Çöpe atılan yemekler ve açlıktan ölen çocuklar…

Dünyada bir milyara yakın insan açlık sınırının altında yaşarken, her gün bir milyar dolar değerindeki yenilebilir durumda yiyecek çöpe atılıyor.

Gözden çıkartılmış yiyecekleri toplayarak hazırladıkları yemekleri sokak sofralarında paylaşan “Bombalara Karşı Sofralar” Türkiye’de Friganlık pratiğini benimsemiş birkaç topluluktan biri.

açlık

Ne oldu bize?

Kapitalizm kendi düzenini meşru kılmak ve hakimiyetini sürdürebilmek icin farklı yollarla bize mütemadiyen şu mesajı verir: “Ne kadar harcarsan o kadar değerli ve mutlu olursun.” Halbuki en fazla otuz-kırk yıl öncesinde ne kadar paylaşırsak o kadar mutlu ve huzurlu olur, sade ve basit hayatlarımızla gurur duyardık. Eskimiş kıyafetlerinden utanmayan, israfın her türüne karşı, yediği pahalı yemeğin resmini başkalarıyla paylaşma gereği duymayan, yardımsever, egoları düşük, kompleksiz ama bugünkünden daha mutlu bir toplumduk. Bilimsel çalışmalar da zaten mutluluğun harcamalarımızla ya da sahip olduklarımızla değil, iç huzurumuzla doğru orantılı olduğunu söyler.


Hızla değişen bu kapitalist çağda artık çalışmaya daha çok zaman ve enerji harcıyoruz, çünkü daha çok para kazanmamız gerekiyor. Maaşımızdan kesilen vergiler ise bize hizmet olarak değil, biber gazı, toma suyu ya da pilastik mermi olarak geri dönüyor. İthal ve lüks tüketim mallara kolay ulaşabilmek ne kadar medeni olduğumuzun göstergesi günümüzde. Stresimizi parklarda doğa ile bütünleşerek değil, AVM’lerde kredi kartıyla alış veriş yaparak atıyoruz. Böyle bir ortamda haliyle beslenme alışkanlıkları, sağlık, giyim-kuşam, eğlence ve hatta insan ilişkileri giderek metalaşıyor. Tüm bunların beraberinde getirdiği açgözlülük, onursuz hayatlar, rekabet ve eşitsizlik ise çoktan kanıksandı. Bugün hükümetlerin başarısı ekonomik büyüme ile öçülüyor, hatta bu uğurda yolsuzluk yapmalarına göz yumulabiliniyor.

Ama gene de herşeyin bir dengesi mevcut ki Dünya dönmeye davam ediyor. Kapitalist sistemin yarattɪğɪ materyalizm, ahlaki duyarsızlık ve konformizme karşı paylaşmanın, cömertliğin, sosyal farkındalığın ve özgürlüğün öne çıktığı bir dünyada yaşamak isteyen insanlar da var ülkemizde. “Friganlık” (Friganizm) pirensiplerini benimsemiş İstanbullu “Bombalara Karşı Sofralar” grubu bunlardan birisi.

Karnımızı doyurmak için paraya mecbur muyuz?

Bazılarına fazla gelen, bazılarının ise ulaşamadığı yemek, kapitalist toplumlarda en çok sömürülen olgu. Çünkü bu sistemde insanlar kazançlarının çoğunu yiyeceğe ayırmaya mecbur olduklarını düşünüyor ve satın alırken muhteviyattan ziyade ürünün ambalajına ve markasına para ödediğinin farkına varmıyor. Yani hangi yiyeceğin nasıl ve ne kadar tüketileceğine aslında tüketici değil üretici karar veriyor. Sistemin belirlediği kurallara uymayan ürünler ise doğrudan çöpe gidiyor. Kapitalist sistem de çöpe ayrılanı hakir göstererek insanların mevcut çalışma düzenini meşru görmesini istiyor. Sonuç olarak insanın en temel ihtiyaclarından biri olan yemek yemek, aylık giderlerinin en yüksek kalemlerinden birini oluşturuyor.

