Mor Gabriel Manastırı İle Demokratik Dönüşüm

Biz, bunu olanca kuvvetimizle protesto ederiz. Ben, cemaatim namına ne böyle haklarda bulundum ne de bulunacağım. Süryaniler, Misak-ı Milli Hudut’ ları için yaşayan milletin azınlığıdır. Biricik arzuları ise, iyi günlerde de, fena günlerde de birlikte bulunmaktır.’ Patrik, bu konuşması ile Mustafa Kemal’ e, Türkiye’ nin bir parçası olduklarını verme mesajını neden gerek duymuştur?

manastır

Mardin’in Midyat ilçesine bağlı, Güngören Köyü sınırları içinde bulunan Mor Gabriel Manastırı’nın kapısını araladığımızda, tarihin ve ideolojilerin oluşturduğu tüm haksızlıklar üzerimize yıkılır; zaman diye adlandırdığımız tünelden, geçmişin kuyusuna düşeceğimizi bilsek de cesaretimizi kuşanıp, fırtınaların savurduğu yaşanmışlıklarda mananın peşinden hep gideceğiz. Mor Gabriel Manastırı’nın, komşu köylerdeki yüz hektarlık ormanlık alanı işgal ettiği gerekçesi ile 2008 yılında dava açılır. Yerel Mahkeme, davalık arazinin, kilisenin malı olduğuna yönelik karar verir. Dava güya, köylüler tarafından açılmış görünmesine rağmen, arkasında siyasete bulaşmış, ‘ Aşiret’ beyleri bulunmaktadır. Yerel Mahkeme’ nin kararında direnmesi, dosyanın Yargıtay Genel Kurulu’ na gitmesine neden olmuştur. Ayrıntılarını bilemeyeceğimiz bu devrede Mor Gabriel Manastırı’ nın hazineye devri için de süreç başlatılmıştır. 1936 yılında çıkarılan Vakıf Beyannamesi ile Mor Gabriel Manastırı Süryani Cemaatine verilmiş; o zamandan bu yana ödedikleri vergiler de kayıt altına alınmıştır ve daha sonra ‘ işgalci’ konumuna düşürülerek, arazileri ellerinden alınmak istenmiştir. Beş bin yıldır bu topraklarda yaşayan Süryanilerin işgalci yerine konulması da oldukça düşündürücüdür.


[quote]Mor Gabriel Manastırı’ nın 5. ve 6. yüz yıldan kalma eşsiz yapıları, Bizans dönemi çizgilerini taşıyan mozaiklerle; kubbeleri ve kapıları ise Midyat’ a özel taşlarla yapılmıştır. [/quote]

Kilise tarafından ‘ 2. Kudüs’ ilan edilen kutsal bir yerdir. Tarih boyunca farklı isimlerle anılmış, ‘ Rahiplerin Evi’ anlamına gelen ve Süryanice Dayro d’ Umro isminden türetilen Deyr-el- Umur denilmiştir. Şimdiki adı 7. yüz yıl da yaşamış ve ‘Azizlik’ mertebesine yükselmiş, Turabdin Metropoliti Mor Gabriel’ den almıştır. M.S. 3.yüz yılda kurulan kilise, Mescid ül- Aksa Müslümanlar için hangi kutsal anlama geliyorsa, Mor Gabriel Manastırı’ da Süryaniler için aynı değeri taşımaktadır. Türkiye’de Süryaniler, Ermeniler’ den sonra ikinci büyük ‘Gayrimüslim’ azınlığı oluşturmaktadır. Türkiye’de yirmi bin nüfusa sahip olan Süryaniler, 1950’li yıllarda Mardin’ den, İstanbul’a on yedi bin civarında göç vermiş, geride üç ila beş bin cemaat mensubu insan bırakmışlardır. Mor Gabriel Manastırı’ nın arazileri yağmaya, el konulmaya açık bir duruma gelmiş ve yeni ‘ Demokrasi Paketi’ açılana kadar da bu baskılar devam etmiştir.

