Makedonya Gezisi: Üsküp’ün Çevresi

Üsküp’e kadar gelip çevresini gezmemek olmaz. Önce yakın yerlerden başlayalım istedik, bunun için arabaya mazotu doldurup 12 km uzaklıkta yer alan Matka Kanyonuna doğru yola çıktık.

makedonya üsküp yer
Makedonya-Üsküp

Endermik bitki örtüsü ve hayvan çeşitliliği ile son derece güzel korunmuş bu alan, mağaraları, gölü, eski taş kilise ve manastır binalarıyla güzel bir yürüyüş bölgesi. Gölün çevresindeki lokantalarda yemek yiyebilir, havalar ısınınca da gölü kano ya da tekne ile keşfedebilirsiniz. Şehrin karabalıklığından ve gürültüsünden 20 dakika da uzaklaşıp buraya gelmeniz mümkün. Konaklamaya gerek yok, Üsküp’ten Pazar hariç her gün otobüs kalkıyor. Baharda muhakkak gelmek gerek, söylendiğine göre, 84 çeşit kelebek türü varmış. Buraya geldiğinizde bambaşka bir diyara gelmiş gibi hissedeceğiniz kesin…

Görülmeye değer Matka Kanyonu

Matka Kanyonu yer
Matka Kanyonu

Yol tabelalarını takip ederek ve navigasyonumuza güvenerek İştip’ e yöneliyoruz. Yollar dağların kimi zaman içinden kimi zaman çevresinden dolaşarak ilerliyor. Diğer alternatifi ya kaçırdık ya da görmedik bilemiyorum, direkt paralı yola girdik. Paralı yollar biraz pahalı yol boyunca 3.5 Tl ile 7 Tl arasında değişen miktarlar ödedik. Yollar boş ve tertemizdi, karın esamesi bile yoktu. Ancak ‘yol boyunca basar giderim.’ demeyin hem yol virajlı hem de polisler sıklıkla köşelerde bekliyor.


Küçük, şirin şehir İştip

iştip yer
İştip-Makedonya

Üsküp ile İştip arası 100 km ancak 1.5 saatte varılıyor. Kent Makedonya’nın doğu kesiminde yer alıyor, malumunuz kışın gittiğimiz için her yeri karlar altında görmeye alıştığımızdan, birden bire resmen bıçak kesmiş gibi karlık alanın sona ermesine çok şaşırdık. Havası Makedonya’nın birçok bölgesine göre daha ılıman, kar ve buzu hiçbir yerde görmedik. Nehir vadisine kurulmuş olan bu küçük ama şirin şehir, nehir üzerinde yer alan köpüleriyle etrafındaki tarihi dini binalarıyla görülmeye değer.

Hüsameddin Paşa Cami iştip yer
Hüsameddin Paşa Camii-İştip

Dik basamaklarla çıkılan ünlü Hüsameddin Paşa Camii yukarıdan bütün kenti görebileceğiniz bir noktada yer alıyor. İsterseniz kentin eski Türk mahallelerinde yürüyerek yukarıya çıkabileceğiniz gibi arabayla da gidebilirsiniz. Hüsameddin Paşa Camii epeyce büyük bir alanı kaplayan heybetli bir yapı; maalesef kapısında kilit var ve mezbelelik olmuş. Hıristiyan cemaat, burasının çok eski tarihli olduğunu, eski bir manastır- kilisenin üzerine sonradan camii yapıldığını iddia ediyorlar. Oradaki Türk Müslümanlar ise Camii olarak kullanılmasında ısrarcılar. Şu anda her iki tarafında istediği olmadığı için bina kaderine terk edilmiş. Yazık hâlbuki bu haliyle bile çok güzel. Yol boyunca çıkarken Türkiye den giden parasal yardımlarla din eğitimi almak isteyenler için yapılan erkek öğrenci yurdunu ve yeni camiyi görüyoruz. Yukarıya doğru yola devam…

Saat Kulesi iştip yer Eski Manastır iştip yer
Saat Kulesi – İştip Eski Manastır – İştip

