Türkiye’de First Kiss – İlk Öpücük Nefreti

Kutuplaştırılmış Türkiye’de gelinen nokta… Öpüşmek ile hissedilen nefret duygusu ne kadar sağlıklıdır? Kendinden olmayana karşı duyulan hisler Türkiye’yi nereye götürüyor? Tehlikenin farkında mısınız?

first kiss - ilk öpücük

WREN Studio’nun sosyal deneylerinden biri, First Kiss (İlk Öpücük) projesi. 20 adet birbirini tanımayan insan, ilk defa kamera önünde karşılaştırılıp öpüşmeleri isteniyor. Youtube’da 93 milyon’dan daha fazla izlenme ve 435 bin’den fazla beğeni alan bu videoyu bu link‘e tıklayarak izleyebilirsiniz.

Bu video özellikle sosyal medyada bir akım yarattı ve birçok ülkede farklı stüdyolar benzerlerini çektiler ve yayınladılar. Tabiiki bunların arasında Türkiye’de oldu. Yaklaşık altı aylık bir gecikme ile ilk olarak Otostop Productions, İlk Öpücük adı ile aynı temalı sosyal deneylerini paylaştı. Buradan izleyebilirsiniz.


İkincisi SüperSekiz Production stüdyosundan yönetmen Damla Yolaç tarafından geçen hafta, 13 Kasım’da  paylaşıldı. Buradan izleyebilirsiniz.

first kiss - ilk öpücükCarl Sagan’ın 1985 yılında yayınlanan ve aynı adla filme de çekilen Contact (Mesaj) adlı eserinde çok önemli bir konu işlenir. Teknoloji gelişti ama daha mı mutluyuz? Filmde ABD Başkan danışmanı, din bilimci Palmer Joss CNN’de ünlü haber sunucusu Larry King’in programına çıktığında derki: “Dünya, bilim ve teknoloji sayesinde daha iyi bir yere mi dönüştü? Evden alışveriş yapıyoruz, internette geziniyoruz ama aynı zamanda daha boş, daha yalnız hissediyoruz. İnsan ırkı dünya tarihinde hiçbir zaman, şimdi olduğu kadar birbirinden kopuk değildi…”

Çok yakın arkadaşlarımızla bile iletişimimiz Facebook “Like – Beğen” tuşu ile endeksli. Liseden arkadaşımızın yeni doğan bebeğini “Beğen”iyor, üniversiteden arkadaşımızın düğün resminin altına tek kelime ile “Tebrikler” yazıp bitiriyoruz.

Sokakta gezmeyen, parkta oturmayan, çimenlerde yakar top oynamayan ve ya ip atlamayan, sahilde bir bira içmeyen, dolmuşta para üstü uzatılırken –”Whatsapp’dan yazmadığı için anlayamıyorum. Benimle mi konuşuyor acaba?” diyen bir nesil çevremizde şu anda. Kendi üç – beş kişiden oluşan dar grup arkadaş çevremiz ve ailemizin görüştüğü üç – beş yakın akraba/aile dostundan başkasını görmüyor, tanımıyor, ne yer ne içer, ne ile beslenir, ne izler – hayat zevkleri nelerdir bilmiyoruz.

Akıllı telefonlarımızdan sadece sevdiğimiz şeyleri takip ediyor, ailemizin sosyal-siyaset görüşüne uygun gazeteleri okuyor, oturduğumuz gettolarda yaşayan insanların dini “vecibelerini?!” yerine getirmelerini görüyoruz. Sanırım dünyayı da bundan ibaret olarak görüyoruz. Farklı bir düşünceye, kitaba, sanat eserine, yazıya hatta insana tahammülümüz yok. Çünkü ne Twitter takip listemizde var böyle bir kişi, ne Facebook arkadaşlarımızda, ne de telefon rehberimizde…

Sokakta ise saat 18.00’da Zincirlikuyu Metrobüs durağında ve ya 18:30 Bostancı İDO iskelesinde işlerinden çıkan ve evlerine dönmeye çalışan insanları ve surat ifadelerini bir gün izlemenizi öneriyorum. %90’ının surat ifadesinden ve/ve ya gözlerinden akan bitkinliği, mutsuzluğu, sıkıntıyı ve ben hayatımda ne yapıyorum gibi birçok sorgulamayı görebileceksiniz.

Kendinden Olmayanlar

Son on senede içinde yaşadığımız kutuplaşmış ve ya daha doğru bir ifade ile siyaseten oy hırsı amacıyla “kutuplaştırılmış” bir Türkiye’de, mutsuzluğu, bitkinliği ve hatta kendinden olmayana karşı nefreti, özellikle 1990 ve sonrası doğan nesil olmak üzere, hayli artmış olduğunu gözlemleyebiliriz.

Bu vesile ile yeni jenerasyonun birbirleri ile karşı karşıya gelebildiği tek platform olan sosyal medya ve internette, kibar bir deyimle, ne tarz tartışmalara girdiği, kendinden olmayanlara ne kadar olumsuz yaklaştıklarını ve hatta birbirlerinden ne derece nefret ettiklerini yazdıkları düşünceler ve paylaşımlar ile izliyoruz.


