Türkiye’de Çocuk İstismarı: Bir Kalbiniz Var mı?

Trafik lambalarında, camınızı silmeye çalışan bir çocukla karşılaştınız mı hiç? Yalvaran gözlerle ve hayallerini askıya almak zorunda kalmış bir çocuğun yalancı gülümsemesiyle bakar gözlerinize.

çocuk istismarı-indigodergisi

Gözlerindeki Hüznü Sil Çocuk

Gülüşündeki utangaçlık, alır götürür sizi bir yerlere. Size, bir saat gibi gelen o bir dakikada; beyninizde yankılanır tüm gerçekler. Kendi aynanızın karşısında; gözlerinizi kaçırmaya çalışırsınız kendinizden. Yüzleşmek, zordur çünkü o an. Her birimizin, bir miktar sorumluğu olduğunu itiraf etmek; çok zor. Işığın tam karşısında kalan bir tavşan gibi; şaşkınlığınız korkutur sizi. Yapmakla, yapmamak arası gel – gitler yaşanır kalbinizde. Silmesine izin vermeli mi, yoksa vermemeli misiniz bilemezsiniz. Ve bakarken o çocuğun gözlerine; utanır, sıkılır ve kendinize kahır edersiniz.

Bir saat gibi gelen o bir dakika biter ve siz yolunuza devam edersiniz. Arkada kalmıştır artık kırık hayaller. Bitik umutlar ve hüzünlü gözler yoktur artık yanınızda. Siz, hayata virgül attığınız yerden tekrar başlarsınız. Unutursunuz arkanızda bıraktığınız köreltilmiş yüreği. Elleri soğuktan, yüreği sevgisizlikten üşüyen o çocuk kalmıştır artık geride.


Eğer; farklı bakmayı becerebilen biriyseniz, ya da yüreğiniz nasır tutmamışsa henüz, ya da kurduğunuz hayaller yalnızca size dair değilse; gece yine buluşabilirsiniz o masum gözlerle. Böyle anlarda, vicdanınız ile o gözleri yalnız bırakmalısınız. Bin bir çizgiyle dolu o yüreği anlamaya çalışmalısınız.

Elleri gibi hayalleri de küçüktür onların. Kaf Dağı’nın arkasında olmayan; mini minnacık hayaller… Bazen bir kalem, bazen bir kitap, bazen de rengarenk boyalardır. Aracımda hepsi mevcuttur çoğu zaman. Bu küçücük hediyeleri aldıklarında; görmelisiniz gözlerindeki değişimi. Neşeyi, ışığı ve hevesi. İşte o değişim; yüreğimin servetidir. İnsan olduğumu hissetmeye; büyük destektir…


Tabii olayın, bir de diğer boyutu var. Olmamaları gereken yerde görmek onları; kızdırıyor insanı. Anne – baba olmanın; yalnızca biyolojik olmadığını, olmaması gerektiğini anlıyorsunuz. Eğitimin; ülkemizde ne kadar eksik olduğunu görüyorsunuz. İnsanların; insan olmaktan ne kadar uzaklaştığını fark ediyorsunuz. Eğitim – öğretim sisteminde; eğitim ayağının daha baskın olması gerektiğini düşünen biri olarak söyleyebilirim ki; okullarımızda insanları mekanik birer robota dönüştürüyoruz. İşte; hatanın en büyüğünü bu noktada yapıyoruz. Kendi ellerimizle; kendi varoluşumuza ihanet ediyoruz.

Birey; bakmakla görmenin, işitmekle duymanın farklılığını kavradığı anda insan olabilir ancak. Yüreğinin buzlarını erittiğinde, varoluş amacını bildiğinde ve empati kurmayı başarabildiğinde erdeme ulaşabilir. Küçük şeyler, bazen büyük hayallerin gerçekleşmesine yardım edebilir. Bir çocuğun tebessümü; insanlığımızı karanlıktan kurtarabilir.


Lütfen, bugün kendiniz ve ‘diğerleri’ için bir şey yapın: Kalbinizin kilidini açıp; oraya bir çocuk yerleştirin. Hayallerinizi kurarken bencilleşmeyin. ‘Ben’ demek yerine; ‘biz’ demeyi deneyin. Bugün, bir başkasının mutluluğunda mutlu olmak için; kendinize bir şans verin…


Sibel İlgör
Yağmurlu bir Nisan gecesinde, umutla doğdu dünyaya... Bilginin asla yeterli olmayacağına inandı hep. Bir adım ötesi mutlaka vardı. Ve o; öteye geçmek için her zaman çabaladı... Gerçeğin ne olduğunu hala arıyor... Edindiği hiçbir gerçek, ona yeterli gelmiyor. Bu noktada; okuyor, yazıyor... Okur yazarlık en baş ilkesi... Ve varoluşunda; okunmadan ve üzerine düşünülmeden yazılan hiçbir cümlenin, güçlü olmayacağını düşünüyor!