Cinsellik eğitimi ile cinsel istismar suçlarının önlenmesi mümkün mü?

Çocukların cinsel istismarına ilişkin yasanın değiştirilmesine yönelik kanun tasarısının ilköğretimden itibaren ders müfredtatına konulacak cinsellik eğitimi dersi ile desteklenmesi gerekiyor.

Cinsellik eğitimi ile cinsel istismar suçlarının önlenmesi mümkün mü?

3 Ekim 2016 tarihinde kararlaştırılan Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına dair Kanun Tasarısı 24 Ekim 2016 tarihinde TBMM Başkanlığına sunuldu. Kanun tasarısının 13. maddesinde, 5237 sayılı TCK’nın Çocukların Cinsel İstismarı başlıklı 103. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında önemli bir değişiklik yapıldı.

Kanun maddesinin mevcut hali nasıldı?

(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır. Cinsel istismar deyiminden;


a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar anlaşılır.

(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.

Sunulan kanun tasarısındaki değişiklik nedir?

1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması halinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Mağdurun, oniki yaşını tamamlamamış olması halinde verilecek ceza, istismar durumunda on yıldan, sarkıntılık durumunda beş yıldan az olamaz.

2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, onaltı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun oniki yaşını tamamlamamış olması halinde verilecek ceza onsekiz yıldan az olamaz.

Düzenleme umut verici, ancak…

Tasarı ile getirilen bu düzenleme Anayasa Mahkemesi’nin 12.11.2015 gün, 2015/26 E. ve 2015/100 K. sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 6545 sayılı Kanunun 59. maddesi ile değiştirilen m.103/2’yi Anayasanın 2. maddesinde öngörülen “hukuk devleti” ilkesine aykırı olduğundan bahisle oy çokluğu ile iptal şeklinde tesis ettiği kararı da bertaraf edecek niteliktedir.

Yüksek Mahkeme, iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak 1 yıl sonra yürürlüğe girmesini uygun bulmuştu. Anılan karar, 11.12.2015 tarihli ve 29559 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştı.

Böylece, yürürlüğe girmesine az bir zaman kala bu tasarının TBMM’ye sunulmuş olması, Yüksek Mahkeme’nin “Fiilin farklı yaş kategorilerindeki mağdurlara karşı işlendiği veya failin de küçük olduğu ya da fiilden sonra mağdurun yaşının ikmali ile fiili birlikteliğin resmi evliliğe dönüşmesi gibi her bir somut olay dikkate alınmalı ve buna göre ceza tayin edilmelidir” diyen ve kamuoyunda infial yaratan gerekçesini de işlevsel olmaktan çıkartmıştır.

Cinsel suç eğilimine iten sebepleri de bulmak gerekiyor

Kanun koyucunun bu şekilde bir düzenleme yapması elbette umut verici ve vicdanları rahatlatıcı bir eylem olmuştur. Ne var ki; suçun aktif süjesi olan fail dediğimiz kişinin suçu işledikten sonra cezalandırılması olgusunun yüzeysel kaldığı, esas olanın o süjenin suç işleme iradesini, suça eğilimini ortadan kaldıran sebepleri bulmak olduğunun kabulü gerekmektedir. Zira, cezalar ağırlaştırılmış olsalar da suçlar işlenmeye devam etmektedirler.


Cinsel suçta artış

Son zamanlarda cinsel dokunulmazlığa karşı suçların işlenmesinden yabana atılmayacak denli bir artış olmuştur. Evinin önünde oynarken kaçırılıp cinsel istismar edilen, masaj salonlarında babası ve/veya dedesi yaşında adamlara pazarlanan, elektro şok cihazıyla bayıltılan çocuklara ilişkin haberler, hemen hemen her gün gazetelerde yer almaktadır.

Anne babaları çocukları üzerinden gelecek endişesine sevk eden, toplumsal güvenin zedelenmesine yol açan, insanlar arasındaki birlik duygusunun yerini şüphecilik ve uzaklaşma duygusuna bırakmasına neden olan bu gidişata artık dur deme zamanı çoktan gelmiştir.

Peki bu gidişat nasıl düzeltilecektir?

Nasıl ki, kanser yara bandı ile kapatılamazsa ve ancak tümöre neyin yol açtığının kökenine inilerek hastalık tedavi edilebilirse; aynı şekilde bu toplumsal yara da kökenine inilerek tedavi edilebilir.

Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçların kökeninde süjenin yani insanın cinselliği vardır.

