Dünyanın Kulak İltihabı: Edward Snowden Olayı

Şeffaf ve demokratik olmaktan uzak bir dünyada yaşamaktayız. Watergate Skandalı’nda ilişkisi olduğunu kabul eden Nixon istifa ederken, günümüz ABD Başkanı Obama dinlemelerin, işgallerin, komploların ortaya çıkmasına terörist saldırı gözüyle bakmakta, kumpasın ortaya çıkmasını sağlayan Julian Assange’yi, Edward Snowden’i vatan hainliği ve şeytanlık ile suçlamaktadır.

John Le Carre’nin romanlarında okuduğumuz kahramanlardan birinin gerçek dünyadaki yansıması Edward Snowden


Moskova’nın Şeremetyevo Havaalanı’nda ‘Araf’ta beklerken cesaretin gururunu mu yoksa kurban olmanın pişmanlığını mı yaşıyordu? Bir an için kendimizi Snowden’in yerine koyalım ve neler hissettiğini anlamaya çalışalım, bu gezegendeki tek yalnız insanın yerine koyalım! Büyük projelerin küçük çalışanı olduğumuzu biliyorduk tabi ki, ama maaşımızın kabarık olmasını, kendimize ait evimizi, arabamızı ve çok sevdiğimiz aşkımızı, yaptığımız işe borçlu olduğumuzun da bilincindeydik. Yalanlardan kazandığımızı yine yalanlara harcarken rahatsız olamayacağımızın ayırdına varmamıza neden olan olgu neydi peki? Trafikte yanan kırmızı ışık artık yeşile dönse de yola devam edemeyecektik, iki farklı dünyada kişiliğimizin parçalanması rahatsız etmişti bir kere; sahnelenen oyunun yazarlarını bilmek, repliklerini düzenlemek, insanların özelinden öğrendiklerimizle kumpaslar kurmak ve bunları normal kabul etmek günahımız olmuştu.

Moskova’daki Şeremetyevo Havaalanı’nda kendimizi ait hissedebileceğimiz hiçbir bayrak, ülke, kent ve aile yok; rötar yapmış bir hayatın gelmesini bekliyoruz günlerdir. Macera filmlerinin salgıladığı adrenalin bizi takip eden dünya halkları tükettiğinden, kahraman ya da hain ilan edilmemizin önemi yok; belki de sadece mutlak bir son dikkatlerini tekrar üzerimize çekebilir. Müebbet hapis veya idam, kahramanlığın anayasası bunu gerektiriyor ne de olsa.

Okyanusun ötesindeki ‘Süper Güç‘dünyayı propaganda ve silahla kontrol edemez duruma geldiğini, gücünün etkisini yitirmeye başladığını anladığında ‘İstihbarat Projeleri’ni devreye sokmuştur; Amerika Kıtası’nda kendi arka bahçesinde gerçekleşen devrimler, Arap Baharı’nın istediği sonuçları vermemesi, uyanan halklar… Ülkeleri istila ederek kendi rotasına getirme riskini göze almayarak örtülü savaşları, teröre sponsor olmayı, iktidar veya muhalefet için seçimleri yönlendirmeyi kullanabilmesi için, çoğunluğu taşeron olan büyük bir istihbarat birimini devreye sokmuştur.

1974 ve 2013 dönemi iki farklı Amerika’yı karşılaştırmakta yarar var.

Yahoo, Google, Facebook gibi farklı internet kuruluşlarının kullanıcı bilgileri NSA’nın (Amerika Ulusal Güvenlik Bürosu) geliştirdiği bir yazılımla ele geçirilmiş ve takibe alınmıştır. Edward Snowden, The Guardian gazetesine bu raporları sızdırmış olmasına rağmen, hükümet tarafından vatan haini, medyanın ise kişisel politik eylemci göstermesinden dolayı ‘Çizgi Roman Kahramanı‘na dönüşmüştür. Kitle takip sistemlerinin ortaya çıkmasından sonra, NSA’nın Başkanı Orgeneral Keith Alexander, kongrede bir komisyona uygulanan programla ilgili bilgi vermiştir. İnternet kartelleri, Obama yönetiminden, kendilerinden istihbarat dairelerine kullanıcı bilgilerini teslim etmesini isteyen federal mahkeme emirlerini yayınlamasına izin vermesini talep ederek, giz olan eylemlerin açığa çıkarılmasını istemişlerdir. Başkan Obama, bu istihbarat sistemlerinin Amerikan halkının değil, terörist saldırılarından korkulan yabancıları kontrol altında tutmak için kullanıldığını açıklamasına rağmen, medya daha sonra asıl amacın AB ile ABD‘nin yapmayı planladığı trilyon dolarla ifade edilen ticari anlaşmanın takibi olduğunu ortaya çıkarmıştır.