Eski Manastır ve bahçesinde saat kulesinin yer aldığı alana geldik. O kadar bakımlı bir bahçe ki girmeden edemedik, kuşbakışı tüm İştip ayaklarımızın altında ancak daha da yukarıya çıkıcağız çünkü kale ve şehitler için yapılan heykelleri görmek istiyoruz. Kalenin sadece birkaç duvarı ayakta, sağlamlığı konusunda tedirgin olduğum için yakınına kadar sokulmadık. Mermer heykellerin olduğu alana varınca yukarıya doğru çıkan merdivenleri görüyoruz; sağlı sollu yan taraflarında 18-26 yaş arasında savaşta ölmüş olan gençlerin isimleri yer alıyor, yaklaşık 100 gencin ismi var. Dik merdivenlerden çıkınca 12 tane Güneşe benzeyen ama farklı boyut ve tasarımlarda heykellerle (disk) karşılaşıyoruz. Hiçbir yazı yok… ‘Niye konmuş? Kim için konmuş?’ yazmıyor ama savaşta ölenlerin hatırasına konduğunu sonrasında öğreniyoruz. Burada hava soğuklaştı çünkü dağın tepesindeyiz ve 360 derecelik bir bakış açısıyla her yönü görebiliyoruz. Varolan tek üniversite binası, faal olan küçük camii, birkaç kilise, stad, güzelim Osmanlı mimarisiyle yapılmış Türk evleri, nehir manzaramızı süslüyor. Dağın yamacından aşağıya doğru inen daracık sokaklarda yer alan avlulu evler hala güzelliğini koruyor. Gelişmekte olan şehirlerin birçoğunda yer alan planlı kentleşememe sorunu burada da var. Eski evleri yıkıp tuğladan gecekonduları üzerlerine dikmişler. Hem estetik değil hem de tuğlalı görüntü yoksulluk imajı veriyor.

Kentte 50 binden daha az kişi yaşıyor ve hafta sonu herkes evinde dinlenmeye ayırmış kendini, bir de hafta sonları her yerde rastladığımız açık kafe ve restaurantlar burada kapalılar… Umarım kış sezonunda böyledir çünkü yazın uzun bir hafta sonu tekrar buralara gelmeye niyetimiz var. Nehrin etrafında yer alan eski binaları ve kiliseyi de ziyaret edip, bedestene geldik… Ortada bir süs havuzu ve etrafında 3-5 cafe ve bar yer alıyor. Burada var olan tek açık yerde bir şeyler atıştırıp, bir Türk köyüne gitmeye çalışacağız. Yollar kötü ve köydeki evler birbirinden uzakta herkes evinde, çeşme ve camii den başka görülecek bir şey yok. Belki yazın daha keyifli olabilir.

Veles, sanayileşmiş bir Avrupa görünümünde

Veles yer
Veles

Yolda gördüğümüz Veles kentine gezmeye karar verdik, yeni sanayileşmiş bir Avrupa kenti görünümünde, fabrika, atölye, sanayi bölgesi, benzinci yerleşim alanları hepsi iç içe. Düzgün bir yerleşim yok. Halbuki ortasından nehir geçen ve her iki tarafı dağlarla çevrili bu küçük kentteki yamaçlara inşa edilmiş evleriyle çok şirin olabilirdi. İtalya ya gittiğimiz bu coğrafyayı Amalfi ve Posidano’da görüp hayran kalmıştım. Ancak burada özgün yapının yanında yapılan, yeni gecekondu görünümlü tuğla binalar, tüm kentin görüntüsünü sefilleştirmiş. Osmanlı’nın parmağı buraya da dokunmuş, cumbalı, avlulu evler, özellikle nehir boyunca sıralanmış, yarısı tadilattan geçmiş, yenilenmiş yüzleriyle nasıl güzel ve şirinler. Bu sanayi kentinde onları görmek yüzümüzü güldürdü, kent meydanında yer alan kilise, manastır ve katedral tuğla cephesi ve kırmızı kiremitleriyle gösterişli bir yapı, meydanda yer alan park bakımlı ve süslü. Noel ağaçları ve ışıklı süslemeleriyle görülmeye değer. Kilisenin içine tabii ki giremedik çünkü bildiğiniz gibi kilitli. Fazla görülecek bir şey olmadığı için arabayla tur atıp şehirden çıkıyoruz…


Yarın Ohrid ve Manastır ‘a gideceğiz, sabah erken kalkacağımızdan akşam için özel bir şeyler yapmama kararı aldık. Çarşıda yer alan Mahmud Dönercisine gidip döner yiyeceğiz, içerisi tıklım tıklım dolu, gençler alelacele yiyip bize masalarını bırakıyorlar. Minnetle teşekkür edip, kocaman porsiyonları ile iyice doyarak otele dönüyoruz.

