Reza Zarrab davası sonucunda bankalara ceza kesilir mi?

Reza Zarrab’ın “itirafçı” olmasıyla ABD’de devam eden dava hakkında en çok merak edilen soru: Dava sonucunda Türkiye’deki bankalara ceza kesilir mi?

Reza Zarrab davasında bankalara ceza kesilir mi?

Güncelleme: ABD’deki İran yaptırımları davasında suçlu bulunan eski Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla, davaya bakan Yargıç Richard Berman’ın açıkladığı karara göre 32 ay hapis cezası aldı. Yaklaşık 14 aydır hapiste bulunan Atilla’nın hapiste geçirdiği sürenin 32 aydan düşüleceği bildirildi.

ABD’de devam eden Reza Zarrab’ın itirafçı sıfatıyla tanık olduğu davada artık sona geliniyor. Astronomik rüşvet meblağları nedeniyle mahkeme salonunda gülme krizlerine neden olan davada Zarrab; Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a verdiği rüşvetlerden, Halkbank iddialarına kadar pek çok çarpıcı itiraf yaptı.


Bugünkü davada Reza Zarrab’a dair bir karar verilmeyecek. Zarrab’ın ceza duruşma tarihi henüz açıklanmadı. Davanın tek sanığı olan Hakan Atilla için bir karar çıkacak.

Reza Zarrab davası sonucunda bankalara ceza kesilecek mi?

En çok merak edilen sorulardan biri, bu son duruşmada ABD’nin İran ambargosunu aşan Türkiye’deki bankalara ceza kesilip kesilmeyeceği konusu. Bu son davada yalnızca Hakan Atilla için karar verilecek. Türk bankaları ile ilgili olası bir ceza ya da yaptırım kararı ise daha sonra açılacak idari soruşturma ile ABD Hazine Bakanlığı tarafından verilecek.

ABD Hazine Bakanlığı ne yapacak?

ABD’de gerçekleşecek Reza Zarrab davasını Sözcü’de köşesine taşıyan Zeynep Gürcanlı, New York’taki davanın sonucuna göre ABD Hazine Bakanlığı bazı Türk bankalarına “İran yaptırımlarını delmek” suçlamasıyla para cezası kesilebileceğini gündeme taşıdı.

Zeynep Gürcanlı’nın yazısından ilgili kısım şöyle:

“Bu cezanın ne kadar olduğu belli değil. Geçmişte ABD Hazine Bakanlığı’nın pek çok büyük bankaya aynı suçlama ile verdiği çok değişik cezalar var. Kimi bir milyar doların altında, kimi ise 10 milyar dolara kadar varabiliyor.

Bakanlık, ceza miktarını belirlerken bazı “kriterleri” de gözönüne alıyor. Bu kriterlerin ne olduğunun izleri ise Atilla’nın davasında savcılık tarafından verilen son dilekçelerde ortaya çıkıyor. Savcılık, dilekçelerinde Atilla davasına karışan Türk bankaları ile yine İran yaptırımlarını delmekle suçlanan yabancı bankalara verilen cezaları, dilekçelerde tek tek inceliyor.

Ve işin kötüsü, bu inceleme sonucunda, AKP hükümetinin tüm bu dava sürecinde, ne siyasi, ne de hukuki, hiçbir doğru adım atmayı beceremediği ortaya çıkıyor.

Şöyle anlatalım:

• Bir kamu bankasının, Halkbank’ın Genel Müdür Yardımcısı olan Mehmet Hakan Atilla New York’ta ilk tutuklandığında Türkiye’nin “yargı dokunulmazlığı” talep etme şansı vardı. Hatta Atilla’nın avukatları o dönemde Washington’daki Türk Büyükelçiliği’ne, “Amerikan Dışişleri’ne yazı yazın, Türkiye Cumhuriyeti’nin kamu görevlisi olan Atilla’nın yargı bağışıklığından yararlanmasını resmen isteyin” diye başvuruda da bulundular. Ancak Büyükelçilik, nedendir bilinmez, “Türkiye’nin memurunu yargılama yetkin yok” diye Amerikan makamlarına resmi yazı yazmadı. Bu konuda ABD’ye karşı herhangi bir yasal süreç de başlatılmadı. Oysa aynı Büyükelçilik, AKP hükümetinin talimatıyla ABD makamlarına “Zarrab nerelerde” diye bir hafta içinde üç nota vermeyi başarmıştı. Eğer Atilla’nın “kamu görevlisi” olma vasfı kullanılmış olsa, belki de New York’ta o davanın görülmesi engellenebilirdi.