Yemek çöp değildir!

israfLokantada gözümüz doymadığı için yiyebileceğimizden fazla ısmarladığımız yemeklerin kalanı, yere düştüğü ya da başka bir yiyecekle karıştığı için yemeğe tiksindiğimiz kek dilimi, ucundan başka birisi ısırdığı için “mundar” muamelesi yaptığımız ekmek, tadı yeterince güzel olmamış dolmalar ya da buzdolabında duran ama son kullanma tarihinin geçtiğini farkettiğimiz ketçap. Hepsinin ortak özelliği; asıl amacı olan insan midesine değil, çöp kutusuna gidecek olmaları. Dünya’daki tonlarca yiyeceğin ortak akibeti bu. Bütün bunlar kişiyi zengin ve değerli gösterip ego tatmin etmekten ve süregiden israfın sorumluluğundan kaçmaktan başka ne işe yarıyor? Yiyeceklerle beraber çöpe attığımız  aynı zamanda para, emek ve zaman değil mi aslında?

Bazen insanın kendini beğenme egosu vicdanının önüne bile geçebiliyor ve komşusunun aç olduğunu bildiği halde artık yemeklerini birbirine karıştırıp çöpe atabiliyor. Halbuki çöpten önce önümüzde başka bir sürü seçenek var: Tabakta artan yemekler ya bir kaba konup ertesi güne saklanabilir, ya da başka herhangi birisiyle paylaşılabilir. Lokantada yiyemediklerimiz paketlenip eve getirilebilir. Bayat ekmekler kullanılarak yapılan yemek tarifleri mevcut. Kuşlar ekmek kırıntılarını çok sever, diğer hayvanlar da yemeğin tadının nahoş olmasına aldırmaz. Sebze ve meyvelerin çekirdek ve kabukları ise toprağa gömüldüğünde ya gübreye ya bitkiye dönüşür. Çöpe atılmaktan kurtulan herşey, genel çöp miktarını küçülteceğinden metan gazı salınımı ve küresel ısınmanın azalmasına katkı sağlar.

Bu arada; Fransa’da yeni çıkan bir yasa ile lokanta ve marketlerin kalan ve ya tarihi geçmiş yiyecekleri çöpe atmaları yasaklandı. Bu yemekler artık yardım kuruluşlarına verilecek.

Çöp politiktir!

Türkiye dahil bir çok ülkede yenilebilir yiyeceklerin üçte biri çöpe giderken, milyonlarca insan karnını çöpten topladığı yiyeceklerle doyuruyor. Bir de mecbur olmadığı halde mevcut politik sistemi protesto etmek için çöp bidonlarına dalan insanlar var (Dumpster divers). Yemek ihtiyacını çöpten karşılayan Friganlar, çoğunluğu zaten ambalajlanmış olan bu yiyecekleri birbirine karışmadan ve bozulmadan çöpten çıkartıp değerlendiriyor. Bilindiği kadarıyla da uyguladıkları bu dietten dolayı hiçbiri hastalık ve ya zehirlenmeye maruz kalmıyor. Zaten “son kullanma tarihi” tabiri İngilizcede ‘best before’ olarak kullanılır. Yani o tarihten önce yense iyi olur anlamına gelir, “sonra yenilirse zehirlenirsiniz” gibi bir mesaj içermez. Ayrıca fast-food ya da hazır yiyeceklerin içine konan koruyucu ya da renklendirici gibi kimyasallar çürümüş yemekten çok daha zararlıdır.

