Beni hicvetme kendim yaparım

Şairdi, cesurdu, zengindi; sefil bir hayat sürdü. Gerici ve yobaz takımıyla mücadelesi hiç bitmedi. Cumhuriyet döneminin en ünlü hiciv üstadı olarak yerini daima korudu.

neyzen tevfik

Farsça, Arapça ve Osmanlıca bilirdi, Mezar taşı okumak dışında çok önemli işlerde kullandı:

Şairlik etti.


Düzenli, düzensiz sövdü. Sövmenin insanın kimyasına iyi geldiğini söyledi.

Sövdü,

Telefonda “bu milletin … koyacağız” diyen gibi değil, asla!

Istıraba, yokluğa ve haksızlığa daima sövdü.

*

Cesurdu,

Osmanlı İmparatoru Abdülhamit’i eleştirdiği için 7 yıl başka ülkede sürgün yaşadı.

Valiyi sevmeyenlerin O‘na mal ettikleri dizelerden dolayı maaşı kesildi.

Alkollü geldiği için Mevlevihane‘den;

Gerici hocalardan olan kayınpederini eleştirdiği için karısından,

Her gün yoksullara dağıttığı için bir ömür boyu para‘dan,

Oldu.

*

Sefil bir hayat sürmesine rağmen öldüğünde çok zengin olduğu anlaşıldı.

Vali hasta yatağından kalkıp gelmişti.

Kalburüstü memur sınıfının alayı;

Profesörü, şairi, romancısı,

En çok da işsiz güçsüzü.

Millet misliyle aktı.

Tabutuna birlikte omuz verdiler. Tüm zenginliği işte bu Halktı.

*

Hayatı hep garipti,

Çocukluğu da çok zor geçti.

1800’lerin son çeyreğiydi ve şehir meydanından geçerlerken kazıklar ve cesetler gördü; gözleri yuvasından fırladı.

Babası o feci manzaradan kaçırmak için telaşla bir demirci dükkânına soktu O‘nu.

Yaşadıklarını yıllar sonra şöyle anlattı:

Eve dinmeyen titremeler içinde getirildim ve birçok korku ilacından geçirildim..

Küçük bedeni yenik düştü, korku ve titremeleri sonucunda Sara Hastası oldu. Akıl tahtasının bir çivisini o demirci dükkanında düşürmüştü.

Çocukluğu ve gençliğinde sık sık nüksetti Sara nöbetleri, bırakmadı yakasını.

*


İzmir İdadi mektebine kayıt oldu, bayılmaları artınca babasına iade ettiler.

Teslim olmadı yine de.

Doktoru Pepo, çocuk neye merak sarıyorsa onu yapsın yazmıştı reçeteye. Öyle de oldu.

Musiki dersleri ve eğitim için Mevlevihane’nin yolunu tuttu. Önce İzmir sonra İstanbul, 7 yıl da Mısır’da sürgün yaşadı.

Filozof oldu.

O kadar ki:

Mesnevi‘yi en iyi tercüme eden Abdülbaki Gölpınarlı, çevirimde hata var mı diye ilk O‘na götürdü.

Hatalı yerlerin altını itinayla çizdi ve tercüme buna göre düzeltilip basıldı. O sırada tımarhanede yaşıyordu.

*

Aynı tımarhanede hayatı kaymak üzere olan bir genç, onu tanıdıktan sonra evine dönmeyeceğini, tımarhanede sürekli kalmak istediğini söyledi. Doktorlar gence müsaade etmedi. Genç, Biraz edebiyat bilgim ve zevkim varsa O’na borçluyum dedi. Bir resmini yaptı O‘nun teşekkür için. Altına Fikret Mualla yazarak imzaladı.

Yakın arkadaşı Bana ney çalmayı öğret ben de sana Fransızca dedi.

O‘nu Fransızca konuşurken gören olmasa da,

Mehmet Akif Ersoy ney çalmayı ondan öğrendi.

Meyhanelerin tümü O‘nu tanırdı, en samimi arkadaşlarını sokakta yatan evsizlerden seçti.

Hiçliği kendine felsefe edindi.

Gerici ve yobaz takımıyla mücadelesi hiç bitmedi.

*

İşi sanattı.

Ney üfledi,

Şiir yazdı.

Neyzen Tevfik Kolaylı 73 yıllık ömrünü insanlığa ve sanata adadı.

Cumhuriyet döneminin en ünlü hiciv üstadı olarak yerini daima korudu.

Bugün;

Hiciv sanatında O olmak mümkün olmasa da biraz olsun yol almak, ortalama bir alaycı olmak da zorlaştı. Hicvi kendine meslek edinen yazar neredeyse kalmadı. Bunda hicve kızması gereken tarafla hicvi yapanın bizzat kendisi olmasının etkisi büyüktü.

Bakınız, trafoya kedi girdi.

***

Mebus adaylarını seçtiler, birçoğunun değiştiği müjdelendi;

Yeni ses, yeni Türkiye, yeni alkış kabilinden sözlerle 2015 seçimleri heyecanlı geçeceğe benziyor.

Televizyona bakınca durum böyle,

Neyzen’e bakınca yumruk aynı.

Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti,


Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti!

Huzur içinde uyu Neyzen.

Rakı nasıl içilir? Rakı şişesinde balık olsam!