100 Yıl Sonra Ermeni Sorunu

Dünya’nın kuruluşundan günümüze kadar, çok az olay tüm dünyanın dikkatini çekmiştir. 100’üncü yılına giren, Ermeni Sorunu bunlardan biridir. Nüfus mübadelesi ile başlayan etno-politik Türk-Ermeni çatışması sadece tarihi, dinsel, nüfus ve psiko-kültürel faktörlere dayalı kalmamıştır. Günümüzde 1915 Olayları, farklı devletlerin, dini kuruluşların ve uluslararası ya da ulusal örgütlerin de dahil olması sonucunda birleşik krizler süreci ortaya çıkmıştır. Ermeni Olayları henüz bir çözüme ulaşmamış ve önemini korumaya devam etmektedir.

ermeni soykırımı iddiası

Köklü bir tarihe sahip olmalarına rağmen, hiçbir dönemde etkin güç olamayan Ermeniler, Bizans, Selçuklular gibi devletlerin egemenlikleri altında yaşamışlar ve sadece Türklerin egemenliğinde rahat etmişlerdir. Özellikle Osmanlı egemenliğinde rahat eden Ermeniler, Osmanlı Devleti’nde önemli görevler de almışlardır. Ancak Fransız İhtilali, onun getirdiği akımlar ve Osmanlı topraklarında emelleri olan büyük güçlerin baskısıyla birlikte, bağımsız bir devlet olmak için isyan etmişler ve bu durum, hala devam eden Ermeni Sorunu’na neden olmuştur.1

Millet-i Sadıka’dan Abdülhamit’e Suikast’e

Osmanlı Devleti çok uluslu ve çok dinli bir imparatorluktu. Farklı din ve etnik kökenden olan vatandaşlarına karşı hoşgörü politikası benimsemiş. Onlara hayat, özgürlük ve mülkiyet güvenliği, sosyal, eğitim ve dil serbestliği ve ekonomik refah sağlayarak, ülkedeki barış ve huzur ortamını sağlamıştır. Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli etnik gruplarından biri olmuş ve ayrılıkçı-ulusçu taleplerde bulunmadıkları uzun yıllar boyunca millet sınıflandırılması içinde geniş dini ve sosyal hürriyetlerden büyük ölçüde sorunsuz bir şekilde yararlanmışlardır.


Osmanlı Devleti’nin dağılış ve çöküş süreci, kendi içinde barındırdığı ulusların bağımsızlık ve devletlerini kuruluş süreci olmuştur. Fransız Devrimi’nin milliyetçilik akımı, Osmanlı sınırlarında yaşayan müslüman olmayan halklar arasında yayılmıştır. Uzun yıllar, devletle ilgili bir sorun yaşamayan uluslar kendi devletlerini kurmak istemiştir. İlk olarak Edine Antlaşması ile Yunanistan bağımsızlığını ilan etmiştir. Bağımsızlık isyanları, yıkılışa kadar devam etmiştir. Bu isyanların temel nedeni sadece milliyetçilik akımı değildir. Osmanlı Devleti’nin zayıflaması ve diğer ülkelerin, Osmanlı toprakları üzerinde hakim olma arzularıdır. Osmanlı devletinin parçalanması sürecinde İngiltere ve Rusya’nın kendi emelleri için başvurdukları bir yol, Osmanlı sınırları içinde barış içinde yaşamış olan Ermenilerin bağımsızlık vaadiyle kışkırtılmasıdır.4

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı’nın ağır yenilgisi ile sonuçlanmış ve Türkler, 500 yıldan beri yaşadıkları Rumeli topraklarından vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Osmanlı tarafında olmasına rağmen Ermeni Patrikhanesi Rusya’yı tebrik etmiştir. Kendilerine bağımsız Ermenistan devletinin kurulmasını talep etmişlerdir. 93 Harbi’nin sonucunda Ermeniler için üç önemli sonuç ortaya çıkmıştır. Ermeni siyasi partileri kurulmuş. 1889-1909 Yılları arasındaki ilk Ermeni isyanları yaşanmış. Bu isyanları, Rusya ve İngiltere’nin destekleyerek Ermenilere kurdurduğu, Ermeni terör örgütleri yapmıştır. O dönemdeki en önemli eylem girişimi, 21 Temmuz 1905’te Padişah Abdülhamit’e başarısızlıkla sonuçlanan Yıldız suikastidir. Sadık millet olarak adlandırılan Ermeniler için padişaha bağlılık, patrikhaneye bağlı olmakla aynı anlamdaydı. Ancak padişaha suikast düzenleyerek bu sadakatten vazgeçtiklerini göstermişlerdir.