Atık Yemeklerle Sokak Sofraları Kuranlar

Ülkemizde daha önceden Friganlık pirensiplerini uygulayan küçük bazı komün guruplar oluşmuştu ama, Türkiye’de bu düşüncenin en belirgin örneklerini Gezi Parkı’nda ve akabinde Gezi Ruhu’ndan esinlenerek oluşturulan İşgal Evleri’nle görmüştük. Bugün artık sadece friganlık pratiğini uygulayarak yaşayan daha geniş gruplar var ülkemizde. İsmini Amerika’lı  “Food Not Bombs” grubundan alan İstanbullu frigan topluluk “Bombalara Karşı Sofralar“ın (BKS)  tohumları aslında Gezi olaylarından önce atılmıştı ama ilk frigan faaliyetlerini 22 Aralık 2013’te düzenlenen Kent Mitingi’ndeki eylemcilere seyyar frigan yemek dağıtarak gerçekleştirdi. frigan sofra

BKS’nın lokanta ve ya marketlerin artanlarından hazırlayarak  paylaştıkları açık sofralar, ihtiyacı olmayanın ihtiyacı olana verdiği “Takas Pazarları” ve günümüz toplumlarının tüketim, türcülük, ötekileştirme, homofobi, cinsiyetçilik, paranın hükmü ve hiyerarşi gibi adaletsiz uygulamalarını protesto ettikleri sokak faaliyetleri, özellikle Beyoğlu ve Kadıköy’de yaşayanlar için artık  oldukça  olağan etkinlikler.

Yemek pişirmek dışında örgü, otostop, dikiş, geri dönüşüm, bisiklet, işgalevi, takas, tamirat, tarım, müzik, gibi başka frigan faaliyetlerde de faal olan grubun bir lideri yok. BKS herkese açık ve hiyerarşi kurmadan tartışıp karar alıyor. Türcülüğe karşı oldukları ve insanın hayvan üzerindeki tahakkümüne karşı oldukları için de hazırladıkları yemekler vegan. Yemekleri tek kulanımlık pilastik tabak ya da bardak ile değil, evden getirdikleri mutfak malzemelerinde ikram ediyorlar. BKS üyeleri kendilerini destekleyen Beyoğlu’ndaki Teneffüs Sanat & Cafe ve Kadıköy Don Kişot İşgal Evi’nin mutfak ve mekanlarını kullanıyor.

Toplumdaki genel kültür, politik tutum ve zihniyeti kökten değiştirme gibi bir hedefleri olmayan topluluk, eylem tarzı ve faaliyetleriyle aslında çevresindekilere çok derin mesajlar veriyor. Grup üyeleri sadece paylaşarak ve emsal teşkil ederek insanların tüketim alışkanlıklarının değiştirmeyi; mesela satın almak yerine marketlerde bir köşeye atılmış ve satılmayan artıkların (çıkma) alınmasını, mağazalardan değil takas veya bit pazarlarından alış veriş yapılmasını, araba sürmek yerine bisiklet kullanılmasını, araç paylaşım sistemlerinin yaygınlaşmasını ve kira düzenini sorgulayan ve işgal evlerini destekleyen bir algı oluşmasını istiyor. Yemek, ulaşım, soğuktan korunma, barınma gibi temel ihtiyaçlarda paraya olan mecburiyeti alternatif yöntemlere yönelerek azaltmaya çalışan bu “anarşist” topluluk, paranın olmadığı bir dünyada fakirliğin de otomatik olarak ortadan kalkacağına inanıyor.

Frigan düşünceler

“Çöpten yemek yiyenler sadece fakirler ve hayvanlar değildir. Karnımızı doyurmak için ne paraya, ne mesaiye, ne de dilenmeye mecburuz. Savaşın, yoksulluğun, israfın ve doğa katliamının arkasındaki güçleri protesto etmek için yenebilir gıda atıklarını pişiriyoruz. Çünkü yemek ayrıcalık değil, ihtiyaçtır. İsrafa, sömürüye, yoksullaştırmaya karşı dayanışma için herkesi soframıza davet ediyoruz.” Bombalara Karşı Sofralar

not bombs Kapitalist kültürün kölesi olmayı reddeden friganlar, para vermeden yemek yemenin bir bağımlılık veya dilenme değil, verilmeyen hakklarının geri alma olduğunu düşünüyorlar. Ayrıca bir günde çalışarak kazındakları paranın bir sattete çöpten çıkardıkları yemeğin değerinden fazla olmadığını söyleyen grup üyeleri, bu durumda çalışmanın ne kadar anlamsız olduğuna dikkat çekiyor.

