Tüketim Çağına Bakış

Dünya, insan için var olduğu andan itibaren, insanın insanla ve insanın doğayla olan mücadelesi günümüze dek sürdü. Geçen onlarca asrın içinden en vahimi, şüphesiz içinde bulunduğumuz tüketim yüzyılıdır.

Tüketim Çağına Bakış Başlangıçta ‘toplayıcı toplum’ tipi gelişti ve insanlar doğada bulduklarını tükettiler. Daha sonra avcılığın da eklenmesiyle avcı-toplayıcı toplumlar meydana geldi. Böylece insanlık doğayı sömürmeye ve tüketmeye başladı. Yerleşik hayata geçmek, yazının icadı, teknolojik ilerlemeler ve bunlar gibi tarihin değişik evrelerinde yaşanan değişimler, yaşam formlarını yakından etkileyerek günümüz bilgi toplumunun oluşmasına zemin hazırladı. Bilişim teknolojilerinin son yirmi yıldaki muazzam gelişimiyle birlikte, gündelik hayatın içinde sıkça konuşulan tüketim, bencillik, sanal yaşam, yabancılaşma vb. kelimeler de yeni anlamlar kazanarak dilimizde yer aldı. Yüzyılın icat edilmiş en tehlikeli virüsü; tüketim, gitgide karmaşıklaşan, günümüzde ‘yaşam denklemi’nin de anahtar kelimesidir, bu yüzden ayrıca incelenmeye değer.

Avcı-toplayıcı toplumların, yerleşik hayata geçtikten sonra tarım toplumuna dönüşümüyle birlikte, sömürü-tüketim modeli de değişti ve insanlar toprağı kontrol etmeyi öğrendiler. Orta çağa kadar bir zenginlik göstergesi olarak kabul edilen toprak, aynı zamanda güce de kaynaklık etti ve toplumsal sınıfların oluşmasını sağlayarak, insanlar arasındaki mali uçurumun istemsiz mimarı oldu. İmparatorluk ve krallıkların dünyasında yüzlerce yıl süren toprağa egemen olma çabaları, milyarlarca insanın savaş vb. sebeplerle ölümüne yol açtı. Bu makro olaylar ve üstün gelme amacı itici güç olarak, teknolojik gelişmeleri tetikledi. Batı’da aydınlanma çağının paralelinde, özellikle 18. yüzyılda teknolojide elde edilen kazanımlar, dünyanın durağan seyrini köklü değişimlere uğratarak, bir dizi küresel olayın fitilini ateşledi. Üretimde buhar gücünün kullanımıyla başlayan sanayi devrimi, beraberinde makineleşmeyi, bu da kentleşmeyi ve sanayi toplumunu getirdi.


Fordist üretim ve kapitalizm

Değişen üretim biçimi geleneksel -pre-modern- toplumlarda olduğu gibi, kendine yeteni üretip; ürettiğini tüketmek yerine, artı değer kavramını türeterek, gerekli-zorunlu olandan daha fazlasının üretilmesi şeklini aldı. Onlarca işçinin, aylar içinde yaptığı bir iş, makineler sayesinde birkaç saat ya da birkaç günde bitirilebildi. Böylece sanayileşen devletlerin kaçınılmaz yükselişi de başlamış oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, ABD’de Henry Ford öncülüğünde uygulanan ve literatüre Fordist Üretim Biçimi olarak geçen; üretim bandının kullanımı yoluyla, kitle üretimi ve kitle tüketimi üzerine kurulmuş yeni üretim biçimi sayesinde toplumlar kapitalizm kavramıyla tanıştı. Kıt çeşitli ürünlerin, çok sayıda üretilmesi temelinde, arz-talep denklemi üzerine kurulan kapitalizm, üretilen ürün için talep yaratmak yoluyla, yarattığı talebi karşılayarak dünya geneline nüfuz etti. Böylece tüketim toplumu kavramının içi dolduruldu. Zaman içerisinde talepte yaşanan değişiklik, bilimsel çevrelerde Fordizm’in ve kapitalizmin buhranı olarak yankı buldu, çünkü Fordist üretim biçimi az çeşitlilikle, çok sayıda üretim mantığı üzerine kurulmuştu. Bu değişim, süregelen üretim modelini, çok çeşidin gereken miktarda üretilmesi yönünde etkiledi ve tüketim alışkanlığıyla birlikte üretim şeklini de değiştirerek, post-fordist üretim biçimini doğurdu. Bazılarına göre kapitalizmin buhranı olarak adlandırılan şey, aslında kapitalizmin kendini yenilemesiydi.