17 Haziran 1972’de beş hırsız, Watergate iş merkezine girmeye çalışırken polis tarafından yakalanır. Watergate’deki bu büro, muhalefetteki Demokrat Parti‘nin merkezidir. Soruşturmanın sonucunda, amacın hırsızlık olmadığı, Demokrat Parti’nin telefonlarının dinlenebilmesi için mikrofon yerleştirmek ve hırsızların da Cumhuriyetçi Parti ile bağlantılı ajanlar olduğu ortaya çıkar. Amerikan Başkanı Richard Nixon, sorumluluğun ve ajanlarla bağlantılı politikacıların deşifre edilmesi için Adalet Bakanı Elliot Richardson’ı görevlendirir. Bakan, Archibal Cox isimli savcıyı soruşturmaya atar. Savcı, Başkan’ın tüm konuşmalarının kayıt altına alındığını öğrenir ve bu kasetlerin kendine teslimini talep eder, Nixon bu isteği reddederek, Bakan’ından Savcı’nın görevden alınmasını kesin bir şekilde emreder. Bu noktadan sonra yaşanılanlar tam bir demokrasi örneğidir: Adalet Bakanı Elliot Richardson, görevden alınacağını bile bile Savcısını görevden çekmez. Kamuoyunun ve medyanın baskısıyla Nixon 8 Ağustos 1974’te istifasını verir.


1972- 1974 yıllarında ABD’de gelişen ve Başkan Nixon’ın istifasıyla sonuçlanan Watergate Skandalı’nı anımsatan Edward Snowden olayı, günümüz siyasetçilerinin ilkesizliğini, dünya halklarının da tepkisizliğini gözler önüne sermiştir.

f880752e-d937-4c5b-91e8-91b660bb4772

Amerikan istihbaratının temel özelliği şantaj üzerine mi kurulmuştur?

ABD’nin kendi belirlediği güzargahın dışına çıkan ülkelerde ekonomik kriz, askeri darbe, ayrılıkçı ayaklanmalar gibi senaryoları devreye sokmaktan çekinmediğini biliyoruz: ‘Ya bendensin ya düşmanımsın‘ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, ‘Dünyada her ülke, kendi güvenlikleri için farklı çalışmalar yapar. Bu hiçbir ülke için garip değildir‘derken uygulanan projelerin savunmasını da yapmaktadır. Der Spiegel ABD’deki AB Temsilciliklerine bilgi toplamak için böcekler, iletişim kablolarına bağlanan özel donanımlar ve antenler gibi cihazların yerleştirildiğini ortaya çıkartırken, Süper Güç siyasetçilerinin kamuoyuna bunun normal uygulamalar olduğunun bilgisini vermesini ve tepkisizliğin nedenini anlamak da güç görünmektedir ki, Avrupa’da en çok Alman’ların NSA tarafından dinlenildiğini İstihbarat Servisleri Uzmanı Jim Bamford tarafından açıklanmıştır, en az 500 hedefin telefon konuşmaları, e-posta yazışmaları, sms’leri takip edilirken, Alman yetkililerin ‘Dostların dinlenilmesi kabul edilemez‘tepkisizliğini vermesi de anlamlıdır.

ABD’nin bu büyük takibi gerçekleştirmek için yüzlerce taşeron şirket kullandığını Snowden’in açıklamasına rağmen dünya, derin uykusundan uyanmak ve araftaki bu kahramanın gerçekliğini algılamak istememekte ısrarcıdır. İstihbaratı yapan bu taşeron şirketlerin, kime hizmet ettiğinin bilinmesi ve tepkisizliğin nedeni korku olabilir mi? Bu korkunun vardığı nokta bireyselliği aşmış, ülkelerin politikası durumuna gelmiştir, sonuçta Süper Güç’ün kölesi olan yöneticiler o ne derse yapmak zorunda kalmışlardır. Örneğin: Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales’in Moskova’dan bir toplantıdan gelirken, uçağının Viyana’ya ABD’nin talimatı ile indirilmesi ve bağımsız bir ülkenin devlet başkanının 11 saat rehin tutulması olayını nasıl açıklayabiliriz? Edward Snowden’in uçakta olma olasılığı, verilen talimat doğrultusunda Fransa, İspanya, İtalya gibi ülkelere hava sahalarını kapattırmıştır. ABD’nin sözünü geçiremediği kim varsa terör suçlusudur.

Suya sabuna dokunmayan tepkilerin bile cesaret olarak algılandığı zamanlarda yaşıyoruz. Dünya üzerine yayılmış bu istihbarat kaynaklı taşeron şirketlerin sadece ABD’ye hizmet verdiğini düşünmek fazla saflık olur. Görev yaptıkları ülkelerdeki siyasetçilere bu hizmeti verdiklerini yaşadıklarımızdan biliyoruz, görebiliyoruz. Yapılan dinlemelerin, çekilen görüntülerin medyaya servis edilmesi, tehlikeli görülen insanların bilgisayarlarına sakıncalı dosyaların gönderilmesi ve tüm bunların oluşturulan iddianamelere delil olarak girmesi ve yargının bunu kabul etmesi… Taşeron İstihbaratçıları’nın görev tanımının ne kadar geniş olduğunu kanıtlamaktadır.

Şeffaf ve demokratik olmaktan uzak bir dünyada yaşamaktayız. Watergate Skandalı’nda ilişkisi olduğunu kabul eden Nixon istifa ederken, günümüz ABD Başkanı Obama dinlemelerin, işgallerin, komploların ortaya çıkmasına terörist saldırı gözüyle bakmakta, kumpasın ortaya çıkmasını sağlayan Julian Assange’yi, Edward Snowden’i vatan hainliği ve şeytanlık ile suçlamaktadır.


Araf’ta bekleyen, ‘Çarmıh’ını tek başına yüklenip Golgotha Tepesi’ne insanlığın günahları ile yürüyen yalnız bir İsa değil, mücadelesini görmezden gelip, onu yalnızlaştıran günümüz dünyasının tepkisiz halklarıdır.