Elhamdülillah Kleptokrasik Müslüman Değiliz!

Bu yazımda, tahmin ediyorum ki birçok kişinin duymadığı bir kelimeyi tartışmaya açacağım ve bu kavram üzerinden yola çıkarak tartışmayı genişletmeye çalışacağım. Bu kavramın adı “Kleptokrasi”…

kleptokrasi kleptokrasik yönetim hırsızlar rejimi kleptokrasik

Kleptokrasi: Hırsızlar Rejimi

Daha önce hiç duydunuz mu bu kavramı bilmiyorum. Ben de kısa zaman öncesine kadar duymamıştım; ancak kitabımı (AKP’nin Türkiye Salvosu) yazarken ilk kez o zaman duymuş ve bunu kitabımda kullanmıştım. Evet, bu kavramın adı: Kleptokrasi. Peki nedir bu kleptokrasi?

Kleptokrasi; bir ülkede iktidarı ele geçiren bir ailenin ya da siyasal grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli olarak soyması demektir ve kısaca “Hırsızlar rejimi” anlamına gelir. Demokrasinin bütün kurumlarıyla yerleşmediği ülkelerde görülen bu durum, o ülkelerin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biri olmaktadır. Siyasal alanda da insan haklarını çiğneyen, baskıcı bir yönetim kendini gösterir (düşük ücretler, rüşvetsiz iş yapmayan bir bürokrasi vb). Bu sistemin en önemli özelliği devletin başında bulunan kişinin dini kullanıp halkı yönlendirmesidir. (1)


Kleptokrasik yönetim biçimlerinde devleti yöneten kişi bir anlamda “devletin malı deniz yemeyen keriz!” düşüncesiyle har vurup harman savurur. Bunun dışında kleptokrasik rejimde, devletin tarımsal ürünleri zayıflar, yerli sanayi durağanlaşır. Bazı zengin iş adamlarına (bu zengin iş adamı örneğin bir ağ oğlu, müteahhitin oğlu olabilir ya da al bayraklı, ak bayraklı bir milletten olabilir) ülke toprakları peşkeş çekilebilir ve onun ekonomik büyümesi sağlanabilir.

Ülke bu yönetim şeklinde gizliden gizliye devleti yöneten kişilerce soyulabilir. Bu yüzden zaten hırsızlar rejimi olarak adlandırılmaktadır. Bu yönüyle devletin soyulması da ne ile olabilir? Bu noktada en önemli unsur RanTElinizdeki imkanları en iyi şekilde kullanarak devletin malını bazı iş adamlarını da kullanarak ranta dönüştürmektir.

kleptokrasi hırsızlar rejimi kleptokrasik yönetim

Peki bu kleptokrasik yönetim biçimi bizim ülkemizde mümkün mü gelin isterseniz buna birlikte bakalım…

Kleptokrasi’de en önemli noktalardan biri devletin tarımsal ürünlerin zayıflamasıdır…

Bizim ülkemizde çiftçi halinden memnun bir haldedir herhalde değil mi? Siz hiç anasını alıp da başbakana giden ve “Benim mahsulüm tarlada kaldı diyen bir çiftçi gördünüz mü?. Yok, hayır göremezsiniz! Çünkü bu ancak kleptokrasik yönetimlerde görülebilir. Bizim ülkemiz 2012 yılında Ukrayna’dan 66 tonluk 3 tır saman ithal etti. 2011 yılında ise Tekirdağ’ın Çorlu ilçesine Uruguay’dan 21 bin Angus hayvan getirildi. 2006 yılında yine Ordu’nun Yukarı Tepe köyünde oturan Receb Türkmen adındaki bir vatandaş fındığını para etmediği için yakmıştı. Bunlar küçük örnekler ve münferit olaylardır. Kleptokrasik bir anlayışla bu olaya yaklaşmak ve kıyaslamak doğru olmaz değil mi değerli okurlar?..

İnsan hakları ve baskıcı yönetim demiştik…

Bizim ülkemizde hiç kuşkusuz insana son derece önem veriliyor. İnsanların özgürlüklerine muntazam değer veriliyor. Bundan kimsenin şüphesi olduğunu düşünmüyorum. Akla, şimdi Gezi Parkı eylemi ve o eylemde ölen gencecik çocuklar gelebilir. Bununla birlikte Berkin Elvan’ın annesini, bazı siyasi yöneticilerimizin miting meydanlarında oy uğruna yuhalatması gelebilir. Ergenekon Davası süresince o kadar yıl suçsuz yere yatan askerler, gazeteciler, değerli bilim adamları gelebilir, “Ergenekon’un kasası” diye iddia edilip bir devlet hastanesinde hayata gözlerini yumup, eşinin cenaze masraflarını düşündüğü Kuddusi Okkır gelebilir. Ya da asılsız iddialarla mücadelelere dayanamayıp intihar eden Ali Tatar gelebilir. İstanbul’da 1 Mayıs’daki kutlamasında gaz fişeğinin kafasına isabet etmesi sonucu günlerce yoğun bakımda kalan Dilan Alp’e “örgüt üyesi” diyebilir Vali Avni Mutlu! Sonra Dilan’ın örgüt üyesi olmadığı kanıtlanıp Dilan, Mutlu’dan 10 bin TL aldı o da ayrı bir konu… Basın özgürlüğünde Türkiye, 180 ülke içerisinde 149’uncu olabilir. Bu herhalde Türkiye’de baskı olduğunu göstermez; sonuçta bizim arkamızda 31 ülke daha var. Bunların hepsi sofistike olaylar. O yüzden bu olayları, baskıcı bir kleptokrasi yönetim anlayışı ile kıyaslamak çok rasyonalist olmaz!


