Çamurdan insan yapmak

Çamurdan damlayan bir nutfe ve o nutfeden yaşama tutunan şeye insan demişiz. Sudan ve çamurdan gelmişiz ya işte meselenin özü de budur. İnsan, en büyük hataları “olgunlaştım, öğrendim” dedikçe yapar. Sonra onu bir köşede oturmuş, kendisini küçümserken görürsün. Var olmanın ağırlığı ve yok olmak kaygısı arasında geçen ömür, nice hezimetin meçhul kabri olmuştur. Fakat insan yine de ısrarla kendini bulduğunu iddia eder.

Çamurdan İnsan Yapmak - İndigo Dergisi

Bir zelzeleyi andıran, yıkıntılar, çöküşler ve hezeyan dolu çırpınışlar silsilesinden geriye kalan şu şey mi insan? Sağanağa tutulmuş toprak gibi, kaderin ve iradenin arasında sıkışan varlık, su ve toprağın birleşiminden peyda olan çamur, yani insan bu mu?

Sudan ve çamurdan gelmişiz

Çamurdan damlayan bir nutfe ve o nutfeden yaşama tutunan şeye insan demişiz. Sudan ve çamurdan gelmişiz ya işte meselenin özü de budur. Su, duruluk; toprak ise bulanıklık deyiverelim. Sende hangisi ağır basıyorsa, ruhunun kıvamını o belirler. Fakat su ve toprak birbirine iyice karışıncaya dek su ya da topraktır insan, çamur değildir. Yaşamın en mühim vakti bu olsa gerek, önce su ve topraktan çamur elde edebilmek ve işte esas zorluk, sonra çamurdan insan yapmaktır. Şeklen biçimsiz olan çamur nasıl da manasız ise mana yönüyle, yaşamda tecrübe kazanarak biçimlenmemiş insan da o biçimsiz çamur gibidir. Yani ruhtan men edilerek maddeye, bedene hapsedilmiştir.


Her faninin çatlayan bedenine, bir yakamoz gibi vuran nemli gözleri şu gerçeğin hüznüyle bir gaflet uykusundan uyanmasını sağlar: Beden bir eşya gibi kullanıldıkça eskiyerek, aksamaya mahkum edilmiş, yazık.

Yitip, tükenen, her an uzaklaşıp insandan giden, ömür denen vesvese ne yaman değil mi? Onu kazanmak ve onu kaybetmek arasında yalpalayıp durdukça nice hatalar doğurur insan, nice tane ekler gam denizine ve keşkelerden kurulmuş koca bir alem yaratır kendi içinde.

O ustadır ki suyu, toprak ile harmanlayıp çamurdan insan halk edebilmiş. Gayrisi katılaşmış, taşlaşmış ve kaybedip, kaybolmuşlardır.


Çarşıda, pazarda, yolda etrafına arayan gözlerle bakan yığınlardan ötesi yoktur. Tıpkı rengarenk libaslar giyinmiş insan gibi, arayış da aranan da farklı isimlere, başka renklere bürünmüştür lakin bilerek ya da bilmeden tüm gözler onu, çamurdan halk olup, varlık bulan insanı arar.

Ey aziz! Işığı karanlıkla birleştir, içindeki iyi ile kötüyü barıştır. Geçmiş, ömrüne kazınmış çıkmayan çamur, gelecek duru bir sudur… Sen su ile çamuru birbirine karıştır ki sende saklı olanı bulasın.

Gün gelir, özlem od’u ile kavrulan ruhlar da vuslat serabında mest olup, kendilerinden geçer, sarhoş olurlar. Kim ki kaybolduğunu idrak etmişse yolun hakkına riayet etmek için yola koyulur ve kim yola koyulmuşsa menzile yakındır.

Hata kuyusunda nice Yusuf ve hakikat aşkıyla tutuşan nice Züleyha vardır. Her nefeste titreyerek dalgalanan su gibi yahut ezilen, mahzun olan toprak gibi uysallaş. Ey aziz! Yoğrulmadan çamur olunmaz!


Çamur olmadan, insan olunmaz…

Fiziksel ve Ruhsal Değişme: Ben O Değilim


 

Bahattin Yavuz
O, gaz lambasının sıska ışığıyla aydınlanan kitapların sihirli dünyasında bir seyyahtır. Ruh ırmağından arıttığı sözleri kağıda işleyen bir nakkaş ve kusursuzluk için ruhuna çekiç vuran bir heykeltıraştır.