Genç bir politikacının gözünden Almanya seçimlerine bakış

Almanya’da Türk kökenli 1 milyon 200 bin  seçmen var ve bu grup Almanya’daki 24 Eylül parlamento seçimlerde özel bir önem teşkil ediyor. Alman Sol Parti (Die Linke) vekili genç politikacı İlker Şengül ile iki ülke politikasını ve Almanya parlamento seçimlerini konuştuk.

2017 Almanya parlamento seçimleri bu yıl Türkiye tarafından da oldukça ilgi görüyor. Zira bir süredir Almanya-Türkiye ilişkileri oldukça hararetli. Türk ve Alman politikacılarının  birbirlerine gönderdiği mesajlar ve gene karşılıklı atışma şeklinde alınan politik kararlar sade vatandaşın kafasını oldukça karıştırmış durumda. Az rastlanır bir şekilde; Türk politikacılar Türk kökenli Alman seçmene hangi partiye oy vermesi hakkında nasihatte bile bulunuyor. Dolayısıyla gelişen her sosyal veya politik olayda iki ülke halkının görüşleri hem Türkiye’nin hem de Almanya’nın politik gündemine katkıda bulunuyor.

Türkiye’den Almanya’ya gelen 1 milyon 200 bin seçmen var ve bu sayı toplam seçmenin 60’ta 1’ine tekabül ediyor. Çok büyük bir sayı olmasa da Almanya’daki bazı partiler bu seçmenin oyuna alabilmek için özel çalışmalar yapıyor. Özellikle kurucu ve ana üyeleri Türk kökenli olan Allianz Deutscher Demokraten (ADD-Alman Demokrat Birliği) ve Bündnis für Innovation und Gerechtigkeit (BIG- Yenilik ve Adalet İttifakı) partileri seçim propagandaları ve afişlerinde Türkçe sloganlar kullanılıyor, Türkiye’den figürlere yer veriliyor.


Almanya’da yaşayan 20 yaşındaki İlker Şengül, Kassel şehrinin en genç meclis üyesi ve ülkenin de en geç politikacılarından birisi. Almanya’da Sol Parti’yi (Die Linke) temsil eden İlker Şengül, Türkiye politikasını da yakından takip ediyor.

Alman politikası nasıl işliyor? Alman Sol Parti’nin vizyonu nedir? Türkiye-Almanya arasındaki gerginlik Almanya’daki seçimi etkiler mi? Ve Türkiye kökenli genç bir Alman politikacı politikadan ne bekliyor, yaşadığı ülke Almanya’dan Türkiye’yi nasıl görüyor? İlker Şengül ile yaptığımız karşılıklı sohbetimizde bu sorulara açıklık getirmeye çalıştık.

Röportaj: İlker Şengül

Kendinizi tanıtır mısınız?

İlker Şengül: 20 yaşındayım. Ailem 90’lı yıllarda Türkiye’den Almanya’ya gelmiş. Yani Almanya’da doğup, büyüdüm. Kassel Üniversitesi’nde Politika ve Sosyoloji okuyorum. Şu anda iki pasaportum var ama reşit olduğum için Türk vatandaşlığımı bırakacağım maalesef. Türk vatandaşı olarak da kalmak isterdim ama burada yaşadığım için daha ziyade Almanya’yı vatan olarak görüyorum.

İlker Şengül die linke alman sol parti

Politikaya ne zaman başladınız? Ne gibi politik faaliyetler yapıyorsunuz?

18 yaşında Sol Parti’ye (Die Linke) üye oldum ve partinin Gençlik ve Üniversite Kolları’nın kurulmasında çalıştım. Başarılı da olduk. Bizden iki kişi Üniversite Meclisi’ne girdi. Sonra Parti beni aday olarak gösterdi ve Mart 2016 seçimlerinde Belediye Meclisi’ne seçildim. 19 yaşında vekil seçilerek şehrin en genç Meclis Üyesi olmuş oldum.

Burada aşırı sağcı AfD partisinin yabancıları öteleyen politikalarına (Kadiga, Pediga) karşı çalışmalara katıldım. Bir de Türkiye’deki son referandum öncesi Kassel Hayır Platformu’nu (Nein Initiative Kassel) kurduk.