Firiganlar israf ve sömürüye olabildiğince az katıldıkları için vicdanen rahat, paylaşıp tüketmedikleri için mutlu, ama etraflarında karşılaştıkları insana ve doğaya duyarsız davranışlardan dolayı oldukça rahatsızlar. Paraya, sisteme ve mülke bağımlı olmadıkları icin özgür, işçilerin köle gibi çalışarak ürettiği ve çalışmalarının maddi karşılığını alamadıkları ürünleri kullanmadıkları için de huzurlular.


Genel anlamda toplumun ataerkil ve homofobik aile dayatmasını kabul etmeyen firiganlar, çekirdek ailelerden oluşan topluma da, “doğ-okula git-askere git-evlen-çalış-çalış-çalış-emekli ol-öl” diyen sisteme de karşılar. Temel olarak gıda tüketimini düşürerek, nükleercilerin “tüketimi karşılama” argümanını çökertebileceklerine de inanıyorlar.

“Çünkü bu boykot biçimi aynı zamanda o gıda için fabrikada harcanan enerjiyi, onun doğada bir türlü kaybolmayan ambalajını, onu öte kıtalardan getirirken uçaklarla, kamyonlarla havaya saçılan zehri de azaltır. Hayvansal ürün talep etmemek, en başta hayvanların özgürlüğünü tanımanın yanı sıra yükselen karbon emisyonu ve ormansızlaşmaya önemli bir darbedir. Dünyadaki tüm karbon emisyonunun %15-20’sinin hayvancılık endüstrisi kaynaklı olduğu BM tespitidir. Ormansızlaşmanın en önemli sebeplerinden birisi, hayvancılık endüstrisinin ihtiyaçlarını karşılasın diye ormanların yerine açılan yeni mısır ve soya tarlalarıdır. Bombalara karşı sofralar çünkü; doğaya, hayvana ve insana uygulanan her türlü tahakküm, şiddet ve sömürüyü reddediyoruz. “Bombalar” derken otoriter tüm yapı, oluşum ve anlayışları kastediyoruz. Yemek Ayrıcalık Değil, İhtiyaçtır!” Bombalara Karşı Sofralar

Yardımlaşma yerine dayanışmayla yemek pişirip beraberce yiyerek, toplumda gizlenen yoksulluğu görünür kılarak ve yoksulluğun sebebi olan AVM kafalı devletleri ifşa ederek savaş karşıtı, anti-otoriter, anti-kapitalist söylemlerini sürdürecek olan “Bombalara Karşı Sofralar” grubu, önümüzdeki günlerde ülkemizdeki diğer sokak hareketleri kadar etkili olacağa benziyor.

Neden Frigan?

The vulture and the girlFotoğraf:  Kevin Carter, Akbaba ve kız çocuğu, 1993

Kapitalizmin hakim olduğu dünyada bir “frigan” olmak kolay değil, ama herkesin tükettiği malın ve ürettiği çöpün miktarını azaltması mümkün. Etik üretimleri satın almak, geri dönüşüm yapmak, poşet yerine kumaş alışveriş torbası kullanmak, organik atıkları toprağa gömmek, gereksiz enerji ve malzeme kullanmamak, yeni almaktansa eski olanı tamir etmek, yiyemediğimiz yemeği hayvanlara vermek, ihtiyacɪmzdan fazlasını paylaşmak, deterjan, süt ya da yumurta gibi yiyecekleri ambalajlı almaktansa yanımızda getirdiğimiz kaba koyarak eve götürmek, hediye olarak paketlenmiş bir eşya vermek yerine insan emeğinin para kazanacağı bir şey almak ve mümkün mertebe alışveriş yapmamak hepimizin elinde.

