Sanat Türkiye’de öldü mü yaşıyor mu?

Bugün Türkiye’de sanat sektöründeki durum, içinde olduğumuz politik manzaradan pek farklı değil. Bir bölünmüşlüğün, parçalanmışlığın içinde yüzen ve kendini en iyi pazarda satabilecek oltayı arayan balıklar misali…

Hangi Sanat-Filiz Hallıoğlu-İndigo Dergisi

Resim hiç konuşur mu?
Konuşur efendim, hem de en sesli sessizliğiyle konuşabilir!

Dünya insanının ilk konuşma dilidir resim… Mağara insanlarının duvarlara çizmiş olduğu resimleri düşünürseniz ilk anlatım dilinin ‘resim’ olduğunu siz de onaylayacaksınızdır. O günden bu güne asırlardır bizi bize anlatmaya çalışan, bir çığlık atıp bir susan bir dil olsa da konuşması, anlatacakları hiç bitmesin isteriz.


Sanat nedir?

Sanat kimi zaman bizi bize sunar, kimi zaman ise bize o güne kadar hiç bakmayı düşünemediğimiz pencerelerden bakabilmeyi başarmamızı… Böylece de bizi geliştirici yönüyle özgürleşmemizi sağlayan yalnızca aracılardan biridir.

Öğrencilik yıllarımda şu an ismini hatırlayamadığım bir sanat kitabında okumuştum. Yazarın kitabındaki en dikkatimi çeken ve üzerinde uzun zaman düşünmemi sağlayan bir cümleye takılmıştı aklım: “Spor uslandırır, Matematik-Fizik akıllandırır, Sanat insanlaştırır!”

Neydi bu sanatın yaşamımızdaki bizi en zirve noktamıza taşıması zorunluluğu görevi ve sanatın insanlaştırması?

Bir resim sergisinden çıktıktan sonra ‘Dünya ne kadar güzelmiş!’ diyebiliyor muyduk? Ya da günümüz sanatından da beklediğimiz bu değil miydi?

Göremediğimiz güzellikleri bize fark ettirebilmesiyle, yaşamımızın değerini bize anlatıp yaşama sevincimizi arttırması, yaşama olan bakışımızı değiştirmesi gerekmez miydi?

Günümüzde durumlar nasıldı peki?

Hangi Sanat-Filiz Hallıoğlu-İndigo Dergisi (2)

Tıklım tıklım alışveriş merkezlerinin dolduğu şehirlerimizde bir o kadar da kıtlık içinde olan sanat galerileri, gün geçtikçe ilgisizlikten kapanmak zorunda kalan sanat atölyeleri, adeta spor yapar gibi belirli bir kesim arasında yapılmakta olan ve bir burjuvazi kesimi oluşturmuş olan sanat koleksiyonerliği…

Diğer tarafta maddi manevi tüm varlığını ortaya koyarak eğitim aldıkları sanat okulundan mezun olup atanamayan, adeta duvara çarpan, genç, içindeki umutları birkaç siyasinin kararı ile her geçen gün ölmeye yüz tutmuş resim öğretmenleri…

Şimdi ben size oturup nasıl anlatabilirim ki ülkemizde her şeyde olduğu gibi kirletilmişliğin içindeki o saf sanatı? Bizi insanlaştıran yönünü? Ki insanlık ülkemizde neredeyse ölmek üzereyken…


Bugün Türkiye’de sanat sektöründeki durum, içinde olduğumuz politik manzaradan pek farklı değil. Bir bölünmüşlüğün, parçalanmışlığın içinde yüzen ve kendini en iyi pazarda satabilecek oltayı arayan balıklar misali yüzüp duruyoruz işte kaybolmuşluk denizinde.

Kendini en iyi satışa sunabilecek resimler yaparak sergiler açmak, belirli bir bölgede, belirlenen günler aralığında resim çalıştaylarında birkaç fırça atarak yeme içme derdinde olmak ya da bir galerinin en ünlü para kazandırıcısı af edersiniz ‘ressamı’ olmak bizi iyileştiriyor mu? Kanayan yerlerine ilaç olabiliyor mu o saf sanatın? Bizi birleştirme yolunda görevi durmadan yerinde sayıp duran adına sanat dediğimiz o insanlaşma yolunun hakkı kendisine teslim edilebiliyor mu? Evet ‘biz ne yapıyoruz-u’ bu alanda da sormamızın vakti geldi de geçmiyor mu sizce?

Modern çağın, kapitalizmin engin denizinde ben’ler olarak yüzme zevkinden uyanmak istemeyişimiz bizi toplumun örnek insanları-sanatçıları yapacak mı?

Neydi sanatçı olmak?

Sanatçı ki ideal insan! Ortaya koyduklarıyla bizi kendimize getirebilen.

Sanatçı ki elindeki fırçasını bir devrim aracı olarak kullanıp toplum olarak dağılmışlığımıza çare olabilen.

Kalemini daima doğruluk, hakikat yolunda hakkını verebilerek kullanabilen.

Bestelediği türküyle, her şeyden önce bize en uzak, en ücra köyde yaşayan Ayşe Nine’nin yüreğine o en güzel ellerle ‘notalarıyla’ dokunabilen değil miydi?

Hangi Sanat-Filiz Hallıoğlu-İndigo Dergisi (3)

Tam olarak da geldiğimiz nokta bu değil mi? Bizi ruhumuzdan alıkoyan, bize bir makineymişiz hissini veren, farkında olmadığımız fakat içinde yaşadığımız, bizi eleştirmekten, sorgulamaktan alıkoyan, konuşmamız gerekirken susturan, sürüleştiren bu sistem değil mi?

Öyleyse Gel Ey sanatçı!
Gel al eline fırçanı bizi bize boya,
Gel al eline kalemi bizi bize anlat,
Gel al eline enstrümanını bizi bize bestele…
Unutma ki sanat hiç kimsenin susturamayacağı bir dildir!


Hangi Sanat?


Filiz Hallıoğlu
Filiz HALLIOĞLU 1977 İzmir Ödemiş doğumlu. Kendini tanımaya başladığında 5-6 yaşlarındaydı. Okulunu çok seven, dış’a göre başarılı ama kendini hep tanımak adına zaman zaman zorlayan bir öğrenci ve ailenin ikinci çocuğu olmasına rağmen doğuştan olgun olduğuna inanılan bir anlayışta geçti çocuk yılları. Sonrasında, kitaplarıyla keşfettiği kendi dünyasını kimse ile değişmediği bir yaşamı seçti...