I. Dünya Savaşı ve Ermeni Olayları

Birinci Dünya Savaşı daha önce benzeri yaşanmamış bir felakettir. En az 16 milyon insan hayatını kaybetmiş, 20 milyon kişi yaralanmıştır. Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Rus İmparatorlukları çökmüş; sınırlar önemli ölçüde değişmiş ve geniş ölçekte insan göçleri yaşanmıştır.5

14 Kasım 1914 tarihinde, Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na katılmıştır. Bu durumu bir fırsat olarak gören Osmanlı vatandaşı Ermeniler, hem savaş öncesi hem savaş sonrasında gönüllü olarak Rus ordusuna kayıt olmuşlardır. Pek çok çete kurarak, Anadolu’da isyanlar çıkarmış ve Türk köylerine de baskınlar düzenlemişlerdir. Osmanlı Hükümeti, Ermeni hareketlerini önlemek amacı ile 24 Nisan 1915’te bir genelge yayınlamış, buna göre, Hınçak, Taflnak ve benzer Ermeni komitelerinin kapatılmasına, evraklarına el konulmasına, zararlı faaliyetlerde bulunan komite liderlerinin tutuklanmasına karar verilmiş, ancak bu genelge yeterli olmamıştır. Bu nedenle Enver Paşa, 2 Mayıs 1915’te Talat Paşa’ya bir telgraf yollamış ve burada Ermenilerin, Rusya’ya ya da Anadolu’nun çeşitli yerlerini dağıltılmasını önermiştir. Ancak Talat Paşa, Ermenileri ülke dışına yollamamış ve bugünkü Suriye’ye sevk etmiştir. Sevk ve iskan için kanun çıkartılmıştır. Buna göre, Ermenilerin taşınabilir mallarını yanlarında götürmesi, gidecekleri yerlerde yeni köyler kurularak her aileye tarım alanı, ev ve iş sağlanacağı teminatı verilmiştir.

Osmanlı sınırları içinde yaşayan tüm Ermeni vatandaşlar sevke tabi tutulmamış sadece devlete isyan eden ve tehdit oluşturanlar zorunlu göç ettirilmiştir. İstanbul, Edirne ve Aydın’da yaşayan Ermeniler ile Rusya’nın işgal ettiği bölgelerde yaşayanlara devlet dokunmamıştır. Sevk sırasında Ermenilerin can güvenliği, sağlık ve yaşam ihtiyaçları sağlanmış olmasına rağmen yolların bozukluğu, salgın hastalıklar, hava koşulları, Kürt ve Arap aşiretlerinin bazı saldırıları ile Ermenilerin de bu sırada küçük isyanlar çıkarması sonucunda çok sayıda insan hayatını kaybetmiştir. Sevk, 1917’de sona ermiştir.

Kaç Ermeni öldü/öldürüldü?

Ermeni – Türk çatışmasındaki en büyük sorun, günümüzde üzerinden yıllar geçmesine rağmen halen, ölen insan sayısı kesinleştirilemiştir. Bu trajedinin sonucunda ölen insan sayısından ziyade yaşanılan acının iyileştirilmesinin daha önemli olması beklenirken, uluslararası alanda ölen insan sayısı daha önemlidir.

