Zengin Koca Avcısı Kadınlar

Kızını istediği gibi büyütmüştü. Küçücükken onu karşısına alır, zengin bir koca ile fakir bir koca arasındaki farkı anlatırdı. “Çok zenginini bulana kadar evlenmek yok” derdi. Mahallelerindeki lisede okuyan üç kuruşluk adamlara yedirecek kızı yoktu onun. Onu ilmek ilmek büyütmüştü, zengin bir adama everecek, kızı da kendisi de rahat edecekti.

Zengin Koca Avcısı Kadınlar

Omuzlarına dökülen iri dalgalı, kestane rengi saçlarını düzeltti. Kulak arkasından kıvrım yaparak öne doğru bükülen lüleyi, küpesinin önünden çekmek için arkaya doğru büktü. Yeşil, kocaman taşlı küpe ortaya çıktı; neredeyse gözlerinin rengindeki küpeyi bujiteride bulunca çok sevinmişti. Elbiseyi üç sokak ötede oturan eski okul arkadaşından ödünç istemişti ama üzerine dikilmiş gibiydi. Vücudunun hatlarına baktı aynada, mükemmel görünüyordu. Makyajını kontrol etti, allık çok gelmişti sanki ama silmedi, gece için uygun olacağını düşündü. Parfüm şişesini kendinden uzak tutarak bedeninin neredeyse her yerine ve saçlarına sıktı. Sonra saçlarını savurdu, aynada kendisine son kez baktı. Ucuz parfümün kokusu odaya yayıldı.

Bu tür davetlere alışkın değildi. İşe altı ay önce, Ahmet abi dediği bir yakını vasıtasıyla almışlardı onu. Yaşı küçüktü, eğitimi azdı ve tecrübesizdi ama çok güzeldi. Giriş katındaki danışmaya yerleştirdiler. Girenleri başı ile selamlar, hoş geldiniz derdi. Bütün işi bundan ve kargoları teslim almaktan ibaretti şimdilik. Bazen birini ya da bir bölümü soran olursa yardımcı oluyordu. Ama fabrikaya gelenler hep aynı tipler olduğundan pek yol, yordam soran da olmuyordu. Telefonlara cevap vermesine bile izin vermiyorlardı. Üst katlardan tecrübeli biri bakıyordu telefonlara. Epeydir bu personel gecesini bekliyordu. Diğerlerinin ne giyeceğini bilmediği için fazla göze batan şeyler giymemişti; aslında giymek istemişti de annesi engel olmuştu. İlk günden adamın gözüne bayağı gözükme demişti annesi.


Patronu çok ender gelirdi fabrikaya, genelde şehirdeki merkez ofiste olurdu. Geldiğinde de yüzüne bile bakmazdı Göksu’nun. Misafirleri olurdu yanında, hızla geçerlerdi Göksu’nun önünden.  Ama annesi sıkı tembihliyordu, mutlaka kendini belli edecek bir şeyler yap derdi hep, gözü sana alışsın, sevgiler alışkanlıkla başlar.

Annesi içeriden seslendi; hazır değil misin kız daha? Hazırım diye seslendi dışarıya; sesinde heyecan vardı. Kadın odaya girince kızının güzelliğinden kendisini alamadı. Bir süre onu izledi, sonra hadi hadi çabuk dedi. Şimdi gelir Hasan Abin.

Ayakkabılarını ayağına geçirdiği sırada telefonu çaldı. Hasan abi arıyor anne! İniyorum ben. Kadın kızının arkasından kapıyı kapatınca kapıya sırtını dayayıp üç tane tefriciye okudu. Sonra içeri kocasının yanına gitti. Televizyon karşısında horlayarak uyuyan adama yüzünü buruşturarak baktı. Kendisi de çok güzeldi gençken ama bu adam hayatını heba etmişti. Üç kuruş maaş, kira evleri, kömür sobası doldur, boşalt, ardı ardına gelen dört çocuğu, yıka, pakla, besle. Kızı en son bulmuşlardı. Oğlanların babalarından farkı yoktu, bir baltaya sap oldularsa da ömür boyu açlıktan nefesleri kokacaktı. Ama kız pırlanta gibiydi. Onu istediği gibi büyütmüştü. Küçücükken onu karşısına alır, zengin bir koca ile fakir bir koca arasındaki farkı anlatırdı. Çok zenginini bulana kadar evlenmek yok derdi.

Göksu’nun okul sırasında hiç erkek arkadaşı olmamıştı, hiç izin vermedi buna; olsa bilirdi. Mahallelerindeki lisede okuyan üç kuruşluk adamlara yedirecek kızı yoktu onun. Onu ilmek ilmek büyütmüştü, zengin bir adama everecek, kızı da kendisi de rahat edecekti.

İşte sonunda o gün gelmişti. Dünden beri kızına, patronunun ilgisini nasıl çekeceğini anlatıp duruyordu. Başaracaktı; dualar etmişti, adaklar adamıştı; emindi kızından, adamın başını döndürecek ve elbette karısından boşatacaktı. Kaknem karı dedi içinden; çirkin şey. Hiç yakışıyor musun o arabanın ön koltuğuna?