Meclis Üyesi olarak neler yapıyorsunuz?

Mart 2016 Kassel Belediye Meclisi'ne seçilenler
Fotoğraf: Mart 2016 Kassel Belediye Meclisi’ne seçilenler

Ben Kassel Şehir Meclisi’nin Çevre ve Entegrasyon gruplarında çalışıyorum. Meclis içinde doğa ve çevre ile ilgili faaliyetler yürütüyorum. Sol Parti adına şehir meclisi toplantılarında görüş sunuyor ve karar aşamalarında oy kullanıyorum. Bir de meclis konuşmalarının tutanağını tutuyorum.

Alman Politikası

Almanya’da seçim barajı yüzde 5. Bunun dışında Alman politikasının Türkiye’dekinden farkı ne sizce?

Almanya’da Federal Sistem var. Bu sistem Türkiye’den çok farklı. Eyaletler Berlin’den bağımsız olarak kendi kararlarını alabiliyorlar. Eyaletlerin altında da şehir ve belediye meclisleri var. Hepsi kendi aralarında toplanıp kararlar alıyor. Yani hükümet ve politika işleri üçe bölünüyor. Bu üç parlamentoda farklı hükümetler oluşabiliyor. Ve bu farklı hükümetler birbirleriyle çalışıyor, sürekli iletişim halindeler.

Türkiye’de yerel yönetimlerin ülke yönetiminde hiç bir ağırlığı yok. Mesela Ankara Hükümeti istediği şehirde, istediği öğretmeni işten çıkartabiliyor.

Bir de; biz Almanya’da genel olarak doğa, ekonomi, entegrasyon ve ya sosyal konuları tartışırken, Türkiye’de din, milliyet, savaş ve ya barış konuları tartışılıyor. Bu çok büyük bir fark yaratıyor.

Neden politika yapma gereği duyuyorsunuz?

Eskiden beri toplumda yaşanan olaylara izleyici kalmak hoşuma gitmiyor. Aktif olarak birşeyler yapmak ve toplumdaki bazı şeyleri değiştirmek istedim. Bir de politik ve sosyal hayattaki çelişkilerden çok rahatsız oluyordum. Ukrayna ve Suriye krizleri beni çok politize etti mesela. Politik konularda çok kitap okurum. Üniversitedeki bölümümü de ilgi alanıma göre seçtim.

Pegida ve Kagida (Almanya’daki yabancıların ülkeyi terk etmesini isteyen toplumsal oluşumlar) gibi aşırı sağcı ve ırkçı gruplara ve büyüyen sosyal adaletsizliğe karşı, bir de yeni ve barışçıl alternatif bir yaşam kurulması için organize birşeyler yapmaya karar verdim. Bu düşüncelerle iki yıl önce Alman Sol Partisi’ne (Die Linke) üye oldum.

Almanya’daki gençlerin politikaya ilgisi ne durumda?

Bütün Dünya’da olduğu gibi Almanya’da giderek artan bir politikleşme var. Ama gene de yaşlılar daha çok oy vermeye gidiyor, gençlerin seçimlere ilgisi ise nispeten daha az. Halbuki yaşlıların politik seçimleri onlar öldükten sonra hayata geçecek ve bu politikaları gençler yaşayacak. Bu çok çelişkili bence. Gençler de politikaya ilgi duymalı.

Alman toplumu politikada hem gençlere hem de kadınlara daha çok değer veriyor. Alman Meclisi’nin yaş ortalaması Türkiye’dekine göre çok daha genç. Öte yandan Hayır Platformu’nda çalışırken Türk seçmenler bana “senin yaşın kaç, ne anlayacaksın politikadan” demişlerdi.

Almanya’yı 12 yıldır aynı kadın şansölye yönetiyor. Erkek egemen bir mecrada bir kadın nasıl bu kadar güçlü olabiliyor?

Çalışma hayatında bazı eşitsizlikler var ama Almanya’da kadın hakları ciddiye alınıyor ve özellikle politikada kadının ağırlığı odukça hissediliyor. Meclisin yüzde 37’si kadın. En önemli kurumlardan biri olan Savunma Bakanlığı’nı bir kadın yönetiyor (Ursula von der Leyen), Ayrıca Die Linke’nin başkanı da bir kadın (Sahra Wagenknecht).

