Gülpınar Köyü’nün zeytin nöbeti “şimdilik” bitti

Doğayı korumak adına yapılan bir mücadele daha sonuçlandı. 33 gün süren nöbet sonunda Çanakkale’nin Gülpınar Köyü’nün zeytinliklerinde yapılmak istenilen jeotermal enerji sondajı durduruldu. Bu süreç nasıl oluştu, neler yaşandı? Gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği’yle konuştuk.

Gülpınar Köyü'nün zeytin nöbeti "şimdilik" bitti

Enerji uğruna kurban edilen doğa

Kaz Dağları, Burdur Gölü, Akkuyu, Gezi Parkı, Alakır Vadisi, Alacadağ Kızılcık Yaylası, Cerrattepe… Modern hayatın bitmez tükenmez enerji ve mekan ihtiyacını karşılamak için devletin kurban olarak seçtiği küçük cennetler hepsi. Devlet, enerji politikası gereği ülkenin enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla yeni kaynaklar bulup santraller kurulmak istiyor. Fakat araştırma çalışmaları bile bu toprakları tahrip ederek asıl ihtiyacımız olan doğayı yok ediyor.

Tüketim kültürünü giderek daha çok benimseyen insanoğlu da artık fazla ihtiyaç duymadığı doğanın katledilişini çoktandır kanıksmıştı zaten. Oysaki yapmamız gereken; artan enerji ihtiyacını karşılamaya çalışmak yerine, toplumu enerji tüketimini azaltmaya teşvik etmek olmalıydı.


Öte yandan doğasından ve toprağından vazgeçmeyecek bilinçte olanlar, tüketmekten ziyade üretmeyi seçenler de var. Doğa ve çevre bilincini hala muhafaza edebilenler doğal olarak kırsalda yani doğa ile içiçe yaşayan halk oluyor çoğunlukla. Şehir insanı ise tüketerek mutlu olduğu yanılgısında ısrarlı.

Yeşili rant ve para olarak gören zihniyetin son örneği Çanakale’nin  Ayvacık ilçesine bağlı Gülpınar Köyü’nde yaşandı. Halkın bir çoğunun geçim kaynağı olan zeytinliklere jeotermal enerji santralleri yapılması planlanıyor. Organik zeytinciliğin ilk başlatıldığı köylerden biri olan Gülpınar ise zeytinini korumakta kararlı.

Jeotermal enerji nedir?

Toprağın altında mağmaya yakın olan bölgelerde depolanmış yüksek sıcaklık ve basınca sahip ısı enerjisidir. Sürdürülebilir ve az maliyetli enerji üretebilen jeotermal santralleri havayı kirletmediği ve radyasyon yaymadığı için “temiz enerji” olarak biliniyor.

Ne var ki jeotermal enerjinin sondajı sürecinde ekosistemin bozulması, jeotermal sıvının su ve toprağı kirletmesi, hatta arazinin çökme riski de söz konusu. Jeotermal akışkanın bir nehre ya da denize bırakılması durumunda ise su canlıları ve bitkiler zehirlenebilir, santrallerin soğutma kulelerinden verilen buhar ve içerdiği toksik maddeler çevredeki ağaçlara zarar verir. Ayrıca jeotermal enerji amaçlı yapılan kazıların depremleri tetikleyebileceği de bilinmektedir.

MTA (Maden Teknik Arama) tarafından yapılan çalışmalara göre, Türkiye, özellikle Batı ve Orta Anadolu’da, zengin jeotermal enerji kaynaklarına sahip.

Gülpınar’ın sesi Meclis’e ulaştı

Pınarkale Enerji Üretim Sanayi ve Ticaret AŞ, Tuzla Jeotermal Tesisleri yakınlarındaki Gülpınar Köyü’nde de jeotermal kaynağı olması ihtimali üzerine, köyde sondaj faaliyetinde bulunmak için  ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir’ kararı çıkartarak zeytin ağaçlarını kesmeye başladı. Sondaj çalışmalarına karşı toplu bir direniş başlatan köylüler ise kaymakamlık yetkilileriyle görüşmelerinin ardından suç duyurusunda bulundu. Arama çalışmalarını durdurmak amacıyla 8 Temmuz’da başlayan zeytin nöbeti sonucu firma sondajı durdurdu.