Ohrid yolu kışın karların etkisiyle buzlanma tehlikesi yaşasa da 5 gündür hava sıcak ve yağışsız olduğundan temizlenmiş. Dağa doğru çıkılan bu yolda, ormanların, kuş seslerinin arasından ilerliyoruz. Çevredeki birçok ülke vatandaşı yazın buraya tatil için geliyormuş bu yüzden ‘Türkiye’nin Bodrum’u gibi’ dendiğinde şaşırmadım. Ama o kadar huzurlu ve sakin bir görüntüsü var ki son yıllarda ki Bodrum’la kıyas götürmez.

“Cennet yaratılırken bir damla düşer ve Ohrid’i oluşturur

Ohrid makedonya yer
Ohrid

”UNESCO tarafından Dünya mirası olarak kabul edilen göl ve şehir, hisarlarıyla, tarihi binalarıyla koruma altına alınmış. Dünyanın en temiz gölü ve çevresinde 365 kadar kilise yapılmış ama bunlardan sadece 40 tanesi ayakta. Ohrid’te 10 Camii ve bir de Tekke yer alsa da Arnavut kaldırımlı daracık sokaklar ve köşe başlarında karşılaştığınız Türk evleri ile Osmanlı’nın izini az da olsa taşıyor. Turistik bir alan (diğer şehirlere göre biraz pahalı) yazın muhakkak gitmek gerek, suya bakıp girmeden dönmek içimize oturdu. Halkı Ohrid gölüne “Mavi İnci” adını takmış. Gölün çevresi nezih otel, pansiyon, cafe ve lokantalarla dolu, hediyelik eşya satan dükkânlar da var. Baharda ve yazın çeşitli festivallere ve yarışmalara ev sahipliği yapan bu şehir, gelen ziyaretçilere temiz havasıyla, konukseverliği ile çok şey vaat ediyor. Her yıl 31 Ağustos ta St. Naum Manastır’ında şiir yarışması varmış. Bu yarışmanın burada yapılması tesadüf değil, çünkü geceleri yıldızlar gölün üzerinde çok yakın gözüktüğünden bu görünüm duyguları coşturuyormuş. İlkbaharda ormanda çok sayıda kampçı 1970 gençliğinin ruhunu yakalamaya buraya geliyor. Bilginize…

Küçük bir yürüyüşün ardından, Manastır’a (Bitola) doğru yola çıkıyoruz. Ulu Önderimiz Atatürk ‘ün okuduğu okulun yer aldığı bu şehre gitmek istesek de yolda vazgeçip, Üsküp’e yöneliyoruz. Çünkü hava kararmak üzere ve önümüzde 3 saatlik yol var…

Makedonya gezimiz burada biter, yarın Kosova macerası başlar…

Makedonya Gezisi Bölüm 1: Üsküp’e Ulaşma ve 1. Gün


Makedonya Gezisi Bölüm 2: Üsküp Gezisi ve Diğer Günler


Funda Umut Pakkal
İstanbul doğumlu... İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü mezunu olup, Maltepe üniversitesinde İnsan Bilimleri ve Psikoloji alanında yüksek lisans yaptı. İnsan Psikoloji konusunda Doktora programına başladı, 22 yıllık öğretmenlikten sonra emekli oldu. Kadıköy Halk Eğitimde "Eğiticinin Eğitimi" öğretmeni olarak çalıştı ve T.C Medeniyet Üniversitesinde "Liderlik" ve "Sosyal Hayatta iletişim" derslerini verdi. Aynı zamanda ICF Profesyonel Koçu olan ve Eğitim Danışmanlığı yapan yazarımız şu anda Kanada da online bireysel koçluk ve eğitim koçluğu seansları yapmaktadır. 20 yıldır pek çok özel ve kamu kuruluşuna kişisel gelişim ile ilgili seminer, konferans ve eğitimler vermektedir. Youtube'ta 'HEmDEm Pazartesi sohbetleri' adı altında birçok videosu bulunan yazarımızın, pazartesileri gelenekleşen sohbetlerini İnstagram hesabından yapmaya devam etmektedir.