Reza Zarrab’a Türkiye’de açılan dava konusu ne?

• İkinci büyük yanlış, New York’ta duruşmalar başlayıp, Reza Zarrab’ın “itirafçı” olduğunun kesinleşmesi ile yapıldı. Zarrab aleyhine Türkiye’de soruşturma başlatılıp, “devletin gizli bilgilerini ifşa etmek” suçlamasıyla mal varlıklarına el konuldu. Oysa yapılması gereken, Zarrab’ın sadece ABD’yi değil, Türkiye’yi, Halkbank’ı da dolandırdığına ilişkin dava açılmasıydı. Nitekim Zarrab mahkemede yaptığı itiraflarda Halkbank’a sahte belgeler sunduğunu bizzat kendisi açıklamıştı. Ancak elbette, AKP’li eski bakanlar, AKP tarafından atanmış üst düzey bürokratlar hakkında rüşvet iddiaları havada uçuşurken, AKP hükümeti buna cesaret edemedi. Zarrab hakkında açılabilecek en yanlış yerden soruşturma açıldı; “Devletin gizli belgelerini ifşa etmek” denerek, üstelik Reza Zarrab’ın işlediği dolandırıcılık suçuna bir de “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” de karışmış gibi izlenim yaratıldı.

Reza Zarrab'ın ABD'deki davasında Türkiye'deki 17 Aralık soruşturma belgeleri de iddianame arasına girdi. Zafer Çağlayan, Mehmet Şenol Çağlayan, Muammer Güler ve Süleyman Aslan dikkat çeken isimler arasında.

• ABD Hazine Bakanlığı’nın “İran yaptırımlarını delmek” suçlamasıyla başka bankalar hakkında açtığı soruşturmalar ortaya çıkar çıkmaz, söz konusu bankaların hemen hepsi bir iç soruşturma açmış, sorumluları belirlemiş, kimisinin işine son verip, kimisi hakkında ise adli mercileri harekete geçirmişti. Atilla davasında savcılığın sunduğu dilekçelerde, Deutsche Bank’tan HSBC’ye, BNP Paribas’tan JP Morgan’a kadar ceza kesilen tüm bankaların yaptıkları tek tek anlatıldı. Bu yabancı bankaların kendi içlerinde nasıl soruşturmalar açtıkları, hangi sorumlulara ceza verdikleri, yaptırım delme konusunun bir daha gündeme gelmemesi için banka içinde nasıl önlemler aldıkları, yaptırıma söz konusu işlemlerin bilgilerini nasıl sansürsüz şekilde ABD Hazine Bakanlığı ile paylaştıklarına ilişkin ayrıntılı bilgilere yer verildi. Aynı dilekçelerde, New York’taki mahkemede suçlanan hiçbir Türk Bankası’nın bu tip ciddi iç soruşturma yapmadığı, sorumluları cezalandırma yoluna gitmediği ise özellikle belirtildi.

“ABD Hazine Bakanlığı, Türkiye’de yaptırım delme suçuna dahil olmuş bankalara milyar dolarlık ceza kesebilir”

Atilla hakkındaki hapis cezası kararının ardından sıra Türkiye’de “yaptırım delme suçuna dahil olmuş” Türk bankalarına ceza kesmeye gelecek. Türkiye’nin içinde bulunduğu derin ekonomik krize bir de ABD Hazine Bakanlığı’nın Türk bankalarına yazacağı kimbilir kaç milyar dolarlık ceza eklenecek.

“AKP hükümeti yaklaşan tehlikenin farkında”

• Seçim tartışmaları arasında kaybolan çok kritik bir bilgi geçenlerde kamuoyuna sızdı; Türkiye Merkez Bankası’nın ABD Merkez Bankası’ndaki (FED) hesabında bulunan altınları sessiz sedasız çektiği ortaya çıktı.

