Tek Yumrukla Ölmek

Sevginin gücü, bilek gücünden daha yücedir ve her öfkeli yumruğu sevgiye aç bir zihin yönetir. Etrafınıza bir bakın. Bu gezegende sevgi azalıyor, artık yumruklar konuşuyor.

Yoksa siz hala yemediniz mi?

maxresdefault

Size trajikomik bir şey söyleyeceğim: Tek bir yumrukla ölebiliyor insan. Fevkalade yaratılmış (eğer inançlıysan) ya da evrilmiş (Darwinistsen) ya da peyda olmuş (her neysen) organizmalar tek bir dokunuşla yok edilebiliyor. Uzun müddet şiddete maruz kalmasına, linç edilmesine, koca dayağı yemesine, yirmi altı yerinden bıçaklanmasına gerek kalmıyor bazen. Eşek sudan henüz gelmeden, saniyeler içinde sona eriveriyor hayatı. Tek bir yumruk, tek bir dokunuş ve gerisi karanlık.

Geçtiğimiz ay iki Alman kızını tacizcilerden kurtarmaya çalışan Tuğçe tek bir yumrukla öldürüldü mesela. Bedenitugce-albayrak-2, iri kıyım bir hayvan oğlu hayvanın sıktığı parmaklar karşısında çaresiz kalıverdi. Hayalleriyle birlikte sonsuzluğa uğurlandı yirmi üç yaşındaki kahraman kız.


Tek yumruk ise şimdi hapiste.

Şükür ki Azrail her daim böylesine titiz ve idealist değil, bazen esnek de davranabiliyor.

Yedi katlı binanın enkazında, yedi gün boyunca yağmur suyu içerek hayatta kalan da var mesela. Darwinistsen ‘doğanın mucizesi’ diyorsun sen ona, inançlıysan ‘öldürmeyen Allah öldürmüyor’ diyorsun. Ya da ‘vadesi dolmamış’ diyorsun artık her neysen.

Senin mucize dediğin, dolmamış vade dediğin, biçilmiş ömür dediğin şey yedi milyar bilinmeyenli bir denklem aslında. Gencecik bir kız tek yumrukla yaşamını yitirirken, başına yedi katlı bina çöken kadın nasıl hayatta kalabilir? Bunu hiç kimse çözemiyor; ölümün matematiksel bir formülü yok çünkü, ne pozitif bilimlerle açıklayabiliyorsun ne de postmodern hurafelerle.

Size trajikomik bir şey daha söyleyeceğim: Kedi bile dokuz canlıyken, sen sudan bir sebepten ölebiliyorsun mesela; tıpkı Tuğçe gibi, Ali İsmail Korkmaz gibi. İşin kötüsü bunun hesabını kimseden soramıyorsun da. Dindar isen Allah’a hesap soramazsın, tövbe haşa… Darwinist isen, her şeyin doğrusunu evrim bilecektir. Ayrıca avukat tutamayacak kadar yoksun artık, her neydiysen.

Sen ölümden, ölümünün hesabını soramayacağın için korkuyorsun aslında.


Hakan Günday yazmıştı sanırım, bu yaşımıza gelebildiysek hepimiz bir nebze korkağız ve korkakların torunlarıyız. Eğer kişisel soy ağacımızda kırılma yoksa, muhakkak bir zaman atalarımız, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ demiştir. Çünkü cesur insanlar daima başkaldırırlar; bazen yuva kuramadan, ebeveyn olamadan ölür, öldürülürler. Birçokları ise razı olmayı ve yaşamayı tercih eder. Makul düzeydeki korkuları onlara uzunca bir hayat ve torun sevme ayrıcalığı verir.

25 yaşındayım ve şu yaşıma kadar sadece jetonlu yumruk makinesine yumruk attım. Çünkü biliyorum ki tek yumrukla ölebiliyor insan.

Ve hiçbir zaman ‘biz lisede elli kişilik gruba beş kişi dalmıştık’ gibi destansı hikayelerim olmadı. Çünkü yaşamayı ve yaşatmayı sevdim. Çünkü torunlarımı görebilmek adına makul bir korku hissettim hep.

Eğer Azrail pozitivist ilkelerle mesai yapsaydı, Tuğçe’yi öldüren Sırp ayyaşa ya da Ali İsmail’i tekmeleyen faşistlere yumruk atmak isterdim belki. Ancak bu koşullarda adaleti benim sağlamam mümkün değil.

Biliyorum ki Tuğçe de ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ deseydi, muhtemelen torunlarını görebilecekti. Ben onun gibi kahraman yürekli değilim.

Biliyorum ki Azrail’in hiçbirimizin bilmediği bir metodolojisi var ve saygı duymak zorundayız.

Bilmediğim şey ise, vakti geldiğinde enkaz altından sağ çıkan mı, yoksa yumruğu yiyen mi olacağım.


Onu da bekleyip elbet öğreneceğim.


İsmail Pişer
İzmir’de doğdum, Denizli ve Eskişehir’de büyüdüm, Mersin ve Ankara’da okudum, Konya’da ve birçok şehirde yıllarımı geçirdim. Belki biraz göçebe ruhlu olduğumdan, kendimi hiçbir vilayete ait hissetmedim. Hepinizin aşina olduğu o boşluk duygusu, bana yazma tutkusu olarak sirayet etti. Bolca öykü ve deneme yazdım. Yazmak para kazandırmıyor çoğu zaman ama akıl sağlığı için gerçekten hayati olabiliyor.