Özgecan ve ölü çocuklar

Toplumu ve insanı inceleyen bilim, analiz yapabilme gücümüzü ve insanı anlama yetimizi artırır. Ancak süregelen toplumsal travmalar ve dozunu giderek artıran şiddet, bazen her şeyi anlamsız kılabiliyor. Genç bir kadının vahşice yok edilen yaşamını ve toplumsal yozlaşmanın geldiği son noktayı açıklamakta zorluk çekiyoruz. Bugün Özgecan’ı yaktılar… Hepimizin can evi yandı. Acı sere serpe sokağa döküldü…

Aslında kaç zamandır farklı şehirlerde, arka sokaklarda, kuytularda kadın çoluk çocuk, hepimiz yanıyoruz, taciz ediliyoruz ve ölüyoruz. Duyan, gören, bilen var mı? Suçlu kim? Ne yazık ki katil ve tecavüzcüler, bu çirkin düzenin son halkası. Bu dönemde hoyratlık, geçer akçe ne yazık ki. Ya bu düzeni seveceksin ya da bu düzende yaşarken acı çekeceksin! Düzenden yana olanlar, devlet eliyle dayatılan muhafazakarlaşma oyunundan memnun görünüyorlar.


Yeni Türkiye diye ucube bir kavram icat edildi. Bu durum, kötü örneklerin, asıl olanın gölgesine sığınarak öz, hakiki gibi çakma sıfatlarla zavallı bir kimlik yaratma çabasına benziyor. Açık hedef, kadın ve toplumsal değerler. Cumhuriyet döneminin en güçlü sembollerinden birisi, modern ve çağdaş Türk kadınıdır. Var olanı yok etmeye çalışmak, özgürlükleri çalmak, kadına sürekli aba altından sopa göstermek normalleştirildi. Kadın cinayetlerinin sıradanlaştırılmaya çalışıldığı bu şiddet toplumunu, nedense bu yenilik kavramı iyi tanımlıyor.

Kadın sömürüsü ve cinsellik bu kokuşmuş düzene açılan kapının anahtarı.

Cumhuriyeti monarşiye benzetmeye çalışırken, toplumsal değerler plan dahilinde iğdiş edilerek ilerleniyor. Bugünlerde; din bezirganlığı, hoyratlık ve aşırı uçlarda yer almak insanlıktan çıkmanın altın kuralı. Toplumsal hayatı olduğundan geriye götürmeyi hedef alanlar, muhafazakar toplum olma sevdası yolunda her şeyi göze almış görünüyorlar. Kadın sömürüsü ve cinsellik bu kokuşmuş düzene açılan kapının anahtarı. Yeter ki bu anahtarı elinde taşıyanlar, erkek egemen toplumu gerek cahil bırakarak gerek kışkırtarak yoluna devam etsin.

Özgecan hepimizin kardeşi, hepimizin kızı… O bardağı taşıran ve isyanın dile gelmesine neden olan son bir inci damlası… Son on yıldır giderek artan kadın cinayetleri ve indirim uygulanan çocuk tecavüz davaları sürüp giderken, bizi Özgecan olmaktan alıkoyan ne? Sadece şansımız mı? Bu toplumda yaşayıp da hiç sözlü ya da fiziksel olarak tacize uğramamış olan kadın var mıdır?

Kadın, aydınlanmış toplumların dinamosu, aklın, cesaretin ve duygunun en güzel sentezidir… Toplumsal sağduyunun kaynağıdır… Düşünen, üreten ve konuşan kadın, toplumda çok şeyi değiştirebilir oysa… Ne kadar korkutucu değil mi?


Halkı zehirlemek insanlık suçudur!

Televizyon ekranlarından, gazete manşetlerinden, miting meydanlarından ve cami avlularından aklın ve mantığın sınırlarını zorlayan fetvalar vererek, halkı zehirlemek insanlık suçudur. O halk ki büyük bir kısmı ataerkil yapının gücüne inanır, kitap okumakla, sanatla arası hiç iyi olmamıştır. Topluma, kadın katili kocaların ağırlandığı gündüz kuşağı programları uygun görülür. Suç ve hoyratlık günlük hayatın bir parçası haline getirilir. Anasının dizinden tahrik olan erkek evlat zihniyetine kaç Rönesans Devrimi yapmak gerekir?

Özgecan cinayeti, topluma acı ve utanç bıraktı!

Özgecan vahşice katledildi. Ardında topluma acı ve utanç bıraktı. Sosyal medyada, büyük bir duyarlılık ve türlü işkenceye maruz kalmış genç bir kadının mezhebinden bahseden bir grup varlığın mesajları yan yana yer aldı.

Unutulmamalı ki bunun öncesi vardı. Son on yıldır giderek artış gösteren kadın ve çocuğa yönelik şiddet ve tecavüz olayları, buz dağının sadece verilere yansıyan kısmı. Kadınının toplumdaki saygınlığını ve değerini örselemeye çalışan ve onu cinsellik odaklı bir varlık düzeyine indirgemeye çalışan düşünce yapısı, tedavi edilmelidir.

Yasalarda ciddi düzenlemeler yapılmalıdır. Okullarda din dersinden önce insanlık ve temel cinsellik dersi okutulmalıdır. Yeni ahlak anlayışları icat edip, bunu topluma empoze etmek yerine, erkek ve kadının önce dost olabileceği; hayatın kadın ve erkek yan yana, kol kola, omuz omuza güzel olduğu anlatılmalıdır.

Özgecan Aslan: Toplumsal travmanın adı


Özgecan’ın cenazesini kadınlar omuzladı, hiçbir erkek elinin değmesine izin vermediler… Güzel bedenini, dünyanın tüm zalimliğinden ve pisliğinden koruyabildiklerini hayal ettiler belki o an… Kadın olmak zordur şu hayatta. Toplumun evrildiği bu noktada, kadın olmak, kız çocuğu olmak, Berkin olmak, Ali İsmail olmak ne zordur! Toplumsal travmalarımızın üzerinden yine biz geleceğiz. Kendimiz ve çocuklarımız için mücadele etmeye devam edeceğiz elbette, ama anneler ölü çocuklarını sadece düşlerinde sevmeye devam ettiği müddetçe bize bu ülkede huzur yok… Özgecan’ı unutmayacağız…

‘Özgecan’, acının son tarifidir. Özgecan’dan sonra


 

Bahar Gerçek Doğru
İnsanın kendini anlatması zor. Ezcümle, bahar gibi her daim içimde umut taşıyan ve iki soyadım gibi gerçek ve doğru bir insan olmaya çalışan bir bireyim. Hümanist, yenilikçi, özgürlüğüne düşkün ve adalet duygusu gelişmiş tipik bir kovayım. Ankara Koleji mezunuyum. Hacettepe Üniversitesi'nde İngilizce Mütercim Tercümanlık Bölümünden mezun olduktan sonra Main Üniversitesi'nde Pre-MBA yaptım. Yale Üniversitesi ve Leiden Üniversitesi'nde pozitif psikoloji, farkındalık ve meditasyon hakkında eğiimler aldım. İngilizceden Türkçeye teknik kitap çevirleri yaptım.İstanbul'da çok sesli korolarda uzun yıllar korist olarak yer aldım. "Nehir" ve "Kübra adlı öykülerim iki öykü seçkisinde yer alarak yayımlandı. Fantastik bir kurguya sahip olan "Zamansız" adlı ilk romanım 2018 yılında yayınlandı. 2014 yılından beri Abu Dabi'de yaşıyorum. Dijital medyada yazılar yazmaya devam ederken, yabancılara Türkçe öğretmenliği yapıyorum.