• Merkez Bankası, FED’deki 30 bin civarındaki altını 2017 yılının sonunda çekip, başka kurumlara aktardı.

• Sizce de Türkiye Merkez Bankası’nın FED’deki hesapları “sıfırlaması” manidar değil mi? Acaba FED’deki altınlar “ABD Hazine Bakanlığı cezaya karşılık bu altınlara el koyabilir” endişesiyle mi çekildi?

• Amerikalılar Türk bankalarına ne ceza yazacak bilmiyoruz. Ama kamu bankalarına yazılacak o kimbilir kaç milyar dolarlık cezaları, üstelik bu ekonomik kriz ortamında, ben, siz, hepimiz, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ödeyecek.


Cezayı ödemezsek ne olur?

Yanıt basit; ABD, ceza ödenmediği taktirde alacağı önlemlerle tüm Türk bankacılık sektörünü, bununla bağlantılı olarak tüm Türk ekonomisini felç edebilir. Yani sadece Türkiye değil; herhangi bir ülkede hiçbir hükümet, “kapalı ekonomiye” geçmeden böylesi bir cezayı ödememezlik edemez.” (Kaynak: SÖZCÜ)

reza zarrab

Neler yaşandı? İşte Reza Zarrab’ın itirafları

Reza Zarrab (Rıza Sarraf), ABD’nin New York kentinde devam eden davada şimdiye kadar neleri itiraf etti, neler söyledi?

ABD’de “Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası’nı delmek için kumpas kurmak”, “ABD’yi dolandırmak için kumpas kurmak”, “Bankacılık sisteminde sahtekarlık yapmak”, “Bankacılık sisteminde sahtekarlık yapmak için kumpas kurmak”, “Kara para aklamak” ve “Kara para aklamak için kumpas kurmak” gerekçeleriyle yargılanan Türkiye ve İran vatandaşı Reza Zarrab, suçunu kabul ederek savcılıkla anlaşma yaptı ve itirafçı oldu.

Reza Zarrab: Gardiyana 45 bin dolar rüşvet verdim

Zarrab, verdiği rüşvetleri itiraf etmeye muhtemelen en küçük olanından başladı. Tutukluyken bir gardiyana rüşvet verdiğini kabul eden Zarrab “Bir memura bana alkol getirmesi ve cep telefonunu kullanmama izin vermesi için rüşvet verdim” ifadelerini kullandı. Devamı

“Türkiye’de hapisten çıkmak için rüşvet verdim”

Zarrab duruşmada Türkiye’deki hapishaneden çıkmak için ‘kısmen’ rüşvet verdiğini söyledi.

Davayı takip eden ABD’li gazeteci Katie Zavadski Twitter üzerinden duruşmadaki diyalogu aktardı. Sorgu bölümünde Zarrab şu yanıtları verdi:

Soru: Türkiye’de hiç hapse girdin mi?
Zarrab: Evet
Soru: Serbest bırakıldın mı?
Zarrab: Evet
Soru: Nasıl serbest kaldınız?
Zarrab: Avukatlarım geldi, konuştuk ve serbest bırakıldım.
Soru: Serbest bırakılmanla ilgili olarak herhangi bir ödeme yaptın mı?
Zarrab: Evet.
Soru: Bunlar rüşvet miydi?
Zarrab: Kısmen

“Egemen Bağış yardım etti”

Rıza Sarraf soruşması: Egemen Bağış'a tutuklama istenecek mi?

Reza Zarrab, dönemin AB Bakanı Egemen Bağış’ın kendisine yardımını şöyle anlattı: “Aktif Bank bana İran’la iş yapacak müşterilerin, hesap açması için özel bir izin alınması gerektiğini söyledi. Egemen Bağış, Aktif Bank’ta hesap açmam için bana yardım etti.” Devamı

“Zafer Çağlayan’a 45-50 milyon Euro rüşvet verdim”

zafer çağlayan reza zarrab davası

Zarrab itiraflarının devamında Halkbank ile çalışmaya başladığı süreci ve bu iş birliğindeki rolü karşılığı Zafer Çağlayan’a verdiği rüşveti anlattı:

