Fatih ve Kont Drakula Kan Kardeş miydi?

Bir çağı kapatıp yeni bir çağı başlatan cihan padişahı Fatih Sultan Mehmet ile zalimliğiyle korku edebiyatına dahi girmeyi başarmış Vlad Tepeş yani nam – ı diğer Kont Drakula gerçekten kan kardeş miydi?

fatih sultan mehmet ve kont drakula kan kardeş miydi kapak

[quote]Tarihi bir uydurmaca mı, rivayetin ötesine geçemeyen bir efsane mi, yoksa az bilinen bir gerçek mi?[/quote]

Kont Drakula adını duyduğumuzda biraz da izlediğimiz filmler ya da okuduğumuz kitaplar nedeniyle zihnimizde ilk olarak fantastik bir karakter canlanır. Bunun temel nedeni İrlandalı yazar Bram Stoker’ın günümüzde dahi popülaritesini sürdürmeyi başaran, 1897 yılında yayınladığı “Dracula / Drakula” isimli fantastik korku romanı. Ancak aslında romanın ana karakteri olan Kont Drakula, ülkemizde Kazıklı Voyvoda olarak da bilinen III. Vlad Tepeş’in ta kendisi.


Tarih kitaplarımızda sadece iki azılı düşman olarak gösterilen Vlad’la Fatih Sultan Mehmet’in gerçek ilişkilerini ve kan kardeşi olup olmadıklarını öğrenebilmek için biraz Vlad’ın hayatını incelemek gerek.

1431 yılının Mart ayında Romanya’nın o dönemde Wallachia diye adlandırılan topraklarında Sighişoara kasabasında dünyaya gelen Vlad, Macar Kralı Vlaidslav’ın acımasız şövalyesi Vlad Dracul’un oğluydu. Acımasız babasının soyadı Romence şeytan anlamına gelen Dracul takma adından geliyordu. Ancak Vlad dünyaya geldikten sonra babası, oğluyla ilgilenen yumuşak bir insana dönüştü.

Sultan II. Murat döneminde yapılan akınlar sonrası Eflak ve Boğdan, Osmanlı topraklarına katılır. Bu gelişme üzerine Vlad Dracul, Osmanlı’ya bağlılığını bildirmek zorunda kalır. Osmanlı’da yeni fethedilen toprakları yönetmesi için bölgenin ileri gelen kişilerinden biri seçildiği için Sultan II. Murat, Vlad Dracul’da karar kılar. Bu karara bağlı olarak da kimi kaynaklara göre zorla, kimi kaynaklara göre de Vlad Dracul’un rızasıyla  kızı ve oğlu yetiştirilmek üzere Edirne’ye saraya gönderilirler. Küçük Vlad’ın ileride Eflak ve Boğdan’ın Voyvodası yani valisi olması düşünülmektedir. Vlad’ın saraydaki en yakın arkadaşı, Sultan II. Murat’ın kendisinden sadece 1 yaş küçük olan oğlu Şehzade Mehmet olur. Böylece 2 dev ismin yolları ilk kez çocuklukta kesişmiş olur. Geleceğin liderleri olarak yetiştirilen 2 küçük çocuk, birlikte zorlu ve derin bir eğitimden geçerler. Kan kardeşi olarak dostluklarını perçimlerler.


fatih sultan mehmet ve kont drakula kan kardeş miydi 22 kan kardeşin yolları devlet politikası gereği ayrılır. Vlad, 1448 yılında Osmanlı desteğiyle Eflak’ın başına geçmeye çalışsa da, Macar desteğini arkasına alan Eflak Voyvodası Vladislav tarafından 2. Kosova Savaşı’nda yenilgiye uğratılır ve Boğdan’da sürgün edilir. Şehzade Mehmet ise babasının ölümünün ardından 1451 yılında II. Mehmet adıyla tahta oturur ve1453 yılında İstanbul’u fethederek kudretini gösterir. 1456 yılında Osmanlı’nın Belgrad’ı kuşatmasından yararlanan Vlad, ordusuyla Eflak’a yürür. Voyvoda Vladislav’ı öldürüp yeni Eflak Voyvodası olur ve III. Vlad adını alır. Vlad, Fatih Sultan Mehmet’e bağlılığını bildirir. Vlad, Fatih Sultan Mehmet tarafından olağanüstü yetkilerle donatılır. Karşılığında da Osmanlı çıkarlarını gözetir ve düzenli şekilde vergisini öder. Böylece 2 kan kardeş, eğitildikleri sırada gelmeleri planlanan noktalara ulaşmış olurlar.