Göksu salona girdi, gözleri ile patronunu aradı. Yakın bir masaya ilişmeye çalıştı. Çok geçmeden delip geçici bakışlarını fark etmişti adam. Kocaman göbeğini hafif içeri çekerek içkisinden bir yudum aldı. Fena kız değil diye geçirdi içinden.


Böylece birbirlerinin farkına vardılar Kaya Bey ve Göksu. Çok uzun sürmedi, yaklaşık altı ay sonra Göksu annesinin talimatları ile adamı eline almıştı. 58 yaşındaki adamın yaşamına heyecan gelmişti. Kendini dünyanın en dayanılmaz erkeği gibi hissetmiş bile olabilirdi. 19 yaşındaki, dünya güzeli bir kız çevresinde pervane oluyordu. Asla aklına para ile ilgili bir şey getirmedi Kaya Bey. Hem getirse ne fark ederdi sanki; karısı da onunla zengin ve eğitimli olduğu için evlenmemiş miydi sonuçta…

Bir yıl kadar sonra karısına yüklü bir tazminat vererek boşandı Kaya Bey, çok kısa bir süre sonra Göksu’yla evlendiler.

Her şey çok güzel gidiyordu. Yeni bir ev açtılar, mutluydular. Göksu, annesinin denetiminde evliliğini sürdürüyordu. Çocuk yapman lazım diyordu kadın. Kaya Bey buna şiddetle karşı çıkıyordu; boyu kadar çocukları vardı. Üstelik bu evlilik nedeniyle zaten evlatları ile arası gerilmişti, bir de çocuk olursa hepten koparlar benden diye düşünüyordu. Üstelik ele güne karşı da çok ayıptı. Ama Göksu artık ipleri eline almıştı, onu yolundan döndürmek imkânsızdı. Kısa süre sonra hamile kalmayı başardı. Kaya çok sinirlendi, büyük bir kavga yaşadılar, ipler kopuyordu. Göksu hiddete şaşırmadı, daha fazlasına bile hazırlıklıydı, annesi ona öğretmişti, planlanan buydu zaten. Çocuğu aldırmayı kabul etti; karşılığında nafaka, yüklü bir para, gayrimenkuller ve arabayı istedi. Yoksa doğururum dedi. Kaya çaresizdi; teklifi kabul etti, boşandılar, istediklerini verdi Göksu’ya.

Şimdi o evde Göksu ve planlar gerçekleşince kocasını hemen terk eden annesi birlikte oturuyorlar. Kaya’dan gelen nafaka ve ellerindeki para ile mükemmel bir hayat sürüyorlar. Belki de yeni avların peşindedirler.

Bu olay gerçektir, isimleri değiştirerek olayı ben hikâyeleştirdim. Bir danışanımın, Kaya Bey’in eşi Billur Hanım’ın anlattıkları bunlar.

Billur Hanım bir daha Kaya Bey’e geri dönmedi. Kaya Bey çok yalvardı ama Billur Hanım çok onurlu bir kadın, kocasını affetmedi. Yalnız yaşıyor.

Kendimi bildim bileli kadın hakları savunucusuyum. Ama bir cinsiyetin tüm üyelerini savunamam. Göksu gibi kadınlar var oldukça, bu ülkede, zengin olmuş, ileri yaş erkeklerle evli kadınların tamamı evlilikleri konusunda tedirginlik yaşayacaklardır. Çünkü gerçekten risk altındalar. Erkeklerin bir kısmı, çevresel faktörlerden, evlatlarından ya da ailelerinden çekinseler de bir kısmı, önüne kadar gelmiş kısmeti geri çevirecek kadar kendisine hâkim değil ne yazık ki. Sonuçta hem kendilerini rezil ediyorlar, hem ailelerini dağıtıyorlar, hem de nihayetinde yalnız kalıyorlar. Maddi kayıpları hiç saymıyorum bile.

Beyler, kendinize gelin; her yanınıza yanaşan kadına dümen kırmayın, bir bakın, bir sorun kendinize; niye beni seçti deyin.


Siz; Göksu’nun annesi gibi kadınlar. Yapmayın, etmeyin, kendi yaşanmamış hayatlarınızın intikamını kendi kızlarınızın bedenlerini kullanarak, aileleri dağıtarak almayın. Ha kızınızı para karşılığı satmışsınız, ha zengin ve evli adamların aklını çelmeyi öğretmişsiniz, ne fark eder? Vicdanınız olsun biraz, onurunuz olsun, arkanızdan konuşulanları düşünün; acımıyorsunuz bari utanın..

Aykırı Aşkların Kadınları: Padişahlar ve Cariyeler


Dilek Ural
1963 yılında İzmir’de doğmuşum. İzmirli olmaktan her zaman gurur duymuşumdur. Uzun yıllar İzmir’den uzak yaşasam da son iki yıldır memleketime kesin dönüş yaptım. Yıllardır Hürriyet Gazetesinin, Hürriyet Aile sayfasında rüya yorumlama işini sürdürüyorum. Ayrıca eborsahaber sitesinin finansal astroloji sayfasını yönetiyorum. İhtiyacı olanlara danışmanlık hizmeti veriyor, rüyalarla ve astroloji ile yollarını aydınlatmaya çalışıyorum.