Ölen ve öldürülen insanlar birbirinden ayrılmalıdır. O dönemde yaşanan ölümlerin çoğu, salgın hastalıktan kaynaklanmaktadır. Savaş sonrasında, Rusya’ya kaçan ve kaybolan çok Ermeni olmuştur. Ancak ölen Ermeni sayısı günümüzde devam eden sorunlardan biri ve kesin bir rakama ulaşılamamıştır. Bununla ilgili pek çok farklı kaynak ve belge gösterilmiş olmasına rağmen o dönem Paris Barış Konferansı’na katılan Ermeni Heyeti, bu rakamı 2.250.00 olarak açıklamış. Günümüzde bu konuyu çalışan Yusuf Halaçoğlu ise 110.000 rakamını vermiştir. Rakamlar değişken olsa da, tarih değiştirilemeyecektir.

Osmanlı Devleti bu sorunu çözmek amacıyla mahkameler kurmuştur. Ermenilere karşı kötü muamale yapan ya da onları öldürenlere hapis cezası, ölüm ya da sürgüne yollayarak cezalandırmıştır. Ancak bu mahkameler İngiltere’ye göre güvenilir olmadığı gerekçeşi ile kapatılmıştır.

Burada çatışmanın, azınlık ve çoğunluk boyutu önemlidir. Ermenistan’ı kurma idealindeki Ermeniler tehcir esnasında ölen kişi sayısını öne sürerek, Doğu Anadolu’da vatan kurma hedefindeydi. Lozan Antlaşması sırasında Ermeniler ve Türkler arasında da bu mesele gündeme gelmiş; antlaşma sonucunda, Doğu Anadolu bölgesi Türkiye’nin sınırları içinde yer almıştır.

Lozan Antlaşması, azınlıkların belirleyicisi olmuştur. Türkiye Ermenisi için Lozan nedir? Aslında Türkiye’de yurttaşın sahip olduğu hakların azınlıklara da tanınacağının garanti maddeleridir. Ayrıcalıklı bir durum yoktur.


1915 Soykırım mı? Değil mi?

Soykırım tanımı, 9 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler tarafından Soykırım Suçu’nun Önlenmesi ve Cezalandırılması, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi 2. maddesinde tanımlanmıştır. Bu tanımlama Yahudi Soykırımı örnek alınarak yapılmıştır:

Madde 2- Bu sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi birisi soykırım suçunu oluşturur.

a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;
b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarının değiştirilmesi,
d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbir alınması;
e) Gruba mensup çocukların zorla bir başka gruba nakledilmesi.6

1915 yılında Ermeniler, sözleşme maddesininde belirtilmiş olduğu üzere, öldürülmüş, kendilerine bedensel ve zihinsel zarar verilmiştir. Bunlara dayanarak Ermeniler suçlamalarına devam etmişlerdir. Sevk sırasında çocukları ile birlikte başka bir yere nakledilmiş ancak başka bir gruba nakledilmemişlerdir. Ancak bunların hiçbiri soykırım suçunun gerçekleştirildiğine dair kanıt oluşturamaz. Tehcir; ulusal, etnik veya dinsel bir grubu ortadan kaldırma amacıyla yapılmamıştır.

BM sözleşmesinde ayrıntılı olarak açıklanan bu suçun “jus cogens” yani milletlerarası hukukun emredici bir normu olarak kabulü ise 1950’li yılların ortalarında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla soykırımın uluslararası bir suç olarak kabulü ve jus cogens haline dönüşmesiyle, sözleşmeye taraf olmayan devletleri de sözleşme bağlar hale gelmiştir. Sözleşmeye bakıldığında, soykırım suçunun manevi unsuru olan kast ve maddi unsuru olan ve 5 madde halinde sayılan fiillerden oluşmaktadır. Sözleşmenin 2. maddesinde “ortadan kaldırmak amacıyla” ibaresi özel bir kastın arandığına işaret etmektedir. Sözleşmenin en önemli özelliklerinden biri, soykırım suçunun oluşması için soykırım fiillerinden ancak 4 gruptan birini yok etme (ulusal, etnik, ırksal veya dinsel) iradesiyle işlenmesi gereğidir. Grup olarak yok etme ifadesi “özel kasıt” şeklinde olmak zorundadır.7