Yaklaşık 1400 nüfuslu köyün zeytin mücadelesi ilk günden itibaren medyada yer buldu. Gülpınar Köyü muhtarı Ünal Karagöz nöbeti en başından beri destekledi. Çanakkale Belediye Başkanı ve CHPli vekiller Gülpınarlılar’ı ziyaret geldi. Milletvekili Muharrem Erkek, Gülpınarlıların zeytin mücadelesini TBMM’ye taşıdı. Gülpınarlıların sesine kulak verilmesi gerektiğini belirten Erkek, Tarım İl Müdürlüğü’nü, Çanakkale Valiliği’ni ve iktidar milletvekillerini göreve davet etti.

Gülpınar Köyü’nün mücadelesi

Röportaj: Can Sayıner & Önem Erol Usta

Gülpınar’da yaşanan Türkiye’nin en güncel doğa direnişi hakkında ‘Gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği’ Kurucu Başkanı Can Sayıner ve dernek üyelerinden zeytinci Önem Erol Usta ile konuştuk.

Gülpınar nasıl bir köy?

Can Sayıner: Köyümüz antik bir yerleşim bölgesinde, kutsal Apollon Simintheus tapınağının hemen üstündeki tepenin yamaçlarında kurulmuş bir yerleşim yeridir. Kuş uçuşu denize 3 km. mesafede, Tuzla Çayı’nın yakınında, zeytinliklerin içinde bir köy. Gülpınar halkını çevre köylerden gelenler, mübadele zamanında Midilli Ada’sından göçenler ve azınlıkta da olsa Türkiye’nin doğusundan uzun bir zaman önce zorunlu göçe tabi tutulan aileler oluşturur. Son yıllarda köyde oturanlara İstanbul’dan göçen aileler de katıldı. Bunların bir kısmı yazlıkçı dediğimiz kesim ama yazlıklçıların bir kısmı artık yılın oniki ayı köyde yaşıyor.

Gülpınar halkı çoğunlukla zeytincilikle geçinir. Zeytinciliğin yanı sıra hayvancılık da bir geçim kaynağı. Esnaflık yapan aileler de var. Ama hemen hemen herkesin küçük, büyük bir zeytinliği vardır. Köyde biri küçük çapta olmak üzere beş tane zeytinyağı tesisi var. Özellikle son yıllarda bazı zeytinlik sahipleri organik yetiştiriciliği benimsediler ve Gülpınar’ı organik zeytinyağının da üretildiği bir köy olarak anılmasını sağladılar. Yörenin organik ve doğal olan zeytinyağı hem iç piyasada hem de yurt dışında aranır hale geldi. Bunun nedeni bölgenin zeytinyağının diğer bölgelere göre, coğrafi konumundan ötürü, daha lezzetli ve kaliteli olmasıdır.

Gülpınar’daki nasıl bir direnişti?

Önem Erol UstaDireniş değil “Zeytin Nöbeti” olarak adlandırmayı uygun buluyoruz. Çünkü biz zeytinlikte bulunduğumuz sürede sondaj çalışması yapmadılar, dolayısıyla hiçbirşeye karşı direniş göstermek durumunda kalmadık. Bu sebeple sadece “Gülpınar Halkı olarak zeytin nöbeti tuttuk” diyebiliriz. Zeytin nöbetimizin 28. gününde sondaj firması malzemelerini toplayıp sahayı boşaltmaya başladı, sahanın tamamen boşaltılması 33. güne kadar sürdü. Son malzemeler sahadan gidene kadar halk nöbeti bırakmadı.

Köyünüzde yapılmak istenilen bu tesislerden önceden haberiniz yok muydu?

Can Sayıner: Yakınımızdaki Tuzla Köyü’nde jeotermal sondaj calışmaları ve elektrik santrali yapılmakta zaten. Gerek insanların jeotermal enerjinin temiz enerji olduğunu düşünmeleri, gerek firmaların yalan söylemleri Tuzla halkının tepkisi olmadan şirketlerin çalışmalarını futursuzca yapmalarına neden oldu. Benim rahatsız olup uzun süre İzmir’e tedaviye gitmem yüzünden dernek olarak o zaman pek aktif olamadık.

Bu arada Enerji Bakanlığı’nın jeotermal alanında Assos’a kadar peynir ekmek gibi ruhsat satması şirketlerin ilgisini bölgeye çekti. Aynı sorun rüzgar enerjisinde de söz konusudur ve bir çok ruhsat yerleşim yerlerinin dibine verilmiştir.