Friganlık prensipleri aslında yeni değil; bir çok öğreti ve dinde mevcut olan kavramlar. Bu sadece ileri kapitalist toplumlara unuttukları değerleri hatırlatmak için oluşmuş yeni bir düşünce tarzı. Unutulan en temel değer ise “saygı”. Doğaya, insana, emeğe ve kendimize saygı. Belki çok güçlü ve geniş kitlelere ulaşabilecek bir felsefe de değil, ancak yerel bir etki oluşturabilir. Zaten bir toplumu düzeltmek ya da değiştirmek için o toplumun en küçük birimlerinden başlamak gerekmez mi?

Yaşadığımız gezegen canlı bir organizmadɪr ve ayrıca kimsenin özel mülkü değildir. Dünya’ya özen gösterilmesi gerekir, çünkü Dünya bize ait değil, sadece bizden sonraki nesillerden aldığımız bir emanet. Gezegenimizin taşıma kapasitesinin zorlandığının bilincinde olan ve bu nedenle çöp üretmeyip, bilakis mevcut çöp miktarını azaltan friganlar, ilerde vicdanı en rahat insanlar olacaklardır. Ayrıca frigan pratiğe sahip olanlar  gelecekte bir gün yaşam kaynakları azaldığında, doğanın verdiğinden fazlasını talep etmeyip az ile tatmin olabilen şımarmamış insanlar oldukları için, zor hayata daha kolay ayak uyduracaktır.

Biri yer biri bakar, kıyamet bundan kopar” mantığıyla da düşünürsek toplumların böyle bir yaşam felsefesi benimsemesi halinde açlık, eşitsizlik, hırsızlık hatta terörün bile azalacak olması zor görülen bir sonuç olmasa gerek.

Friganlık nedir?

Friganlık felsefesi genel olarak yeni bir ürün almadan, halî hazırda satın alınmış yiyecek ve eşyaları kullanarak, kapitalizmi ve aşırı tüketim toplumunu protesto etmek, yani geleneksel ekonomiye en az seviyede katılıp, doğadaki kaynakları en az şekilde tüketmek olarak özetlenebilir. Friganlara göre dünyada şu ana kadar üretilmiş şeylerle ya da doğada var olan kaynaklarla hayatımızı sürdürmemiz mümkün ve ayrıca gereklidir.

friganizm-1

Friganlar daha ziyade yemek israfına olan hassasiyetleriyle bilinirler. Başkaları tarafından yenmeyeni yiyerek yaşayan friganlar marketlerin son kullanma tarihi geldiği ya da tezgahın görünümünü bozduğu için çöpe attığı gɪdalarla beslenir. Friganlıkta yemek israfına karşı gösterilen bu hassasiyet aslında her konuda uygulanır. Kağıt, giyecek, barınak hatta emek ve zaman da israf edilmemesi gereken şeylerdir. Yaşadığımız bu dünyada açlıktan ölen insanlar varken çöpe yemek atmak, sokakta yaşayanlar varken yaşamaya hazır evleri boş tumak, kışın okula terlikle giden çocuk varken odaları dolduracak kadar ayakkabıya sahip olmak friganların vicdanının kabul edemeyeceği şeylerdir.

Friganlara göre çalışmanın da bir anlamı olmalıdır. İhtiyacımız olmayan malları üretmek için bütün gün fabrikalarda yorulmak ya da sıcak para dönsün diye kimseyi mutlu etmeyen gereksiz brokratik işler yapmak prensiplerine aykırıdır. İnsanlar enerjilerini daha ziyade karşılık beklemeden çevresindekilere yardım ederek veya doğaya ve insanlığa zararı olmayan işlerde kullanmalıdırlar. Friganlıkta sisteme bağlı kalmak yerine kendi ihtiyaçları için kendi becerilerini geliştirmek, kendin-yap (do-it-yourself) kültürü esastır. Diğer amaçlara hizmet eden işçilik bir şekilde dünyanın sosyal ve ekolojik dengesini bozar, insanı onursuzlaştırır.