Dünya: Küresel köy

Önceleri radyonun cezp ettiği insan aklı, sesi görüntüyle birleştirmenin yolunu televizyonla bulmuş, kitle iletişim araçları on yıllarca kapitalizmin en etkin enstrümanı olmuştu. Son yirmi yılda bilişim teknolojileri, bilgisayar ve mobil teknoloji temelli gelişmeler ile birlikte küresel güçlerin iştahını kabartan yeni bir pazar oluşturmanın yanında, sanayi toplumunu tahtından ederek bilgi toplumunun hükümranlığını başlattı. Endüstri toplumunun emek özneli portresi yerine, bilginin bir meta gibi alınıp-satıldığı bu saltanat, hayatı kolaylaştırmakla kalmayıp anlık iletişime imkân vermesiyle, Marshall McLuhan’ın deyimiyle dünyayı küresel bir köye çevirdi.

İletişimde açılan çığır, toplumlar arası etkileşim adına faydalı olduğu kadar, kapitalist ekonomiye belki de tarihi boyunca hiç elde edemediği imkânlar sundu. Ekonomi başta olmak üzere, kültür ve yaşamın diğer alanlarında, toplumlara dayatılan tek tiplilik günümüzde bölgesellikten çıkarak, küresel boyutlara ulaştı. Teknolojinin adeta bir kara kedi gibi girip dolaştığı evlerde, endüstri devriminin kalıntısı olan çekirdek aile yapısı da sanki mutasyona uğramakta ve bireysellik üzerinde yükselen bilgi toplumu, toplumsal dinamikleri de çökerterek milletlerin yaşamında onulmaz yaralar açmaktadır. İşte! Günümüz toplumu, tüm bu tarihsel süreçlerin bir ürünüdür.


Bir nevi, geçmişin bugüne miras bıraktığı kadim mücadele, dur durak bilmeden insanlarla birlikte tüm gezegeni erozyona uğratıyor. Ne trajikomik ki son yıllarda devletler düzeyinde yapılan görüşmelerde küresel ısınma çığırtkanlığı yapanlar, buna sebep olan ülkelerin temsilcilerinden başkası değil. Doğayı kontrol etme çabası bugün, dünya ile sınırlı kalmayarak evrene taştı. Uzayda yapılan araştırmalar adeta, insanoğlunun doymak bilmeyen aç gözlülüğünün bir abidesi gibi, tarih sahnesinde yükselmeye devam ediyor.

Tüketim, kapitalist devletlerin can damarı ve bireylere dayattığı nihayetsiz vergidir.

Tüketim Çağına Bakış - İndigo Dergisi

Eski Yunan uygarlığında, çalışmanın kölelere özgü bir görev olduğu düşünülürdü. Bugün kapitalist ekonominin dikte ettiği ve artık kemikleşen para karşılığı yaşam düzeni, Orta çağda doğup, endüstri toplumunda serpilen bir çeşit kölelik düzeninden başka ne olabilir? Küresel çapta kurulan ve insanı makineleştiren bu sistem, daha çok gelişmiş devletlerin etrafında oluşturulan bir refah çemberine dünyadaki cenneti inşa ederken, az gelişmiş ve gelişmemiş ülkeleri cehenneme mahkum ediyor. Sanırım günümüz insanı geç de olsa, dünden bugüne miras kalan yanlışları fark etmeye başladı da pre-modern toplumlara dönüş olasılığını masaya yatırdı. Az sayıda da olsa buna çabalayan insanların varlığı umut verici. Meksika’da bir grup insanın oluşturduğu Arco Santi isimli proje bu çalışmalara örnek olabilir. İnsanlık için Mekanizm’den bağımsız, var oluşun özünde bir yaşam umudu ve Çiçero’nun şu anlamlı sözüyle, esenlik diliyorum.

Her kim ki emeğini para karşılığında verirse kendini satmış ve köle durumuna düşmüş olur.


Kaya Gazı: Enerji Savaşının Yeni Silahı


Bahattin Yavuz
O, gaz lambasının sıska ışığıyla aydınlanan kitapların sihirli dünyasında bir seyyahtır. Ruh ırmağından arıttığı sözleri kağıda işleyen bir nakkaş ve kusursuzluk için ruhuna çekiç vuran bir heykeltıraştır.