Düşük ücretler… 

Bizim ülkemizde siyasette üst düzey bir danışman olduğunuzda 40-50 bin civarında bir danışmanlık ücreti alınır. Düşük ücret söz konusu değildir yani. Örneğin, 17 Aralık operasyonlarında adı geçen Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın kendi iddia ettiği maaşı 30 bin liraydı. Gördüğünüz üzere bizim ülkemizde düşük ücret söz konusu değildir. Askeri ücret, bugün açlık sınırı altındadır. O da çok önemli değildir. Çünkü, bugün asgari ücretli sayısı sadece 5 milyoncuk civarındadır. Çok değildir yani!..

indir (2)

Diğer bir konu ise rüşvetsiz iş yapmayan bir bürokrasi…

Bizim ülkemizde rüşvetten, yolsuzluktan ceza evine giren bir siyasetçi yok. Düşünsenize değerli okurlar 4 kafadarın bir araya geldiğini… Bir iş adamından bizim siyaset büyüklerinin rüşvet aldığını alimallah hemen cezaları verilirdi. Mesela siyasetçilerden birinin çikolata kutuları içinde milyon dolarlar aldığını ya da başka bir siyasetçinin kol saati aldığını… Bunlar kleptokrasik yönetimlerde olur. Keptokrasik yönetimlerde bunlar yapılırsa bunu yaparken en tepedekinin bundan muhakkak ki haberi olmalı. Bizim ülkemizde bu olmaz, olamaz. Çünkü Elhamdülillah biz Müslümanız! Müslüman olan bir ülke yönetiminde bir yönetici şunu çok iyi bilir ki Allah iki şey ile bana gelmeyin demiştir: Birincisi “şirk koşmak”; ikincisi ise “kul hakkı”. O yüzden bizim yöneticilerimiz kul hakkını çok iyi bilir ki bu tür işlere girmezler.

Kleptokrasi’de diğer bir nokta: Din

Bizim yöneticilerimiz Müslüman liderlerdir. Dinin, ilmin ne olduğunu çok iyi bilirler ama bunu, asla siyasete alet etmezler. Siz daha önce siyaset büyüklerinin camide siyaset yaptığını gördünüz mü veyahut Kur’an-ı Kerim’i siyasete malzeme eden, dini kullanan bir liderimizi? Göremezsiniz! Çünkü bizim siyaset büyükleri laik insanlardır. Tabii bazı büyüklerimiz zamanında “Devlet laik olur; kişi laik olmaz. Ya laik olacaksın, ya Müslüman…” dese de bunun çok bir önemi yok. Çünkü onlar, değişerek geldiler!

Kleptokrasik yönetimlerde devletin başında bulunan kişiler giderek zenginleşir, her istediğini Ali Cengiz oyunları ile elde edebilir. Örneğin bir rezidans, bir gemi… Bizim liderlerimizin öyle bir şansı yok! Bizim liderlerimiz, ancak gemicik veya rezidansçık alabilir! Bizim bir liderlerimizin hiç israf yaptığını gördünüz mü? Bir köşkte, hem de kaçak bir köşkte kaldığını gördünüz mü? Göremezsiniz!.. Çünkü onlar, israfın, adaletin İslam’daki yerini çok iyi bilirler… Eğer öyle bir şey olursa o, ancak gerekli olduğu içindir! Bunun başka bir açıklaması olamaz!

Bizim liderlerimiz bir bilim adamının içki, sigara, uyuşturucu kullanmaması gerektiğini söyler ve kendisinin de rüşvet almaması, yolsuzluk yapmaması ve birilerine devlet arazilerini peşkeş çekmemesi gerektiğini çok iyi bilir ve bunu sonuna kadar uygular! Bizim liderlerimiz bu kadar iyi bir Müslüman’dır.

İşte, gördüğünüz üzere bizim siyasi liderlerimizin kleptokrasik bir rejimden yakından uzaktan alakası yoktur! Çünkü bizim siyasi liderlerimiz dini bütün insanlardır. Dini, kul hakkını bilen, vatandaşını düşünen gerçek Müslümanlardır!..


Siyasetçilerimiz gibi, vatandaş olarak bizler de Elhamdülillah kleptokrasik bir Müslüman değiliz!..


 

Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…