tesbih

Sınırları, Güneydoğu Anadolu’ dan başlayan ve Basra Körfezi’ne kadar uzanan bölgenin adı ‘Mezopotamya’ dır; verimli toprakları ve ikliminin uygunluğundan dolayı medeniyetlerin beşiği, dinlerin başlangıcı ve sonlandığı yerdir aynı zamanda. Süryanilerin kökeni konusunda hem dinsel hem de siyasi olarak iki varsayımda bulunabiliriz: Siyasi olarak, Babil ve Asur kültürlerine, dinsel olarak da Hıristiyan topluluklarından Aramilere uzandığını söyleyebiliriz. Sonuç olarak, beş bin yıllık bir geçmişe sahip olan Süryaniler, uygarlığın gelişimine büyük katkı sağlayan ‘ Mezopotamya’ halklarının mirasçılarıdır. Süryanilerin kökeni, ister siyasal olarak Asurlular’a dayansın, isterse dinsel olarak Aramiler’ e, son tahlilde asıl amaç, tarih boyunca bir cemaatin dağılmasını barışçıl uyum göstererek önlemeye çalışmalarıdır. Fenikeliler, Akkadlar, Keldalılar, Babiller, Kenanlar, Asurlular ve Aramiler, Mezopotamya’ da uygarlıklarını karıştırabilmiş ve kendi içlerinde erimeyi başarabilmişlerdir; örf ve adetleri birbirine benzeyen bu halklar, Hıristiyanlığı da kabul ederek, tek din altında birleşmişlerdir.

[quote]M.S 37- 43 yılları arasında Mor Petrus tarafından Süryani Patrikliğinin merkezi Antakya olarak ilan edilmiştir. [/quote]

518 yılına kadar, Antakya’ da kalan Patriklik, 969′ da Patrik 7. Yuhanna zamanında Malatya’ ya; 1058′ de Rum Ortodokslarının baskılarından dolayı Diyarbakır’a alınmıştır. 1293 yılına kadar hem Diyarbakır hem de Deyrulzafaran Manastırı merkez olarak kullanıldı. 1932 yılında Humus Metropoliti Efrem Barsavm Patrik olunca, Patrikliği Suriye’ nin Humus Şehrine taşıdı. 1959′ da Patrik İğnatiyos 3. Yakup, Patrikliğin merkezini Suriye’ nin başkenti Şam’a almıştır. Günümüzde Antakya Süryani Ortodoks Kilisesinin Patriklik Merkezi hala Şam’dadır. Süryanilerin yaşadığı göçler bu cemaati, siyasi veya etnik- dinsel baskılar sonucunda yaşam alanlarından, mülkiyetlerinden yoksun bırakmıştır; Mezopotamya’ nın yerli halkları, yurtlarından tarih boyunca sürgüne gönderilmişlerdir. Roma İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinde uğradıkları baskılar asla hafiflememiştir. Süryanilerin tarihine baktığımızda, bu topluluk en büyük baskıyı dinlerinden dolayı Bizanslılar döneminde görmüştür; daha sonra, Abbasi ve Selçuklu Yönetimleri altında özgürce yaşayabilmişlerdir. Osmanlı Devlet düzeninde, devletle ilişkilerini yürütebilmeleri için, Mısır’ daki Kıptiler ve Bosna’ lı Bogomillerle birlikte Ermeni Ortodoks ( Gregoryan) Patrikliğine bağlanmışlardır. Ermeni Ahkam Defterlerindeki bilgilere göre ‘ Ermeni milleti kullarına bağlı Süryani taifesi veya Ermeni yamakları’ gibi sıfatlarla anılan Süryaniler, kendi adlarına aldıkları ilk berat 1897 tarihini taşır. Süryaniler ilk defa 18 Mart 1914 tarihinde Adliye Mezahip Nezareti’ ne başvurarak, Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi’nin, Osmanlı bürokrasisindeki yerini tescil ettirmiştir.


