Genel Seçime Genelleme

Herkesin tüm gücüyle, özverisiyle, eşit şartlarda çalıştığı, çabaladığı bir seçim sürecini daha atlattık… Elde kumanda, ağızda leblebi, kaldığımız yerden izlemeye devam mı yine?

seçim genel seçime genelleme seçim 2015

Çok çeşitli kampanyalarla, en tabandan en yukarıya kadar; parti üyelerinden ilçe başkanlarına, il başkanlarından partilerin gönüllülerine, parti genel başkanlarından milletvekillerine, bakanlardan başbakana, cumhurbaşkanına kadar herkesin “tüm gücüyle, özverisiyle, eşit şartlarda” (!) çalıştığı, çabaladığı bir seçim sürecini daha atlattık; oldu bitti maşallah.

Geçtiğimiz günlerde de, aile boyu Ankara’ya taşınıp, güzel güzel pozlarla fotoğraflar çektirip yeminlerimizi ettik. Yemin önemli bakın, vallahi çok önemli, dönüşü yok, çizgilerini belli ediyor; yanlış bir şey mi yapma niyetindesin? Hemen karşına çıkıp, “hop bi dakka!” diyor ve engel oluyor (!) Fotoğraftan sonra… Mütevazi yerlerde konaklayıp, mütevazi yemeklerimizi sindirip, mütevazi bir şekilde… “Öhö öhö!” Neyse… Aman efendim, oh oh ne güzel, her şey çok güzel başladı, -da, şimdi noolacak?


seçim genel seçime genelleme seçim dokunulmazlık oyunuElde kumanda, ağızda leblebi, kaldığımız yerden izlemeye devam mı yine? Olabilir, hatta fazlasıyla mümkündür; çünkü bu zamana kadar olmadığımız gibi yine yoktuk o özenle çekilen fotoğraflarda; mesela ben; baktım, kendimi göremedim. Yanlış mı görüyorum diye tekrar baktım, yine göremedim. Arkadaşa gösterdim görüyor mu diye, o da baktı, göremedi. İkna olmadım, yakından bir bakayım dedim, elimi uzattım, “dokunamazsın,” yassah (!) dediler. Göremedim, dokunamadım; dokunulamıyormuşlarmış (!)

Zorlama kendini, “göremeyeceksin zaten, bizi izlemeye devam et!” Biz senin için ça-lış-ma-ya, senin adına kararlar vermeye devam edeceğiz… Diye fısıldadı kulağıma bir ses. “İşte o ses. O ses bu ses” (!) Akabinde omuzlarımda hissettiğim baskıyla nereden nasıl dahil olduğumu anlayamadığım halay durumu; “halay vaziyeti al” komutuyla, sırıtmalı ciddiyetli tuhaf bir ifade ya da ifadesizlik ve mecburen halaya dahil olmak; aman Allah’ım! Flash tivi stüdyosunda mıyım yoksa?

Son sürat devam eden halayda kendini bilmez bir şekilde sallanıp ilerlemekteyim… İnanamıyorum! Kumanda halay başında, halay başıyla aramda en az on kafa; yani yönü, gidişatı değiştirmek imkansız. Halayın o yoğun titreşimiyle düşünmek de çok zor, inanılmaz bir kendinden geçme durumu var. Tam düşünmeye, olaya odaklanmaya başlıyorsun, “lililililiiii” (!) imkanı yok!


Son anda aklıma kıvrak bir Sabri Bey hareketi yapmak geliyor ve zor da olsa atıyorum kendimi yere; yuvarlanıyorum, yuvarlanıyorum… Ama halayın hızını, saat kaçta nereden geçeceğini hesap edemediğimden, onlar dikey ben halıfleks!.. Epey bir tozum çıktıktan sonra hafiflemiş olarak ayağa kalkıyorum. Kalkmaz olaydım, o da ne?! Halay ahalisi çılgın pozlar içinde fotoğraf çekiminde! Az önceki fotoğraf çekimi geliyor aklıma, ne kadar da benziyorlar birbirlerine; dur bakayım, onlar mı lan yoksa?! Hele bir yakından bakayım diyerek attığım bir adımı; on adım, yirmi yumruk, on sahanda yumurta topuk, sekiz tırmalama olarak anında iade alıyorum; çok acayip hızlılar (!) hızlı düşünüyor, hızlı hareket ediyorlar; ben düşünmeye çalışırken onlar yapıyorlar. Yahu az önce omuz omuza değil miydik sizinle? Diyorum, ama ya sesim ulaşmıyor, ya da… Ulan her durumda ulaşmıyor işte, ‘ya da’sı ne?!

Fotoğraf çekimi gayet mutlu sonla biterken, onlar eriyor muradına, biz çıkıyoruz kim bilir nerelere… Çıkışta elime tutuşturulan fotoğrafı almamak konusundaki ısrarımı, “yahu olmadığım fotoğrafı neden alayım, bir de para ödeteceksiniz bana,” diye açıklamaya bağlıyorum; hatta üstüne bir de, “yırtmışlar öyle fotoğrafı,” diye saçma, gereksiz, patavatsız ekleme yapıyorum; hay çeneme, ne gerek vardı şimdi! Vardı veya yoktu, sözcükler ağızdan çıkıyor, kısa bir uçuş sonrası inişe geçiyor, kulak kıvamı pistten içeri sızmış bulunuyor! Sen misin bunu diyen? Diye sorsa belki inkar edeceğim, ama sormuyor, direk olaya girmeyi tercih ediyor. Kişisel tercihler işte, saygı duymak lazım; ben de duyuyorum; duyuyordum, kulağıma aldığım darbeye kadar…

Her şey sanki bir anda olup bitmiş gibi; çok çok derinden, “aman ne de güzel eğlendik” sesleri ve yazının bir yerlerinde bir anda kaybolan ben! Kaybolduğuma göre de artık ben, ben değilim.


Hadi şimdi biraz da sen göz gezdir şu fotoğraflara, bakalım sen kendini bulabilecek misin?


 

Cihan Yılmaz
İstanbul’da yaşar, İstanbul’u da ülkenin bütününü de çok sever. Ne güzel topraklardır bu topraklar; ne güzeldir bu topraklarda düşünmek, yazmak, çizmek, yaşamak; güzeldir elbet…