Demokrasi Sınavında Türkiye’de Seçim

Siyasi seçimler, ülkeler adına birer demokrasi sınavıdır. Seçme hakkı olmayan medeniyetlerden, bu hakka haiz uygarlıklara evrilen süreçte, ülkemizin hali nice ola?

Demokrasi Sınavında Türkiye ve Notlar - İndigo Dergisi

Oldukça sancılı geçen ve toplumu gerdikçe geren seçim süreci sonrasında, yaşadığım şehirde toplumsal yaşamın gözlenebilir belirtilerini normal akışından daha da dingin ve insanları sessiz görünce, seçimin ülkemiz ve insanımız üzerinde ne derece etkili olduğunu bir defa daha düşündüm. Siyasetin etkisiyle, küçük bir lastik gibi gerilen ve gerildikçe sertleşip kopma noktasına gelen günlük yaşam, nihayet normal seyrine kavuşacaktır. Türkiye’miz olumlu ve olumsuz yönleriyle bir seçim dönemini daha an itibariyle tarih beşiğine yatırmıştır. Dünde kalan seçimin yarınlara etkileriyse ihtimaldir ki haftalarca gündemimizde yer bulacak. Partizanlığa varmadan, onun etrafından dolaşarak; ayrıştırıcı olmadan, bütünleştirerek bu konuya değinelim istedik.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi seçim öncesini saatler öncesinde bırakarak, önümüze bakalım. Şayet değerlendirmelerimizi partiler nezdinde yapmamız lüzumsuz bir uğraştır. Zira seçimlerin kazanan ya da kaybedenleri yine partiler gibi görünse de esasen kazançlı veya zararlı çıkan halktan başkası olamaz. Peki, 2015 genel seçimlerinin bize kazandırdığı yahut kaybettirdiği şeyler nelerdir? İşte birey olarak bunu sorarsak ve bunu mümkünse şucu-bucu gözlüğünü çıkararak yaparsak, gerçekler zihnimizde çırılçıplak kalacaktır. Alenidir ki geride bıraktığımız seçimler o ya da bu partiler için kâr gibi görünse de milletimiz için durum hiç de iç açıcı değil!


Beklentiler ve Beklenmeyenler Üzerine

Aylar boyu medya organları aracılığıyla zihnimiz onlarca seçim sonrası senaryo ile işgal edildi. HDP’nin baraj meselesinden tutun da türlü türlü koalisyon yakıştırmalarına kadar oldukça geniş tahminler yürütüldü. Kimi partiler oy oranını artırma hayalleri kurarken, kimileri aynı oranın düşmesi korkusuyla hop oturup hop kalktı. Seçim dediğimiz şapkadan kimi tavşan bekledi, kimi başka başka birçok şey… Bu seçim bir nevi beklentilerin seçimiydi:

Beklentiler de görünürde çeşit çeşit olsa da aslında iki kutuplu, tarihi bir seçime tanık olduk. AKP yine kazanmasın da ne olursa olsuncular ile AKP yine kazansın, hep kazansıncılar arasında bir seçim… Oysa mesele, yukarıda da bahsettiğimiz gibi AKP’nin ya da diğer herhangi bir partinin kazanıp-kaybetmesi değildi. Halk… Bu seçim halka ne getirip, halktan ne götürdü işte meselenin özü bu saatten sonra budur.

Zihin ve Soru Ağacı

AKP’nin oy kaybetmesi bir kesimce beklenen ve istenen bir durum iken, diğer bir kesimce korkulan ya da aksinden emin olunan bir durumdu. Sonuç itibariyle, ne AKP’nin projeleri hayat buldu, ne de CHP iktidar oldu. Seçimin iki galibi var: MHP ve HDP… İkisi de etnik kimliğe dayalı siyaset yapan partiler. Bu yükselişten, ırkçılığın prim yaptığını elbette söyleyemeyiz. Neticede tüm bu partiler bir hedefe yoğunlaşmıştı, AKP’nin saltanatına son vermek ve bu hedefe ulaştılar. Onlar erdi muradına lakin ey halkım! Siz çıkamazsınız kerevetine…

Kerevetten Mahrumiyet

Kerevet: Rumca kökenli bir kelimedir ve sözlüklerde: “Üzerine şilte serilerek yatmaya veya oturmaya yarayan, duvara bitişik, ayakları olan, tahtadan sedir” şeklinde geçer. Deyim bu ya, birkaç partinin bir araya geldiği bu düğünde elbet muradına erenler de oldu, murat alamayanlar da. Peki, kerevetten mahrumiyetle kast edilen nedir?


Şüphe yok ki sandıklardan çıkan sonuç, bu ülkede demokrasinin varlığını belgelemiştir. Öncelikle, bir vatandaş olarak vicdanım rahat ve halkın tercihlerine büyük saygı duyarak, bu sonucu sahiplendiğimi bildirmek isterim. Fakat iktidarsız ülkelerin tutulduğu koalisyon hastalığına tutulacak olmamız, açıkçası beni derin düşüncelere sevk ediyor.

Koyun Kurt ile Geziyor

Âşık Veysel’imizin “Koyun kurt ile gezerdi. Fikir başka başk’olmasa” sözü aklıma geliyor. “İster istemez nasıl olur da koyun, kurt ile gezer?” diye soruyorum kendi kendime. Akın karaya, bordonun kırmızıya karıştığı enteresan bir sonuç… Öte yandan halkçı yanım diyor ki: Efendi! Partilerin kepçesindeki çorbadan sana ne? Halk aç kalacak… Şu bir gerçek ki seçim süreci boyunca pembe, pamuk şekeri gibi gösterilen koalisyon nesnesi esasen bir kördüğümün şirinleştirilmiş adıdır. Gün gelip de acıkan kurdun, koyuna kıyacağı açık değil mi? Anlaşmazlıklardan doğan belirsizlik nehrinin, ülkeyi hangi açık denizlere sürükleyeceğini bugünden görebilen müneccim var mı? İnce hatlarıyla, tam biçim öngörememekle birlikte; biraz mantık yorunca kabak gibi ortada olan şey şu ki: Yarın olacak şeyler, dünden daha iyi olmayacaktır. Muhtemelen birkaç yıl içerisinde erken seçime gidebiliriz, ülkemizin siyasi belleği bu manzaranın olabilirliğine aşina. Tutmayan bir dikiş gibi demokrasi de patlayıp Anadolu’nun vücudunda yara açarsa bu dediklerimiz hatırlansın.

Sonuç

Halkımın hayrına olmayan duaya, ne el açarım ne de amin derim…

Ey halkım! Türkiye, ne susuzluğun ne de ekmeksizliğin yurdudur; susuzluk ya da ekmeksizlikten ölmezsiniz! Lakin biricik gerçek şu ki: Sizi ancak ve ancak birbirinize karşı güttüğünüz kin ve yaptığınız düşmanlık öldürür.


Kardeş kalın…


 

Bahattin Yavuz
O, gaz lambasının sıska ışığıyla aydınlanan kitapların sihirli dünyasında bir seyyahtır. Ruh ırmağından arıttığı sözleri kağıda işleyen bir nakkaş ve kusursuzluk için ruhuna çekiç vuran bir heykeltıraştır.