Kadın susarsa dünya susar; Susma!

Kadın susarsa… Önce ses verdi kadın. Sessiz durmadı. Kızdı hukuksuzluğa. Kızdıkça sıfatı değişti. Türlü türlü hikayeler yazıldı üzerine. Sonra bir başka kadın “Boş ver.” dedi. Boş verdi, kadın. Sustu ardından. Kendi hayatını boş verdi.

Kadın susarsa dünya susar; Susma!

Bir adam çıktı sonra., bambaşka bir kadının karşısına. Kadın bildi kendinden önce sesi çıkanlara ne olduğunu, sandı ki susarsa çok da yanmaz canı. Kadın sustu ama adam durmadı. Üstüne bir de tembih etti:”Sesini kes, yoksa keserim sesini.” Sustu kadın.

Toplum konuştu bu kez. Soru sormaya başladı.


-Saat kaçtı?

-Ne işin vardı?

-İçkili miydin?

-Üstünde ne vardı?

-Adamın erkeklik gururuyla oynamadın değil mi?

-Senin de gönlün vardı değil mi?

Kadın susarsa

Kadın susarsa dünya susar; Susma!

Sorular uzadı gitti. Kadın cevap vermeye çalıştı ama ne mümkün. Cevap sorunun içindeydi zaten. Kadın tekrar sustu ama bu kez kapadı yüzünü. Kapadı, moraran gözünü, topladı dağılmış saçını bir tek ruhu kaldı onaramadığı. Sustu kadın. Boyun eğdi kaderine. Belki dedi tutunursam bir yerde, belki çalışırsam düzelir her şey.


Hem adalet var, durur arkamda dedi. Bilemedi bir boyun bağının her şeyi çözebileceğini! Erkek bir boyun bağıyla özgürlüğüne kavuştu. Biraz daha dikleşti omuzları yürürken, biraz daha gere gere oturdu bacaklarını. Erkek kişisi ödüllendirildi, ya kadın kişisi? O, biat etmeyi öğrendi. Yavaş yavaş soyutladı kendini toplumdan. Sonra birileri çözüm buldu kadına.

Evlen!

Evlenesin, hayatını mahveden adamla. Evlenesin, senin hakkını hiçe sayanla. “Hem namusun temizlenir hem yuvan olur.” Kadın soramadı tabi “Yuva ne ola ki?” diye.

Tecavüzle, zorla yollanırken dört duvarın arasına yuva denir miydi? Olsa olsa hapishane olurdu adı. Sustu kadın. Üstüne evlendi. Sevgisiz çocuklar doğurdu, nefret ettiği adama. Çocuğu ayağında ki pranganın anahtarı olur belki diye düşündü. Dört duvar arasında bir tek “analık” kaldı kadına. Ama o da olmadı, olamadı.

Önce bir tokat yedi kadın. “Kocandır” dediler. Ardından morardı gözü, “Boşanmış kadına toplum iyi bakmaz.” dediler. Arttı şiddet, sonra bir gün karnına tekme yedi. Üstüne üstlük daha yüzünü görmediği bebeği varken içinde. Sonra “Anası kılıklı.” diye çocukları dövüldü. Can havliyle kaçtı kadın. Kaç bıçak darbesi aldı. En ölümcülü hangisiydi bilmek zor lakin bu kez sonsuza sustu kadın.

Yakalandı adam. “üzgünüm dedi” boynundaki kravatı düzeltirken ve ekledi “Ama erkekliğime laf etti. Zaten bakire değildi, kim bilir kimlerle birlikte olmuştur? Ölmeden evvel onu ima etti dayanamadım.” Kadın çoktan susmuştu. Sorulamadı hiç gerçekte ne olduğu. Gereği düşünüldü; bir kaç zaman sonra kaldığı yerden devam etti hayatına adam.

Hikaye size de tanıdık geliyor mu?

Kaç gün arayla izliyorsunuz ya da dinliyorsunuz bu ve benzeri hikayeleri? Hep bir başkasının başına gelecek gibi geliyor değil mi? Hep size tanıdıklarınıza uzak. Bir senede kaç kadın ölüyor düşündünüz mü hiç? Kaç kadın tecavüze uğruyor? Kaç kadının töre adı altında hayatı karartılıyor? Toplumun son sürat bir hızla tepetaklak gitmesi sizi de korkutmuyor mu?

Yıl 2017 ve kadın demenin utanılmayacak bir şey olduğunu anlatmaya çalışmak size de garip gelmiyor mu? Ya da tüm bunları okurken bunca sıkıntının içinde bu mu diye mi düşünüyorsunuz? Peki ya her şeyin en başı buysa? Bir ülkede kadının susması, kadının benliğini yok etmesi o toplumun yok olması değil midir? İşte o vakit tam da bu zamanda en yüksek perdeden konuşmamalı mıdır kadın? Ya da çekilip kenara kendisiyle ilgili konuşulmasını mı beklemelidir?

Kadın susarsa dünya susar; Susma!

Nasıl giyinmesi gerektiğini, nasıl konuşması, nasıl gülmesi, kaç yaşında evlenmesi, kaç çocuk doğurmasını başkalarının belirlemesine izin mi vermelidir? Peki her şey bununla biter mi yoksa devamı gelir mi? Devamı geldiğini pek ala yakın ülkelerde gördük. Zorunlu giydirilen kıyafetler, gelen yasaklar, verilen cezalar…

Şimdi kadın her şey olup bitene kadar yine susacak mı? Kazandığı her hakkı dişiyle tırnağıyla savaşarak alan kadın ve hala haksızlığa uğrayan kadın nasıl olur da tekrardan kaderini bir başkasına bırakır? Bunca sene sesini duyurmaya çalışan, erkek meslektaşından daha fazla çalışmak zorunda kalan, çalıştığı için yaftalanan, anne olsa işi sorun edilen, çalışsa anne olmayışı yüzüne vurulan, hor görülen ama buna rağmen mücadele eden kadın şimdi ucu açık bir yolda mı koşacak yoksa yine her zaman ki gibi alacak mı ipleri eline? Geçirip tırnaklarını bu hayat benim mi diyecek?

Seçim sizin lakin unutmayın: Kadınız biz!


Saf, sade, yalın kadın! Bekaretimize göre değişmez adımız! Başımızı örtsek de açsak da kendimiz biliriz, bir başkası değil! Kaç yaşında evleneceğimize ve kaç çocuk doğuracağımıza kendimiz karar verdiğimiz gibi! Kadınız biz, sizin gölgenizde yürüyen değil yanınızda sizinle beraber dövüşen! Kadınız biz dilimiz sussa gözümüz konuşur ve bir gün kadın susarsa dünya susar!

Tecavüz ve cinsel istismar meşrulaştırılamaz!

Binlerce çocuk terör kurbanı! Cezaevinde tecavüz ve işkence yaşıyorlar


Elif Aver
Elif Aver; 1987 yılında İstanbul'da doğdu. Cumhuriyet Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği bölümünden 2010 yılında mezun oldu. Özel sektörde mesleğini yapmakta, ayrıca TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi yönetim kurulu üyesi. Yazmak, çizmek ve okumak çocukluğundan beri en büyük tutkusu. Ondan sebep söz yitene kalem bitene kadar yazanlardan.