Twitter’da, Facebook gruplarda ve Türkiye’ye özgü bir platform olan ekşisözlük’te küfürün, aşağılamanın ve hakaretin haddi hesabı yok. Birbirlerini sadece internette olan bir kullanıcı adı olarak gören bu yeni neslin kendinden olmayana karşı nefreti akıl almaz boyutlarda. Bu nefret öyle bir derecede ki, gerçek hayatta tanımadığı, kendinden olmayan bir kullanıcı adına – yani insana – çok rahat bir şekilde, “IŞID’a verilmeli ki bunlar kafaları kesilsin!” ve ya “Bunları toplayıp maden ocağına indirmeli ki hepsi gebersin!” tarzında lanetler gönderebiliyorlar.

Eh, artık savaşların bile kıtalararası yapıldığı, askerlerin öldürdükleri “düşmanın” yüzünü bile görmediği, ölürken sesini işitmediği, ortamda ki barut kokusunu almadığı ve en kötüsü tanımadığı bir dünya var. Evimizi böcek ilacı yapıp çıktığımızda hissettiğimiz neyse, şu an yaşadığımız dünyada ki savaş – asker – düşman üçgeninde hissedilenler benzer. Sosyal medya ve internette yaşanan kendinden olmayanlar ile tartışmalarda aynı benzerliğe doğru hızla gitmekte. Çok yakında gerçek hayatta Türkiye’de sokakta yürürken aynı hislerde gözler görmekten, bakışlara maruz kalmaktan ve hatta aynı şiddeti kendimden olmayandan görmekten korkmaktayım. Ki 1 sene önce insanların böcekler gibi gazlandığı bir protesto yaşandı ve olay artık normalleşti. Artık her protestoda gazlanıyor insanlar, alıştılar, alıştık!

Kendinden olmayanlara karşı nefret

kendindenYazımın başında izlemenizi önerdiğim videolara gelirsek, öpüşmek denince akla ilk gelen şey sevgidir, sevdiğinizdir… Başka bir duyguyu düşünmek ve ya hissetmek çok zordur. Naçizane hissediyorsanız ilk yapacağınız şey “Öpüşmek denince aklıma sevgi/sevgim/sevdiğim niye gelmiyor?” diye kendinizi sorgulamanızdır.

Türkiye versiyonunun ikinci videosu, bir milyona varan beğeni alan “Kemal Ekşioğlu ve Paylaşımları” adlı Facebook grubunda paylaşıldı. Bu yazının yazıldığı zaman yaklaşık iki bin yorum alan bu paylaşımdan en fazla beğeni alan yorumları aşağıda görebilirsiniz.

Bu en beğenilen yorumlar dışında kalan yorumlardan %90’ından fazlası aynı şekilde devam ediyor. “Bu medenilik ise yobaz olmayı tercih ediyorum” tarzında… Nefret söylemleri, hakaretler, küfürler, lanet ve beddualar, ölmelerini istemeler, gebertirdim demeler ve daha niceleri. Kendinden olmayana, tanımadığı bir insana karşı hisler vs. evde ki böcek! Belki evdeki böceğe karşı hissedilenden de yoğun, kara ve acımasız bir nefret, tiksinme ve kin…

Daha da üzücü olan Facebook profillerine bakıldığında bunları yazanların çoğunun çalışan, üniversite/Anadolu lisesi mezunu, eğitimli, alım gücü olan ve ya hiç değilse “internet (Facebook) kullanan” kesimden insanların olduğudur. Kısacası sokağa çıktığımızda otobüste yanımızdaki koltuğa oturabilecek, alışveriş yaparken yanımızda ki kazağı inceleyebilecek ve ya çalışma hayatımızda fiyat teklifi isteyebileceğimiz insanlar bunları yazanlar.

first kiss - ilk öpücükBu nefretin derecesi şu an klavye de ve internette sıkışıp kalmıştır. Fizik kurallarına göre, fazla basınçta sıkışıp kalan her ne ise eninde sonunda patlayacaktır. Kendinden olmayana karşı öfke, acımasızlık ve nefret hisseden özellikle yeni nesil, Facebook’u balkonundan tutup dışarı atamayınca, Twitter’ını boğamayınca ve izledikleri bir video da olan insanları dövemeyince onlara en benzeyenini gerçek hayatta bir iletişime geçince, eninde sonunda üzerine atlayacak, hakaret edecek, bıçaklayacak ve belki de öldürecektir.

Cumhuriyet Gazetesi’nin 2006 senesinde çıkan ve o zamanlar anlamlandıramadığım bir reklamı vardı. Artık anlıyorum.


Tehlikenin farkında mısınız?


Özgür Teker
Öyle biri. Araştırır, okur. Bıkar. Güler. Çok güler. Gezmeyi sever, hayat ile ilgili kritik yapmayı da... Kalabalık sevmez. Yemek yer, sevdikleri ile paylaşır. Her zaman bir şeylerin arayışındadır ama neyin arayışında olduğunu kendisi de bilmez. Aykırıdır ve aykırı olmayı sever. Öyle biridir işte...