BM Sözleşmesi’ne göre bir diğer önemli madde ise, soykırım suçunu bir devletin uygulamış olmaması ve soykırım kararını veren kişinin suçlu olmasıdır. Bu maddenin sözleşmeye eklenmesindeki temel neden, bir devletin suçlu olarak ilan edilmesinin başka sorunlara ve çatışmalara yol açmasıdır. Bu duruma örnek olarak Almanya, II. Dünya Savaşı’nda Yahudi Katliamı’nı gerçekleştirmesi sonucunda diğer devletler tarafından savaş sonunda cezalandırılmış ancak Almanya’da da Yahudileri seven ve koruyan Almanların olması gösterilebilir. Sözleşme, 1951’den itibaren yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten önce gerçekleşen hiçbir olayda sözleşme geçerli değildir. Bu iki madde sonucunda Türkiye ve Osmanlı Devleti, soykırım suçundan dolayı suçlanamaz.

Ermenistan Deomokratik Cumhuriyeti ve Gerçekler

Rusya’ya ilhak etmek Ermeniler için her açıdan karlı olacaktır, çünkü ancak bu ülkede yüksek mevki ve hatrı sayılır servet elde etmişlerdir. Yalnızca Rusya, Ermeniler’e tam bir özgürlük sunmaktadır. 7

1918’de kurulan Ermenistan, Sevres Antlaşması ve Wilson’un sınırları sadece sözde nüfus çoğunluğunu esas alarak belirlemesinden sonra, Sykes-Picot’ta Rusya’ya verilen topraklarda kurulmuştur. 1915’te yaşanılanlara karşılık Batı devletlerinin tepkisi sonucu kurulduğu düşünülen Ermenistan Devleti’nin temelinde 1917’de komünist devrim sonrasında Rusya’dan yayılması ve Batı devletleri tampon devlet kurarak buna engel olmak istemiştir. 1915 Olaylarına tepki olarak kurulmuş olsaydı, 1916’da Sykes-Picot’ta kurulmuş olurdu. Sykes-Picot esasında Rusya, İngiltere ve Fransa’nın sadece kendi çıkarlarının sonucu olmuştur.

1920’de Gümrü Antlaşması, Türkiye ve Ermenistan arasında imzalanmış ve sınır çizilmiştir. Ancak Ermenistan’ın Rusya’ya dahil olması nedeni ile 1921’de Moskova ve Kars Antlaşmaları imzalanmış. Günümüz Ermenistan – Türk sınırı çizilmiştir.

1921 ve 1927 yılları arasında Ermeni Terörü yeniden canlanmıştır. Bunun temel nedeni, Ermenilerin yeniden sadece bir azınlık olması ve devletlerini kaybetmesidir. Bu dönem yaşanılan terör olayları, bağımsızlık amaçlı değil sadece intikam amaçlı olmuştur.

Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti’nin ilk Başbakanı olan dönemin Ermeni lideri Kaçaznuni, 1923’te yaptığı bir konuşmada şunları ifade etmiştir: “1914 yılının sonbaharında Ermeni gönüllü komitacıları Türklere karşı birlik oldular ve savaştılar… Savaşın, Müttefiklerin tam ve kesin zaferiyle sonuçlanacağından şüphemiz yoktu… Türkiye, yenilecek ve parçalanacaktı….”8

Bağımsızlık mücadelesi veren Ermeniler, Rus etkisinde değişimler yaşamış ve kendi millet kimliklerini 1945’e kadar unutmuşlardı. O dönem SSCB olan Rusya, Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı Ermeniler ve Gürcüler adına talep etmiş, Diaspora’dan da Ermenileri, Ermenistan olarak hayal edilen topraklara yerleştirmesini talep etmiştir. Rusya bu politika uğruna, milliyetçiliği Ermenilere yeniden hatırlatmış ve soykırıma dair tanıtımlara başlamıştır. 1965’te ilk kez Sözde Soykırım‘ın 50. yıl dönümü kutlanmış ve 1957’de ise Sözde Soykırım Anıtı yapılmıştır. 50 Yıl boyunca hiç kutlamadıkları ve anmadıkları 1915 olaylarını bir anda tanımlamaları ve bunun bir törene dönüşmüş olması Ermeni’lerin dikkatini çekmemiştir. Sadece Rusya’nın Ermeniler’e tam özgürlük sunduğu tezi bir gerçek, ancak bunun tarih boyunca tek nedeni, Rusya’nın kendi çıkarları olmuştur. Stalin’in ölümünden sonra Rusya bu taleplerinden vazgeçmek zorunda kalmış ve Türkiye ile daha yumuşak bir iletişim kurmuştur.