Tüm bunların sonucunda bugün bölgeye gelen firma bir buçuk yıl önce farklı bir isimle bu günkü sondaj yerinin 200 metre aşağisında bir zeytinliği satın alarak yüze yakın seksen yıllık zeytin ağacını kesmek istedi.

O zaman da sevgili Önem arkadaşımızın mücadelesiyle bu girişim engellendi ve akabinde derneğimizin savcılığa suç duyurusunda bulunmasıyla firmaya ceza kesildi. Bu zeytin ağacı katliamcısı firma görüldüğü gibi isim değiştirerek bu kanunadışı çalışmalarını tekrar başlattı. Biz de Ramazan bayramının üçüncü günü derneğimiz, sevgili Önem Usta, muhtarımız Ünal Karagöz olarak hep birlikte köy kahvesinde bir toplantı yaparak halka fikirlerimiz anlattık ve süreci başlattık. Hemen oluşan gelişmeler de zeytin nöbetini yarattı.

Jeotermal arama için kadar kaç ağaç kesildi? Daha ne kadar kesilmesi öngörülüyordu?

Önem Erol Usta: Jeotermal sondaj sahasında 17 adet ağaç kesildi. Bu arada sadece bir adet sondaj sahasından bahsediyoruz. Pınarkale AŞ’nin proje dosyasında ruhsat alanı 1488 hektar olarak belirtilmiş. Toplam 7 adet sondaj yapılacağı biliniyor. Bu doğrultuda kesilmesi öngörülen zeytin ağacı ve çevreye verilecek zararları tahmin edebilirsiniz.

Jeotermal enerjiye karşı mısınız?

Önem Erol Usta: Biz Yenilenebilir Enerji olarak Jeotermal Enerji’ye karşı değiliz kesinlikle. Karşı olduğumuz konu zeytinlik ve tarım arazilerinin ortasına yapılmak istenmesi ve zararlı atıklarını doğaya bırakacaklarına dair endişemiz. Gülpınar’a 5 km. yakında Tuzla Köyü’nde üç tane Jeotermal Enerji Tesisi var ve bu tesislerin çevreye zararlarını yıllardır tüm yöre halkı görüyor. Tuzla Ovası tamamiyle tarım arazisiydi, Türkiye’nin birçok yerine domates ve fasulye gibi sebzeler buradan giderdi. Şimdi Tuzla’da tarım bu tesislerden dolayı zarar görmeye başladı. Ayrıca Aydın bölgesindeki jeotermal tesislerin orada bulunan zeytin ve incir ağaçlarına ne kadar zarar verdiğini biliyoruz. Yakın çevremizde bu kadar örnek varken jeotermal enerjinin çevresel etkilerini ve zararlarını görmezden gelemezdik.


Neden özellikle zeytinliklerin olduğu bölgelere inşaat yapılmak isteniyor hep?

Önem Erol Usta: Ülkemizde zeytin ağacı kanunlar ile koruma altına alınmış. 3573 Sayılı “Zeytinciliğin ıslahı ve yabanilerinin aşılattırılması kanunu”.

Madde 20: “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 km. mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez” der. Kanun bu kadar açık ve net iken nasıl zeytinliklerin tam da ortasına jeotermal sondaj ve tesis yapmaya çalıştıklarını anlamak mümkün değil.

Hukuksal mücadele devam ediyor

Sondaj çalışması tamamen durduruldu mu? Hukuki direniş ne durumda?

Önem Erol Usta: Şu an için sadece sondajı yapacak olan taşeron firma sahadan ayrıldı, Jeotermal projenin asıl sahibi olan Pınarkale AŞ’den herhangi bir açıklama gelmedi. Hukuki süreç devam ediyor. Pınarkale bu sondaja “ÇED Gerekli Değildir Belgesi” ile başlamıştı. 30 Haziran’da Çanakkale İdare Mahkemesi’ne “ÇED Gerekli Değildir Belgesine karşı Yürütmeyi Durdurma ve İptali” davası açtık. Mahkeme henüz sonuçlanmadı. Dava lehimize sonuçlanırsa ÇED Belgesini almadan projeye devam edemeyecekler. İşte bu noktada halkın tavrı çok önem kazanıyor. ÇED aşamasında halkın rızasını almadan projeye devam edemezler.