“Halkbank ile ilişkim 2012 yılında başladı fakat bağlantılarım daha eskiye dayanıyordu. Eşim (Ebru Gündeş) Türkiye’de ünlü bir sanatçı olduğu için hep göz önünde olan bir kişiydim. Bu yüzden (Halkbank eski Genel Müdürü) Süleyman Aslan ile çalışmak için fazla görünürde olan biriydim. Aslan bu nedenle benimle çalışmak istemedi. Zafer Çağlayan’la daha önce ailece gittiğimiz bir balık restoranında hesap öderken tanıştık. Daha sonra yapılan bir görüşme de Çağlayan, Halkbank’ta hesap açılması için bir bakıp geri döneceğini söyledi. Yüzyüze toplantı yaptık. Ticaretin detayı hakkında bilgi aldık. Kâr marjlarını sordu. Çağlayan, yüzde 50-50 ortak olmak koşuluyla bu ticarete aracılık edebileceğini söyledi. Çağlayan’a 45 ila 50 milyon avro arasında bir rüşvet ödedim.”

Zafer Çağlayan ve Süleyman Aslan için ABD tutuklama kararı

“Zafer Çağlayan’a yüzde 50 ödeme yaptım, kol saati verdim”

Zarrab, Çağlayan’ın zaman zaman, şirketine ait hesap ekstrelerini bizzat kontrol ettiğini iddia etti. Zarrab, Zafer Çağlayan’a İran ticareti konusunda yüzde 50 ödeme yaptığını söyledi. Zarrab, Çağlayan’a yaptığı ödemelerden birinin “kol saati” olarak sunulduğunu anlattı.

2013’te gündeme gelen kol saati olup olmadığı konusunda bir açıklama yapmadı. Reza Zarrab, Ziraat Bankası ve Vakıfbank’ın da bu işlere dahil olmak istediğini iddia etti. Zarrab “Çağlayan’ın bilgisi olmadan hiçbir şey yapmayacaktım. Zaten biz de Çağlayan’dan hiçbir şeyi gizlemedik. Onun bilgisi dışında hiçbir şey yapmadık” dedi.

Reza Zarrab tanık: New York'taki adliyede neler yaşandı?

“Hakan Atilla ve Süleyman Aslan yaptırımların farkındaydı”

Reza Zarrab, Halkbank yöneticileri Hakan Atilla ve Süleyman Aslan’ın İran’a yönelik yaptırımların farkında olduklarını, buna karşın açık bularak ticareti organize ettiklerini öne sürdü. Zarrab’ın konuya ilişkin ifadeleri şöyle: “(Hakan Atilla için) Yaptırım kuralları hakkında bankadaki en bilgili kişi. Oluşturduğumuz yapının Amerikan yaptırımlarıyla uyumlu görünmesi için katkıda bulundu. Süleyman Aslan yaptırımların ne olduğunu ve hangi işlemlerin yaptırımları deleceğini biliyordu.”

“Muammer Güler’in oğlundan yardım istedim”

Reza Zarrab, İran’la iş yaptığı için Çin’de sorun yaşadığını ve dönemin İçişleri bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’den yardım istediğini söyledi. Barış Güler bu sırada Zarrab’a danışmanlık yapıyordu.  Zarrab, Muammer Güler’in Çin bankalarına referans mektubu yazması için oğlu Barış Güler’e 100 bin dolar verdiğini söyledi. Zaten Muammer Güler’in fotoğrafı dosyaya delil olarak girdi.

“Süleyman Aslan da Zafer Çağlayan gibi para istiyor”

Zarrab “Süleyman Aslan’a sürekli uyarı geliyordu. Amerika’dan, ABD’nin İran’la ilgili işlemlerden duyduğu kaygılarla ilgili uyarılardı. Aslan’ın ‘içim rahat değil’ demesini ‘para istiyor’ şeklinde yorumladım ve bankadan çıkıp Abdullah Happani’yi (yardımcısı) aradım. ‘Tıpkı Zafer Çağlayan gibi bu da para istiyor’ dedim.”


Reza Zarrab Dubai’deki, şirketi üzerinden yapılan hayali gıda ticaretini Süleyman Aslan’la birlikte nasıl kılıfına uydurduklarını anlattı.

Rıza Sarraf’ın tanık olduğu mahkemede gülme krizleri


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.