Dipnotlar:

1 Ekrem Yaşar Akçay, Ermeni Sorunun Tarihsel Gelişimi ve Son Ermeni Açılımı, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Elektronik Dergis, Sayı 4, Haziran 2011
2 Laçiner, Sedat, Ermeni Sorunu,Diaspora ve Türk Dış Politikası,Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Yayınları, Ankara, Kasım 2008, s. 4
3 Paçaman,Recep,Dünden Bugüne Fener Rum Patrikhanesi, https://www.academia.edu/5562733/Dunden_Bugune_Fener_Rum_Ortodoks_Patrikhanesi
Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü- Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir Deneme, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1993, s.256
5 1915 Olayları ve Türk Ermeni-Uyuşmazlığı, AVRASYA İncelemeleri Merkezi, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı -Temel Dış Politika Konuları , http://www.mfa.gov.tr/data/DISPOLITIKA/brosur-tr.pdf
6 Soykırım Suçunun Önlenmesine ve İşlenmesine İlişkin Sözleşme,Türkiye Büyük Millet Meclisi, http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/33-36.pdf
A. Tcherep Spiridovitch, Türksüz Avrupa, Çeviren: Atilla Ataman, İstanbul, Pınar Yayınları, s.121
1915 Olayları ve Türk- Ermeni Uyuşmazlığı, http://www.mfa.gov.tr/1915-olaylari-ve-turk_ermeni-uyusmazligi-genel-bakis.tr.mfa


KAYNAKÇALAR:

  1. Ekrem Yaşar Akçay, Ermeni Sorunun Tarihsel Gelişimi ve Son Ermeni Açılımı, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Elektronik Dergis, Sayı 4, Haziran 2011
  2. Laçiner, Sedat, Ermeni Sorunu,Diaspora ve Türk Dış Politikası,Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Yayınları, Ankara, Kasım 2008
  3. Tcherep Spiridovitch, Türksüz Avrupa, Çeviren: Atilla Ataman, İstanbul, Pınar Yayınları
  4.  Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü- Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir Deneme, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1993
  5. Şenol Kantarcı, Tarih ve Uluslararası İlişkiler Boyutuyla Ermeni Dosyası, Ankara, Lalezer Yayın, 2007
  6.  Hikmet Özdemir, Arnold Toybee’un Ermeni Sorununa Bakışı,Ankara, Türkiye Bilimler Akademisi Forumu, 2005
  7.  Baskın Oran, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeleri Yorumlar Cilt 1: 1919-1980, İstanbul, İletişim Yayınları, 2009
  8.  Baskın Oran, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeleri Yorumlar Cilt 2: 1980-2001, İstanbul, İletişim Yayınları, 2009
  9.  Aybars Görgülü, Alexander Iskandaryan ve Sergey Mınasyan, Türkiye- Ermenistan Diyalog Serisi: Yakınlaşma Sürecini İncelemek,TESEV Yayınları, 2010
  10. Hikmet Özdemir, Kemal Çicek, Ömer Turan, Ramazan Çolak, Yusuf Halaçoğlu, Ermeniler: Sürgün ve Göç, Ankara,Türk Tarih Kurumu, 2005
  11.  Berna Türkdoğan, Türk-Ermeni İlişkileri( Tehcirden Günümüze), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara,Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006
  12. https://www.academia.edu/1503876/SSCB_Sonrasi_Donemde_Turkiye-Ermenistan_Iliskiler

100 Yıl Sonra Ermeni Sorunu | 2. Bölüm


Merve Gülçin Güleç
"Biliyorum, içerilerde bir yerlerdesin..." Her insanın en derininde kendi sesi vardır. Güzele giden yol, insanın kendi iç sesindedir. Ve herkesin iç sesini duyabilmek için sessizliğe ihtiyacı vardır. Ben sessizliği yazarken duyuyorum...