Gülpınar Köyü zeytinlikleri, tarım arazileri ve eşsiz güzellikteki denizi ile doğal güzellikler ile dolu bir köy. Halkı da bunun bilincinde. Sahip olduğu değerlerin kıymetini çok iyi biliyor ve bu değerlere sahip çıkmaya devam edecektir daima.

Tüm köy halkı mücadeleyi sahiplendi

Köy halkının bu nöbeti başarıyla sonuçlandırmasının sebebi nedir sizce?

Önem Erol Usta: Mücadelemiz sonuçlanmış değil henüz. Şu an için sadece sondajı yapacak olan taşeron firma sahadan ayrıldı. Jeotermal projenin asıl sahibi olan Pınarkale A.Ş.’den herhangi bir açıklama gelmedi. Hukuki süreç devam ediyor ve bu firmanın bundan sonraki adımını hukuki sürece göre belirleyeceğini düşünüyoruz. Yani henüz sonuçlanmadı ama çok önemli bir kazanım elde ettik.

Şimdiye kadarki başarımızı tamamen köy halkına borçluyuz. Zeytinliklerinin geleceğini korumak adına çoluk çocuk genç yaşlı ve kadın erkek bütün Gülpınar halkının günlerce sondaj sahasında nöbet tutması bizi başarıya ulaştırdı. Halkın gücünün karşısında hiçbir gücün duramayacağının bir kanıtıdır aslında başarımız.

Dışarıdan bizi desteklemek isteyenlere karşı hep temkinli davrandık, özellikle siyasi parti ve gruplara karşı. Bizim mücadelemiz Gülpınar halkının mücadelesiydi ve her siyasi görüşten her renkten insan orada bulunuyordu. Bizim için en önemlisi yöre halkının mücadeleyi sahiplenmesiydi. Gülpınar ve bazı çevre köylerde halkla buluşup bu projenin bize verebileceği zararları ve neden karşı olduğumuzu anlatmaya çalıştık. İnsanlar zararların farkına vardıkça daha çok desteklemeye ve sahiplenmeye başladı.

Gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği neden kurulmuştu? Bu direnişteki rolü nedir?

Önem Erol Usta: İsminden de anlaşılacağı üzere Gülpınar ve çevresinde sürdürülebilir yaşamı ve çevremizi korumak adına faaliyetlerde bulunup halkın da buna katılımını sağlamak gibi özetleyebilirim kendi adıma. Bu mücadelede dernek çatısı altında birleştik ve yürüdük, yürümeye devam edeceğiz. Derneğimizin Gülpınar için çok güzel bir kazanım olduğunu düşünüyorum. Sevgili Can Sayıner’e bu Derneği kurduğu ve verdiği emekler için çok teşekkür ediyorum.

Can Sayıner: Gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği üç yıl önce kuruldu. O dönem Rusya’da inşaat sektöründe faaliyet gösteren bir Türk firmasının Tuzla Çayı’nın denize döküldüğü bölgede bir termik santral kurmak için çaĺıştığı haberlerini duymuştuk. Kurumsal nitelik olarak daha etkili mucadele edebileceğimizi düşünerek köydeki arkadaşlarla birlikte derneğimizi kurduk. Gülpınar eskiden belediyelikti. Bu durum o zamanın belediye başkanı, şimdiki muhtarımız Ünal Karagöz’e teklif edilmişti ama Ünal Bey reddetmişti. Çünkü kurulacak bir termik santral Gülpınar’ın sonu olurdu.

Derneğimizi kurduktan sonra, kamuoyuna yansıyan tepkiler üzerine Hükümet termik santrallerin Lapseki-Çan hattının doğusuna çekilmesi kararı aldı. Böylelikle Gülpınar termik belasından kurtulmuş oldu. Ama biz görüyorduk ki bölgeyi farklı düzeyde tehlikeler beklemekteydi.

Gülpınar ve çevresinde sürdürülebilir bir yaşamı sağlamak temel amacımız. Kurucularımız arasında Gülpınar’da zeytincilik, çiftçilik, hayvancılık yapan arkadaşlar da var, İstanbul’dan köye gelen arkadaşlar da. Gülpınarlı olmayan, köyde felsefe öğretmenliği yapmış, sonrasında da köyle bağlantısını kesmemiş olan beni de başkan yaptılar.

Derneğimiz bu gunlerle birlikte üye sayısını arttırarak daha güçlü bir konuma gelmiştir. Yapacagı olağanüstü kongre ile tüzüğüne dava açma yetkisi de ekleyip, yönetim kurulunu değiştirip Gülpınar zeytinliklerini korumaya devam edecektir.