İnsan cinselliği nedir? İnsanın doğumdan ölümüne kadar süren yaşam dediğimiz sürecinde sahip olduğu yaşamsal dürtüdür. Bu dürtü her insanda kendiliğinden vardır. Ama bu dürtüye yüklenen anlam, bu dürtünün kişilerin davranışlarını yönetmesi hali, bu dürtüye karşı insanların tutumu, her insanın yaşadığı toplumun, yetiştiği aile ortamının o kişinin duygu ve düşünce dünyasında bıraktığı izdüşümü ile oluşur.

Şu halde cinsellik doğuştan gelen ve her insanda var olan temel bir içgüdüdür. Ama cinselliğe yüklenen anlam, beklentiler, tutum kişiden kişiye değişen göreceli bir unsurdur.

İnsan beyninde cinselliği kontrol eden hormonların ilk etki gösterdikleri bölge beyindir.

İnsan beyninin alt bölümü olan hipotalamusun cinsel fonksiyonların beyindeki en önemli kontrol merkezi olduğu bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Bu bölgeden salınan ‘gonadotropin’ adı verilen hormon aracılığıyla, tüm cinsel fonksiyon ve üreme sistemi kontrol edilmektedir. Şu halde insan beyninin en önemli cinsel organ olduğunu bir mihenk taşı olarak kabul edersek, cinselliğe bakış açısı, insanın cinsel doğası üzerindeki kontrol mekanizması gibi hususların beynin eğitilmesi ile mümkün olduğu sonucuna varırız. Bu yaklaşım Dünya Sağlık Örgütü’nün “Cinsel Sağlık Programlarının Geliştirilmesi” başlıklı raporunda da yer almıştır.

Dünya Sağlık Örgütü‘ne göre cinsel sağlık, sadece hastalık, fonksiyon bozukluğu veya sakatlığın olmaması hali değil; duygusal, zihinsel ve sosyal olarak cinsellikle ilgili iyilik halinin kişide oluşması olarak kabul edilmiştir. Cinsel sağlığın cinsellik ve cinsel ilişkilerde; zorlama, ayrımcılık ve şiddetten arınmış olması ile mümkün olacağı kabul edilmiştir.

Dünya Cinsel Sağlık Birliği de “Milenyum Gelişim Bildirgesi için Cinsel Sağlık” isimli teknik dokümanda cinsel sağlık için sekiz adet ilke belirlemiştir. Bu ilkelerden birisi de kapsamlı cinsellik eğitimi ve bilgiye evrensel erişim sağlanmasıdır.

Cinsellik eğitimi, cinsel istismar suçlarını önleyebilir mi?

Şu halde, cinsel dokunulmazlığa karşı suç sayılabilecek eylemlerin ön koşullarının ortadan kaldırılmasıyla, bu suçların önlenmesi mümkün olabilecektir. Bu bağlamda, suçu isleyen bireylerin eğitim düzeyleri önem taşımaktadır. Cinsel olarak sağlıklı bir toplumun inşası eğitim ile mümkündür. TÜİK verilerine göre ülkemizde en yüksek okullulaşma oranı istatistiksel olarak ilköğretim dönemindedir.

Cinsellik eğitimi, dersi ders müfredatına girmeli!


Bu nedenle, anılan yıllarda cinsellikle ilgili  bilgilerin küçük dimağlara işlenerek onların cinsellikle ilgili sağlıklı tutumlarının oluşması, duygu ve düşünce yapılarının sağlıklı şekillenmesi ancak cinsellik eğitimi adı altında bir dersin ilköğretimden lise son sınıfa kadarki müfredata eklenmesi ile mümkündür. Eğitim düzeyi arttıkça suç işleme oranının hatırı sayılır derecede düşeceği, toplumu oluşturan bireylerin dürtülerine ne şekilde, ne zaman gem vurmaları gerektiğinin idrakinde olacaklarının kabulü ile ivedilikle bu hususta düzenleme yapılması elzemdir.

Türkiye’de Cinsellik Eğitimi Var mı?


Av. Gülperi Eldeniz
Gülperi Eldeniz, 14 Haziran 1977’de Mersin’de doğdu. İçel Anadolu Lisesi’nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne devam etti. Öğrenciliği esnasında çeşitli hukuk bürolarında çalıştı. 2007 yılında kendi hukuk bürosunu kurup serbest avukatlık yapmaya başladı. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde ticaret hukuku alanındaki yüksek lisans programını tamamladıktan sonra aynı enstitü bünyesinde Medeni Hukuk-Borçlar Hukuku alanında doktora programına kaydoldu. Eldeniz, bir yandan serbest avukatlığa devam etmekte, diğer yandan da doktora çalışmalarında tez aşamasına eriştiğinden tezini yazmaktadır.