Zamanla giderek zalimleşen Vlad, düşmanlarını kazığa oturtarak idam etmeye başlayınca Kazıklı Voyvoda diye anılmaya başlandı. Öldürttüğü kişilerin kanlarını fıçılara doldurtup kadeh kadeh içtiği söylentisi ise adının vampire çıkmasına neden oldu. Zalimliğine içkiye olan düşkünlüğü de eklenen Vlad, babasının soyadı Dracul’dan esinlerek Romencede şeytanın oğlu anlamına gelen Draculea soyadını kullanmaya başladı 1459 yılına gelindiğinde Macarların desteğini alıp isyan bayrağını çeken Vlad, Osmanlı’ya vergi ödemeyeceğini açıklar. Fatih Sultan Mehmet’in gönderdiği elçileri kazığa oturtur. Fatih Sultan Mehmet bunun üzerine Vlad’a son uyarı mahiyetinde bir mektup gönderir. Ancak Vlad, bu mektubu da hiçe sayar. Bağımsızlığını ilan ettikten sonra 1460 – 1461 yılları arasında ordusuyla Tuna nehrinin ötesine geçmeyi başarır. Ele geçirdiği tüm Osmanlı askerlerini kazığa oturtarak öldürtür.

1462 yılında Fatih Sultan Mehmet, ordusuyla ana hedefinde Vlad’ın olduğu Balkan seferine çıkar. Sıcak, susuzluk ve rivayet edildiğine göre kazığa oturtulmuş 20.000 kişiyi kilometrelerce seyretmek moralleri bozsa da, Vlad kalesinde (bazı kaynaklarda Targovishte Kalesi, bazı kaynaklarda ise Bran Kalesi diye geçse de genel kanı Poienari / Poenari Kalesi olduğu yönünde) kıstırılır. Ancak Vlad’ın kalesi konum itibariyle dağlık bir alanın tepesinde bulunduğu için uzun süre düşürülemez. Fatih Sultan Mehmet, kuşatma devam ederken Eflak’a yeni bir Voyvoda atar ve birliklerinden bazılarını yanına alıp İstanbul’a geri döner. Kuşatmayı yapan birliklerin sayıca azalmasını fırsat bilen Vlad, Romen köylülerin de yardımıyla Macaristan’ın Erdel bölgesine kaçıp Macar kralı Matthias Corvinus’a sığınır. Vlad, kaçarken de zalimliğini sürdürür. Geçtiği yerleri yakıp yıkar. Tüm kuyulara zehir döktürür. Dönemin ölümcül bulaşıcı salgınları veba ve cüzzam hastalarını Türk bölgelerine gönderir. Kral Matthias Corvinus, Osmanlı’nın yeni Eflak Voyvodasını resmen tanıdığı için Vlad’ı sürgüne gönderir. 1474 yılına kadar sürgün hayatı yaşayan Vlad, 1476 yılında arasını düzeltmeyi başardığı Macar kralı ve Moldove prensi olan kuzeni Stefan Cel Mare (III. Ştefan) nam – ı diğer Büyük Ştefan’ın desteğiyle Eflak’ı tekrar ele geçirmeyi başarır. Vlad, 1476 yılının Aralık ayında Osmanlı’yla son savaşına girişir. 300 askeri kazığa geçirilerek öldürülür. Vlad’ın kesilen başı İstanbul’a gönderilirken, bedeni ise Snagov Gölü yakınındaki Snagov Manastırı’na gömülür. Vlad’ın kazığa geçirilen başı İstanbul sokaklarında dolaştırılır.


Belki yazının başlığını okuduğunuzda hiç olur mu demiştiniz. Peki Vlad’ın Fatih Sultan Mehmet’le can dostluktan can düşmanlığa kadar uzanan ve film senaryolarını aratmayan hikayesini okuduktan sonra da aynı düşüncede misiniz?


Çağrı Gırlangıç
14.03.1985 tarihinde Kadıköy'de dünyaya geldim. Kadıköy'de doğdum, Kadıköy'de büyüdüm. Yazma sevdası içime düşünce önce 2 roman yazdım, sonra da sinemaya dair yazılar yazmaya başladım. 2011'in başından beri bloğum cagrigirlangic.blogspot.com da 500'ü aşkın filme dair yazdım. Hala da devam ediyorum. Sonra metin yazarlığı yapmaya başladım ve yazarlık mesleğim haline geldi. Yazımına devam ettiğim Türk Sinema Tarihi Ansiklopedisi, emek ve zaman isteyen bir proje. Sabırla yazımına devam ediyorum. Bir sinema yazarı olarak yazmaya başladığım, sonrasında ise deneme, gündem, kritik, yaşam ve kişisel gelişim yazıları yazmaya başladığım İndigo Dergisi ise hem beni geliştiren, hem de bir parçası olmaktan haz aldığım yer.