sen olsan sen de göremezsin; sen nasıl olacaksan tabi, o da ayrı konu.

plazalar-indigodergisi

Bir hafta kadar önce yaşanan bir hadisedir bu…

Yine her zamanki halimle, dimdik, hızlı adımlarla geçerken günün içinden, çok ani ve yoğun şekilde ortaya çıkan bir toz bulutu, bununla beraber bir karmaşa, gürültü!..
Her kafadan bir ses çıkıyor, bir tanesi şey diye haykırıyordu mesela…
Şey diye…
Neyse; unuttum şimdi. Üstünden çok gün geçti.
Tam bir karmaşa.
Bu ne yahu!
İster istemez durup bakmak icap ediyor; bu kadar işin gücün arasında şimdi…
Durdum mecburen.
Durdum durmasına da, benim öyle tak diye durabilmem söz konusu değil; durabilmem, kafamı çevirip bakmam zaman alır biraz; tanıyanlar bilir, “plaza gibi adam” derler.
Övünmek gibi olmasın, hareket ettim mi kimse durduramaz, önümde de duramazlar hani, cesaret ister anadın mı?


Buna ragmen durdum ama; görünen o ki, bir facia! Öyle anlaşılıyor yani. Bak şimdi, çok duyarlıyımdır (!) Böyle insan hayatıyla ilgili konulara hiç dayanamam.
Bir facia görünüyor ki, sorma gitsin!
Harcadığım eşek yükü para, eşekle beraber yok olmuş…
Eşeğin bir suçu olduğunu sanmıyorum, eşek nihayetinde.
İnsan hayatına dayanamam dedim, ben insan değil miyim yani, o kadar para havaya uçmuş!..

Aşağıyı da görebilmem çok zor zaten; dedim ya plaza gibi olunca, bu tozun toprağın içinde, hele bir de “otuz ikinci kattan” sonra, gel sen gör bakalım! Emin ol, sen olsan sen de göremezsin; sen nasıl olacaksan tabi, o da ayrı konu. Belli bir yükseklikten, bu kadar kattan sonra, bu kadar kot farkımız da olsun, değil mi?! Hepimiz aynı katta olacaksak işimiz iş valla…

İşte canım, böyleyken böyle, çok uzatmayalım. Dimdik ve süratle koştururken, birkaç kişiye çarpıvermiş, ezivermiş falan olmam, bu kadar karalanmam hakkını vermiyor size. Bunlar olabiliyor, bu işlerin doğasında var, hepimiz insanız, “insanlık hali!” Gereken neyse yapacağım zaten, hiç merak etmeyin; para bende “çok gibi!” Yeri gelir paramla döver, yeri gelir paramla bir severim, bir severim. “Anlayamazsınız!..” Hem, paranın vurduğu yerde gül biter, unutma…


Bak, şimdi bugün oldu, dün dünde kaldı. Bugüne bakalım artık. Ne demiş o sürekli düşünen filanzoflardan biri? Dün dündür, bugün bugündür; yarını da boş verdin mi oldu bitti işte.
Bugün, yine dimdik ve hızlı adımlarla yürüyorum…
Diyorum ya başım göğü deliyor, göğün sesi çıkmıyor, sana ne oluyor?!
Neyse, laf lafı açıyor, uzayıp gidiyor…

Benim daha yapılacak çok işim var.Money
Kesilecek çok ağaç, çıkılacak bir o kadar kat varken bir de durmuş size dert anlatıyorum. Konu kapanmıştır.
Şimdi beni unutun. Ne siz beni gördünüz, ne de ben sizi. Ben sizi zaten görmüyorum ya neyse…
Yok yok bir şey demedim

Hadi unutmaya devam edelim…

Yapabiliriz;
Unutuyoruz…
Unutuyoruz…
Hayır, hayır, hiç zor değil; hadi devam, az kaldı…
Şimdi yoğunlaşıyoruz;
Unutuyoruz, yapabiliriz…
Daha önce denemişliğimiz , denemişliğe takla attırmışlığımız var.
Hadi şimdi, üç demeden…
Ben kim miyim?
Yazıyı bitirmeden de demedim yahu.                                        


Bir
İki
Üç
Tıp.


Cihan Yılmaz
İstanbul’da yaşar, İstanbul’u da ülkenin bütününü de çok sever. Ne güzel topraklardır bu topraklar; ne güzeldir bu topraklarda düşünmek, yazmak, çizmek, yaşamak; güzeldir elbet…