Uyanma Çağrısı

Son 15 yıl içinde Türkiye’de yaşanan olumsuzlukları saymakla bitmez. Türkiye halkı; insanca yaşamak, eşitlik, adalet, hak ve hukuk için uykusundan uyanmalı, yerinden kalkmalıdır. Bu bir uyanma çağrısıdır.

uyanma çağrısı, uyanma, çağrı

Farklı şartlarda yaşayan iki insanın yolları tesadüfen bir noktada kesiştiğinde, birbirlerinin farkına varmadan geçip giderler genelde. Kırmızı ışıkta lüks otomobilinin içinde yüksek sesle müzik dinleyen bir kişi ile topladığı atıkları yüklediği iki tekerlekli arabasını çekip giden bir kişi gibi. Yaşanmışlıklar farkındalıkları belirlemektedir. Algıları da yaşanmışlıklar…

Hayatı boyunca elleri bir otomobil direksiyonuna dokunmamış birinin düşünceleri, beklentileri, algıları, farkındalıkları ile hiç yayan yürümemiş ya da hiç toplu taşıma araçlarına binmemiş birininkiler tamamen farklıdır. Bu farklılık, her ikisinin de hayattan beklentilerini etkiler. Bu beklentiler bazen sadece geçip gitmelerine sebep olur. Bazen bir kedere. Bazen bir iğrenmeye, şiddete, umursamazlığa, düşünmemeye, istememeye, yardım etmeye, nefret etmeye…


Tüketim çılgınlığı içinde daha fazla para kazanmaya ve harcamaya yönlendirilen insanlar, lüks mekanlarda bir gecede bir asgari ücret bırakanlar… Diğer tarafta; ay sonunu nasıl getiririm diye hesap yapanlar, semt pazarına gidip birkaç şey alabilmeyi mutluluk sananlar… Kendi dünyası dışına çıkamamış; mahallesine, köyüne, semtine hapsolmuşlar… Bir tarafta hak, hukuk, eşitlik, paylaşımcılık demeden sadece kendi zevki sefaları içinde yaşayan ve gözlerini etraflarında olup bitene kapatanlar… Diğer tarafta, sadece yaşamaya çalışanlar… Tezatların yarattığı bu dünyada gamsız ve kedersiz yaşayanlar ile gün yüzü görmeyenler…

uyanma çağrısı

Bu ortamın sürüp gitmesine çanak tutanlar var bir de. Bir emekçiden, bir maaşlıdan peşin peşin vergi alabilip de, milyonlarca geliri olanlardan alamayanlar. Milletin vergileri ile lüks otomobiller içinde, hatta uçaklarla gezenler. Saraylarda yaşayıp beyaz çay içenler…

Boş boş konuşmaktan, ona buna bağırmaktan, onun bunun yalakalığını yapmaktan başka bir işe yaramayıp bir de rahat içinde yüzenler. Akla gelmez şeytanlıklar peşinde koşanlar, milletin refahı yerine kendilerininkini düşünenler…

Açlıktan, soğuktan ölen bebeklerin, sırtında yavrusunun cansız bedenini karlar üstünde taşıyan babaların, çocuk bayramında yırtık ayakkabı ile gösterilere katılan ilkokul öğrencilerinin, kaderine sadece gözyaşlarıyla karşı durmaya çalışanların, hakları verilmediği için grev yapan işçilere zulüm yapanların, asgari yaşamak için ölen işçilerin, sınıftan kovulan öğretmenlerin, plaza kölelerinin, günde onlarca hasta bakan doktorların, adliyelerden fiziksel şiddetle atılan avukatların, kumpaslarla feda edilen kamu emekçilerinin, işlerinden atılan basın emekçilerinin, taşeron işçilerin, memurların, bağımsız olmayan üniversitelerde öğrenime devam eden öğrencilerin, işsizlerin, engellerinin, fakirlerin yok sayıldığı bir memlekette bunlardan sorumlu olanlar nasıl yaşıyor? Bisikletle mi işe gelip gidiyorlar? Asgari ücretle mi geçiniyorlar? Utanmadan asgari ücrete büyük para mı diyorlar?


Farklı yaşantılara mensup her bir tarafın artık hem kedilerine hem de diğerlerine çok daha dikkatli bakması gerekmektedir. Öyle geçip gitmek zamanı değildir. Durup bakmak, dinlemek, görmek, anlamak ve bir şeyler yapmak zamanıdır. Sistemin içinde kaybolup gitmek, sinmek zamanı değildir. Sisteme karşı çıkmak, sistemin çarklarına çomak sokmak zamanıdır.

4

Son 15 yıl içinde gelir uçurumu toplumun farklı grupları arasında artmıştır. İnşaata bağlı büyüme balonu rantçıların ceplerini doldurmuştur. Borçlandırılan insanlar sistemin kölesi haline getirilmiştir. Binlerce işçi iş başında hayatını kaybetmiştir. Kaybedilen tüm canlar unutulup gitmiştir. Binlerce masum insan haksız yere özgürlüklerinden mahrum bırakılmıştır. İşsizlik artmıştır. Artan işsizliğin önüne geçmektense, kendilerine muhtaç insanlar yaratmak için milyonlarca insan üç kuruşluk yardımlara mahkum edilmiştir.

İşçiye, memura, emekliye simit parası kadar zam reva görülmüştür. Milyonlarca insan açlık sınırının altındaki gelirle yaşamını sürdürme mücadelesi içinde düşünmekten alıkonulmuştur. Toplum parsel parsel parçalanmış, birbirine düşman edilmeye çalışılmıştır. Ne yurtta ne de cihanda, sulhtan eser kalmamıştır. Ağızlar nefret kusmaktadır. Toplum hiç olmadığı bir haleti ruhiyeye sokulmuştur.

İnsanların hayata bakış açısı değiştirilmiş, toplum şiddet üzerinden şekillendirilmiştir. Kadın cinayetleri artmıştır. Tecavüzcüler artmıştır. Kadınları aşağılayıcı, toplumun dışına itmek isteyen söylemler üzerinden siyaset yapılmıştır. Eğitim sistemi ne olduğu belli olmayan bir hale getirilmiştir. Toplumun dinamikleri alt üst edilmiştir. Dini duygular siyasete alet edilmiş, Cuma namazlarında, cami içlerinde, cenaze evlerinde, matem evlerinde miting yapılmıştır.


Bundan nemalananlara dur demek gerekmektedir. Artık, başta ezilenler olmak üzere herkes, bunlara dur demelidir. Toplumsal barışın sağlanması için elini taşın altına koymalıdır. Gelir adaletsizliğini yok etmek, işçi ölümlerine dur demek, insanca yaşamak, eşitlik, adalet, hak ve hukuk için uykusundan uyanmalı, yerinden kalkmalıdır. Düşünmeli ve ne yapabiliyorsa onu yapmalıdır. Hiç olmazsa gidip bir oy atmalıdır.