Köylerin doğa bilinci

Köylerde yaşayan halk yaşadığı çevreye şehirlerde yaşan halktan daha çok mu önem veriyor?

Önem Erol Usta: Köyde çevrenizi korurken aynı zamanda geçim kaynağınızı ve yaşam alanınızı da koruyorsunuz. Şehirde yaşayan halk bilinçli ise çevresini korumaya gayret ediyor ama köyde çevreyi koruma bir zorunluluk adeta. Gülpınar ve çevresinde halk şehirde yaşamını geçirmiş olsa da emekliliğinde köyüne dönme hayali ile yaşar, huzuru ve mutluluğu köyünde bulur.

Bu mücadele sırasında neler gözlemlediniz?

Önem Erol Usta: Bu mücadelemiz bize öncelikle halkın birlik ve beraberliği karşısında hiçbir gücün duramayacağını ve aynı zamanda halkın geçim kaynağına karşı yapılan her türlü saldırının halkı birleştireceğini gösterdi.

Zeytin nöbetimiz 33 gün sürdü, bu çok kıymetli herşeyden önce. Özellikle Gülpınarlı kadınlarımız çocuklarıyla birlikte nöbet alanındaydı. 77 yaşındaki şalvarlı yaşlılarımız en önde mücadele etti. Kadınlar el örgülerini yaptı, çocuklar zeytin ağacı gölgesinde oyunlarını oynadı. 33 gün çok uzun bir süre. Daha uzun da sürse devam edecekti bu nöbet. Gülpınarlı kadınların kararlı duruşu sayesinde başarıya ulaştık. Gülpınarlı erkekler de işlerine devam ediyor ama ihtiyaç olduğunda hemen sondaj sahasına geliyorlardı. Bu mücadele sonrasında gerekli olduğunda Halkın kadını erkeği çocuğu yaşlısı ile bir araya gelip birlikte mücadele edebileceğini görmüş olduk. Bu da ciddi bir özgüven oluşturdu. Gülpınar tarihine çok anlamlı bir sayfa yazılmış oldu bu zeytin nöbeti ile.

Paylaştığınız bilgiler için teşekkür ederiz.

“Direne direne kazanacağız!”


Özellikle kadınların aktif olduğu “Gülpınar Zeytin Nöbeti” Türkiye’nin, özellikle kırsalda yaşayan halkın giderek daha çok bilinçlendiğini, tepki verme ve direniş kültürünün geliştiğini gösteren güzel bir örnek sayılabilir. Ayrıca; bu tür yerel direnişlerin kimyasallardan uzak doğal ve toplum destekli tarım yapan, etik ve adaletli iş gücüne değer veren ve tarım konusunda kendini geliştirmeye hevesli çiftçilerin artmasında da büyük payı olduğu yadsınamaz.

Birhan ve Tuğba: En haklı doğa aktivistleri


Deniz Alan Held
1974 Ankara doğumlu ama 2 yaşından beri Istanbullu. Çocukluk ve gençliği cimnastik ve dans çalışmalarıyla geçti. 2000 yılından beri yoga yapıyor. 2002 yılında evlenip yurtdışına yerleşti ama bir ayağı hep Istanbul'da oldu. Çocuklardan sonra, Norveç'te hayalindeki işin eğitimini alma fırsatı geçti eline. Trondheim Üniversitesi'nde Medya Bilimi ve Görsel Kültür dalında lisans ve yüksek lisans okudu. İki yıl Zürih, 10 yıl Trondheim'da yaşadıktan sonra 2014 yazında eşinin memleketi Almanya'ya yerleşti. Şİmdi iki oğlu ve eşi ile sakin bir hayat sürmekte, ve Türkiye'nin Gezi Gençleri'nce yönetileceği çağdaş bir ülke olduğu hayalini kurmakta. // ENGLISH: Born in Ankara in 1974, moved to Istanbul at age 2. Spent lots of time with gymnastic and contemporary dance at early ages. since 2000 practices rather yoga. Married to a German in 2002 and move to Zurich. Later lived 10 years in Norway/Trondheim and eventually settled down in Germany. Studied Media Science in Trondheim and finished master degree in 2012. Has two sons. Looking forward to the days that Turkey is eventually led democratically by the Gezi youth.