Alman Sol Parti

Die Linke nasıl bir parti, vizyonu ne?

Die Linke, öncelikle, Almanya Parlamentosu’nun (Bundestag) savaşa tamamen karşı olan (pacifist) tek partisi. Almanya Hükümeti şu an bazı otoriter ve sorunlu ülkelere silah yolluyor. Bu ülkeler de o silahlarla ya başka ülkelerle savaşıyor ya da kendi halkını eziyor. Silah satışı doğru değil. Bir çok insan yerini yurdunu terkederek başka ülkelere kaçmak zorunda kalıyor.

Ayrıca yurtiçi ve yurtdışındaki savunma masrafları bizim devlete ödediğimiz vergilerle karşılanıyor. Bu yetmiyor, askeri harcamalar iki katına çıkarılmaya çalışılıyor. Biz Die Linke olarak savaşa, tanka, tüfeğe harcanan bu paraların sağlık ve eğitim siteminin geliştirilmesi, çocuk yuvalarının çoğalması ve bedava olması için kullanılmasını istiyoruz. Die Linke şimdiye kadar tüm meclis oylamalarında yurt dışı savunma üslerinin kurulmasına karşı çıktı.

Ayrıca, Almanya zengin bir ülke olmasına rağmen, Batı Avrupa’da düşük ücretli işlerde çalışanların sayısının en çok olduğu ülke. Fakirlik sınırında yaşayan bir çok insan var. Özellikle yaşlılar ve gençler büyük maddi sorunlar çekiyor. Sadece zenginler Almanya’nın ekonomik gücünden çıkar sağlıyor. Yani ülkenin zenginliği halka değil, işverene ve yüksek mevkiide çalışanlara gidiyor. Zengin ve fakir arasındaki uçurum bugün hiç olmadığı kadar büyük. Bu durumun değişmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Die Linke nasıl bir Almanya istiyor?


Biz asgari ücreti saatte 12 Avro’ya çıkarmak istiyoruz. Mini ve yarı zamanlı işler yerine, süresiz çalıştıran ve yeterli maaş veren iş yerleri yaratmak istiyoruz. Ayrıca Almanya’da kadınlar aynı işi yapmalarına rağmen, erkeklerden yüzde 21 daha az ücret alıyor. Kadın ve erkek çalışan için eşit ücret istiyoruz.

Hizmet sektöründe çalışan işçilere çok daha yüksek maaş verilmeli. Yüksek gelirliden çok, düşük gelirliden az vergi alınarak iş hayatındaki gelir dengesizliği düzeltilmelidir.

Bir çok şehirde kiralar inanılmaz arttı. Ödenilebilir kiralar, herkes için yaşamaya değer, ülke zenginliğinden herkesin eşit olarak faydalanabildiği, daha sosyal ve demokratik bir toplum kurmak istiyoruz parti olarak.

Bana göre Almanya’da sürekli ve tutarlı sosyal adalet, ve ekolojik bir değişiklik için mücadele veren tek parti Die Linke’dir.

24 Eylül seçimleri

Yaklaşan meclis seçimlerinden ne bekliyorsunuz? Hangi parti kazanacak sizce ve neden?

Angela Merkel gene tek başına seçimleri kazanacakmış gibi görünüyor. Bence bunun sebebi; ana muhalefet partisi SPD’nin (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) Merkel politikasına alternatif olacak sosyal bir değişiklik sunmuyor olması. Yani SPD, Merkel’in partisi CDU’ya benzer politikalar üretiyor. Ama Merkel politikasını isteyen, CDU’yu seçer zaten.

SPD geleneksel olarak bir işçi partisi olarak görünüyordu. Ama yıllardır Hükümet’te yer almasına rağmen işçilerin durumunun düzelmesine ya da sendikaların güçlenmesine sebep olmadı. Tersine, düşük gelirli kesim daha da büyüdü.

