Çıkar için dönen kişilikler

Fikir değişikliği konusunda kesin yargılarım yoktur benim. Yaşam boyu kişinin değişen fikirleri olabilir; bunu kabul edebilirim. Ancak bu fikirlerin değişiminde etkili olan; bir çıkar ya da pastadan pay alma hırsı ise; bu konuda kesin ve kesin başka düşüncelerim olur benim.

Çıkar için dönen kişilikler

Çıkar için dönen kişilikler

Kişinin aile yapısı, coğrafi koşullar, okuduğu kitaplar, takip ettiği yayın organları ve paylaşımda bulunduğu insanlar; kişiliğinin oturmasına etki etmektedir. Ancak siz otuzlu yaşlara gelmiş ve hala dönence gibi fır dönüyorsanız, burada bir sorun var demektir. Bu sorunun kişilikte var olan bir sorun olduğunu sanırım söylememe gerek bile yok!

İçinde bulunduğumuz gizli oligarşik sistemde, akşam haberlerini süsleyen ünlülerin olması kadar doğal bir şey yok diye düşünmekteyim. Yaşam boyu savundukları doğruları kocaman bir silgi ile silip, kendilerinin bile inanmadığı övgü dolu cümleler ile karşımıza çıkmaları, hep bu gizli oligarşik düzen nedeniyle! Bu insanların, çıkar uğruna dillerinde beliren değişik cümlelerin, ruhlarında da aynı ölçüde değişim gösterdiğine inanmıyorum/inanamıyorum. Maskelerini takıp karşımıza çıktıkları andaki cesaretlerine de hayran kalmaktan kendimi alamadığımı belirtmeliyim. Bu maskeleri saymakta yorulan ben, bundan sonrakileri saymayacağımı da söylemeliyim!


maske çıkar amaç

Tehlike büyük… Zaten büyüktü!

Fır dönen birçok ünlü ile süslenen haber programları, içinde bulunduğumuz trajedinin ufak birer tebessümü olmaktan öteye gidemiyor gözümde. Gülüyorum ancak sonra farkına varıyorum. Tehlike büyük… Zaten büyüktü, gün geçtikçe daha da büyük hale gelmekte!

Sonra düşünüyorum. Ve düşünebildiğim için minnettarlık duyuyorum! Ya düşünemeseydim! Ben de anı kurtarmak adına, saçma sapan fikirlerle dolanan bir insan olsaydım. Gerçekleri bilerek, sırf daha iyi bir mevki ve kaliteli yaşam için gerçeklerimden sapsaydım… Bir parça pasta diliminin açlığında, doğruları haykırmaktan vazgeçseydim! Kendimle kavga etseydim ve zamanla ‘hiç’lenseydim! Gücün esiri olup, bugünü kurtarmak adına, kişiliğimi ayaklar altına düşürüp ezilmesine müsaade etseydim! Aman Tanrım!

Bu noktada bir gerçek daha ortaya çıkıyor kanımca. Yıllardır haykırarak söylediğim ve insanları robotlaştıran bir gerçek:

Düşük Kalitede Eğitim!

Eğer insanlara kaliteli ve özgür eğitim sunmazsanız; kendi doğruları olan ve bu doğruları sonuna kadar savunan bireyler yetiştiremezsiniz. Otoritenin manipülasyonunda devinim kazanan ve onun ağzından çıkan her şeye doğru gözüyle bakan uyuşmuş beyinlerden oluşan bir toplulukta, gelişmişlikten ve modernlikten uzak, ‘taş devri!’ zamanlarını yaşamaktan öte geçemezsiniz. Haliyle beklenilen büyük ülke modeli, kendilerine göre büyük, ancak global anlamda bir noktadan bile küçük bir halde ezilmeye mahkum kalır! Bu ezilmenin devamında, bireysel olarak başlayan ‘hiç’lik, toplumsal ‘hiç’likle kocaman bir boşluğa neden olur.


Gün gelir, söylenen sözlerin anlamsızlığı canınızı yakar. Ancak, iş işten geçmiştir. Müdahele etmek vakti, çoktan sizin coğrafyanızı terk etmiştir. Ellerinizi dizlerinize vurup, ağıtlar yakma zamanı gelmiştir sizin için. Ne kadar ağıt yakarsanız yakın, kendi kendinize yaptığınız kötülüğü örtecek bir çıkış bulmak zordur o andan sonra. Zamanında seçilen anı kurtarma seçeneği, geleceği örten bir karanlık olarak çıkar dikilir karşınıza. İş işten geçmiştir çoktan, ne yazık! O zaman, gözyaşlarınızı dökme vaktidir. Kendinizle yüzleşme, kişiliğinizle tekrar karşılaşma vaktidir. Tabii hala var ise!

İşte böyle bir çıkarsal döngüde debelenip duruyoruz yalın ayak. Gördüğümüz haberlere bir gülüyoruz, bir ağlıyoruz. Geldiğimiz noktada, dönence olmuş insanlara bakıp çakır keyf oluyoruz. Dönenlerden çakır keyf olsak da; sarhoş olmuyoruz!

Onların izinde, pirüpak alınlarımızla, değişmeyen kişiliklerimizle, fır dönenlere cesurca meydan okuyoruz!..

Gerçekleri görüyoruz ve haykırmaktan korkmuyoruz.

Var olan kişiliklerimiz ile gerçek dediklerimizi, çıkar uğruna alaşağı etmiyoruz.


Neysek o’yuz, değişmiyoruz!..

Biat edecek olanın bahanesi bitmez!


Sibel İlgör
Yağmurlu bir Nisan gecesinde, umutla doğdu dünyaya... Bilginin asla yeterli olmayacağına inandı hep. Bir adım ötesi mutlaka vardı. Ve o; öteye geçmek için her zaman çabaladı... Gerçeğin ne olduğunu hala arıyor... Edindiği hiçbir gerçek, ona yeterli gelmiyor. Bu noktada; okuyor, yazıyor... Okur yazarlık en baş ilkesi... Ve varoluşunda; okunmadan ve üzerine düşünülmeden yazılan hiçbir cümlenin, güçlü olmayacağını düşünüyor!