mor-gabriel-manastirik

Osmanlı İmparatorlu’ nun 1. Dünya Savaşı’ ndan yenik çıkması ve 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi’ nde, Arapların yoğun yaşadığı Mardin ve civarı için verilmiş bir karar yoktu; İngiliz veya Fransızların yönetimi altına girecekti, yerel halkla görüşen işgalci yetkililer, kentin teslim edilmesi gerektiğini bildirdiler. Suriye ve diğer Arap topraklarını İngiliz ve Fransızlar paylaşmış, sıra Mardin’e gelmişti ve Osmanlı İmparatorluğu dağılmak üzereydi. Kentin Müslüman eşrafı, Süryani Kadim Kilisesi Patriği Mor İgnatiyos İlyas Şakir Efendi’ye ne yapmaları gerektiği konusunu danışmaya giderler; Patrik Mor İgnatiyos, işgalci kuvvetlerinin komutanı Binbaşı Noel’ e, ‘ Biz Araplar, Kürtler ve Süryaniler olarak, Osmanlı İmparatorluğu’ ndan ayrılmak istemiyoruz. Halifeye bağlıyız ve Türk kardeşlerimizin yanında kalmaya devam edeceğiz. Gerekirse malımız ve canımız ile savaşacağız’ diyerek olası bir el koymayı önleyerek Müslüman cemaatin de takdirini kazanmıştır.. Patrik Mor İgnatiyos o dönem, Süryaniler’ in yoğun olduğu bölgeleri gezmeye ve cemaatle barışçı bir iletişim kurmaya çıkmıştır. Gezinin amacı, 1915 yılında Ermeniler ile birlikte ayaklanmaya katılan Diyarbakır, Mardin- Cizre’ deki Süryanileri yatıştırmak olduğu anlaşılmış ve 26 Eylül 1919′ da Sultan Vahdettin tarafından birinci dereceden Osmanlı Nişanı ile ödüllendirilmiştir.

[quote]1915 yılında Süryani Ortodoks Cemaatinin temsilcileri Padişahtan, Ermeniler ile birlikte Suriye’ ye gönderilen Süryanilerin yeniden geri dönmelerine izin verilmesini ve Mardin’ de yapılan okulun inşası ile yetim ve dullara örtülü ödenekten yardım yapılmasını talep etmişlerdir. [/quote]

Vahdettin’ in emri ile bu talepler Meclis-i Vukela’ da ( Bakanlar Kurulu) 22 Kasım 1919′ da incelenmiş ve şu karar açıklanmıştır: Vaki isteklerden harp esnasında, tehcir edilmiş olan Süryanilerin memleketlerine iadesiyle iskanı ve menkul ve gayrı menkul mallarının istirdat ve kendilerine teslimi, hükümetçe yardımda bulunulması ve maarif iane hissesinden Süryani mekteplerine tahsisat verilmesi…Süryani yetim ve dullarının kendi ruhani reislerine teslimi, bunlardan mezhep değiştirenlerin asıl dinlerine serbestçe dönmelerinin sağlanması…Süryani Kilisesi bitişiğindeki inşasına başlanan mektebin ikmali için nakdi yardımda bulunulması kararlaştırılmıştır. 18- 26 Nisan 1920 tarihleri arasında yapılan San Remo Konferansı’ nın 19 Nisan günlü oturumunda İngiliz Başbakanı L. George, Kürt sorunun çözümüne ilişkin görüşünü açıklarken, Kürdistan’ ın, Ermenistan’ a komşu olduğunu ve geleceğin Süryani ve Keldani Hıristiyanlarını yakından ilgilendirdiğini beyan ettiğinde, Ankara’ daki Kemalist Yönetim, duruma çok duyarlı yaklaşmıştır. 10 Ağustos 1920 tarihli ‘ Sevr Anlaşması’ nın 62. maddesinde de, Kürtler’ in yoğun yaşadığı yerlerde özerkliğin gerçekleşeceği, özerkliğin Süryani ve Keldaniler’ in yanı sıra diğer etnik- dinsel azınlıkları da kapsayacağı belirtilince Ankara’ daki rahatsızlık çok fazla artmıştır. ‘ Sevr Anlaşması’ nın devreye girmemesinden kaynaklı olarak, Süryani Patrikliği Kemalistler ile anlaşma yoluna gitmiş, Milli Mücadeleye katılım sağlamıştır.

Patrik Mor İgnatiyos, ‘ Azınlık Hukuku meselesi, bu dakikaya kadar mümessili bulunduğumuz cemaatin, ne akıl ne de hayaline gelmiştir, ne de gelmesi ihtimali vardır.