SPD lideri Martin Schulz parti başkanı seçildiği zaman SPD’nin oyları artmış, hatta anketlerde bir ara Merkel’i bile geçmişti. Çünkü millet partide politik bir değişiklik olacak diye umutlanmıştı. Sosyal güvenlik konusunda iyileşmeler olacağını düşünmüştü. Ama Martin Schulz SPD’nin geçmişte bu konuyla ilgili yaptığı hataları savunuyor hala. Sosyal Demokrat bir politika işçileri ve sendikaları güçlendirmelidir. Bunu da SPD’de görmüyorum.

Die Linke tek parti olarak Almanya’da gerçek bir sosyal dönüşüm yapmak istiyor. Diğer partiler ise Merkel ile muhtemel bir koalisyon ortağı olmaya hazır.

Die Linke’nin seçimden nasıl bir sonuçla çıkacağını düşünüyorsunuz?

Yüzde 10’luk bir oranla Almanya’nın en büyük üçüncü partisi olarak parlamentoya gireceğini düşünüyorum. Bu arada, bence Almanya’da Die Linke ne kadar güçlenirse sosyal güvenlik ve başka bir çok konuda iyileşme olacaktır. Zira şimdiye kadar mecliste güçlü bir muhalefet sergileyip, hükümete baskı uygulayarak doğru kararların alınmasına vesile oldu.

Die Linke Hükümet’e bu kadar çok baskı yapmamış olsaydı, yeni gerçekleştirilen asgari ücretin yükselmesi gibi kazanımlar olmazdı bence. Mücadeleye devam ederek sendikaları daha da güçlendirmeyi hedefliyoruz.

Türkiye politikası

Türkiye ile ilgili politik konulara da ilgi duyuyor musunuz?

İlk başta sadece Dünya ve Alman politikasına ilgi duyuyordum. Türkiye politikasıyla ilgilenmiyordum, çünkü pek umut görmüyordum Türkiye’de. Darbeler, Kürt sorunu, Türkiye’deki azınlıkların sürekli ezilmesi. Ama zamanla Türkiye’yi de yakından takip etmeye başladım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya’da yaşan Türk kökenli seçmene hangi partilere oy verilmemesi gerektiği hakkında tavsiyede bulundu. Bu mesaj ne anlama geliyor sizce?

Evet. O mesajda şöyle dedi tam olarak: “Türkiye düşmanı partilere oy vermeyin.” Biz Türkiye kökenliler yıllardır burada yaşıyoruz, burada para kazanıyoruz, bir çoğumuz burada doğduk büyüdük. Yani Almanya’nın bir parçasıyız. Bu söylem Almanlar ile aramızı açar, kutuplaşma başlar. Olumlu bir söylem değil.

Bir de Merkel’in partsi CDU, ana muhalefet SPD ve Yeşiller Partisi’nin (Die Grüne) isimlerini vererek, özellikle bu partilere oy verilmemesini istedi. Die Linke ve AfD’nin (Alternatif für Deutschland) isimlerini söylemedi. Bu bence çok ilginç. Die Linke baştan beri AKP politikalarına karşıdır ve hep eleştirmiştir. AfD ise en ırkçı Alman partisi. Ayrıca Müslümanları, yabancıları LGBTİ gibi azınlıkları Almanya’da istemiyor. Sanırım bu iki partiyi unuttuğu için söylemedi.

Bence bu mesajın amacı burada kurucuları Türk olan iki partiye oy kazandırmak ve kendisinin Alman politikasındaki ağırlığını ve gücünü göstermek istemesi. Yani buradaki Türkiye kökenli seçmeni kendi politikası için kullanıyor.

Ama bu arada, Cumhurbaşkanın’nın boykot ettiği partilerde büyük bir Türk örgütlenmesi var ve halihazırda bu partilerin çıkardığı Türk kökenli bir çok vekil var Alman Meclisi’nde (Die Linke’den Sevim Dağdelen ve Azize Tank, Bündnis90/Die Grüne’den Cem Özdemir, Ekin Deligöz ve Özcan Mutlu, SPD’den Metin Hakverdi, Cansel Kızıltepe, Mahmut Özdemir, Gülistan Yüksel ve aynı zamanda Devlet Bakanı olan Aydan Özoğuz).