Doğada mantar, meyve, eceliyle ölmüş hayvan gibi yiyecekleri toplamak, market çöplerindeki yiyecekleri kullanıp yemek yaparak sokakta bedava yemek dağıtmak, takas yöntemiyle alışveriş yapmak, sürdükleri vasıtaya otostopçu almak, sokakta buldukları atılmış bozuk bisikletleri tamir edip olmayana hediye etmek, kullanılmayan binaları işgal edip halk yararına faliyetlerde bulunmak ve buraları yaşanacak, toplanılacak veya sanat yapılacak yerlere çevirmek frigan faaliyetlerdir.

Hem friganistler hem de çevrecilerin ortak inancı yaşadığımız gezegenin canlı bir organizma olduğu ve özen gösterilmesi gerektiğidir. Dolayısıyla, friganlar aynı zamanda iyi bir çevrecidir, zira kendileri ekstra çöp üretmemekle birlikte mevcut  çöp miktarını azaltırlar. Geri dönüşüme özen gösterir, yiyemeyecekleri yiyecek artıklarını hayvanlara sunar ya da gübre olması için toprağa gömerler. Friganların çoğu vegandır fakat bazıları atılmış veya atılacak hayvansal ürünler bulduklarında istisna olarak tüketir.

İlk defa 80’liyɪllarɪn ortalarɪnda Amarika’da “Vegan” prensiplerinden esinlenerek “free” (özgür, bedava) kelimesiyle birleşerek ismi konmuş ve zamanın ekonomik sistemini boykot etmek amacɪyla ortaya çıkan Friganlık pratiğinin bugün özellikle Amerika gibi Kapitalizm’in güçlü olduğu ülkelerde bir çok destekçisi var.

NOT: Friganlığı ve BKS Friganlarını tanımak isteyenler bu haftaki faaliyetlere katılabilirler: 17 Haziran saat 19.00’da İstiklal Caddesi Galatasaray Lisesi önünde Takas Pazarı ve Frigan Sofra,  24 Haziran 19.00’da ise Tenefüs Kafe önünde (Aynalıcesme sok. 16/2 Tepebası) Frigan Sofra akabinde “aşk ilişkilerindeki tahakküm” konusunu tartışacakları  forum düzenlenecek.

*


Tavsiye film: Hiç çöp üretmeden, sadece çöplerden ve doğadan faydalanarak yaşamak ve mutlu olmak mümkün mü? Hey-jun Lee’nin 2009 yapımı “Castaway on the Moon” (Ayda Bir Deniz Kazazedesi) filminde mümkün.


Deniz Alan Held
1974 Ankara doğumlu ama 2 yaşından beri Istanbullu. Çocukluk ve gençliği cimnastik ve dans çalışmalarıyla geçti. 2000 yılından beri yoga yapıyor. 2002 yılında evlenip yurtdışına yerleşti ama bir ayağı hep Istanbul'da oldu. Çocuklardan sonra, Norveç'te hayalindeki işin eğitimini alma fırsatı geçti eline. Trondheim Üniversitesi'nde Medya Bilimi ve Görsel Kültür dalında lisans ve yüksek lisans okudu. İki yıl Zürih, 10 yıl Trondheim'da yaşadıktan sonra 2014 yazında eşinin memleketi Almanya'ya yerleşti. Şİmdi iki oğlu ve eşi ile sakin bir hayat sürmekte, ve Türkiye'nin Gezi Gençleri'nce yönetileceği çağdaş bir ülke olduğu hayalini kurmakta. // ENGLISH: Born in Ankara in 1974, moved to Istanbul at age 2. Spent lots of time with gymnastic and contemporary dance at early ages. since 2000 practices rather yoga. Married to a German in 2002 and move to Zurich. Later lived 10 years in Norway/Trondheim and eventually settled down in Germany. Studied Media Science in Trondheim and finished master degree in 2012. Has two sons. Looking forward to the days that Turkey is eventually led democratically by the Gezi youth.