Biz, bunu olanca kuvvetimizle protesto ederiz. Ben, cemaatim namına ne böyle haklarda bulundum ne de bulunacağım. Süryaniler, Misak-ı Milli Hudut’ ları için yaşayan milletin azınlığıdır. Biricik arzuları ise, iyi günlerde de, fena günlerde de birlikte bulunmaktır.’ Patrik, bu konuşması ile Mustafa Kemal’ e, Türkiye’ nin bir parçası olduklarını verme mesajını neden gerek duymuştur? Lozan’ da süren barış görüşmelerinde, İngiliz Delege Lord Curzon, Süryani, Keldai, Yezidi ve Nesturiler’ in azınlık haklarından söz etmiş, Rumlar’ın, Ermeniler’ in ve Yahudiler’ in dışında bir çok Hıristiyan azınlığın olduğunu belirtmiştir; fakat, yeni Türkiye Cumhuriyeti, Süryaniler’e ( Keldaniler, Yezidiler ve Nesturiler gibi) Lozan Barış Antlaşması’ nca ‘ Gayrimüslim azınlıklara tanınan hakları vermedi. Yeni Türkiye, uluslaşma sürecine girmiş ve gönül bağı ile Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan her insanın Türk olma bilincine varması için çalışmaya başlamıştı. 20 Ocak 1921 Teşkilatı Esasiye’ den bu yana Türkiye Cumhuriyeti’ nin uluslaşma ülküsü doğrultusunda yürürlüğe giren tüm anasayasalarda, azınlıkların hakları antidemokratik maddeler içinde baskı altına alınmıştır. Tek millet, tek dil, tek bayrak ve tek mezhep anlayışı ile Türkiye Halkları ‘ Tek Tip’ insan modeline dönüştürülmeye çalışılmış, özgürlük talepleri, inanç, kültür talepleri görmezden gelinerek ya terör mücadelesi içinde ölümlere ya da asimile edilerek kişiliksizleştirilmelere neden olunmuştur. 1961- 1971- 1980 Askeri darbeleri 28 Şubat Postmodern Muhturası ters bir üçgenin dengede kalıp, varlığını sürdürmesi için çabalamıştır. Her Darbe ve Darbe Teşebbüsünde Türkiye’ yi oluşturan mozaik taşlarından düşmeler çoğalmıştır.

mor-gabriel-manastiri

Suriye’ nin Halep kırsalında Süryani Ortodoks Metropoliti Yuhanna İbrahim ile Rum Ortodoks Metropoliti Pavlos Yazıcı, Nisan ayında ÖSO ( Özgür Suriye Ordusu) militanlarınca kaçırılır. Dışişleri Bakanlığı Metropolitle ilgili, İstanbul Süryani Metropoliti ile görüşür ve olayın takipçisi olacaklarını söylemelerine rağmen, herhangi bir çözüm de üretmemişlerdir. Suriye Ulusal Konseyi, Metropolitlerin, Türkiye sınırında bir kasabada tutulduklarını açıklamıştır. Yine aynı olayın bir benzeri, 22 Mayıs 2013 tarihinde yaşanmış, Türkiye’ den giriş yapan on üç Lübnanlı Şii Hacı, Halep’ in kuzeyindeki Azez’ de kaçırılmıştır. Metropolitlerin ve Şii Hacıların kaçırılmasından, sorumluluğu ‘ Kuzey Fırtınası’ adlı gurup üstlenmiştir. Kendilerine ÖSO ( Özgür Suriye Ordusu) diyen gurubun, Türkiye tarafından desteklendiği iddia edilmektedir. Lübnanlı Şiilerin aileleri, akrabalarının serbest bırakılması için Lübnan’ daki Türk elçiliğinin önünde protesto gösterileri yaptığı medyada yer almıştır. Türkiye tarafından, Süryaniler’ e, ‘ Esad yönetimi ile ilişkinizi kesin, merkezinizi Şam’ dan Mardin’ e taşıyın’ teklifi doğru ise, Mor Gabriel Manastırı’ nın arazilerinin iadesinin arkasındaki siyasi kirli oyun ortaya çıkacak, ‘ Demokrasi Paketi’ salt bir savaş manevrası olarak kalacaktır. Fakat, yine de son günlerin kızılan sloganını kullanmaktan kendimizi alamıyoruz: Yetmez, ama Evet! Çünkü gerçek olan bir olgu var, beş bin yıllık bir halkın tutunabilme ve yaşam mücadelesidir bu.


Kaynaklar: Süryani kilisesi Tarihi, Mehmet Çelik 1987; Süryaniler ve Diyarbakır, Mehmet Çelik; Asurlar, Süryaniler, Sabri Ataman; Doğudan Batıya Köprü Süryaniler, Nesim Doru