Peki ya genel olarak Türkiye’deki politik yönetim hakkında ne düşünüyorsunuz?

O konuda bir şey söylemeye gerek yok. Şimdiye kadar söylediğim şeylerden bu konuda ne düşündüğüm zaten belli olmuştur.

Teşekkür ederiz. Seçimlerde bol şans.

Politikayı gençlere bırakın!

Çok açık bir gerçek şu ki; bugün atılan politik adımlar ve verilen resmi kararlar en erken 10-15 yıl sonra sosyal hayatta kendini gösterebiliyor. Yani politika (devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı, siyaset) icra ederken aslında geleceğimizi şekillendiriyoruz.

Bu durumda yaş ortalaması 30’un altında ve yaşam süresi ortalaması 73.6 yıl (TÜİK) olan ülkemizde 60lo, 70li hatta 80li yaşlarda bu kadar fazla politikacının olması oldukça çelişkili bir durum. 1 Kasım 2015’te kurulan yeni meclisimizdeki yaş ortalaması 50, genç milletvekili oranı ise yüzde 1,6. Yani Türkiye’deki gençler hala kendi geleceklerine kendileri karar veremiyorlar.

Yaşı geçkin politikacılar tecrübelerine güveniyor olabilirler, ama artık Dünya çok daha hızlı değişiyor ve politika da bu değişime ayak uydurmak zorunda. Ayrıca denenip sonuç alınamamış yöntemlerin tekrar tekrar uygulanmasının bir işe yaramadığını da toplumca tecrübe etmiş olmalıyız artık. Yani; tecrübe yapılan yanlışların farkına varılmasına katkıda bulunmayacaksa pek anlamlı olmuyor.

Türkiye’de son yıllarda yaşanan toplumsal olaylar gençlerin politikayla daha yakından ilgilenmesine neden oluyor. Bu olaylar sadece Türkiye’dekileri değil, Avrupa’daki İlker Şengül gibi gençlerimizi de etkiliyor. Yani bugün gençler artık politikada daha aktif. Yaşlarının verdiği enerji, yeniliğe ve özgürlüğe duydukları özlem, masumiyet ve cesaretleri politika meydanlarını da değiştirmeye başladı. Politikada yaş ortalamasının düşmesi, zamanla yozlaşmış ve yıpranmış bu ortamın tazelenmesine ve toparlanmasına vesile olabilir.


Uzun lafın kısası: Seçme ve seçilme yaşının alt sınırı olduğu gibi, bir de üst sınırı olmalı ve insanlar belli bir yaşa gelince koltuklarına veda etmeyi öğrenmelidirler.

Almanya’nın Türkiye ve Türkler hakkındaki düşünceleri değişiyor


Deniz Alan Held
1974 Ankara doğumlu ama 2 yaşından beri Istanbullu. Çocukluk ve gençliği cimnastik ve dans çalışmalarıyla geçti. 2000 yılından beri yoga yapıyor. 2002 yılında evlenip yurtdışına yerleşti ama bir ayağı hep Istanbul'da oldu. Çocuklardan sonra, Norveç'te hayalindeki işin eğitimini alma fırsatı geçti eline. Trondheim Üniversitesi'nde Medya Bilimi ve Görsel Kültür dalında lisans ve yüksek lisans okudu. İki yıl Zürih, 10 yıl Trondheim'da yaşadıktan sonra 2014 yazında eşinin memleketi Almanya'ya yerleşti. Şİmdi iki oğlu ve eşi ile sakin bir hayat sürmekte, ve Türkiye'nin Gezi Gençleri'nce yönetileceği çağdaş bir ülke olduğu hayalini kurmakta. // ENGLISH: Born in Ankara in 1974, moved to Istanbul at age 2. Spent lots of time with gymnastic and contemporary dance at early ages. since 2000 practices rather yoga. Married to a German in 2002 and move to Zurich. Later lived 10 years in Norway/Trondheim and eventually settled down in Germany. Studied Media Science in Trondheim and finished master degree in 2012. Has two sons. Looking forward to the days that Turkey is eventually led democratically by the Gezi youth.