Huzur için gitmek mi kalmak mı?

Hepimizin hayatta aradığı ulaşmak istediği, temenni ettiği duyguların başında ‘Huzur’ gelir. Huzura ulaşmak için kaçıp gitmeli mi? Yoksa içimizde bir yerlerde mi aramalı? Gün yüzüne mi çıkarmalı? Yoksa yeniden mi yeşertmeli?

Huzur için gitmek mi kalmak mı?

Son günlerde kendi kendime en çok tekrarladığım kelime ‘huzur’ ve ‘sağlık’. Ama sanırım önce huzur geliyor. Çünkü huzur olmayınca ne sağlık oluyor, ne mutluluk ne tatmin ne de gülümseme ne de keyif…

Peki, huzuru bulmak için illa çekip gitmek mi gerekli ya da uzaklaşmak mı sorunlardan? Üstünü örtünce, görmezden gelince daha mı huzurlu oluruz? Üzerine mi gitmeli, kanırtmalı mı kanayan yarayı? Her şey toz pembe midir? Kuşlar, böcekler, kelebekler…


Ne kaçmak çözüm, ne de üstüne gitmek… Farkında olmak asıl olan…

İyisiyle kötüsüyle, karanlığıyla aydınlığıyla kabul etmek ve devam etmek; hepsinin tadını, hazzını ayrı ayrı duyumsamak…

Acı da olsa tadına bakmak, sonra devam mı edeceğiz, yoksa gitmesine izin mi vereceğiz karar vererek… Değiştirmek değil ya da bizim fikirlerimizin, düşüncelerimizin egemen olduğu bir dünya yaratmak da olmamalı amacımız. Keşke şöyle bir dünya olsa dediğimiz dünya olsa bile bir zaman sonra o dünyadan da şikâyetçi olabileceğimiz gerçeğinin farkında olmak gerek huzur için, mutluluk için ve beraberinde gelen sağlık için…

Huzuru bulmak diye bir şey de yok bence, huzuru yaşamak, duyumsamak var yoksa o yanı başımızda duruyor uzaklarda aramak nafile… Peki, huzuru hissetmek için neler mi yapmaya başladım size kendimin de yeni yeni uygulamaya başladığı birkaç durumdan bahsetmek istiyorum. Yüzde yüz uyguluyor muyum diye sorarsanız en azından çabalıyorum. İyi hissettiğim yere kadar yapıyorum, çıkmaza düştüğüm zaman önce şikayet etsem, inat etsem de durmayı biliyorum. Ve hayatı her şeyiyle ‘Kabul ediyorum.’

Arınmak

Temizlenmeyi her alanda yapın mesela. Öncelikle yaşam alanızdan başlayabilirsiniz. Mesela elbise dolabınız, oturma odanız ya da çalışma masanız ya da arkadaşlarınız… Sade, düzenli, temiz ve yeteri kadar size huzur verecek kadar olsun yeter… Tüketmek yerine üretmeye çalışın ya da en azından var olanı paylaşmaya… Kalabalıklar içinde yalnız olmaktansa az ama öz yaşayın dostluğu da eşyayı da kıyafeti de… Eşya biriktirmek yerine güzel anlar, anılar biriktirin. Arkanıza dönüp baktığınızda ne çok eşyam, kıyafetim ya da arkadaşım var diyeceğinize ne güzel anılarım, paylaşımlarım ve mutlu anlarım var diyebilin…

Eşyalarınızı elediğiniz gibi hayatınızdaki insanları da elemesini bilin… Her şeyin bir ihtiyaç sahibi vardır değil mi?

Size yük olan her şeyden kurtulun. İş, eş, arkadaş, eşya, kıyafet ne varsa… önce planlayın, belki tek seferde mümkün değil ama öncelik sıranıza göre başlayın yapmaya ve hafiflediğinizi, huzuru bulduğunuzu hissettiğiniz derece devam edin ne yapıyorsanız onu yapmaya…

Özgürlüğünüzü kendi elinizle zincirlere vurmayın… Özgür olmak için başkalarından da medet ummayın. Aynen huzurda olduğu gibi özgürlüğünüze giden yolu da kendi içinizde arayın. İnsanı tutsak eden sadece fiziki zincirler değildir, beyninin içindeki düşüncelerle de kendinizi esir edebilirsiniz bunu aklınızdan çıkarmayın…

Biriktirmek

Hayatımız boyunca pek çok şey biriktiriyoruz. Eşya, arkadaş, iş, e-mail, sms, elbise, hırs haline gelmiş hobi, spor vb. Ve böyle uzayıp giden pek çok liste… Ne kadar ağır değil mi? Ne kadar kalabalık ve içinden çıkılmaz… Bunlar yerine anılar, güzel anlar, keyifli sohbetler, paylaşımlar, rahatlamalar, sessizlik ve evet hatta bazen yalnızlık biriktirin…

Fazla eşyalarınızı ihtiyaç sahipleriyle paylaşabilir ve yeni alımlarınızda da tartarak, düşünerek, gerçekten ihtiyacım var mı diyerek bir şeyler alın… Tüketmek için yaşamayın…


Sosyal çevrenizde de hiç görüşmediğiniz, paylaşımınız olmayan insanlarla da vedalaşın… Ya da sizin huzurunuzu kaçıran insanlara da ‘hoşça kal’ diyebilin. Kimsenin sizin düşüncelerinizi ya da yaşam tarzınızı benimsemesini bekleyemezsiniz ve diretemezsiniz. Bu boşu boşuna kendinizi yıpratmak ve imkansızı istemekten başka bir şey değildir. Onu öyle kabul edin ve size huzur vermiyorsa uzaklaşın yada gitmesine izin verin.

