Hoşgörünün Durugörüsü

En güzel pozları verirken, için aslında tam tersine kımıl kımıl mı kaynıyor? Yoksa akşam saatleri güneş batarken durulan o sakin deniz misin? Bir şeyleri hem çok sevip, hem çok mu nefret ediyorsun?

basak-kadini

“İnsanlar, ırk veya renk gibi sebeplerle üstün olmazlar. En iyi kalbi, en iyi aklı olanlar üstündür. Üstün insan yerdekine eğilerek ayakta durur ve onu kaldırarak yükselir” demiş Robert Ingersoll. Ne demişse çok da güzel söylemiş bence. Üstünlükmüş, alçaklıkmış, paralısıymış, parasızıymış, renklisiymiş, simlisiymiş derken bu böyle devaaam eder gider, ruhundaki renk ne sen ondan haber ver?

En güzel pozları verirken, için aslında tam tersine kımıl kımıl mı kaynıyor? Yoksa akşam saatleri güneş batarken durulan o sakin deniz misin? Bir şeyleri hem çok sevip, hem çok mu nefret ediyorsun? Ya da yoksa olup bitenleri sadece sessizce mi izliyorsun? İhtilalci misin, protestocu mu? Kendi kendinin terbiyecisi olur musun bazen? Ya da her savaşta hep sen mi haklısındır? Etrafında mutlu insanlar görmekten keyif alır mısın ya da illaki arkadaşın olması gerekmiyor, güzel olan şeyleri takdir edebilme yeteneğine sahip misin? Egosantrikliğin tutar mı mesela arada, insanların kendilerini  ifade etmesi seni rahatsız eder mi? Ya da özgürce kendini ifade etmeyi bilen insanlara şapka çıkartmayı bir borç mu bilirsin?


Ben diyorum ki herkes bir dünya… İçinde farklılıkları, çelişkileri, çıkmazları, eksileri, artıları, zaafları, mutlulukları, mutsuzlukları ve daha birçok rengi olan… Her ne kadar farklılıklarımız ayrı olsa da asıl mücadelemiz aynı aslında dünya denilen bu gezegenin içinde. Hepimiz varlığımızı sürdürebilme telaşındayız… Hayatta olduğumuz sürece de bu hep devam edecek…


Dünyaya gelmiş her oyuncunun bir imtihan için geldiğini ve herkesin hayatında kendine göre zorluklar olduğunu düşündüğümüzde hoşgörü kendiliğinden zaten geliyor. Bunun için sadece arada kafamızı kaldırıp biraz olsun kendimizin dışındakilere bakmamız yeterli… Yeter ki bakmayı bilelim, hoşgörünün durugörüsü de hemen arkadan gelecektir. Gönül gözümüz her daim açık olursa evrenin muhteşem dansını seyredebiliriz. Bunun için önce yaratandan ötürü yaradılanı severek hoş görelim ki hoşgörü denizinde keyifli kulaçlar atabilelim…

Hayatımızı böylece yaşanabilir dünya kılalım, baktığımız her şeyde yaratanın bir güzelliğini görerek… Baktığımız kadar görüyorsak bakış açılarımızdır bize hayatı yaşatan. Ya iyi düşünüp mutlu ve sağlıklı bir ömür süreceğiz, ya da her şeyden şikayet ederek mutsuzluklar içinde geçen bir yaşamın mimarları olacağız. Seçim bizim, her an yeni baştan her an sıfır kilometre… Ne geçmişi silmeye çalışmakla ne de geleceği planlamakla…


Her şey şu anda o da tek bir doğruyla…

Sevgiliye farklı dilden bir ilan-ı aşk: Sessizliğin İçinden


Gizem Serra Sözen
2006 yılında tanıştığım Mevlana’nın Mesnevisi ile manevi yolculuğum başladı diyebilirim. Manevi değerleri her zaman maddi değerlerin önünde tutan bir anne ve babayla büyüdüğüm için maneviyata yakın bir genç olarak büyüdüm, bu yüzden kendimi hep şanslı gördüm. Çünkü hayattaki en yakın iki rol modelim hal ehli insanlardı. Şimdi cüz-i irademle öğrendiklerimin üstüne her gün bir yenisini daha ekleyerek burada sizlerle paylaşmayı diliyorum… Söz uçar, yazı kalır… Biz en iyisi her ay yazılarda buluşalım…