Her zaman bir listeniz olsun. Bu ister işte çalışırken, ister eviniz için alışverişe çıkarken. Organize planlı bir şekilde adımlarınızı atın ama bitmek bilmeyen istekler, sonu gelmeyen listeler oluşturmayın. Gerçekçi ve ulaşılabilir hedefleriniz, yapılacaklar listeniz olsun. Ve bir listeyi tamamlayıp bitirmeden yenisine geçmeyin. Yaşam alanınızda yaptığınız temizliği iş listenizde de yapın.

Hobileriniz de olsun, kendinizle kaldığınız anlarınız da. Önemli olan kendinizi rahatlatacak uğraşlar edinmektir. Ama bunları hırs, tutku haline getirip kendinizi sıkıntıya sokmayın. Unutmayın bunlar sizin görevleriniz değil size keyif veren, mutlu olmanızı sağlayan uğraşlar… Hem mükemmel bir müzisyen, hem de çok iyi bir kayakçı olma gibi bir zorunluluğunuz yok. Hobilerinizi gerçekten zevk aldığınız için mi yapıyorsunuz yoksa kendinizi o hobiyi ‘mükemmel’ şekilde yaparak başarıya ulaşmak için zorluyor musunuz? Kendinizi strese sokmayın. Size yaptığınız şey keyif veriyor mu bunu tüm samimiyetinizle kendinize sorun ve aldığınız cevap doğrultusunda hareket edin.

Her şeyin fazlasının zarar olduğu gibi bedenimize aldığımız yiyecek ve içeceklerin, düşüncelerin de fazlası zarar. Minimalist bir yaşam tarzı belirleyin… Hayatınıza ne fazla insan, eşya alın ne de fazla yiyecek-içecek, düşünce, uyku.. Bedeninizin iç sesini dinleyin o size durmak istediği yeri söyler, yeter ki ona kulak verin. Onu duyun ve onu besleyin…

Kapasiteni Bilmek…

Yapabileceğiniz kadar iş, hayatınıza sevebileceğiniz kadar insan, tabağınıza yiyebileceğiniz kadar yemek alın. Bütün sorumlulukları üzerinize almak zorunda değilsiniz, sorumlulukları da paylaşın, işlerinizi ve hatta hayatınızdaki insanları da…

Aynı anda pek çok işi bir arada yapmayın ne yapıyorsanız ona odaklanın. Onun tadına varın. Yemekse yemek, uykuysa uyku, işse iş. Anı yaşarken anda kalın. Kafanızın içinde dönen bin bir düşünceyi susturun ve o an neredeyseniz neyle ilgileniyorsanız onu yaşayın.

Zamanınızı neye harcadığınıza dikkat edin yaşamınızı planlamaya zamanınızı yöneterek başlayın. Aksi halde hiç bir şeye yetemiyorum. Zamanım yok ki yapayım gibi serzenişlerde bulunabilirsiniz. Günlük olarak en çok neye zaman harcadığınızı bir yere not edin ve ondan sonra önceliklerinizi belirleyerek yapacaklarınıza zaman ayırın. O zaman göreceksiniz ki aslında ne kadar çok zamanımız varmış.

şükretmek

Şükretmek…

Nerede, kimle ve nasıl olursanız olun; hayatınızın her anında yaşadığınız ve ya yaşayacağınız şeyler için ‘Şükredin’. Başınıza gelen ne varsa bunun bir sebebi olduğunu, yaşam amacınıza hizmet ettiğini düşünün. Sizin en çok mutlu eden, huzur bulmanızı sağlayan şeyleri düşünün ve bunlara sahip olduğunuz için minnet duyun.

Ve unutmayın tüm bu saydıklarımız elimizde bir sihirli değnek varmışçasına birden olmayacaktır. Hepsinin gerçekleşmesi için zamana, belirli süreçlerden geçemeye ihtiyacımız vardır. Davranışa ve hatta karakterimize dönüşen alışkanlıklarımız vardır. Önemli olan bizi huzursuz eden şeylerin farkına varmak, zamanla azaltmak ve bunları azalttıkça ne kadar özgür ve huzurlu olduğumuzun farkına varmaktır…


‘Düşüncelerine dikkat et, kelimelere dönüşür, kelimelerine dikkat et, eylemlere dönüşür, eylemlerine dikkat et, alışkanlık halini alır, alışkanlıklarına dikkat et, karakterine dönüşür, karakterine dikkat et,  kaderine dönüşür.’ Lao Tzu

Işığı solumak: Mutlu adamlar ve mutsuz kadınlar


Hatice Ergüven
Eğitmen ve kalite uzmanıyım. Mayıs 1986 Ankara doğumluyum. 1987'den beri İstanbul'da yaşamaktayım. 2005 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümüne girip laboratuvarda asistan öğrenci olarak başlayan akademik hayatıma yine aynı bölümde Yüksek Lisans (2010-2011) ve Doktora (2011- devam) ile devam etmekteyim...